30 Haziran 2012 Cumartesi

Yeni gelenler üzerine - 1 2012/2013

Süper Lig'de normal sezonun bitmesi ile taraftarın asıl sevgilisi Transfer Dönemi başladı. Her sabah gazete sayfaları, twitter hesapları, internet siteleri ne zaman açılsa taraftarların içindeki heyecan bir anlık zirve yapıyor  " Ya takımım transfer yaptı ise " Ben de naçizane bugüne kadar kesinleşmiş ( kulüpler tarafından imzaları açıklanmış - görüşmeye başlama değil ) transferleri değerlendireceğim.

Trabzonspor yeni Selçuk İnan'ı aldı.
Sezonun en önemli hamlesi DIRK KUYT. Fenerbahçe sağ kanat hücumcusu noktasında bir türlü istediğini bulamayınca denenmiş ve görülmüş olana döndü. Liverpool'da yıllar geçiren Kuyt'un kariyerini tartışmanın yersizliği ortada. Önümüzdeki sezon da takıma maksimum verimliliği sağlayacağına inanıyorum. Akıllara takılan tek soru işareti yapılmış olan 3 yıllık garanti kontrat. 32 yaşında ve fizik gücüne dayanan bir oyuncu ile en azından 2+1 gibi bir sözleşme imzalanmalıydı. Kuyt'un fiziğinde olası bir ani düşüş gelecek sezon sonu düşecek olan yabancı sayısı nedeniyle kontratın doğrudan fesih edilmesi gerekliliği doğurabilir. Bu durumda da yaklaşık 3 m€ boşa gitmiş olacak. Madalyonun öbür yanı ise bu yaş-kontrat dengesizliği zaten. Sezon ortasından beri Hollandalı ile ilgilenen takımların ( Hamburg,Wolsburg, Feyenord ) 1 yada 2 yıllık garanti kontrat ve genellikle maç başı ücretlendirme teklifleri yapması sonucu Kuyt'un Fenerbahçe'yi bu kadar mutlu seçmesi.. 2.8 m€ + 17.5k € maç başı ....    Not : 7 / 10

Trabzsonspor savunma krizini hep transferlerine sınıf atlatarak çözmeye çalışıyor. Önce Glowacki şimdi de SOL BAMBA. Trabzonspor'un altında kaliteli takımlardan alınarak formlarını yükseltmeleri bekleniyor. Burada amaç Giray Kaçar'ın yanına hava toplarına hakim bir yabancı alınması. Sol Bamba gerek kariyeri gerekse özellikleri bakımından İBB'li Kamil Zayatte'den daha yukarılarda değil. Aksine ligimizde yaşayacağı muhtemel uyum problemini düşünürsek Zayatte daha iyi bir tercih olabilirdi.        Not : 5.5 / 10

Galatasaray'ın takıma bir stoper takviyesi yapacağı bekleniyordu. Ligimizde gösterdiği üstün performans Trabzonspor'un birinci tercihi olan DANY NONKEU Galatasaray'ın yolunu tuttu. Topla gösterdiği üstün maharet, hamle zamanlaması ve süpürücülük konusundaki yetenekleri Ujfalusi'nin potansiyel alternatifi olabileceğinin göstergeleri. Bunun yanında ligimiz tecrübesi ve yedekliği sorun etmeyecek olması Dany'i iyi düşünülmüş transferler arasına sokuyor. Fakat Galatasaray'a maliyeti şu an için en büyük soru işareti. Özellikle ödenen 3.5m€ bonservis bedeli ve yıllık 1.1 m€ ne kadar oynayacağı ile alakalı. Eğer performans verir ve sahada kalır ise kabul edilebilir ölçüde.       Not : 6.5 / 10

Hollandalı ten rengi uyumunu yakalı Sarı Lacivertli forma ile.
Antalyaspor'un ligin son haftalarında düşme potasına girmesine şaşırmamak gerek. Necati'nin Galatasaray'a transferi sonrası ellerinde sistemlerine uygun santrfror olmayınca oynadıkları oyunun karşılığını bir türlü alamadılar. ISAAC PROMISE ise Manisaspor'da Hikmet Karaman yönetiminde sağ hücumcu rolünde gösterdiği performans ile potansiyelini ortaya koymuştu. Mehmet Özdilek'in sisteminde de rahatlıkla performans gösterebilir. Tita'nın solda Traore'nin ortada Promise'nin sağda olduğu bir forvet hattı Antalyaspor'un yıllardır çektiği gol sıkıntısına çare olacaktır.     Not : 7.5 / 10

Andre Santos'un gidişi üzerindeki tartışmalar halen sürüyor. O'nun hücum katkısı yanında defansif zaafları taraftarı ikile böldü. Yerine gelen Reto Ziegler ise Santos'un her iki noktada da bir eksiği. Yıllardır İtalya'da set oyunu oynamanın vermiş olduğu ağırlık hücuma çıkışlardaki etkisizliği ve savunma pozisyonlarındaki inanılmaz hata eklenince kiralık sözleşmesinin uzatılmaması gerekliydi. Fakat Galatasaray maçında attığı gol ve kaybedilen şampiyonluk sonrası akıttığı gözyaşları şimdilik herşeyi unutturmuşa benziyor taraftarda. Bölgesine transfer edilen HASAN ALİ KALDIRIM ise 2.5 sezonda Milli Takım'a yükseldi ve bonservisi 4 m€ civarına geldi. İstikrarı, savunmada gösterdiği gayret ve başarısı olumlu özellikleri olarak sayılabilecek iken sık sık hücuma katılmasına rağmen orta kesme konusunda yaşadığı sorunlar en çok geliştirmesi gereken notası. Keza büyük takımlarda maç içinde açılacak 2-3 çok kötü orta taraftar tepkisini beraberinde getirecektir ve bu yeni oyuncuları olumsuz etkileyebilir. Fakat tüm açılardan Fenerbahçe sol kanadı Reto Ziegler'in üzerinde bir katkı sağlayacaktır.                      Not : 8 / 10

SONER AYDOĞDU için iki büyük potansiyel aday vardı. Selçuk İnan sonrası Trabzonspor ve Emre Belözoğlu sonrası Fenerbahçe. Her iki takım için de ideal bir oyuncu tipinde olan Soner'i Küçük Nuri olarak tanımlamamız en doğru olur. Savunma önünde topla  olan rahatlığı, dikine ve yanlara güvenli ve amaçlı pas oyunları, zaman zaman hücum bölgesine yaptığı koşuları ve etkili şutları ile Selçuk İnan'dan sonra mevkisinin ( özellikleri bakımından ) en iyisi. Fenerbahçe'de düzenli forma şansı bulamama korkusu bence Soner'in Trabzonspor kararının en büyük nedeni. Geliştirmesi gereken özellikleri ise fizik kalite ve güç olarak ön plana çıkıyor. Özellikle yorulmak ve ayakta kalamamak yıldız olma yolunda kabul edilemez zaaflar. Colman ile güzel bir ikili oluşturacaklardır. Tek handikabı ise Milli Takım yolunda önünde Nuri Şahin ve Selçuk İnan'ın olması.        Not : 8.5 / 10

Gelecek sefere .. Umut Bulut , Mehmet Topal ( açıklama gelir ise ), Yasin Öztekin, Olcay Şahan ...

