1 Ekim 2012 Pazartesi

" Zıkkımın Kökü " tadı kaldı geride...


“ Gidiş biletleri en pahalı olanlardır, çünkü artık dönemeyeceğinizi bilmek hiçbir paranın satın alamayacağı kadar ağır gelir insana “  İşte Alex De Souza’nın gidişi de bütün Fenerbahçe taraftarının yutkunamayacağı bir lokma olarak kalacak, biten bir şarkıyı yeniden dinleyemeden, en güzel rüyanın sonunu göremeden uyanan bir çocuk gibi sadece gidene duyulan bir hasret hissiyatı bırakacak hafızalarda. Onlarca insan Fenerbahçe ne kadar başarılı olursa olsun, hangi kupayı kazanırsa kazansın birşeyler eksikmiş hissedecek ve ne yazık ki bazıları “ Endüstriyel Futbola “ bilmem kaçıncı kez lanet edecek. Tüm yaşanmışlığa rağmen zaman akacak fakat artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, kaptan O sahaya yeniden çıkmayacak. 

Her gidiş zordur; elveda duygusal bir kelimedir
Bu satırları bir Mayıs günü televizyonda ağlayan bir taraftar gürdüğüm zaman yazmak istemiştim. Kahramanı Hagi’ydi, elindeki atkıya sımsıkı sarılmış, hayatının en çaresiz anını yaşarcasına dünyaya bakan taraftarın. Yıkılmıştı belki, yarın sabah olmasın kimse bir daha o yeşil zemine çıksın istemiyordu ama yaşamıştı işte… Taraftarı olduğu kulübe 5 yılda bir tarih bahşeden Kahraman’a en güzel şekilde veda etmişti; en saf duygularıyla, en içten bakışlarıyla,hiç durmayacakmış gibi sallayarak elini…
12 yıl geçti aradan ama hiçbir yara kapanmadı, her nostalji her hatıra Hagi’yi anlatır hala. İşte, yıllar yılı Fenerbahçe taraftarı Kaptanlarını nerde görse “ bu gidiş “ akıllarına gelecek. 9 senede adını yüzlerce kez haykırdıkları Kahramanlarına “ veda edememiş, arkasından ağlayamamış, gideceğini bile bile gitme diyememiş “ olacaklar ki biz çok sevdiklerimizin arkasından ağlarız.Nihayetinde onların da bir çeteleleri olacak, not edecekler tarihe bir bir önlerine koyulan kötü yemekleri ama hiçbiri bugün yaşadıkları kadar “ zıkkımın kökü “ tadı bırakmamış, bugünkü kadar hayatlarını etkilememiş olacak. Ve elbet, adisyonda “ 10 Alex De Souza “ yazan bir yemekte, hesap sorma zamanı Şükrü Saraçoğlu’nu dolduran 50küsür bin, dışarda yüreği Sarı Lacivert atan milyonlara gelecek. Ama hiçbir hesaplaşma hiçbir intikam, Kaptanlarını geri getirmeyecek.

Güle güle Alex,
Adına goller atan onlarca çocuktan,
Sol ayağına kurban olan binlerce taraftardan,
Gidişini ancak Perşembe günü anlayacak olan milyonlarca futbolseverden,
Selam olsun,
Kendini bizlere izlettiğin için teşekkürler, aldığın para kuruşuna kadar helal olsun…
Ne olur git “ krALEX “ rolünü biryerlerde oynamaya devam et,elbet buluşuruz bir yerde…

25 Eylül 2012 Salı

Alex'i " alıştıra alıştıra " bırakmak

Hayatım boyunca hiç sigara kullanmadım ama sigara içen onlarca tanıdığım var. Ne yazık ki sigara yüzünden sağlıklarını kaybeden fakat hala sigarayı bırakamayan yakınlarım da söz konusu. Hemen hepsi " yavaş yavaş " bırakma stratejisi izliyorlar; günde 20 tane içerken önce 10'a sonra 5'e düşürüp en sonunda ise tümüyle bırakmaya çalışıyorlar. İstisnaları ayrı tutuyorum ama bu şekilde başarı oranı çok ama çok düşük. Ailemden de gördüğüm içim sigarayı bırakmanın en iyi yolunun " tek seferde tümüyle kesmek " olduğunu naçizane tavsiye edebilirim.

İşte Aykut Kocaman da sigaranın aksine hiçbir zararı olmayan hatta bünyeye onlarca olumlu katkısı olan Alex'i gerisinde bırakma niyetinde. Hedefi sadece kendisinin olan bir takıma ya da kendi deyişiyle " Antrenör takımına " kavuşmak. Şu an görünen o ki Aykut Hoca'da alıştıra alıştıra bırakma niyetinde Alex'i. Fenerbahçe tarihine heykeli dikilecek kadar büyük etki yaratmış bir oyuncudan tek seferde vazgeçmek yerine, ısrarla yumuşak bir geçiş dönemi arayışında. Sigara örneği vermemin sebebi de bu : Amacım Alex'i kötülemek değil ( kim yapabilir ki ). Nasıl uzun yıllar sigara kullanmak insan vücunun her bir zerresini etkiliyorsa, Alex'in 9 yıldır Fenerbahçe forması giymesinin de camiayı ve taraftarları ne kadar etkilediğini göstermek : tepeden tırnağa, Saraçoğlu'ndan Samandıra'ya, Volkan'dan Aziz Yıldırım'a, Rıdvan Dilmen'den Ziya Şengül'e yani Fenerbahçe ile uzaktan ya da yakından ilgisi olan herkesten herşeye. 

Kişiler, taraflar benzemese de durum sigara-insan ve Fenerbahçe-Alex olaylarında aynı. Kocaman Alex'in " heykeli dikilen bir oyuncu " olarak Fenerbahçe tarhindeki sayfalarına mühür vurmak istiyorsa bunu bir kerede, tek hamle ile yapmalı çünkü " Azalta azalta bırakma " çabası hep başa döndürüyor Fenerbahçe'yi. Her gün benzer haberler, benzer başlıklar, benzer tartışmalar içerisinde geçiyor. Tıpkı teyzemin her 5 sigaraya düştüğünde yeniden bir paket içmeye başlaması gibi. Bu durum sorunu çözmek bir yana yarattığı gel gitler ile etkisini de katlıyor ; her galibiyetten sonra mutluluk şarkıları söyleyip, her mağlubiyetin ardından Alex-Kocaman tartışmasına dönen Fenerbahçe gündeminin takım üzerinde yarattığı etki gibi.



Gidenle gelen'in buluşmasına döndü iş.

Tüm açıklamalarından anlaşılan, Aykut Hoca " 3 yıl önce bulduğu takımı değiştirememe ve sahaya çıkan - sahada oynayan takımın kendisine ait olmaması " psikolojisini kaldıramıyor. Israrla " kaybetse de benim " diyebileceği bir Fenerbahçe arayışında. Bunun için tek yapması gereken, artık kadroda düşünmediği belli olan Alex'i bir kerede takımdan kesmek; yaratacağı etki ne olursa olsun. Onun yeteneği ve bilgisi yeni bir takım yaratmak için yeterli ama " hiç bugünü görmeyip dünden yarına ulaşmaya çalışan " bir sistemi tasarlayamıyor, kimse tasarlayamaz. Yani ne Alexle ne Alexsiz geçirdiği her gün hem kendi kariyerine hem de Fenerbahçe'ye zarar veriyor. 

Gelecek yıl bu zamanlar bitmiş bir tartışma bulacağız. Alex gitmiş, Kocaman kendi takımını nihayet yaratmış ve Fenerbahçe Avrupa standartlarında futbol oynuyor olacak. Umarım Aykut Kocaman geriye bakıp kaybettiği 3 koca seneye yanmaz ve umarım bu kaos içinde Fenerbahçe'de birilerinin sahada " Kocaman bir takım " görmek için sabırları vardır.

20 Eylül 2012 Perşembe

Okben Ulubay Röportajı - Uğur Türker


Litvanya’da düzenlenen 16 Yaş Altı Avrupa Basketbol Şampiyonasında “En Değerli Oyuncu"  seçilen Okben Ulubay ile antrenmanı sonrası buluştuk ve keyifli bir sohbet yaptık.

Bu yaz Litvanya’da takım halinde şampiyon oldunuz ve sen de MVP seçildin. Milli takım olarak bu başarıları sık yakalayamıyoruz. Biraz turnuvadan bahseder misin ?

Biz bu turnuvaya yaklaşık 2-2.5 senedir hazırlanıyorduk. Çok uzun süreli çalışmalar, kamplar yaptık hatta diğer takımlara göre en çok çalışanın biz olduğunu söyleyebilirim. Turnuva öncesi kendimize güvenmiştik ve sonunda takım halinde mücadelemizi gösterince şampiyonluk geldi.

Takım olarak başarı geldi fakat bazı oyuncular ön plana çıktı. Oğulcan, Egemen ve sen. Sonuçta sen MVP seçildin ? Turnuva öncesi böyle bir kişisel başarı bekliyor muydun ?

Açıkçası içimde böyle bir his vardı ama çok ön plana çıktığım söylenemez. Arkadaşlarım benim oyumu yükseltti. Onların yardımları ile ben elimden geleni yaptım. Sonuçta MVP seçildiğime göre iyi bir performans göstermişim, mutluyum.



Turnuvada yıldızlaştığın yarı final Sırbistan maçı var ?

Sırbistan en iyi takımlardan biriydi turnuvada. Daha önce 3 hazırlık maçı yapıp sadece 1’ini kazanabilmiştik. Maçtan önce “Onlarla, şimdi oynamanın zamanı geldi. Bu galibiyet hepsinden değerli“ diye kendimizi motive ettik. Son 2.5 dakikada 1 sayı gerideydik ve ben sorumluluk almam gerektiğini hissettim. Yanlış hatırlamıyorsam son 2 dakikada 10 sayı kaydettim,maçı kazandık ve finale kaldık.

Turnuva için Letonya-Litvanya ve geçen yıl ise Çek Cumhuriyeti’ne gittiniz. İstanbul’da yaşayan biri olarak nasıl buldun o ülkeleri ?

Hava koşulları değişik. Letonya çok soğuk ama Litvanya’nın havası çok değişik. Bir gün yağmur yağıyor ve soğuk oluyor, diğer gün ise çok sıcak. Ama iki ülkede güzeldi özellikle Letonya’yı çok beğendim.

Milli takımda Ömer Uğurata ile çalıştınız. Nasıl bir çalışma ortamı vardı ? Ömer Hoca senin basketboluna nasıl bir katkı sağladı ?