28 Haziran 2012 Perşembe

İki farklı birer saat - Bento'nun Zaferi

Dün oynanan Portekiz - İspanya maçının 60. dakikasında kalkan oyuncu değişiklik tabelası maçın oyun anlamında galibini ilan etmişti aslında. Turnuvanın hatta son 4 yılın sadece oynayan takımı İspanya nadiren yaptığı bir  şey yaptı. Silva - Navas değişikliği maç boyunca Del Bosque'nin gözünden okunan elenme korkusunun dışa vurumuydu adeta. Bir saat boyunca Coentrao - Ronaldo tarafından hücuma uğramış İspanyol sağ kanadı, Busquets'i de oraya yakın oynatmasına rağmen hala tehlikeyi tam anlamıyla savuşturamayınca " Durduramıyorsan, çıkarma " taktiğine döndü. Silva'ya göre daha çok çizgide kalan ve savunma boşluklarını boş koşuları ile daha iyi değerlendirebilen Navas oyuna sürüldü. Amaç hücuma değişiklik kazandırmak değil Fabio Coentrao'yu hücuma çıkartmamak idi, Del Bosque'nin kafasında. Öyle de oldu 60 dakika boyunca hızlı çıkışları ile rakibini dengesiz yakalayan ama pozisyon üretemeyen Portekiz maçın son bir saatlik kısmını daha içine kapanık daha gol yemeyi bekler gibi oynadı. Yoksa o anda oyuna Pedro'yu sokmak hücum varyasyonlarını arttırma bakımından daha sonuç verici olabilirdi. İşte Bento'nun takımı 60. dakikada kazanmıştı Taktik savaşını. 

Madalyonun öbür ucunda kalana da bakmak lazım. Navas değişikliğinin Fabregas - Negredo hamlesi sonrasına denk gelmesini amacını hücumsal amacını tümden yitirdi. Savunma arasına koşu uzmanı Fabregas'ın kenardan gelişen ataklarda pozisyon alamaması zaten O'nun neden orta saha oynadığının belirteci. Hal böyle olunca ne Navas istediği gibi topla dribling yapabildi ne de orta açabildi. Del Bosque en kötü ihtimal ile penaltılara gidebilmek adına takımının en ihtiyacı olmayan türden bir hücumcusunu sahaya sürdü sadece Coentrao yüzünden. 

Son sözüm Cüneyt Çakır için.. Kendisinin yeteneklerini tartışmaya gerek yok, geldiği noktadan hepimiz gurur duyuyoruz. Az çok ben de yaptığım için bilgi sahibiyim, turnuvalarda bu artık sonu final ile biten turlarda hakemlik yapmak için içinizdeki " eyyamcılık " ihtiyacınız olan şey. Çünkü karşınızdaki kebap en güzel kuzu etinden, şiş ise en değerli madenden yapılmış. Galiba Ligimizde yapılması zorunlu olan " eyyam " ilk kez işe yarıyor..

26 Haziran 2012 Salı

Galatasaray Türk Telekom Arena'yı paylaşabilirdi - Tabii şartlar müsaitse

Ortak stadyum kullanma fikri sporsever toplumlar için kabul edilebilir hatta başka bir rekabet bile yaratabilir. Düşünsenize, aynı stadı Beşiktaş ile Galatasaray kullansa iki taraftar arasındaki kalite,oyuna etki edebilirlik,yaratıcılık ne kadar güzel ayırt edilebilir. Hatta yıllardır aranan ( ne gerek var ise ) en iyi seyirci sorusunun da cevabı bulunmuş olurdu. İşte bu yüzden Galatasaray Türk Telekom Arena'yı Beşiktaş ile paylaşabilirdi ama ekonomik şartlar da istediği gibi olur ise..

Galatasaray'ın UEFA Zaferi sonrası Fenerbahçe'nin ekonomik olarak gerisinde kalmasındaki birincil faktördü  " kötü stadyum ". Kombinesinin para etmediği, izleyene konfor sunamayan, oyuna etki gücünü yitirmiş Ali Sami Yen stadyumu miladını doldurmasına rağmen bir yenisi ile değiştirilemediği için yıllık 40-50 M dolar doğrudan gelir farkı oluştu iki takım arasında. Fenerbahçe yönetimi de bu uçurumu maksimum verimlilikle değerlendirince ekonomik farklar neredeyse kapatılamaz noktalara ulaştı. Nihayet Galatasaray geçen sezon Türk Telekom Arena'ya taşınıp gelirler konusunda dengeyi sağlayabildi. Hatta uzun vadede öne geçme şansları olduğunu rakamlar ortaya koyuyor. Hal böyle olunca, TT Arena'yı Beşiktaş ile paylaşmak hepsinin özelinde ekonomik farklılık. Diğer taraftan, Beşiktaş yönetiminin de Arena yollarını araması ekonomik sebeplere dayanıyor. Daha çok kombine, daha çok günlük taraftar daha çok para demek. 
Ya stadyum kirası ??? Bence kilit nokta bu.. ( Aşağıda )

Çoğu Galatasaray taraftarı bebek bekleri gibi bekledi.. Özhan Canaydın'ı rahmetle anıyorum...

Birincisi Beşiktaş tüm takımların zarar ettikleri ( FB yıllarca yarım tribünlere oynadı, GS Olimpiyat eziyetini çekti ) süreci karlılıkla atlatarak tabirimi mazur görün " cin olmadan adam çarpma peşinde " Galatasaray ya da Fenerbahçe'nin stadyum paylaşım koşulu net gelirin minimum % 50'si olmalı. ( Stadyum masrafları hariç )

İkincisi TT Arena ile yapılan sözleşme değiştirilebilir keza Türk Telekom ismi yılda 30 kere değil 60 kere gündem olacak, üstüne bu sefer GSlı olmayan farklı kitlelere pazarlanacak. Türk Telekom'un değişiklik yapmayacağını ön görürsek Galatasaray'ın Beşiktaş'tan yapılan sponsorluk anlaşmasının minimum %25'ini talep etmesi gerekir.

Üçüncüsü Stadyum önü açılan/kurulan resmi ürün satış noktalarından elde edilecek net gelirin % 20'si olası Nike - Adidas anlaşmazlığına önlem olarak sözleşmeye eklenebilir. Tüm kalemler toplanınca Galatasaray gelecek 5 sene için yıllık 20-25m € fazladan gelir elde etmiş olabilir. Bu da ezeli rakipleri Fenerbahçe ile ekonomik farkın kapanması için piyango gibi gelir. Ekonomik olarak arzulanan rakamlar sağlansa bile stadyuma manasını katan taraftarın da dinlemek gerekli ...