Ömer Hoca benim yanlışlarımı düzeltmek için çok çaba sarfetti. Hala antrenmanlarda olsun maçlarda olsun bana neler yapmamı gerektiğini, oyunumu nasıl geliştirmem gerektiğini söylüyor. Ben de onun söyledikleri doğrultusunda oyunumu geliştirmeye çalışıyorum. İdmanlarda ise atletizm, koşular ve taktik çalışmalarında çok çalışmam gerektiği konusunda hep uyarıyor. Sonuçta, beni olduğum yerden yukarıya çıkarmaya çalıştı. Ömer Hoca kariyerimde önemli bir yere sahip. 
Kulüp takımlarında ki hep Anadolu Efes forması giydin ne gibi başarılar elde ettin ?

Efes ile 2 tane küçükler şampiyonluğu, geçen yıl 4. olduk ve bir önceki yıl 3. olmuştuk.

Anadolu Efes’in A takımı ile ilgili bir gelişme oldu mu ?

Yok, şu aşamada A takım ile ilgili bir gelişme yok. Efes’te kaldığım takdirde gelecek yıl TBL2’de Pertevniyal forması giyeceğim.

Röportaj öncesinde Türkiye ve yurt dışından onlarca mail aldım. Herkes şunu merak ediyor, Okben’in kariyer hedefi ne  ve o hedefe nasıl ulaşmak istiyor ?

Çok çalışıp, başarılarımı sürdürüp NBA’a gitmek.  Önce Avrupa kulüplerini görmek, orada çok çalışıp kendimi gösterip erken yaşta Eurolig’de forma giymek istiyorum. Kendimi NBA için yeteri ölçüde geliştirdiğimi hissettiğim an ise NBA kapılarını zorlamak istiyorum. Tabii ki Anadolu Efes Eurolig’in önemli takımlarından bir tanesi. Burada kalırsam da NBA hedefim değişmeyecek. 

Profesyonel oyuncularla konuşma fırsatın oldu mu geleceğin hakkında ?

Şampiyon olduktan sonra A Milli takım ile yemeğe gitmiştik. Orada Kerem Abi ile ( Kerem Gönlüm ) konuştum. Yetenekli olduğumu ama eğer bir gün çok başarılı olmak istiyorsam çok çalışmam gerektiğini söyledi. Ender Abi ( Ender Arslan ) da vardı  yanımızda, O da benzer şeyler söyledi.  

Amerika Üniversitelerinden teklifler olduğu biliniyor. Şu an Lise 3 öğrencisisin ve gelecek yıl sonu Üniversite’ye başlayacaksın. NCAA kariyerin olabilir mi ?

Her olasılığı göz önünde bulunduracağız ama gitme ihtimalim de olabilir.

Okben Ulubay parkeye çıktığında oyununun hangi özelliklerinin güçlü olduğuna inanır ?

Şu an içim her özelliğimin gelişmesi gerektiğine inanıyorum çünkü henüz kariyerimin çok başındayım. Fakat çevremdekilerin söylediklerini aksettirmek isterim; oyunu iyi okuduğum, boyumun 1-2-3 numaraya göre uzun olduğu için avantajlı olduğum, penetremin kuvvetli olduğunu söylerler. Şutumu daha istikrarlı hale getirmeliyim ve bacaklarım daha da kuvvetlenmeli. 
Şu anda boyun 2.00 ve tahmini uzaman 2.06 gibi olacak. Kariyerine hangi pozisyonda devam etmek istiyorsun ? Çünkü bazı oyuncular 3 ila 4 numarası arasına sıkışmıştır. Ne 3 numara kadar hızlıdırlar ne de 4 numara kadar güçlü,ribaundçu ve savunmacı.

Hedefim basketbola 3 numaralı (Small Forward) pozisyonunda devam etmek. Dediğim gibi bacaklarım ile yapacağım çalışmalar ve şutuma kazandıracağım istikrar bu aşamada çok önemli. Gelişme yıllarım olan bu dönemde maksimum verimlilikte antrenmanlar yaparak kendimi çok iyi tanıyarak iyi bir 3 numaranın taşıması gereken özelliklere kavuşmayı amaçlıyorum.

Basketbolseverler seni ne zaman 12 Dev adam forması ile izleyebilecek. Hangi turnuva ile A Milli Takım kariyerine başlayacağını düşünüyorsun ?

Bizim Avrupa Şampiyonasında bir hedefimiz vardı; Ömer Uğurata’nın koyduğu ve biz oyuncuların da benimsediği bir hedef. 2018 Dünya Şampiyonasında bizim kadromuzdan 5-6 oyuncunun ki biz 20-21 yaşlarında olacağız yer almasını hedefliyoruz. Tabii ki daha önce A Milli Takım’da forma giymek isterim ve bunun için elimden geleni yapacağım. Zaten bunun için 2017 Avrupa Şampiyonası’nda olmam gerekiyor.

Günlük hayatında ne yapar Okben ?

Çok film izlerim, acayip. Özellikle Sylvester Stallone; Rocky Balboa falan. Bu tarz aksiyon fimlerini genellikle tercih ederim. Ara sıra arkadaşlarla dışarı çıkıp geziyoruz. Sinemaya gidiyoruz. 

İnsanlar seni dışarıda tanımaya başladılar mı ?

Zaman zaman, kafelerde tanıyanlar çıkıyor.

İdolün var mı ?

Yok.

En beğendiğin oyun kurucu ?

Spanoulis

Sana göre Eurolig’de en iyi 5 ?

Spanoulis, Navarro, Diamantidis, Erazem Lorbek,Mike Batiste

NBA’de en iyi 5 ?

Cris Paul, Kobe Bryant, Lebron James, Kevin Durant, Dwight Howard

En çok çalışmak istediğin koç ?

Ivkovic ama kendisi emekliye ayrıldı. Onunla çalışmayı çok isterdim.

Son olarak, Bana Facebook Fan Page sayfanın kurucusundan mailller geldi. Bazılarını zaten sorduk ama ısrarla sormamı istediği sorular var . En büyük hedefin ne ?

NBA’a gitmek ama orada kenarda oturup fazla süre alamayacaksam Eurolig’de oynamayı ve daha çok süre almayı tercih ederim.

Arkadaşların arasından sıyrılıp bu noktaya ulaşamaki sırrı ne ?

Anadolu Efes’e 6 yıl önce geldim ve herkesten daha çok çalıştım, kişisel antrenmanlar yaptım, mücadele ettim. Daha iyisini yapmak için de elimden geleni yapacağım.

Solak olmak avantaj mı ?

Avantajdır çünkü sağ elli oynayanlara ters geldiği için size bir avantaj sağlar.



7 Eylül 2012 Cuma

Biraz Sabır Ve İyi Kenar Yönetim Gerekli


Perşembe günü www.iddaalihaber.com 'da yayınlanan Basketbol Milli Takım yazım..


Eğer Salı günü oynayacağımız Çek Cumhuriyeti karşılaşmasını 19 sayı farkla kazanamazsak 2013 yılında Slovenya’da düzenlenecek Avrupa Şampiyonası’na katılamayacak dolayısıyla 2014 Dünya Şampiyonası şansımızı da yitirmiş olacağız. Kısacası 40 dakikalık performansımız gelecek 2 senemizi şekillendirecek ; belki de 2010 Dünya Şampiyonası finalisti takımımız Avrupa’nın en iyi 24 takımı arasına adını yazdıramayacak.

Spor teoremi içinde düşülen en önemli yanlışlık “ geçmiş ile bugünü karşılaştırmaktır “. Basketbol Milli Takımımız için de benzer bir yanılgı içerisine girildi. Antrenör Tanjevic’den Menajer Harun Erdenay’ına, yorumcusundan izleyenine hemen herkes 2013 Slovenya elemelerinde mücadele edecek takımı eski takımlarımız ile kıyasladı ve kimileri farkı görürken kimileri eş değer buldu. Halbuki bizim gençlerimiz!  ne sandığımız kadar kaliteli ne de hayal ettiğimiz kadar yetenekli. 

Takımın ilk beşi Sinan Güler – Emir Preldzic – Serhat Çetin – İlkan Karaman – Semih Erden şeklinde yazıldığında fark ortaya çıkıyor.

Oyun kurucu pozisyonunda kullandığımız Sinan Güler oyun kurucu özelliklerinin çoğunu taşımazken, yedek guardımız Ender Aslan’ın son yıllarda parkeye koyabildikleri ortada. Takımın saha içi lideri konumunda olan Emir Preldzic’in kulüp takımında bile neredeyse rotasyon dışına itilirken 26 yaşında gelmiş olmasına rağmen bir türlü gelemeyen o geleceği için sahada tutularak, son sezona dek üst düzey tecrübe yaşamamış ve sakatlıklarla boğuşmuş Serhat Çetin’den Amerika’yı yeniden keşfetmesini beklemek biraz hayal ürünü sanki. Sahanın en yeteneklisi İlkan Karaman’ın aynı zamanlarda en tecrübesizlerden biri olması ise Tanjevic’in en büyük handikabı olarak görünüyor. Henüz üst düzey müsabakalarda verim verme sınırını aşamamış olan Göksenin Köksal, Birkan Batuk, Doğuş Balbay’ı da kenara ayırırsak, geriye maç önü tahminlerimize en çok yaklaşabilen 2 oyuncumuz kalıyor : Semih Erden ve Kerem Gönlüm.  Semih’in yaptıkları ortada, NBA tecrübesini sakatlıkların etkisi ile parkeye tam olarak yansıtamasa da hala Avrupa’nın en değer pivot oyuncuları arasında ve takımın en verimlisi. Kerem Gönlüm’ü ise tüm iyi niyeti ve devasa tecrübesine rağmen 35lik vücüdu bir yere kadar taşıyabiliyor. Tanjevic için tek “ keşke “ noktası olan Furkan Aldemir ise bu kadroda neden yer bulamadığı sorusunun cevabını kendisinde aramalı.

Kısacası kadromuzu hiçbir sıfat tam anlamıyla karşılayamıyor. Tecrübeli değiliz ama genç sayılmayız, süper yetenekli değiliz ama yeteneksiz sözü acımasız gelir, yıldız değiliz ama sıradan demek mesnetsiz kalır ; yani “ ne olduruyoruz ne öldürüyoruz “ .