Son olarak Galatasaraylıların ki genel karşı çıkış noktaları bu, Kiracı korkusu. Tüm ev sahipleri benzer durumdan şikayetçidir, kiracılar evden çıkarken " Bulduğun gibi bırak " sloganını unutuverirler. Tabii ki Beşiktaş taraftarının stadyuma verdiği her zarar fazlasıyla ödenecektir ama çoğu Galatasaraylının çocuğu gibi baktığı yeni stadyuma bir zerre bile zarar gelmesini istememesi doğal. Öte yandan, yıllardır Beşiktaşlıların  dünyanın en güzel yerindeki futbol mabedi İnönü, Fenebahçelilerin Avrupa'nın nadir stadyumlarından biri Şükrü Saraçoğlu dediklerini sıkça duymak zorunda kalan taraftarların en azından birine TT Arena'da maçını izlerken tatlı bir gülümseme yollaması manidar olur. 

Hepsinin özelinde, Sn Mehmet Demirkol'un savunucusu olduğu parça parça inşaat önerisi benim de aklıma en çok yatan plan. Fakat dedik ya Parasızlık Beşiktaş'ın en büyük derdi.

Tartışma ben bu yazıyı kaleme alırken Galatasaray yönetiminin " Hayır " cevabı ile bitmiş gözükürken...

Saygılarımla

23 Haziran 2012 Cumartesi

Bir Mesut uğruna - Euro 2012 Podcast 2

Euro 2012'de Çeyrek final mücadeleleri; Almanya - Yunanistan sonrası , İspanya - Fransa öncesi yorumlar..
Bir Mesut uğruna... 
Low'un süpriz değişikliklerinin nedeni, Klose'nin sihri, Katsouranis...
Clichy'in defosu, Mexes şansı, Xabi Alonso ve Nasri..

Yorumlarınız için https://twitter.com/#!/ugrturker

22 Haziran 2012 Cuma

Ön eleme tadına Çeyrek Final - Süperstar ile Efsane arasındaki çizgi

İlk yarı finalist Portekiz Euro 2012'de. Çek Cumhuriyeti ise istatistiksel olarak Çeyrek Finale yükselse de oyun ve mental olarak ilk turda elenmişler.
Rusya - Çek Cumhuriyeti maçı o kadar yanıltıcı olmuş ki hem Ruslar abartılı iyi gözükmüş, Çekler gereksiz kötü gözükmüş. Gereksiz diyorum çünkü o gün pas atmakta ayakta kalmakta zorlanan Çek Cumhuriyeti son iki maçını da kazanarak üst tura yükseldi. Varın Polonya ve Yunanistan'ın halini siz düşünün. Kadlec - Sivok uyumu ve Gebriselasie - Jiracek sağ kanadı ki onların gruptan çıkmalarında en büyük etkendi, Portekiz karşısında işe yaramayınca ön eleme tadında geçen bir maçta eleniverdiler.

Ronaldo saçları kadar maçları da düşünmeye başlamış.

Portekiz'in durumu daha manidar. Kimilerine göre dezavantaj olan fikstür Portekizlilere yardım etmiş, önce Hollanda galibiyeti ile bir sonraki maça beraberlik için çıkan Danimarka'yı sonrasında havlu atarak sahaya 5 forvet süren Hollanda'ya karşı koşarak maçı kazanmışlar idi. Bu maça gelmeden önce Portekiz'e karşı en şanslı takımın Çek Cumhuriyeti olduğunu düşünüyordum. Portekize orta sahada yapacakları şok pres ile kapacakları topları gol yollarında değerlendireceklerini ummuştum. Ama dedim ya ilk tur grupları beni de yanılttı diye, halbuki Rusların performansını tahmin edebilmiştim. Çek cumhuriyeti oyuncuları sahada sadece 25 dakika dayanabildiler, ardından yaşadıkları fiziksel çöküş ile tüm ikinci yarı boyunca gol yemeyi beklediler. Gol de bu tarz maçların en olası dakikasında oldu. Zaten yorgun olan Çekler mental olarak da çökünce suni bir baskı bile oluşturamadılar rakip kalede. İrlanda ve Yunanistan ile birlikte turnuvanın en kötü kadrosuna sahip oldukları gerçeği bu maçta Portekiz tarafından adeta yüzlerine vuruldu. Parlayan yıldızları Gebriselasi'ye de Ronaldo karşısında çıkamayınca hiçbir ofansif varyasyon koyamadılar sahaya. Halbuki ilk 20 dakika Portekiz nasıl yenilir dersi verdiler zaman zaman. Rakiplerinin en zayıf yeri olan beklerin önlerinde Darida ve Jiracek'i sürekli yüzü dönük topla buluşturarak boşlukları kullanabildiler. Fizikalite dışında Darida da bitince sonuç ortada. Son bir cümle Ronaldo için. Çekler geri yaslanınca hücum bölgesinde gezerek hem savunma dikkatini dağıttı hem de Contentrao'ya boş alan bıraktı. Sonra da gitti golünü attı.. En verimli Milli takım performanslarını üst üste sergilemesi bir nevi Süperstardan efsaneye gitme yolunda en keskin virajın Milli Takımda kupa kaldırmak olduğunu anladığını gösteriyor.
Portekiz'in yarı finalde İspanya karşısında şansının olduğuna inanmıyorum ama olası bir Fransa eşleşmesinde görece ağır Fransız savunmasını çok zorlarlar. Çünkü orta sahaları İspanya karşısında yok olacak tarzda iken Fransa karşısında oyuna hükmedebilir cinsten.
Yarın görüşmek üzere..

20 Haziran 2012 Çarşamba

En iyi 10 bir 1 - Euro 2012

Yoğun istek üzerine Euro 2012 Grup maçları ardından oluşturduğum en iyi 11'i ve yorumlarımı seslendirdim. Umarım başarılı bir çalışma olmuştur, yorumlarınızı bekliyorum..

19 Haziran 2012 Salı

Karşındakini kendin gibi bilme sendromu

Son çeyrek finalistlerin belirleneceği D Grubu maçları öncesi, yazamadığım B ve C grubu son maçlarını yazmak istedim. Her iki grupta da çok büyük süprizler olmadan, iyi oynayan takımlar yollarına devam etti.