Herşeye rağmen grupta iyi bir performans koyduğuna  ve utanç verici Çek Cumhuriyeti mağlubiyeti dışında İtalya karşılaşmaları dahil olmak üzere belli bir standartı tutturduğuna inandığım Milli Takımımız, Slovenya 2013’e kalsa bile bu kadro ile yoluna devam etmeli.
Hidayet, Ömer,2 Kerem ülkemize yeteri kadar hizmet ettiler. Tecrübeli isimlere teşekkür edip bu kadronun olgunlaşmasını beklemeliyiz. Kenan, Okben gibi gençlerimizi de bu kadroya dahil ederek 5-6 yıllık hedefler koymalıyız. Tıpkı 2010 Dünya Şampiyonası öncesi kadronun kıvama gelmesi için sabrettiğimiz gibi sabır göstermeliyiz. Tabi,  yeni bir kenar yönetim ile.


Uğur TÜRKER

4 Eylül 2012 Salı

Biri yedek biri sür direk - Cris & Meireles

Yeni transferler Cris ve Meireles'e kısa bir bakış...

Ujfalusi'nin sakatlığı sonrası Terim için 2 tercih vardı ; ya doğrudan forma giyecek ya da formayı Dany ile paylaşacak bir oyuncu. Cris transferi ile anladık ki Terim ikinci yolu tercih etmiş. Cris tecrübesi ve özellikleri ile Şampiyonlar Ligi ve ligde önemli deplasman maçları için sahaya çıkacak izlenimi yaratırken Galatasaray'ın kazanmaya oynayacağı çoğu maçta Terim'in tercihi Dany olacak. Cris hava toplarındaki hakimiyeti, yaslanmış savunma oyunlarındaki başarısı ve süpriz golcü kimliği ile öne çıkarken Dany sürati, top tekniği, oyuna katkısı ile Cris'in hala bir adım önünde. Keza Galatasaray'ın opsiyonu 25 maça bağlaması buna bir gösterge. Görünen o ki bu sezon Galatasaray'da en kilit görev Semih Kaya'nın olacak çünkü Milli oyuncunun partneri maç maç değişebilir...

Farklı kişilik, düz oyun.. Meireles

Öncelikle belirteyim, dünya üzerinde en çok beğendiğim oyuncuların başında gelir Raul Meireles. Sadece maç maç ve maç içi istikrarı bile Fenerbahçe'yi bir adım öteye götürmeye yetecektir. Menajerlik oyunu oynayanların aşina olduğu Box to Box teriminin en güzel karşılığı olan Meireles'in tranferini çok doğru yorumlamak lazım. Meireles'in  pas kalitesi ile oyunu yönlendirmesi, orta sahayı çekip çevirmesi beklenirse yanılgıya düşülmüş olur. Portekizli oyuncu rakip ceza sahasına yapacağı koşular, takıma kazandıracağı mücadele ve koşu kalitesi ve atacağı uzun mesafeli şutlar ile müthiş bir tamamlayıcı rol üstlenebilir. Aykut Kocaman yine değişik tarzda bir transfer yaparak kendini riske attı, artık tek yol var ; yeni bir Kocaman takımı izlemek yoksa Meireles önce Spartak sonra Sivas'ta izlediğimiz takımı değiştiremez. Kısacası Meireles özellikleri ile Fenerbahçelilerin yıllardır aradığı 2. Appiah olmaya en yakın isim fakat unutulmasın bu tarz oyuncular takım ne kadar oynarsa o kadar katkı verirler, katkıları takım performansı ile doğru orantılıdır. 

30 Ağustos 2012 Perşembe

Yazsam olmuyor, yazmasam olmaz...

Futbol kalitesini ölçmek adına peş peşe iki maç seçmek akıllıca method; eğer ikinci maç Real Madrid -  Barcelona ise en geçerli olanı. İspanya'dakinin aksine Kadıköy'deki maç bir iç savaşı andırdı ; görülen köy ile kılavuz arasındaki..

3 yıldır Aykut Kocaman'ın hemen her basın toplantısını dinlemeye özen gösterdim, çünkü aklım mikrofon önünde Futbol'da yüksek lisans dersi veren antrenörün takımının sahada hiç gelişim göstermemesini anlamıyordu. Teorik bilginin pratikte bir türlü uygulanamamasını adlandıramıyordum.
Dün gece nihayet çözdüm Fenerbahçe'deki değişmez / gelişmezliği...
Aykut Kocaman'ın nasıl bizlere her maç önü / maç sonu takımının performansından değil de kafasından neler geçtiğini anlatıyor ise takımına ve oyuncularına da benzer şekilde yaklaştığına inanıyorum artık.
Antrenmanlarda, maç önü toplantılarında, rakip analizlerinde genellemeler ile taktik verdiğine, bireysel hiçbir açıklama yapmadığına ve maç maç ufak da olsa taktik güncellemeler yapmadığına kanaat getirdim. Çünkü başka hiç bir şey geçtiğimiz hafta suni çimde oynanan, bu hafta ise gerçek yeşile taşınan mücadelenin değiştiğine inandıramaz. İki takım birbirinden bilmem kaç paralel uzakta, sıcak havada, doğal çimde ve sarı lacivertli taraftarların önünde devam ettiler maça, hiç ara vermemiş gibi.

Futbolun generalisti.. 

Üstelik maç, Emery'nin yaptığı değişikliklere rağmen aynı düzlemde oynandı. Fenerbahçe her korner ve duran top dönüşü kısa da olsa baskı kurabildi, rakip bir türlü dikine 2-3 pas üst üste yapamadı ve Fenerbahçe önce savunma, ardından orta saha ve son olarak forvet oyuncusunun topla buluştuğu hiç bir atak organizasyonu gerçekleştiremedi. Kocaman'ın takımı yine koşmak, bendini aşmak isteyen Krasic, Sow, Kuyt, Gökhan 4lüsüne rağmen Selçuk - Topal prangası ile durduruldu, bıkmadan usanmadan...

Rakibin 9 kişi kaldığı dönem için ise konuşmanın anlamı yok. Keza " kontrolsüz güç, güç değildir " der reklamda... 

Kısacası birinci Vaslui maçında görünen köy, kılavuzların tüm yalanlamalarına rağmen doğru koordinatta çıktı.  Korkarım biz, biz Türkiyeliler, ben, hepimiz bu futboldan anlamıyoruz... 
Ya da hepimiz gerçekten çok aptalız...

Saygılarımla...




28 Ağustos 2012 Salı

ALÇAKlık Sınırı - Kulüp Televizyonları

Ortada bir gerçek var ; Türkiye'de taraftarından oyuncusuna, yöneticisinden antrenörüne 3 büyüklerin birbirlerine hakem konusunda söyleyebilecek tek bir sözü yok. Kim bir örnek sunsa hemen bir karşı örnek karşısına dikiliyor, var çünkü. Kazanılan haksız penaltılar, rakiplerin verilmeyen golleri, topun 3 büyüklerin eline değince çarpma - davam, rakibe değince serbest vuruş olması, elle atılan goller.... daha neler neler...

Elle oynama.
Benim takıldığım nokta başka. Dün gece yarısı Fenerbahçe TV'yi izliyorum nasıl bir haber yapacaklar ve belki hafta sonuna bir şeyler bulurum diye. Tak bir haber ; Tüm Türkiye Galatasaraylı Burak Yılmaz'ın kendisini yere atmasını konuşuyor. Ekranda fotoğraflar var ve Escude ile Burak'ın ayakları kırmızı yuvarlağın içine alınarak belirginleştirilmiş ; müdahale yok deniyor.  Haklılar... Malumunuz Fenerbahçe'nin bu haftaki ilk golünde net bir el vardı ; hakemlerimiz göremedi yine. Mehmet Topal maç sonu 30 metreden gelen topun kafası yerine tenine çarptığını hissetmedim, özür dilerim demiş ; saygı da duyarım, lütfetmiştir. 

Aynı FB TV bu pozisyon için de haber yaptı mı " Türkiye Mehmet Topal'ın elini konuşuyor " dedi mi ?
Cevabını ben vereyim " hayır ". Hatta Mehmet'in özür dilerim açıklaması bile yarım yamalak verildi ; utanıyorlar mı ne !!

Burak kendini atıyor.
Biliyorum aynı şey Galatasaray TV tarafından da yapılıyor. Takım televizyonları ALÇAKÇA taraftarlarını kandırıyorlar. Sonuç mu ?

Sahaya atlayan taraftarlar, deplasmanda köşe vuruşu kullanamayan oyuncular, sahaya atılan yabancı madde ( artık ne demekse top atsa sorun değil demek ki ) ve son olarak sahaya girip anons yapan başkanlar. 
Kimse kimseye kızmasın imam osurursa cemaat fazlasını yapar.. Aziz Yıldırım " Fenerbahçe Türkiye'nin en büyük sivil toplum kuruluşu " diyor, hakkı da var ama o bunları yapar ve yaptırırsa taraftarı da işte böyle beterini yapar. Sonunda sen de onları korumak zorunda kalırsın...

Saygılarımla..

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Türk Futbolunda Hata Analizi

Fatih Terim maç sonu " gelecek için iyi analiz edilmesi gereken bir maçtı " dedi Beşiktaş Galatasaray mücadelesi için. Gerçekten de gelecek için hem onun hemde oyuncularının adına bir Futbol 101 dersiydi. Gelin birlikte çıkarılması gereken derslere bakalım :

  • Elmander Umut İkilisi

Bu ikilinin özellikler sadece Galatasaray rakibine önde bastığı zaman işe yarıyor. Aksi durumda ki dün İnönü'de öyle oldu Elmander'in partneri Burak Yılmaz olmalıdır. Fatih Hoca'nın Umut seçimini dün özelinde anlayabilsek de uzun vadede bu ikili gol sıkıntısı yaşatır. Keza Elmander'in Erzurum'da Umut'un ise dün kaçırdıkları akıl alır gibi değil.

  • Kaos Futbolu
Galatasaray'ın futbol kimliğine rağmen karşı koyamadığı bir hastalığı var ; rakipleri oyunu kaosa döktükleri zaman onlar da ayak uyduruyor. Acele top kullanma hatası, sürekli dikine oynama çabası ve işin savunma yönünde yapılan basit tercih hataları oyunun hakimiyetini yitirmelerine sebep oluyor.

Faslı oyuncu ilk 11de yer bulamayabilir.
  • Felipe Melo
Formda formsuz, kilolu zayıf farketmez Felipe Melo bu takımda her maçta 90 dakika sahada kalmalı. Melosuz orta saha savunma yönünde kuru sıkı tabanca gibi oluyor. Aynı zamanda takımın hatları arasındaki boşluk ta büyüyor. Brezilyalı takım rakip sahada iken o kadar iyi pozisyon seçiyor ki hem ribaund hem de savunma şansı olabiliyor. Öte yandan, uzun mesafeli pas kalitesi ile de sağ ve sol beki çok kolay oyunun içine sokarak hücum sahasını genişletmede başarılı. Zaten Melo'nun neden pahalı olduğu bu paragrafta yazılı.

  • Emmanuel Eboue
Fildişili oyuncu Hamit Altıntop form bulasıya kadar çok sıkılacak. Çünkü güçsüz Hamit sağ çizgiden çok ayrılmayınca onun da önü kapanıyor ve istediği hücum bindirmelerini rahat yapamıyor. Eğer Hamit 15-20 gün içinde fiziksel eksiklerini tamamlayıp orta sahada Fatih Terim'in istediği gibi gezebilirse Eboue'de rahat bindirme alanları bulacaktır.
  • Nordin Amrabat
Yeteneği tartışılmaz ama kalitesi tartışılır. Galatasaray gibi pas kalitesi ve hızı yüksek takımlar için " yüzü dönük kanat oyuncuları " her zaman handikap olmuştur. Faslı oyuncu hemen her pozisyonda topu ayağına alıp rakip ne yapıyor diye bakınca, takımın pas hızı ister istemez düşüyor. Fatih Hoca'nın Amrabat'ı nasıl ve ne zaman kullanacağı Galatasaray için çok önemli. Bu Galatasaray ve Amrabat gösteriyor ki Faslı oyuncu Emre'yi kolay kolay kesemez.

Saygılarımla...

26 Ağustos 2012 Pazar

Hayaller ile Gerçekler Kuyt ile Selçuk kadardır

Kocaman takıma doğru..
Gaziantespor karşısında izlediğimiz Fenerbahçe Aykut Kocaman'ın hayalleri ile futbolun gerçekleri arasındaki fark kadar. Bir futbol takımının realitede Selçuk Şahin - Mehmet Topal orta sahası ile yapabilecekleri ile Sow-Kuyt-Krasic hücum hattının yapamayacakları arasındaki kadar yani.

Futbol basit bir matematiğe dayanır. Fakat bu 4 işlemde toplama değil çıkarma esastır. Sahada yer alan 11 oyuncu arasındaki tüm 2li kombinasyonlar için aradaki fark ne kadar ufak ise takım o kadar kalite yansıtır. Matematikçilerin mutlak değer diye adlandırdıkları bu sayının 0'a yakınsamasıdır makbül olan. Kısacası takımınızın toplamını en kaliteli oyuncunuz ile en kalitesiz oyuncunuzun arasındaki fark belirler. İşte Fenerbahçe de Kuyt ile Selçuk Şahin'in farkı kadar futbol oynayabilir. Çünkü Selçuk Şahin'in yapabildikleri, Kuyt'un hayalleri karşısında deve cüce rolu oynayabilir sadece. 

Aykut Kocaman ise tüm bu tutarsızlıkların içinde kendini bulmaya çalışıyor hala. 3 yıl önce eline verilenleri değiştirememenin ağır baskısı ile sahada oynananın kendisine ait olmadığını bilmek psikolojisi çok gelmiş olmalı ki ortaya çıkan tüm kötü sonuçları da göze alarak ilk kez açıktan savaşmaya başladı. Kimileri onu Don Kişot olarak adlandırsa da aslında bu mücadele onun varoluş tohumu; tutmazsa ölecek...

Sakın ha dün izlediğiniz Fenerbahçe'yi Alexli takımlar ile karşılaştırmayın. Asıl turnusol kağıdı bir sene sonra bugün ortaya çıkacak. Umarım Kocaman gerçek takımını gördükten sonra kaybettiği 3 seneye yanmaz ve umarım Fenerbahçe yönetiminin Kocaman bir takım için sabrı vardır. Ama benim umudum yok... Neden mi ? Maç oynanırken sahaya bile girebilen başkandan herşey beklenir de ondan...

Saygılar..

24 Ağustos 2012 Cuma

Sağlam'ın 2. Zirve yürüyüşü - Aktif Dinlenme

Ertuğrul Sağlam'ın takımı Avrupa Kupalarında alışık olmadığımız bir şekilde, kendi sahasında geriye düştüğü maçı istifini bozmadan çevirdi hem de Twente gibi sahada ne yapacağını iyi bilen bir takıma karşı.

Bursaspor'u sahada izlerken farklı bir hava sezinliyorum; garip ama hoş. Sağlam'ın takımı top rakipte iken " Aktif Dinlenme " halinde. Ne Batalla ne Pinto ne de Ozan İpek - Sestak ikilisi rakibin peşinde koşmuyor; tek amaçları iyi pozisyon alıp rakibi ya uzun topa sevketmek ya da savunmanın merkezine yönlendirmek. Böylelikte takımın boyunu uzatmıyorlar ve çok yorulmadan, efor harcamadan maçları tamamladıkları için neredeyse aynı ilk 11 tüm sezonu düzenli bir şekilde geçirebiliyor. Geldiği günlerdeki dağınık günlerini atlatan Alfred N'Diaye de savunma hücum geçişi konusunda gösterdiği gelişme ile Ertuğrul Sağlam'ın sakin takımının en önemli parçası haline geldi.

Ben bu lafı severim " Adam gibi adam, Ertuğrul Sağlam "

Takımın istikrarlı lideri Batalla'nın yanına yapılan Pinto aşısı ilk baharında yeşerince, Ertuğrul Sağlam için takımını yeniden şampiyonluk potasına döndürmek için 2 adım kaldı. Birincisi forvet performansını sağ kanatta bir türlü gösteremeyen Sestak'ın uzayan uyum süresini tamamlaması, ikincisi ise geçtiğimiz sezon Adem'de olan bu sene Musa'ya geçen N'diaye partnerliğinin geliştirilmesi. Sestak'ın sahaya koyacağı farklılık zaman zaman hücumda yaşanan kısırlığın çözümü açısından hayati önem taşırken, Musa'nın pas kalitesi ve hücum katkısı takımın rölantisini arttırma konusunda kritik eşik.

Bursaspor tarihine adı şimdiden kazınan Ertuğrul Sağlam'ın artık istikrar konusunda dersler verdiği, oyun sistemini iyice benimseyen takımının bu yıl zirve yürüyüşünden alıkoyacak tek nokta ise Serdar Aziz - İbrahim ikilisinin güvenilir bir yedeği olmaması. Jübile senesindeki Ömer Erdoğan bu işi üst düzeyde sürdürebilecek gibi görünmüyor.



19 Ağustos 2012 Pazar

Değiş Tokuş - Topal = Şahin


Bu güne kadar  Selçuk Şahin ile Mehmet Topal’ı hep geri ve yana oynadıkları için tartışmıştık.  Elazığspor – Fenerbahçe maçında gördük ki eğer orta sahadaki partnerleri pas istemezse onlara da pas atmıyorlarmış. Öyle ki Tüm ilk yarı boyunca Mehmet Topal ile Selçuk Şahin’in birbirlerine verdikleri pas sayısı 1 (bir). O pozisyonda da Mehmet Topal rakip yarı sahadan kendi yarı sahasındaki Selçuk Şahin’e topu göndermişti.

Aykut Kocaman’ın futbolun istatistik kısmına verdiği değerden bahsedilir hep. Fakat Kocaman Mehmet Topal’ın Valencia kariyerini hiç inceleme gereği duymamış yada daha kötüsü inceleyip, anlayamamış. Valencia’da 59 maça çıkan Mehmet Topal sadece 5 ( beş ) maçta Albelda, Parejo gibi Valencia’nın Selçuk Şahinleri ile oynamış.  Geriye kalan tüm maçlardaki partneri ya Tino Costa ya da Ever Banega; yani ofansif anlamda gelişmiş ve Topal’ın hücum yönündeki açığını kapatabilecek oyuncular. Kocaman ise kadro kalitelerine bakıldığında mutlak kazanmak zorunda olduğu Elazığspor karşısında  Selçuk – Mehmet ikilisine görev verdi. Orta saha ikilisi de hücum anlamında 0 katkı sağlayınca  ortaya bu oyundan iyisi çıkmaz, çıkamaz. Tüm maç boyunca Sow’a 40-50 metrelik toplar göndermek zorunda kalırsın bir de Alex’in şapkadan tavşan çıkartmasına ya da hakemin güzellik yapmasına...

Umarım Salı gününe kadar Aykut Kocaman elindeki oyuncuları daha iyi tanıyabilir ve Emery maç sonu o sempatik gülümsemesi ile bizlere Mehmet Topal’ın nasıl oynatılacağını anlatmaz...

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Güneş'in Letonya'sı - Volkan Şen

Futbolumuzun standart yüzdesi o kadar aşağılardaki Teknik Direktöründen oyuncusuna, hakeminden zeminimize kadar benzer problemler ile boğuşuyoruz.

11. dakikada sağ kanatta olşaun bir taç atışı sırasında saha içinde top önünde olan Volkan taç atışını kullanmak isteyen Serkan Balcı'ya topu sol ayağı ile göndermek istedi. Sol ayak Pozisyonunu da alan Volkan topu sol ayağı ile 7-8 metre ötesindeki takım arkadaşı yerine onun da 2-3 metre sağındaki boşluğa gönderebildi, halbuki Serkan Volkan'dan gelecek topu çabuk oyuna sakacak hatta hızlı hücum yakalayabilcekti Trabzonspor. Yine Volkan 13. dakikada gelişen bi atakta top ile doğru anda buluşabilse kaleci ile karşı karşıya kalacak ve belki de golü daha erken bulacaktı. Olmadı.. Volkan futbolculuğunun en basit ve temel hareketlerini yerine getiremezken 20. dakikada mevkiidaşlarından çoğunluğunun zorlanacağı bir pozisyonda gol attı.

Şenol Güneş
46. dakikada golün asistini yapan Soner Aydoğdu'yu sandalyede gördükten sonra oyuna Adrian'ın gireceğini tahmin etmek zor değildi. Televizyonda binlerin, sahada yüzlerin düşüncelerinin aksine Şenol Güneş Soner - Ferhat değişikliğini yapıp Serkan'ı, Zokora'nın yanına çekerek 2. yarıya başladı. Halbuki ilk yarı istediği gibi oynanmış rakibi Karabükspor, takımı karşısında neredeyse hiç pozisyona girememişti. Serkan - Zokora orta sahası önce pas yapmakta zorlandı, ardından orta sahanın kontrolünü Karabükspor'a armağan ettiler. Şenol Hoca ise yeni bir hamle yaparak maça oyun olarak ortak ettiği Karabükspor'un skor bulmasına da yardım etti. Barış-Zokora-Serkan gibi Süper Lig'in faul yapmaya en yatkın ortasahaını, gol bulabilmek adına en önemli çalışması duran top olan rakip karşısına çıkarmış oldu. İlk yarında hiç rakip kaleye gidemeyen Karabükspor ise ilk yarıda bulamadığı serbest vuruş-kornerlerden beraberlik golünü bularak 1 puanı aldı.