Hırvatistan'ın turnuvadaki en büyük handikapı son maçlarını İspanya önünde oynayacak olmalarıydı. İrlanda maçını kazandıktan sonra İtalya önünde yenik duruma düştükten sonra beraberliği yakaladıkları an çok geç olmamasına rağmen öldürücü bir saldırı planlamadılar. Çünkü ne kadar zor gibi gözükse de akıllarında İspanya'dan puan alabilmek vardı ya da İtalya'nın İrlanda'ya takılabilme umudu. Gerçeklik payı bir Avrupa Şampiyonasında yüksek sayılmayacak bu inanış Hırvatları turnuvadan etti. Halbuki maçın geri kalan 15 dakikasını evet hayır şeklinde oynasalardı belki de kazanacaklar ve İspanya maçına Çeyrek Finalist çıkacaklardı, olmadı. Ne onlar İspanya'dan çok yaklaşmalarına rağmen puan alabildiler ne de İtalya İrlanda maçında puan bıraktı. Turnuvanın en takım gibi takımı - benim sürpriz adayım - fikstür dezavantajı sonrası elendi.
Bir söz vardır, bizler çok severiz; Karşısındakini kendisi gibi bilmek diye.. İtalyanlar da aynen öyle yapıyor, şike ve teşvik,hile yada adı her ne ise benliklerine o kadar işlemiş, o kadar kanıksamışlar ki karşılarındakilerin en ufak anda benzer adiliklere prim vereceklerine inanıyorlar. Tüm hafta konuşan her italyan, italya'dan şikenin neden silinemediğinin göstergesi. Stockholm sendromu vari bir durum söz konusu İtalya'da. Herkes şikeye karşı ama en küçük fırsatını bulan yapmaktan kendini alamıyor. Yine de bu gruptan 2006'dan beri en aktif futbolunu oynayan İtalya ile olağan favori İspanya'nın çıkması yadırganmamalı.

Ölüm grubunu, Meleke'nin tabiri ile en yaşanılası grubuna çeviren Hollanda, Almanya ve Portekiz'e hediye etti çeyrek finali. 2010 Dünya Kupasında elde ettikleri sonucun altyapısız olduğuna inanan biri olarak, turnuva neredeyse tüm oyuncuların kariyerlerinin zirvesinde olduğu bir dönemdi, sahada ortaya konan futbola aman aman şaşırmadım. Takımda Van Persie -Huntelaar dışında hemen herkes felaket bir sezon sonrası turnuvaya geldi. Wiel,Mathijhen,Sneijder,Afellay tüm sezonu sakatlıklar ile boğuşarak, De Jong,Vlaar,Willems ise forma şansı bulamadan adeta rehabilite olmaya gelmiş gibiydiler. Milli Takımımızın yıllardır yaşadığı yıldız rehabilite etme programını uyguladı Marvijk ama sonuç aynen bizde de olduğu gibi sonuç vermedi. Alınan yada alınamayan 0 puan ise tüm baharatlar oldu, Hollanda Milii Takımına.

Almanya'yı kouşmak ise şu aşamada İspanya gibi yersiz. 13 maçtır resmi maçlarda puan dahi kaybetmeden Çeyrek finale yükseldiler. Yunanistan ise 14. olma yolunda koşar adım ilerliyor. Portekizliler ise nihayet Ronaldo'nun sırtında yol katettiler. Yıldız oyuncu performansı ile gider görünen Hollanda maçını çevirerek, Çek Cumhuriyeti karşısında yarı final yolunu araladı bile..

Son gün maçları sonrası görüşmek üzere..

17 Haziran 2012 Pazar

Yetenek + Kalite <> Şans + Azim

İlk çeyrek finalistler belli olurken ilk maçlar öncesi kimilerince favori görülen Rusya ile ev sahibi Polonya eleniverdi. Yunanistan ve Çek Cumhuriyeti ise 2004'den sonra 2012'de de çeyrek finaldeler.
Aynı saatte başlayan maçlarda maç gezmek yerine maçlardan birini tümüyle izlemeyi seçmişimdir hep. Dün de ben de Rusların sürprize mahal vermeyeceğini düşünerek Polonya - Çek Cumhuriyeti maçını izledim. Not düşeyim, ilk yazılarımda da belirttiğim gibi Rusların asla turnuvayı kazanabilecek noktada olduğunu düşünmemiştim. bkz http://futbolunilahlari.blogspot.com/2012/06/rosicky-ve-rus-ruleti.html
Smuda'nın Obraniak ısrarı, Obraniak'ın ise bir türlü beklenen performansı verememesi tüm Polonya ataklarının Kuba üzerine yıkılması sonucunu beraberinde getirdi. İlk günkü yazımda Smuda'nın aynı 11 ile turnuvayı bitirebileceğini yazmıştım. Yaptı da... Fakat bu manasız ısrar elenmelerine sebep oldu. Tek hücum varyasyonları olan sağ kanat organizasyonları Kadlec- Libersky savunması ile kesilince sadece gelişigüzel ataklar ile pozisyon aradılar. İlk yarı pozisyon da bulmalarına rağmen atamamalarına tecrübesizlikleri nedeni ile baskı da eklenince ikinci yarı Çek Cumhuriyeti oyunun kontrolünü ele geçiriverdi. Baros kırmızı kart görerek oyun dışında kaldığı Antalya maçından bu yana en diri ve verimli oyunun oynayınca Rosickysiz bile kazandılar. Turnuva da Çek Cumhuriyeti'nin kaderini yeniden çizen Kadlec'in stopere kaydırılışı bu maçta iyiden etkisini gösterdi.
Diğer taraftan ise Yunanistan'ın Rusya'yı turnuva dışına itmesi ise gerçekten manidar. Maç öncesi arabada maçı izlemeye giderken dinlemiştim kadroları ve her ne hikmet ise içimde bir an için Rusların üst tura çıkması kesinleşmişti izlenimi uyandı. Herhalde benzer izlenim oyunculara da yansıdı ki kendilerinden daha kötü ve tecrübesiz Yunanistan'a kaybedebilmişler.
Çeyrek finalde Çek Cumhuriyet'inin rakibi Portekiz olur ise şansları bence %50 ama Danimarka ve Hollanda karşısında şansları yok. Yunanistan'ın ise muhtemel rakibi Almanya karşısında şansları yok. Hatta farklı sonuçlanacağına inanıyorum..
Ölüm grubunda görüşmek üzere..

16 Haziran 2012 Cumartesi

İki pozisyon - iki taktik - iki oyuncu = Nasri & Gerrard /// FUT 101

Euro 2012'de gruplarda 2. maçlar tamamlandı. Hiçbir takım gruptan çıkmayı garantileyemez iken sadece İsveç ve İrlanda Cumhuriyeti son maçlar öncesi şanslarını yitirdiler. 

Takımların geçmiş istatistiklerini - ara ara kullansam da - sevmem. Futbol her şeyiyle maçın başladığı dakikada şekillenen bir gerçekliktir. O saatten önce yapılanların tümü maç bitinceye kadar anlamını yitirir. Geçmiş istatistiklere değer yüklememiz gereken yegane şey oyuncuların psikolojilerine olan yansımasıdır. Yoksa yok oyuna sonradan girerek gol atan ilk oyuncuymuş falan, bana anlamsız geliyor. Saha da olan ise ;

Üçlü hücum hattının kanatlarında oynarsanız topu genellikle yüzünüz dönük alır, sonra rakibinizin üzerine gidersiniz. Bazı durumlar dışında top size gelmeden sizi arkanızdan rahatsız eden bir savunmacı olmaz. Sizin ikincil fonksiyonlarınız ön plana çıkar; Çalım özelliği, patlayıcılık vs. Tersine hücumun ortasında görev almak farklı meziyetlerle bezeli olmanızı gerektirir. Top daha sizin ayağınıza gelmeden rahatsız edilirsiniz,vücut teması daha çok yaşanır. Kısacası birincil fonksiyonlarınızın en az ikinciler kadar iyi olması lazım. Yani topu kontrol ederken bile koruyabileceğiniz bir alana doğru yapmanız, etrafınızdan gelecek yardımlara karşı her iki ayağınızla da topun hakimiyetinin sağlayabilir olmanız gerekli. Bu kontrol ve saklama adımlarından sonra ancak topu ofansif olarak kullanmaya başlayabilirsiniz. Bir de rakip takım orta saha da fazla kalabalıksa ve maç ateşleri yüksek ise sizin  işiniz hiç kolay olmayacaktır kanatlara göre. İkincisi takımların sahaya dıziliş grafiklerini incelediğinizde görülür ki savunmada bırakılan boş olanlar genellikle beklerin önü ve arkaları olur. Bu da kanat oyuncuların topsuz anlamda rahatlamalarını sağlar. İşte yukarıdaki uzun paragraf Samir Nasri'nin İngiltere & Ukrayna maçları arasında yaşadığı form değişikliğinin nedeni. Nasri pekala iki ayağını da kullanabiliyor, top kontrolü ve saklaması üst düzeyde ama Ukrayna alanı o kadar daraltıyor ki bazı durumlarda top kaybı kaçınılmaz hale geliyor. Maç 1-0 olduktan sonra Ukrayna oyunu mesafesini genişletince Nasri'nin etkinliğinin hemen artması bunun kanıtı gibi.

Giden ile gelen.
Gerrad & Lampard'ın yanına savunma özellikleri güçlü bir oyuncu yerleştirmek ilk Capello'nun aklına gelmişti. Gareth Barry'i oraya monte eden italyan yine de bu ikilinin birbirine çarpmasını engelleyememişti 2010da. Bu sefer Hodgson ise çok şanslı. Lampard turnuva öncesi sakatlanınca Gerrard'ı kendi takımında oynadığına benzer bir şekilde sahaya sürebilme imkanı buldu. Hücumda kontrol edebileceği geniş bir alan isteyen Gerrard, savunmada ise hemen arkasında ortayı kapatabilecek hamleli bir oyuncu arıyor. Kariyerinin zirvesini Xabi Alonso ve Mascherano ile yaşamasının sebebi bu arayışın sonucu. Üzerine Barry'nin de sakatlığı İngilizler için milli piyango gibi oldu. Parker'ın yaptığının ve Gerrard'ın istediğinin tersine savunmada sadece alan kapatan Barry oyun temposu artınca adete yokları oynuyordu. İnglizlerin de zamam zaman Mehmet Topuz sendromu yaşadıkları gerçek; Baryy ve Milner. Tüm şartlar oluşunda Gerrard Milli Takım kariyerinin en verimli maçını oynadı İsveç karşısında. İstediği zaman hücuma çıktı istediği zaman geriden top aldı kısacası herşeyi kafasına göre yönetebildi tıpkı Liverpooldaki gibi. Ama ortada acı ama bir gerçek var, Gerrard bireysel olarak çok gerilemiş, sakatlıkların etkisi ile muhteşem günlerinin etkisini yitirmiş gibi. Bence İngilizler turnuva sonrası en çok buna üzüleceklerdir. " Neden biz bunu daha önce denemedik " Eğer 2006,2008 yada 2010 takımlarını Lampard'ı hiç bulaştırmadan Gerrard'ın üzerine oturtmuş olabilseler idi belki de bir kupaları olabilirdi.
Bugün A grubunda final günü, Rosicky olmaz ise Çeklerin Polonya karşısında şansı yok. Polonya da ise Grosicki'nin bence oynama vakti geldi. Yarın görüşme üzere,

 

15 Haziran 2012 Cuma

Aceleci İspanyollar ile Sakin Hırvatlar

Gruplarda 2. maçların tamamlanmasına bir maç günü kala İspanya hala favori koltuğunda. Hırvatistan ise İtalya karşısında da kendi oyununu oynayarak benim sürpriz adayım görüntüsünü perçinledi.

İspanya'nın oyun yapısını en iyi etüt edecek oyuncu Xabi Alonso. Öyle ki sürekli dikine oynayan bir kulüp takımından topu ayaklarında tutup rakibi gına getirmeden kaleye gitmeyen bir milli takıma gidiyor. Bu yüzden Alonso sahada duracağı yeri seçme konusunda halı sahadaki göbekli amca kıvamında. Sadece pozisyon tutuyor. Bu pas oyunun Barcelona'ya göre daha sık kesilmesi ise Barcelona harici oyuncuların zaman zaman nefislerine hakim olamamaları sonucu : 2-0 galip iken kontra atağa çıkma arayışında seri bir hücum denemesi yapıp, oyunun temposunu gereksiz arttırınca top kaybı sayısı ister istemez artıyor. Xavi'nin maç boyunca önce Jordi Alba sonra da David Silva'yı tabiri caiz ise azarlaması bu gereksiz kayıpları yüzünden. Rakibin gardı düşünce hemen fark yakalamak arzusu başarıya açlık ile eş anlamlı. Barcelona tayfası başarı konusunda o kadar doygunlar ki onlar için 2-0 yada 3-0 çok fazla anlam ifade etmiyor. Bence Bosque'nin ilk maçta Torres'in yerine Fabregas'ı tercih etmesinin arkasındaki neden gereksiz kayıpları azaltmak olabilir. Çünkü Alba,Pique,Ramos,Arbeola savunması önde ve dengesiz yakalandıkları zaman tüm defoları sınırsızca ortaya çıkıyor.

Hırvatlar turnuvalarda yıldız yaratma konusunda iyiler. Prso'yu hatırlayın.

İtalya'nın beklentilerin üzerinde olduğu aşikar ama İspanya karşısında en etkili oyuncuları olan kanatların düzenli performans vermeleri için daha belirgin kanat denemeleri yapmaları gerekiyor. Maggio ve Giac ( tam ismi çok uzun ) hücum zamanlarını ayarlama konusunda Kaan Dobra, İ.Üzülmez'den biraz ders alsalar hiç fena olmaz. Her iki oyuncuda hazırlık pasları yapılırken rakip sahaya çıktıkları için beklerin kucağında oynamak zorunda kalıyorlar. Bu maçta olduğu gibi Srna ve Strinic hem süratli hem de pozisyon bilgisi anlamında dayanıklı olunca neredeyse hiç bir aksiyon yapamadan maçı tamamladılar. İkinci baharını yaşayan Pirlo ise takımın hale en değerli oyuncusu. Hırvatistan ise bireysel anlamda yenilmesi gerektiği rakibini oyun anlamında yenerek ne denli iyi bir takım olduğunu gösterdi. Turnuvanın en kötü savunma tandemine sahip olmalarına rağmen oyuna hükmederek rakibinin bu zaaflarını kullanmalarını engelliyorlar. Sol bekleri Strinic ise turnuva sonrası bol sıfırlı kontratlar ile transfer olacaktır.Hızı, savunmadaki pozisyon bilgisi ve ortalardaki isabet oranı onu turnuvanın parlayan yıldızları arasına şimdiden soktu. Takım arkadaşı gibi Mandzukic'de kariyerinin en büyük adımını atıyor. komple özellikleri ile Dzeko'yu andıran Hırvat forvet ingilizlerin gözdesi olacaktır.
İspanyolların favori olduklarının perçinlendiği, oyun anlamında doyurucu bir günü geride bıraktık.
Yarın görüşmek üzere..