Yukarıdaki ilk paragraf Mehmet Topal'ın Valencia'ya giderken kat be kat yetenekli Volkan'ın Trabzonspor'a transfer olmasının, ikincisi ise 2 yıl önce Dünya üçüncüsü olmuş takımın Letonya'ya elenişinin nedeni.

Karabükdeki park bahçe izlenimi yaratan tarlanın değişmesi dileği ile...

17 Ağustos 2012 Cuma

Avcı'nın Zor Görev'i - Savunma 4lüsü

Hollanda maçı öncesi Avusturya karşısında son provasını yapan Abdullah Avcı, en büyük sıkıntıyı savunma kurgusunda yaşayacak. Neden mi ?

Aslında savunmanın sağ kanadı belli.. Sağlıklı ise Gökhan Gönül aksi durumda Hamit Altıntop uluslararası anlamda sağ beklerimiz. Sol savunucu için Abdullah Hoca'nın ilk tercihinin halen Hakan Balta olduğunu maç önü basın toplantısında anlaşıldı. Hasan Ali Kaldırım tecrübe ve yetenek kısırlığından, Caner Erkin savunma özürlülüğünden ve İsmail Köybaşı'da sakatlık sorunu nedeniyle şu aşamada Hollanda maçında yer almayacaklar. 

Semih Kaya - A Milli Takım
Stoperlere geldiğimizde ise karşımızda bir seçim süreci çıkıyor. Leverkusen'den ithal ettiğimiz Ömer Toprak hem sol hem de sağ stoper oynayabilme özelliklerine sahip olsa da Abdullah Avcı O'nu sol stoper kullanmayı tercih ediyor. Bu durumda Egemen kartı ( sol ayaklı olduğu için ) elenmiş oluyor ve geriye Semih Kaya ile Bekir İrtegün kalıyor. Bekir'in sezon başı performansı iç açıcı değilden berbat'a evrilmiş durumda ve gününde olsa dahi rakibine her maç 1-2 pozisyon hediye edebiliyor ki Hollanda karşısında isteyeceğimiz son şey. Semih Kaya ise Süper Lig'de iyi performanslar ortaya koymasına rağmen üst düzey futbolda uluslararası tecrübesi kısıtlı. Sakatlığının da gelişimine göre savunma 4lüsü şekillenecek. Abdullah Avcı'nın ayağa pasla oyunu kurma fantazisinden Hollanda karşısında vazgeçeceğini düşünürsek Semih - Ömer ikilisi favori..

İhtimal 1 : Gökhan Gönül - Semih Kaya - Ömer Toprak - Hakan Balta

İhtimal 2 : Gökhan Gönül - Bekir İrtegün - Ömer Toprak - Hasan Ali Kaldırım

İhtimal 3 : Hamit Altıntop - Bekir İrtegün - Egemen Korkmaz - Hakan Balta

Yukarıdaki olasılıklar arasında - eğer sakatlık durumu yok ise - en muhtemel tercih Gökhan - Semih - Ömer - Hakan olanı olacaktır keza Hakan ve Gökhan'ın uluslararası deneyimine Hollanda karşısında ihtiyacımız olacak. 

Orta saha ve hücum hattımız neredeyse belli..

Abdullah Hoca'ya savunma kurgusunda şimdiden kolaylıklar çünkü 2 ve üzeri gol yediğimiz hiç bir durumda Hollanda karşısında puan alma ihtimalimiz olduğuna inanmıyorum...

Saygılarımla..

2 Ağustos 2012 Perşembe

Futbol Basit bir Oyun

Fenerbahçe 2 yıl sonra çıktığı 0 model Avrupa macerasına bütünleme sınavı ile başladı. Hemen herkes turun İstanbul'da Fenerbahçe lehine bitmesini beklerken Bekir'in golü gelmese maç tam tersi bir senaryo ile tamamlanacaktı. Romanya için hala şanslı takım Fenerbahçe ama değişmesi / gelişmesi gereken şeylerin olduğu da muhakkak.

Geçtiğimiz yazılarımda Aykut Kocaman'ın 4-2-4 benzeri bir hücum formasyonu üzerinde çalıştığını ve Mehmet Topal transferinde bu nedenle ısrarcı olduğunu yazmıştım. Mehmet savunmanın arasına girip oyunun geriden kurulmasına yardımcı olacak, Bekir ise sağ bek gibi hücuma katılacaktı. Olmadı, nedeni ise Fenerbahçe'nin pratik eksikliği değil Vaslui'nin de benim gördüğüm denemeyi görmesiydi.

Vaslui stoperleri uyumu ve özellikleri ile saygıyı hakediyor.
Romen takımı ilk yarıda sürekli rakip sahada 3-4 adam ile alan doldurdu. Böylece hem Topal ile sağlanmak istenen pas trafiği bozulmuş oldu hem de Gökhan - Bekir kayması yeterli ölçüde sağlanamadığı için savunma pozisyonun sağlanamadı. Fizik ve yetenek olarak Fenerbahçe orta sahasının önünde olan Caue - NDioye ikilisi ise yıldızlaştı.

İkinci yarıya ise geçmişe dönerek başlayan Kocaman rakibinin göre geri çekilmesini sağlayabilmesine rağmen takımının kısırlığına çare bulamadı. Geri çekilen Vaslui karşısında ise klasik Türk hatalarından biri ile de gol yemek kaderin cilvesi olsa gerek. Dünkü maçta Vaslui adına en dikkat çekici özellik kısa ve yerden paslarda çok az hata yapmaları oldu. Fenerbahçe ve Milli Takımın Valencia görmüş, onlarca özelliği olan orta saha oyuncumuz 10 metreye pas atamayarak belki de turu Romenlere hediye etti. Dediğim gibi futbol basit bir oyun; kazanması da kaybetmesi de..

Oyunun Fenerbahçe açısından bu denli karamsar geçmesine gerekçe olarak Fenerbahçe takım kadrosuna " default " olarak yazılması gereken Sow'un kenarda oturması ve yerine bitmiş Semih'in sahaya sürülmesi, sahada gezinen Stoch'a 60-65 dakika sabredilmesi, maç boyu yürüyen Christian'ın değiştirelememesi gösterilebilir. Aykut Kocaman'ın bu turu geçse bile gelecek adına yapması gereken işler var. En azından oyuncularından beklentilerini daha realist hale getirmesi gerekiyor...


29 Temmuz 2012 Pazar

Havuzun Suyu Bitti

Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe Divan Kurulunda Türk Futbolundaki havuz sistemi ile ilgili konuşmasının ardından, yaklaşık 1 sene önce yazdığım ve eski blogumda yayınlamadığım " Havuzun suyu bitti " yazısını okuyabilirsiniz.

" Türk Futbolunda havuz sistemi üzerine sürekli konuşmalar olur. Futbolun ekonomisine ilgi duyan hemen her İstanbul takımı taraftarının bir havuzu bozma ve takımlarına daha çok para kazandırma projesi vardır. Her yayın ihalesinden sonra da daha kabaran bu iştah " şu 400 milyon doların 150sini bizim takım alır " şeklinde sıkça tezahür edilir. 
Nihayet, İstanbul takımlarının özlemle beklediği ve Anadolu takımlarının gün be gün kabusu olan havuzun dağılması çok uzaklarda değil. Neden mi ?


2000 sonrası Galatasaray'ın sportif başarıyı ekonomik gelire çevirememesi ve Aziz Yıldırım'ın dev stadyum adımı ile Fenerbahçe'nin de gerisine düşmesi, Galatasaray'ı havuza mahkum etti yıllarca. Bu dönemde ekonomik olarak dibe vuran Sarı Kırmızılı takım, sportif anlamda da ciddi şekilde rekabet edebilirliğini kaybetmiş ve sadece mucizevi sezonlarda Şampiyonluk / Liderlik mücadelesi yapabildi. 10 yıllık periyotta gün be gün açılan Galatasaray - Fenerbahçe ekonomik güç farkı o kadar devasa noktaları ulaştı ki, Galatasaray ekonomik gelişim için hedeflediği sportif başarı adına her transfer dönemi borcunu katladı fakat istedikleri sonuç alınamadığı gibi borç rakamları da hızla yükseldi. Amaç 1-2 sezonda borcun rakamının artmasını göze alarak Şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi katılımı  sağlamaktı. Fakat masa başı planlar, saha içi plansızlıklar yüzünden uygulamaya geçemedi. Galatasaray için bir diğer, uzun vadeli ve en kesin kurtuluş olarak görülen yeni Ali Sami Yen projesi de 2007'den bu güne sürüncemede kalınca, gelen yönetimlerin de eli kolu bağlandı ve yukarıda bahsettiğim borç çarkları hızla döndü. 


Galatasaray için makus talihlerini yenmeleri için fırsatlar sonunda, 2011'de bir araya geliverdi;   Fenerbahçe'de olduğu gibi yeni stadyum ve ekonomiden anlayan bir Başkan ...
Ünal Aysal kulüp ekonomisine verdiği değer ile diğer başkanlardan ayrılması ve Türk Telekom Arena'nın paraya çevrilmesinde gösterdiği çabalar ile Galatasaray'ın şampiyon değil, kurucu başkanlarından olacak. Muhakkak, kendisinin de temennisi sportif başarıyı da en kısa sürede yakalamak olacaktır ama rakipleri Beşiktaş'ın, Trabzonspor'un bile gerisinde ve Fenerbahçe'den uzak ara fark yemiş halde bulduğu futbol takımının kısa sürede reaksiyon verebilmesi çok hayal sınırlarında dolaşıyor. 