13 Haziran 2012 Çarşamba

Rosicky ve Rus Ruleti

Euro 2012'de grup maçlarında ikinci turlar başladı. Yunanistan, Çek Cumhuriyeti karşısında Cech'in hediyesine rağmen tutunamazken, ev sahibi Polonya kimilerin favorisi Rusya karşısında beraberlik kaptı.

Çek Cumhuriyeti'nin Rusya maçı sonrası savunma değişikliği yapacağı aşikardı. Bilek sol bek Kadlec'i Sivok'un yanına kaydırarak hem Sivok'un verimli olduğu sağ stoperde kullanabildi hem de Kadlec'in hızı ile savunmaya biraz olsun esneklik kazandırabildi. Bunun yanında sağ bek Selasie'nin şu ana kadar turnuva da parlayan yıldız olduğunu söyleyebiliriz. Böyle olunca turnuvanın en kötü - kendilerinden bile - hücum takımı karşısında 90 dakikayı pozisyon vermeden tamamlayabildiler. Eğer Cech 2008 günleri hatırlamasa maç onlar için strese bile girmeyecekti. Buradan Bilek'in Rosick kararını saygıyla karşılamak gerekli, Polonya karşısında Arsenalli yıldıza çok ihtiyaçları var. Yunanlılar ise atamadıkları ve savunamadıkları turnuvada tur şanlarını Rusya maçına taşıdılar.Ama bu halde işleri çok zor. Ne atanları iyi ne de tutanları..


Rusların genç yıldızı turnuvada 3. golünü attı.

Rusya için Çek Cumhuriyeti maçı yanıltıcı olduğunu düşünmüş ve yazmıştım. Fakat o maç da bile ortaya çıkan bir defoları vardı. 60. dakikadan Shkorov,Denisov,Zryanov orta sahası resmen yürümeye başlıyorlar. Orta sahada pas alışverişleri yavaşlıyor,pres neredeyse sıfıra iniyor.Bu yüzden takım ileride kaptırdıkları her topta pozisyon verir hale geliyor. Bu yorgunluk katsayılarındaki artış bir sonraki durakları olan ölüm grubu karşısında onların şanslarını oldukça azaltır. Polonya'da ise Smuda'yı ilk maçta oyuna müdahale etmemesiyle eleştirmiştik. Fakat bu maçta ikinci yarı başlarken oyuncu değiştirmeden takımının oyununu değiştirerek bir puanı kurtardı. İlk yarıda nispeten durağan geçen ve yerleşik savunmalara hücum edilmeye çalışılan maçı ikinci yarı koş-koş düzenine döndürerek Rusların hem erken yorulmalarını sağladı hem de set hücumunda yaratamadıklarını geniş mesafede üretebildiler. Yarı başladığında intihar gibi gözüken bu Rus Ruleti, Rusların pozisyonlardan yararlanamaması ile ödülünü verdi. Polonya için Çeyrek Final yolunda Çekleri yenmek zorundalar. Bu maçta gösterdikleri defansif bireysel performans ile şansları oldukça yüksek. Bunun yanında tek etkili oldukları sağ kanat varyasyonlarında onları Limbersky-Pilar ikilisinin karşılayacak olması şimdiden tebessüm yaratmıştır Polonya'da.
Ölüm grubunun hakikaten öldürücü maçlarında görüşmek üzere..


12 Haziran 2012 Salı

Nasri Gerçeği - İbrahimoviç Yalanı

Euro 2012'de grupların ilk maçları tamamlandı. Son şampiyon İspanya ve Fransa an itibari ile şampiyonada benim favorilerim. Plasem her şeye rağmen Almanya , sürpriz ise Hırvatistan.
Fransa Milli Takımının kadrosunda doğrudan oynayan Benzema dışında sadece 1(bir) forvet oyuncusu var. Giroud da buraya Guizavari bir sezon geçirdikten sonra gelebildi. İngiltere maçında görüldü ki Blanc gole ihtiyacı olduğunda forveti ikilemek yerine Nasri'yi geri kaydırıp bir ofansif oyuncu sürecek sahaya. Fakat ortadaki garipliğin sınırı da buraya kadar: Nasri gerek kağıt üstünde gerek saha içinde bu takımın en değerli oyuncusu.Koşu temposu,hücum yetenekleri,oyun devamlılığı bir araya gelince Benzema ve Ribery'den öne çıkıyor. Onun Cabaye'nin yerine orta sahanın ortasına döndüğünü son 15 dakika neredeyse hiçbirşey üretemedi Fransız takımı, halbuki o değişiklerden önce İngiliz Milli Takımı iyice geriye yaslanmış Nasri-Ribery-Benzema-Debucy dar alanlarda etkili varyasyonlar üzerindeydi. Sanırım Blanc'ın gelecek maçlar için en önemli sorunu bu.Nasri'nin saha içi pozisyonunu değiştirmeden bir taktik değişiklik yapmalı. Diğer yandan, Benzema'nın futbol evreninin ne derece geliştiğini görmek insanda tebessü yaratıyor. Mourinho yönetiminde üzerine koymayan oyuncu kalmamış desek, yalan olmaz.Rakip takım beyazların ise sahada ne yapmak istediklerine dahi bir fikri yoktu. Bir de Hodgson en önde 3 uluslararası tecrübesizi aynı aynda sahaya sürünce oyunları sıkışıp kaldı. Son 20 yıldır sıkıntıları ne ise hala aynı : Orta sahanın bir türlü rakip kaleye yaklaşamaması. Son sözüm Milner için. Hiç bir zaman James Milner'in değerli bir oyuncu olduğuna inanmadım. Tıpkı Barry gibi O da abartılmış yıldızlardan. Galiba Dünya'da pasaportdaşına Türkiye kadar değer veren tek ülke İngilizler. ( bu konu ile ilgili bir yazı oluşturuyorum bilahare yayınlayacağım )
Tabii futbolda..

Geçmiş yıllara dayanan istatistikleri sevmem " Sheva Nihat ve bilmem kaç kişiden sonra Eurolarda 2 gol atan bilmem kaçıncı kaptan olmuş " En çok buna sevinmiştir zaten.