Galatasaray için yazdığım 2 paragrafta gelmek istediğim nokta şu ; Galatasaray isim hakları, tribün ve loca gelirleri ve faaliyet girdileri ile geçtiğimiz yıllara göre 50 M € daha fazla kazanacağı dünya standartlarında konfor sunan stadyuma, Riva projesi gibi kulübe 10 yılda 300 m € gibi bir gelir kaynağına ve Nike gibi ulusal anlamdan çok uluslar arası arenada çalışmalar yapabilecek bir sponsora sahip olduktan sonra 10 yıldır neredeyse muhtaç olduğu yayın gelirlerinin toplam girdideki öneminin azalmasına sebep olacak. Eskiden tüm gelirin neredeyse % 70'ini oluşturan yayın geliri, gelecek 1-2 yılda % 25-30 bandına inecek. Bu durumda ise ekonomist başkanın ticaret zihni devreye girecektir. %30, %70'e göre daha kolay riske atılabilecek bir yüzde ve Ünal Aysal hiç çekinmeden havuzu bozup İtalya,İspanya gibi bir sistem ile gelirlerini 2 hatta 3'e katlama çalışmalarına başlayacaktır. Tabii sportif başarı gelmesi gerekiyor.

Galatasaray için geçerli olan ekonomik şartlara zaten yıllardır sahip olan Fenerbahçe ise bu durumda Galatasaray'ın en büyük ve en karlı ortağı olacaktır. Geçtiğimiz yıllarda Sky Sport'un bu iki takıma 2li teklif yaptığı bilinir fakat şartlar o zaman Galatasaray için müsait değildi ve Feberbahçe ise tek başına böyle bir risk almak istemedi. Gelecek senelerde ise riski 2 takım tarafından ortak sahiplenilerek Havuzu bozmaları ve yeni yayıncı bulmaları kuvvetle muhtemel. Çünkü hepimiz biliyoruz ki Süper Lig popülerliğinin %60-65 bu iki takım tarafından paylaşılıyor. Hele bir de 2008'deki gibi çetin bir şampiyonluk mücadelesi gelişirse ikisi arasında ( 1-2 sene içerisinde ) Avrupalı yayıncıların ilgisi artacaktır. Çünkü ülkemiz bu konuda ciddi bir kar kapısı. 


Toparlarsak, benim görüşüm Galatasaray'ın 1-2 sene içerisinde ( şu aşamada zor gözüküyor ama ) şampiyonluk ya da kaliteli bir 2.cilik elde etmesi halinde havuzun 2013-2014 sezonundan önce bozulacağı. Ve bir yayıncı tarafından GS - FB paketi oluşturulacağı. Şimdilerde tüm maçlara 55 lira vererek izlediğimizi, fakat aynı parayı bu 2 takım için ödemek zorunda kalacağımızı unutmadan.


Saygılarımla,"

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Melo'nun alternatifi kim olabilir ?

Salı günü akşamı itibari ile Felipe Melo'nun gelecek sezon Galatasaray forması giymeyeceği ortaya çıktı. Galatasaray sportif olarak ihtiyacı olduğu fakat finansal açıdan şartlarına uymayan Felipe Melo transferini dondurarak ufak çaplı bir kumar oynadı. 3-4 ay sonra olası orta saha problemleri sonrası Melo'nun yerine kim gelirse gelsin eleştiri olacaktır. Muhakkak ki Melo'nun kalışı da başarıyı ve orta saha problemsizliği garanti etmez. Brezilyalı artık Sarı Kırmızılı formayı giymeyeceğine göre yerini kim alabilir ? Özellik ve isim bakımından incelemek istedim.

Melo'nun sahada kullanım amacına bakıldığında Selçuk'un arkasında daha savunmaya yaklaşarak mümkün olduğunca pozisyonunu kaybetmemeye çalışan bir tipik önlibero olduğunu görüyoruz. Özellikle rakip sahadan atılan uzun topların ilk karşılayıcısı ve orta sahadan topla ilerleyen rakibin ise en sert refakatçisi oluyor. Takımının dar alanda savunma yaptığı zamanlarda ise sert futbolu ve hamle zamanlaması ile rakip oyuncuları konusunda usta olduğunu görmek mümkün Brezilyalının. Sezon boyunca atmış olduğu 12 gol ve kaptığı toplar sonra olumlu kullanması ise onun Galatasaray'ı finansal olarak zorlamasına sebep olan özellikleri. Yani, Mehmet Topal ile Felipe Melo arasındaki fark, savunma anlamında hemen hemen aynı özelliklere sahip olmalarına rağmen Brezilyalının Türk'e göre daha fazla, kaliteli ve istikrarlı ofansif katkı yaratabilmesi. 


Yukarıdaki parağraf Galatasaray'da Melo'nun alternatifi olabilecek oyuncu profiline de ışık tutuyor. Pozisyon bilgisi, zamanlaması, hamle yeteneği olan sahada fazla gezmeyen ve ilk planda stoperler ile birlikte iyi bir 3lü oluşturabilen bir karakter aranıyor. Basında sayılan isimlerden en önemlisi olan Lassana Diarra'nın ise bu tarifin yakından ya da uzağından geçmediğini görebiliyoruz. M'Bia yada Alou Diarra görece daha muhtemel adaylar fakat bu oyuncuların görece ağır olmaları önemli birer soru işareti. Lass tarzı alan değil adam kapatabilen pres ağırlıklı bir oyuncunun tercih edilebilmesi için tek bir şart var : Fatih Terim'in 3lü orta sahaya dönmesi. Eğer Terim orta sahada 2li değil 3lü bir tercih kullanır ve Selçuk - Hamit ikilisinin arkasına bir orta saha arar ise Lassana Diarra biçilmez kaftan olur. Onun enerjisi ve pres yeteneği o sistemde kariyer zirvesini yaşayabilir. Fakat benim sıkça belirttiğim gibi Selçuk İnan'ın 3lü orta sahalardaki performans düşüşü dikkate alınmalı. Bu sayede Elmander sağ kanada yakın, Burak forvet ve Amrabat sol açıkta kullanılabilir. 

Kısacası 4-4-2 için şu aşamada bu paralara Felipe Melo'dan iyisini bulmak zor fakat 4-3-3 benzeri sistemler için daha fazla katkı verebilecek oyuncular alınabilir. Terim'in tercihi ile bulunacak oyuncu arasında bir karşılıklı etkileşim söz konusu. İkisi de birbirinin sonucunu doğrudan etkileyecek. 

Ben yine de Galatasaray'ın herşeye rağmen Felipe Melo ile anlaşacağına inanıyorum.

Saygılarımla,

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Fenerbahçe'de Semih Şentürk Arayışı - Forvet Transferi

Aykut Kocaman'ın " savunma ve orta sahaya olmak üzere 2 transfer istiyoruz " dediği basın toplantısı internet sitelerinin arşiv bölümlerine düşmeden Fenerbahçe'de forvet transferi girişimleri başladı. An için ise en çok konuşulan ve hatta " Fenerbahçe'yi red ettiği " söylenen isim Stefan Kiesling.
Peki neden Kiesling ?

ARANIYOR !!!
Türkiye'de hemen herkes Semih Şentürk'ün yeteneklerinin farkında. Semih özellikleri ile aranan, sahadaki oluşan tüm skorlara göre oyuna sürülebilen bir kaliteli yedek. Ama o kadar... Fenerbahçe'de geçirdiği 2 iyi sezon dışında görüldü ki Semih Şentürk performans - süre istatistiklerinde oldukça sıkıntılı. Özellikle geçtiğimiz yılın ilk yarısında ( Sow gelmeden ) Aykut Kocaman'ın kafasında yarattığı soru işaretleri o kadar büyük ki € 20 M'luk Moussa Sow'un arkasına benzer maliyetli bir santrfor transferi düşünülüyor. Aslında, Henry Bienvenu benzer bir adım olarak atılmıştı. Görüşümce Bienvenu ilk 11 için değil yedek forvet olarak transfer edildi. Zaten Fenerbahçe yönetimi devre arası takıma iyi bir golcü alacaktı sadece suların durulmasını beklediler. Ama Bienvenu'da görüldüki Semih Şentürk yerine alacağınız adam €4Mlık olamaz. Size onun vereceği kaliteyi sağlayamaz. Fenerbahçe'nin yedek forvet maliyetinin bile € 10-15 M bulmasının sebebi bu; en az Semih Şentürk özelliklerinde birinini arıyor olmaları. Nasıl Semih, mağlup iken ceza sahası golcüsü, serseri topların adamı ve hava hakimiyeti için sahaya sürülebiliyor ; galip iken rakip sahada top tutabilmesi, kontra ataklardaki pas yeteneği ve yine uzun toplardaki başarısı ile oyuna girebiliyorsa yeni alınan forvet oyuncusunun da bunları yapabiliyor olması lazım. Aksi halde hem yönetim hem de Aykut Kocaman daha zor olan Semih-Rehabilitasyonu işine gireceklerdir. Saydığımız bu özelliklere sahip bir oyuncu ise bahsettiğimiz maliyetlerde. 

Kısacası Aykut Kocaman 3 sene önceki Semih'i tüm dünyada arıyor. Eğer bulabilirse paradan bağımsız bir imza yarışı olacaktır çünkü o Semih çok fark yaratıyordu, gerçekten...

19 Temmuz 2012 Perşembe

Kocaman 4-2-4 - Fenerbahçe'nin İlk Sınavı

Türk takımlarının geleneksel ilk hazırlık maçlarının aksine Aykut Kocaman tam kadro ve kafasındaki taktikleri uygulamak istediği bir ciddiyetle sahaya çıktı. Egemen, bir muhtemel yabancı savunmacı ve Volkan Demirel dışında olağan ilk 11 sahada idi. Sanılanın aksine Kocaman sezona yine Alex'i  kendi tabiri ile " en iyi oynadığı pozisyonda " oynatarak ve Kuyt'ı Mehmet Topuz, Topal'ı Selçuk Şahin ve Hasan Ali'yi Ziegler yerine doğruca monte etti. Kısacası takımın 6-7 kişisinin çok iyi bildiklerinden vazgeçmedi, en azından kritik Şampiyonlar Ligi elemeleri öncesi. Fakat kabul etmemiz gerekir ki Aykut Kocaman 2 yıldır kullandığı sistem üzerinde yaptığı ufak değişiklikler ile büyük takım olma yolunda adımlardan birini atıyor. Takımını 4-4-1-1'den 4-2-4'de korkusuzca çeviriyor.