İbrahimoviç'in futbolculuğuna diyecek sözümüz yok ama oyunculuğuna var. Kulüp takımlarına nispeten tolore edilebilen İbrahimovic'in pozisyonsuluğu Milli Takımda kursaklarında kalmış lokma gibi, ne ileri ne geri kıpırdamıyor. Önüne forvet koyduklarında oyun merkezini bir türlü rakip kaleye yaklaştıramazken, O'nu en önde kullanınca topu uzun vurmaktan başka çareleri kalmıyor. Her iki düzenin tek ortak noktası gol atmaları için Zlatan'a bağlı olmaları. Mevkidaşı Shevchenko ise Zlatan'ın aksine mevki seçebiliyor. Milan kariyerinde yıllarca sağ ön gibi oynadığı yüzlerce maç var ya da çift forvet. Bu yüzdendir ki Blokhin bir diğer mevkisiz Voronin'i sahaya sürebiliyor. Kulüp takımlarında gezen,pas alışverişine katılan hücum oyuncusu her zaman makbüldür fakat Milli Takımlar düzeyinde eğer oturmuş,kulüpleşmiş bir formasyonunuz yok ise her zaman rakip kaleye minimum mesafede kalabilen bir forvet oyuncusu elzem. Hollanda'nın ardından İsveç de bu konuda çok büyük sıkıntı yaşadılar. Hollanda'nın Huntelaar'ı İsveç'in de kaleye yakın oynamasını öğütledikleri Elmander'i sahaya daha erken sürmeliler. Aksi halde oyun onların en zayıf alanlarına doğru kayıyor, bu durumda da Ukrayna ve Danimarka galibiyetleri sürpriz olmaktan çıkıyor.
Gruplardaki ikinci maçlar bugün başlıyor. Takımlar için daha iyi veriler elde edebileceğiz,
Yarın görüşmek üzere..

11 Haziran 2012 Pazartesi

6 + 4 + 0 (gerçek sıfır) & Hakem Faciası (yeniden)

3.gün geride kalırken gördük ki takımların kaybedecek şeyleri çoğaldıkça maçların heyecan dozajlarında doğru orantılı bir düşüş oluyor. İtalya - İspanya maçı son yarım saati dışında, Hırvatistan - İrlanda maçının gerisinde kaldı.
Son yıllarda forvet oyuncularının oyuncu kaliteleri arttıkça ortaya değişik formasyonlar çıkmaya başladı. 4 + 6 + 0 bunlardan en güncel ve verimli olanı. Ama bu, diziliş bakımından forvetsiz sistemde bile en az bir bitiricilik ve koşu özellikleri ile forvet olarak adlandırılabilecek bir oyuncu kullanılırdı. Del Bosque ise Fabregas'ın Barcelona'da 3-1-3-3 performansından etkilenmiş olacak ki bu düzeyde belki de tarihte ilk kez santraforsuz oynattı takımını. Pas organizasyonları yine üst düzeydeydi ama ilk yarıda kale ağzında bir çok pozisyondan yararlanamayınca planları tam olarak işlemedi. İtalyanlar iyice geriye yaslandılar, öyle ki ceza saha önündeki İspanyol verkaçlarında araya vücutlarını koyabilir haldeydiler. Bu geri çekiliş sonucu, İspanyol orta sahası rakip ceza sahası çevresine kadar baskıyı arttırdı, fakat öbür yandan Ramos - Pique ikilisi takımın mesafesini kısaltamayınca Pirlo tek bir pasla neredeyse 4-5 ispanyolu oyundan düşürebildi. Bu ikilem ilk yarıda italyanların yakaladığı kontra atakların altyapısını oluşturdu. İkinci yarı ispanyolların orta sahada dikine pas sayıları artınca hem pozisyon hem de oyun hakimiyetleri arttı. İtalyanların gol bulması bile maçın kaderini etkilemedi. İlk yarı forvetsiz oynadığı için eleştirilen Del Bosque maç sonu röportajında " ne yapalım, Torres zaten atamıyor. " dese haklı. Torres yine atamadıkları ile güne damga vurdu ve son şampiyonu 3 puandan etti. İtalyanların nispeten etkileyici kontra atak performansı ispanyol presinin sonucu olarak yanıltıcı olabilir. Bu oyun yapısı ile Hırvatistan & İrlanda karşısında pozisyon sıkıntısı çekecekleri aşikar.

Fabregas, İtalyan oyuncular ile ikili mücadele (etten duvar)

Oyun 1-1 iken önce assist yapmak sonra kendi kalesine gol atmak sureti ile maçı kaybeden bir takım hakkında teknik - taktik yorum yapmak hata olur. Bir de üzerine felaket hakem performanslarından biri eklenince skor kaçınılmaz oldu. İkinci yarıda Keane'e yapılan %200 lük penaltıyı görmesine rağmen çalamayan Sloven Hollandalı Kuipers sayfalardaki yerini aldı. Öbür yandan ise İrlanda beklentilerin aksine daha hücumcu bir kadro ile sahaya çıkınca Hırvatların pozisyon bulmaları görece kolaylaştı. Burada Slaven Bilic'i kutlamak gerekli; Hırvat taktisyen Olic sonrası takıma otomatik olarak bir orta saha yerleştirmek yerine sistemini bozmadı ve Jelavic ile oynayabildi. Perisic'in yüksek , Modric'in düşük performansı Hırvatların turnuva şansları açısından hayati öneme sahip.
Gruplardaki tüm takımları yarın itibari ile izlemiş olacağız. Ama bugüne kadar her ne kadar kazanamasa da ispanya en büyük favori gözüküyor. İtalyanlar ise sanıldığından bir adım önde.
Yarın görüşmek üzere..

10 Haziran 2012 Pazar

6 + 4 skandalı - Mesut'un Ronaldosu

Euro 2012'de 2. gün geride kaldı. İlk günün aksine daha kaliteli kadrolar oynamasına rağmen daha kalitesiz maçlar izlendi. Hollanda çokça pozisyon harcadığı maçta Danimarka'ya, Portekiz ise oyun olarak dengede götürdüğü maçta Almanya'ya yenildi.
Hollanda'nın 2010 Dünya Kupasında final oynaması ve eleme maçlarında aldığı skorlar bizleri biraz yanıltmış gibi. Zaten bildiğimiz anlamda 4-3-3'ten uzaklaşmışlardı, Sneijder'i sarkık forvet kullanarak ama Van Bommel'in artık yaşının tüm izlerini oyununda taşıması, De Jong'un gitgide büyüyen maç eksiği tarihte hücum futbolu denince ilk akla gelen Portakalların hücumunu 4 kişiye indirgemiş. Maç boyunca ekranda 4 turuncu forma izledik Hollanda hücumlarında, Bommel-De Jong ikilisi orta saha birer daire seçip ne ileri ne geri hareket etmedikleri için ne hücuma yardım edebildiler ne de dönen topları alabildiler. Bu ikilinin tek hücum katkısı ilk yarı sonunda Bommel'in yaydan attığı şut olabildi. Hal böyle olunca topu uzun mesafeli Van Persie'ye oynayıp oradan sonuç elde etmeye çalıştılar. Burada da Arsenalli yıldızın ne tek forvet oynayabilen ne de 3'lü hücumun kanatlarında performans verebilen yapısı ciddi can sıkıcı oluyor. Türk Milli Takımının Burak konusunda yaşadığının benzeri bir durum söz konusu; Persie'nin performansı için mutlak bir hücumcuya ihtiyaç var. İşin Danimarka tarafı ise bugünlük toz-pembe. Maç içinde rakip kaleye ilk gidişlerinde gol buldular ve bu 3 puan hatta bir üst tur için yetti - bence - Onlar için ise orta sahada yıldız adayları Eriksen'in hiç oyuna girememesi ve tecrübesiz Willems'i altedemeyen Rommedahl performansları düşündürücü olmalı.