Dirk Kuyt Fenerbahçe defterini yeni sistem ile açtı.
MTK Budapeşte karşısında ilk yarı izlediğimiz oyunu geçtiğimiz sene zaman zaman izleye yazmıştık. Zaten geçtiğimiz yıl karşımıza çıkan Selçuk Şahin - Emre Belözoğlu değişimini bu şekilde açıklıyoruz. Orta sahada defansif görevli oyuncu savunmanın arasına giriyor, Bekir üçlü savunmanın sağ stoperi gibi orta sahaya kadar çıkıyor ve Gökhan Gönül ise sağ açık pozisyonunda oynar gibi sahaya diziliyordu. Fakat Selçuk Şahin bazı pozisyonlarda çok ağır kalıp ileri geri ilişkisini tam olarak sağlayamayınca orta sahada büyük boşluklar oluşabiliyordu. Üzerine sağ önde kullanılan Mehmet Topuz - Dia tercihleri ofasif anlamda beklenen katkıyı yapamayınca Aykut Kocaman'ın risk alması gereksizleşmişti. Dolayısı ile bazı iç saha ve deplasman maçlarında kalite farkını ortaya koymakta zorlanmıştı Fenerbahçe.
Aynı Kocaman, bu yıla girerken öyle güzel tahliller yaparak transferler yaptı ki aklında her gün oynattığı taktiği artık sahaya da yansıtabilecek bir takım kurma aşamasına geldi. Mehmet Topal'ı takıma katarak ileri geri daha çabuk hareket edebilen, savunma ortasına döndüğü zaman ayağına aldığı topları daha dikine ve etkili kullanabilen bir hamle yaptı. Topal hamle zamanlaması ve müdahale özellikleri ile bir stoperi aratmayacak özelliklerde olduğu için takıma en az 2 gömlek atlattı Selçuk Şahin'den sonra. Hücum hattına ise hem sağ öne gelip mücadelesi ile savunmaya yardım edecek hem de takım hücuma çıktığı anlarda dünyanın en hücumcu beklerinden biri olan Gökhan Gönül'ün önünü kesmeyecek aynı zamanda ise forvete deplase olup skor üretebilecek bir ayağa ihtiyacı vardı; sonuçta ise tam aranan adam, Dirk Kuyt transfer edildi. Böylece özellikleri bakımından Kocaman'ın kalıbına oturmasının yanında tecrübesi ile takıma çok şey katabilecek bir değer elde edilmiş oldu. Ayrıca Bekir'in Milli Takım performansı sayesinde kendine güveni iyice artmış ve topla münasebeti konusunda olması gereken olgunluğa erişmiş. Kısacası Kocaman 2 yıldır hayalini kurduğu 4-2-4'ü oynatma şansına hiç bu kadar yaklaşmamıştı.


Superbahis

Ne var ki, Fenerbahçe'nin bu oyun için hala geliştirmesi gereken noktalar var, takımsal bireysel ve defansif ofansif anlamda. Bu tarz oyunların en büyük problemi olan orta sahada doağn boşlukların kapatılması için Christian Baroni'nin daha iyi yer seçmesi gerekiyor. Geçtiğimiz yıl daha çok iyi yapmış olmasına rağmen savunma arkasına yaptığı koşu sayısını azaltmalı ve zamanlamasını daha iyi ayarlaması gerekli. Çünkü Kuyt olması gerektiği yerde yani rakip ceza sahasında olunca Baroni'nin Topuz ile oynadığı zamanlardan daha çok defansif görevleri oluyor. Orta sahada doğacak boşluğu ilk kapatacak ve kaybedilen toplara ilk müdahale edecek Baroni olacak. Bunun yanında, yine defansif anlamda Gökhan Gönül ile Bekir'in maksimum anlaşma gösterip müdahale zamanlarını iyi seçmeliler.

Baroni, Topal ile birlikte en kritik
oyunculardan
Bireysel anlamda; Gökhan Gönül ve Hasan Ali Kaldırım'ın geriden topsuz bindirmelerde yani 20-30 metrelik koşular sonrası topla buluştuklarında ne denli etkili olduğunu biliyoruz ama Gökhan'ın topu ayağına aldığı zamanlarda da etkisini arttırması gerekiyor çünkü artık daha çok bu şekilde buluşacak top ile. Mehmet Topal'ın ise ilk maçlardaki heyecanını aştıktan sonra yapacağına inandığım topla çıkış ve dikine oynama çabasını daha da arttırması gerekiyor. Bu sayede etkili olduğu uzaktan şutları kullanacak kadar rakip kaleye yaklaşabilir. 

Şu ana kadar hiç sistem - Alex ilişkisi kurmasam da bu sistemin en çok Alex'e yarayacağı bir gerçek. Brezilyalının koşu mesafesi, oyun sistemi oturdukça daralacak ve fizikalitesini daha idareli kullanabilecek. Böylelikle hem maç sayısı hem de oyunda kalma süresi maksimum sayıda olacak. Belki de son senesinde son barutunu en büyük maçları ile atacak tıpkı Hagi gibi. Aykut Kocaman'ın dün sahada oynatmaya çalıştığı sistem, Türkiye Liginden Avrupa Kupalarına açılma bileti. Benzer bir varyasyonu Fatih Terim'de Felipe Melo ile kullanmaya çalışıyor. Bu ve benzeri sistemlerin Nirvanası ise 2002 Dünya Kupası şampiyonu Brezilya Milli Takımı'dır. Hemen herkes o takımdaki kilit oyuncuların Carlos,Cafu,Ronaldo ve Rivaldo olduğunu söylese de ben hala Edmilson olduğuna inanırım. Çünkü O, o kadar içi bir çarktı ki tüm dişliler sorunsuz uyum gösterebiliyordu. Herkesin gücünü üst üste koyup koskocaman bir motor yaratıyordu. Tıpkı bugünlerde Aykut Kocaman'ın Mehmet Topal'dan beklediği gibi..

17 Temmuz 2012 Salı

Tek başına rekabet - Selçuk İnan

Nasıl bugünlerde UEFA Kupası zaferinin dönüm noktası Hagi'nin takıma katılması olarak görüyor isek 15 sene sonra, bugünlerde yeniden doğan Galatasaray için dönüm noktası Selçuk İnan'ın takıma katılışı olarak tanımlanacaktır.

Geçtiğimiz sezon sonu ezeli rakibi Fenerbahçe ile ekonomik ve sportif fark tam " kapanması zor anlara " ulaşmıştı. O günlerde ise son yılların en önemli Türk futbolcularından Selçuk İnan bonservis bedeli olmadan Trabzsonspor'dan ayrılmaya hazırlanıyordu. Hemen herkes Selçuk İnan'ın Fenerbahçe'yi tercih edeceğini düşünüyor ve Fenerbahçe'nin yıllardır aradığı oyuncuya kavuşacağı aşikardı.

Selçuk İnan - Taraftarları O'nu
yerli Xaxi diye çağırıyorlar.
İşte ne oldu nasıl oldu bilmiyorum ama Selçuk İnan Galatasaray'ı tercih etti ve yıllar sonra tarihe geçecek bir geri dönüşe imza attı Galatasaray. Bu yazıyı, sezon bitmeden önce yazacaktım ama Hamit Altıntop'un tercihini bekledim. Keza Hamit Altıntop ta benzer bir etki yaratacak bir oyuncu. 

Tersini düşünelim isterseniz,sanırım daha açıklayıcı olacak; Selçuk İnan ve Hamit Altıntop'un Fenerbahçe'ye katıldığını. Kimse çıkıp ta maliyet hesabı yapmasın, Christian ve Mehmet Topuz'un maliyetleri Selçuk-Hamit ikilisinden çok da az değil. Size şöyle bir kadro yazayım : Volkan - Gökhan - Yabancı Stoper - Egemen - Hasan Ali - Hamit Altıntop - Selçuk İnan - Mehmet Topal - Stoch - Kuyt ve Sow ....

Ortaya öyle bir kadro çıkıyor ki yabancı takviye yapmak bile zor. Alacağınız yabancı oyuncunun en az bonservisi € 10 M olacaktır. Siz bir de uzun vadeli getirisini düşünün bu Milli Takım bozması kadronun.

Bu nedenle yazıyorum Selçuk İnan Galatasaray tarihindeki ikinci Hagi'dir diye. Belki Karpatların Maradonası gibi dünya çapında oyuncu değil, en azından şimdilik, belki sonunda O'nun gibi bir Avrupa Kupası getiremeyebilir ama adı şimdiden Galatasaray tarihine geçti; Sadece kazandıkları / kazanacakları ile değil kazandırtmadıkları ile.

Görünen O ki Galatasaray, önce Stadyum hamlesi ve ardından Selçuk İnan - Hamit Altıntop piyangosu ile gerisinde kaldığı ezeli rakibi Fenerbahçe'yi yakalama noktasında. Bizlere de bu rekabeti keyifle izlemek ve bu rekabetin Avrupa Kupalarına da yansımasını beklemek düşüyor.

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Araplıktan La Ligalaşmak - Türk Futbolu Evrimi

Fenerbahçe ve Galatasaray'ın yeni sezon öncesi transfer hamleleri sonucu Süper Lig öyle bir hal aldı ki 2 + 14 + 2 şeklinde bir takım ağacı oluştu. 2009 Şampiyonu Beşiktaş, 2010 şampiyonu Bursaspor ve 2011 yarı şampiyonu ( aynı puan ile bitirdikleri için ) Trabzonspor rakipleri Galatasaray - Fenerbahçe ikilisini yakalamak yerine iç sorunları ile boğuştukları için fark alehlerine açıldı. Trabzonspor'daki antrenör ile yönetim arasındaki vizyon farkı, Beşiktaş'ın artık dibe vurmuş ekonomisi ve Bursaspor'un doğal sınırlarına ulaşması makasın açılmasındaki başlıca sebepler. Halbuki 2000-2009 döneminde Dünya futbolunun Arap sermayesi olan futbolumuz nihayet bir basamak yukarı çıkabilmiş ya da altımıza yeni bir basamak inşa edildiğinden öyle zannetmiştik. Şimdi ise Monarji liglerine doğru döndük, avrupa sapağına gelmeden. Tüm dünyanın ve hatta kendilerinin bile eleştirdiği La Ligalaşmak sendromunun üzerimizdeki etkileri neler olabilir ?