Van Bommel 2010 performansının çok uzağında.  
Ronaldo Dünyanın en iyilerinden, bunu hepimiz kabul etmeliyiz. Aynı zamanda Mesut Özil'de mevkisinin ilk 3'ü arasında, bu da su götürmez gerçek. Ama bugün gördük ki bu sıralama sadece beraber oynadıkları zaman geçerli. 90 dakika boyunca Ronaldo Mesutu, Mesut ise Ronaldo'yu aradı durdu, ne Podolski ne de Moutinho çare olamadılar. Almanya'nın en formda oyuncusu Gomez olabilir ama bu diziliş ve Müller - Podolski - Mesut üçlüsünün hücumcusu Gomez değil, daha çok gezen arkadaşlarına boş alan yaratabilen bir hücumcu olmalı. Klose 2010 Dünya Kupasında bu iş için ne denli bir örnek olduğunu gösterdi ama yaşı ve bu yıl geçirdiği sakatlıklar onun daha uzun süreler sahada kalmasını engelliyor. Gomez ise çok iyi bir bitirici olmasına rağmen rakip ceza sahası çevresini tek başına kapatarak en önemli özellikleri ceza sahasına koşu yapmak olan Müller - Podolski ikilisinin önünü kapatıyor. Ceza sahası ve çevresinde büyük etkinlik dünyadaki çoğu takım için paha biçilemez olsa da, Almanya için Gomez'in özellikleri biraz ters geliyor. Ek olarak, Bastian Schweinsteiger'in yıl boyu yapamadıklarını yine yapamadı. Alman süperstar geçirdiği sakatlık sonrası bir türlü fiziksel olarak maksimuma ulaşamadı ve ayakları ile kafası arasında senkron kayması durmaksızın devam ediyor. Portekiz'in temel probleminin forvet oyuncusu olduğunu sağır sultan duydu, ben fazla konuşmayacağım.

Polonya - Ukrayna'da ikinci günü biraz tatsız geride bıraktık, görülen o ki şampiyona sürprizlere çok açık. Favoriler kötü oynayarak başladı, bakalım İspanya neler yapacak,
Yarın görüşmek üzere..

9 Haziran 2012 Cumartesi

Hakem Faciası, Genç Ninis ve Baros

Koca bir günün özeti aslında bu iki başlık. Hakem faciası ile başladık, Çek Cumhuriyet'inin ne halde olduğunu görerek bitirdik Euro 2012'nin açılış gününü. Fakat tahmin edilenin aksine Polonya - Yunanistan ve Rusya - Çek Cumhuriyeti maçları doyurucu ve heyecanlı geçti.
Piszczek - Kuba sağ kanadı gol yollarında Polonya'nın sahada üretebileceği yegane varyasyon . Ve görülen o ki Polonya kenar yönetimi yanlarında oturan oyunculara hiç güvenmiyorlar, sakatlık olmazsa bu 11'i tüm Polonya maçlarında izleyecek gibiyiz. Yunanistan ise " genç Ninis "ten beklediğini alamayacağını erkenden fark etti ve ellerindeki tek yaratıcı oyuncu Salpingidis ile maçı kazanma noktasına geldi hem de 10 kişi kaldığı karşılaşmada. Fakat tüm bu taktik bazlı yorumların dışında maçın kahramanı İspanyol hakem Carlos Velasco oldu. Önce her iki sarı kartında aylarca tartışılabileceği şekilde Sokratis'i oyundan attı, ardından ilk yarıda Polonya ceza sahası içerindeki net elle oynamayı görmedi ve penaltıyı vermedi. İspanyol devre arası hatasını anlamış ve futbolun tanrılarından tövbe etmiş olacak ki ikinci yarı, tanrılar maçta hak edilen sonuca onay verdiler. Polonya - Yunanistan maçında Velasco'nun göstermiş olduğu yönetim Eurolar tarihinde şimdiden en kötüler,reziller listesinde yerini aldı. Maçı birlikte izlediğim arkadaşımın hakem fiyaskosu için " Herhalde, Avrupalılar Yunanistanı Euro Bölgesinden çıkarmaya kararlı." deyiverdi, haksız da sayılmaz hani.

Yunan oyuncular haklı itirazlarından birinde.

Günün ikinci maçı ise bir Türk sporseverler için kadrolar açıklandığında yarılanmıştı. Avrupa futbolunun son 20 yılında aktif ve taktir bir yer edinen Çek Cumhuriyet'i kadrosunun en önemli gol ayağının Milan Baros oluşu yaşadıkları kadro yozlaşmasının en önemli belirteci. Çek forvet, Galatasaray'da geçirdiği son iki senede neredeyse yokları oynamış, ayakta kalmakta zorlanmış ve tek yapabildiği şey hakemlerle sıkça tartışmak olmuştu. Bugün de bütün maç Howard Webb ile konuşarak geçirdi. Rusya ise sadece yenilmek için oynayan bir takımı yendi o kadar. Yoksa Eurolar tarihinde bu kadar tek taraflı maç çok az oynanmıştır. Çek Cumhuriyetinde ayakta kalan tek oyuncunun Barosvari birkaç sezon sonrası buraya gelen Rosicky olması da yukarıda bahsettiğim yozlaşmanın bir diğer kanıtı. Ruslar için Dzagoev'in, ki onların gelecek 10 yıl için yıldız adayları, 2 gol atarak turnuvaya iyi girmesi bir mutluluk kaynağı ama Advoocat'ın 4-3-3'ünde sağ hücumcu oynamak Rus yıldızın en büyü özelliği olan alan ve savunma okuma özelliklerini ikinci plana itiyor, zaten güçlü olmadığı alan olan koşu temposu - kondisyon noktasında onu fazlaca zorluyor.
Turnuvanın en güçsüz grubunda oynanan ilk gün maçları kaçan penaltılar, cömertçe harcanan pozisyonlar, kırmızı kartlar ile izleyenlere güzel bir turnuva müjdesi verdi...
İkinci günün sonunda görüşmek üzere..