Hamit - Burak - Umur transferleri ile GS'da Milli oyuncu sayısı 7'ye çıktı
Sanılanın aksine iki başlı bir ligin ülkemiz açısından pozitif sonuçlar vereceği kanaatindeyim. Son 15 yıldır Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe önderliğinde ve zaman zaman okeyimize 4. olan Trabzonspor, Bursaspor, Gaziantepspor, Sivasspor ile yaşadığımız rekabetin uluslararası sonuçları ortada. 2000, 2001 Galatasaray'ının ve 2008 Fenerbahçe'sinin başarıları dışında Avrupa Kupalarında haber konusu olmaktan bile uzaktık. Kendimce bu durumu şöyle açıklıyorum : Ligimizde yaşadığımız sanal rekabet dolayısı ile takımlarımızın 2-3 yıllık Avrupa Kupaları planı yapmakta zorlanıyorlar çünkü ligimizde 2. olmak çok uzun zamandır Şampiyonlar Ligi sınırında, kapıyı açamadan kalmak anlamına geliyor. Yaşadığımız rekabet'in sanal olarak adlandırmamın başlıca sebebi takımların saman alevi şeklinde gelişen performansları. Şampiyon olan bir ekibimiz gelecek yıl 6. oluyor ise bu rekabet değil kalitesizlik belirtisidir hem de ligimiz için. Muhakkak bu istikrarsızlık bazlı kalitesizliğin asıl sebebi Türk oyuncular yüzünden. Size sayacağımız isimlerin performanslarının takımlarını şampiyon yapmak ile 4. yapmak arasında ne denli bir iletişim sağladığını düşününce nedenini anlayacaksınız : Semih Şentürk, Yusuf Şimşek, Ozan İpek, Mehmet Yıldız, Ümit Karan ... 

Aynı sayı FB'de ise 8.
Yukarıda bahsettiğim sendromu kırmanın yani takımlarımıza Avrupa Kupaları planlamaları yapması için en önemli eşik kupalar için katılımcılarımızı sabitlemek, özellikle Şampiyonlar Ligi için. Bu noktada ise " La Ligalaşmak " bizim en etkili ilacımız olacak. Eğer önümüzdeki 4 sene için elimizdeki 2 şampiyonlar ligi bileti Galatasaray ve Fenerbahçe'ye giderse oluşacak 8 katılımdan en az 4 ikinci tur ve 1 finaller görmemiz içten bile değil. Bu iki başlı ligin Avrupa Ligi katılımcıları için de yararları olacak. Keza Avrupa Ligi için verilecek 3 bilete 6-7 doğrudan aday olacak ve bu ligimizde görmek istediğimiz türden bir rekabet yaratacak. 8-9 takımın çaplarına göre verebilecekleri mücadele Süper Lig'in oyun kalitesini arttırmada birincil formül olacaktır. 4-5 sene sonrası ise Beşiktaş'ın yeni stadı ve düzelmiş ekonomisi, Bursaspor'un yeni stadı, başkent ekiplerinde muhtemel yükseliş ve Trabzonspor ile birlikte ya yeniden çok başlılığa ya da 2 + 3-4 + 5-6 şeklinde bir değişime yol açacaktır. 

Benim futbol tarihimizin en kritik döneminde karşımıza çıkan "La Ligalaşmak" için yorumum bu çünkü gelişmekte olan ligler için olmazsa olmaz Uluslararası yükseliş ve yerel rekabetin sağlaması için en güzel pozisyondayız. 4 sene sonrası için muhakkak bir yeni doğuş olacaktır. Üstelik 2 başlı rekabetin Milli Takıma da yansıması olumlu olacaktır.

Sayıgılarımla

To read English version, please follow http://turkishstylefootball.blogspot.com/2012/07/to-be-like-la-liga-evolution-of-turkish.html  via @volkanyilmaz

11 Temmuz 2012 Çarşamba

İçine Kapanık Beşiktaş - Genç Oyuncudan Starlığa - Necip Uysal, İsmail Köybaşı ve Mustafa Pektemek

Necip Uysal artık takımın taşıyıcılarından olacak.
Ekonomik olarak iflas etme noktasına gelmiş kulüplerin yapabileceği yegane şeydir Gençleşmek. Mesele takımın yaşını düşürmekten ziyade maliyetini azaltmaktır aslında. Keza gelecek vaat eden ama fiyatı en az elinizdekiler kadar yüzlerce oyuncu bulabilirsiniz. Beşiktaş'ın ise bu sene yaptığı ise " içe kapanmak ". Deneme transferleri ile alt yapıda bulunan ve halihazırda ellerinde umut ışığı saçan oyuncuların yanına Fernandes'i ekleyerek bir şeyler yapma çabası. Yoksa Mehmet Akgün, Uğur Boral, Olcay Şahan gibi maliyetleri damlaya damlaya göl olan oyuncular transfer etmenin başka bir açıklaması olamaz. Misal Soner Aydoğdu, Salih Uçan hatta Isaac Promise şeklinde benzer maliyetli ama en azından kullan - at şeklinde olmayan hamleler denenseydi bunun adı Gençleşme olurdu. Gelişmelerin diğer boyutu ise Beşiktaş'ın hali hazırda genç bir nüveye sahip olduğu gerçeği. 
Samet Aybaba pekala sezonun ilk maçına şu kadro ile çıkabilir ; Cenk Gönen 1988 - Tanju Kayhan 1989 - Tomas Sivok 1983 - Ersan Gülüm 1987 - İsmail Köybaşı 1989 - Necip Uysal 1991- Veli Kavlak 1988- Fernandes 1986- Muhammet Demirci 1995 - Burak Kaplan 1990 - Mustafa Pektemek 1988. Bu kadroya baktığımızda hiç yeni transfer olmadan da Beşiktaş'ın gelecek sezon için genç sayılacak bir yapıya zaten sahip olduğu ortada. 
Maalesef yapılan transferlerin ya adı geçen " gençleştirme operasyonunda " ya da katkı verme konusunda sıkıntıları var. 1985 doğumlu olmasına karşın 1.Liglerde sadece 91 maç oynayabilmiş Mehmet Akgün, son 3 sezonda 19 maç oynayabilmiş Uğur Boral takviyelerinin herhangi bir operasyonel izahı yok gibi. Ümit bu iki futbolcunun beklentilerin üzerine çıkıp fark yaratması, aksi halde sezon sonu yolcular. 

Beşiktaş'ın 2 genç ama Milli Oyuncusu
Mustafa Pektemek & İsmail Köybaşı
Diğer transferlerin ise Beşiktaş'ın elindekilerin aksine katkı problemi var. Son 3-4 yıldır hemen tüm genç yetenek sayfalarında gördüğümüz Arsenalli Oğuzhan Özyakup, Sakaryaspor'da görece başarılı bir performans sergileyen Berat Çetinkaya ve basınımıza göre " genç " gurbetçi Olcay Şahan takıma katıldı. Oğuzhan'ın tüm takımdaşları Arsen Wenger'den az süreler de olsa forma alırken 20 yaşına gelmesine rağmen sadece 2 Lig Kupası oynayabilmiş olması manidar. Çünkü 20 yaş, Fransız teknik adam için olgunlaşma çağının başı olarak kabul ediliyor. Muhakkak genç milli takımlarda göstermiş olduğu performanslar iz bırakıcı ama yine de Oğuzhan Özyakup'tan ilk profesyonel senesinde ( oynamadığı için ) büıyük katkı beklememek lazım. Berat Çetinkaya'nın durumu ise daha uzun vadeye yayılmış gibi. Uzun boyu ama yavaş adımları Servet Çetin örneğinde olduğu gibi tecrübeye ne denli ihtiyacı olduğunun kanıtı. Olcay Şahan transferi için söylenecek söz Milli Takım'ın gücü. Abdullah Avcı Olcay'ı Milli Takım'a çağırarak Beşiktaş yolunu açtı. Dünyada en kolay şeyin düşen takımda hücumcu olduğu rivayet edilirse, göstermiş olduğu 27 maç 1 gol / 2 asisst çok parlak değil. 

Bu satırlarda sıkça okudunuz oyuncu için bakılması gereken şey'in yaş değil maç sayısı / oyuncunun yaşı - 19 ( ya da oynamaya başladığı sene ) olduğunu. Çünkü 25 yaşına gelmiş ve 100'den az 1.Lig maçı oynamış oyuncu transfer etmek 20 yaşına gelmiş ama hiç oynamamış birini almaktan daha mantıksızdır. Çünkü fiziksel ve mental olarak en çok gelişeceği dönemde oturmuş oyuncu artık gelişemez ama hiç oynamamış 20'lik adam için hala bir ışık vardır. Özer Hurmacı & Emre Çolak bu iki zıtlığın en güzel örnekleri sayılabilir. Beşiktaş'ın gelecek yıl kadrosunda olacak eski oyuncularının maç tecrübelerine bakacak olursak :

Cenk Gönen - 79 SL / 24 - 20 = 20 ( iyi rakam )
Tanju Kayhan 43 SL / 23 - 20 = 14 
Ersan Gülüm 76 PRO / 4 = 19 ( iyi rakam )
Tomas Sivok hesaplamaya fazla gerek yok
İsmail Köybaşı 80 / 4 = 20 ( iyi rakam fakat daha fazla oynamalıydı )
Necip Uysal 64 / 2.5 = 25 ( 1991 doğumlu oyuncu için süper rakam )
Veli Kavlak 180 / 6 = 30 ( 1988 doğumlu biri için 180 maç paha biçilemez )
Fernandes hesaplamaya gerek yok
Muhammet Demirci ( ciddi anlamda ilk PRO senesi olacak )
Burak Kaplan 15 / 3 = 5 ( çok kötü bir rakam ama hala 22 yaşında ve Almanya alt yapısı var )
Mustafa Pektemek 130 / 5 = 28 ( + A Milli Takım tecrübesi çok iyi rakam )

Tüm bu verilerin ışığında Beşiktaş'ın genç ama bir o kadar da maç tecrübesi olan oyunculara sahip olduğunu söyleyebiliriz. Yönetim'in transfer döneminde yaptığı " İçine kapanma " operasyonu için transferden çok ellerinde bulundurduğu oyuncuların Üst Düzey oyuncu profiline yaklaştırması lazım. Necip Uysal, Mustafa Pektemek, İsmail Köybaşı gibi star adaylarını maksimum ölçüde parlatması lazım Samet Aybaba ve ekibinin. Aksi halde Tanju'nun yerine Mehmet Akgün'ün, Muhammet ya da Burak'ın yerine Uğur Boral'ın Cenk'in yerine bir yabancının oynaması zaten kaybedilme noktasında olan bugünlerden, kazanılacak yarınlara hazırlanacak sorunlar olacaktır. Hali hazırda Beşiktaş'ın kadrosunu bir taktik tablosuna yazarsak ;


Bu tabloya yapılacak 2-3 yabancı ve gelecek vaat eden fakat aynı zamanda da bu yıl da performans verebilecek oyuncu eklenirse Beşiktaş'ın bu yıl elde ettiği 4.lükten aşağısı antrenör başarısızlığı olarak yorumlanabilir.