30 Ağustos 2011 Salı

İyi Bayramlar


28 Ağustos 2011 Pazar

Wenger'in Kuyusunu "Ergen"ler Kazdı...

Anderson of Manchester United celebrates with team mates after Wayne Rooney scores his side's third goal during the Barclays Premier League match between Manchester United and Arsenal at Old Trafford on August 28, 2011 in Manchester, England. 
Bugün, İngiltere Lig tarihinin en büyük hezimetlerinden biri yaşandı. Son şampiyon Manchester United, Londra'nın kırmızısı Arsenal'i 8-2 mağlup etti. Bu durum ya playstation oyunlarında gözükür, ya da söylendiği zaman şaka olarak anlaşılır. Hani bunu gören Arsenalliler şöyle demiştir herhalde: "Şakaysa çok komik, gerçekse hiç komik değil." Gerçekten de durum bu, Wenger'in ufaklıkları tam 8 gol yedi Manchester'ın oyuncularından.
***
Maçı klasik olarak kağıda dökersek ve üstünden bir geçersek kısa olarak; skorun pek de adaletsiz olduğu söylenemez. Çok oyuncusundan yoksun çıktığı maça iyi başlayamadı Arsenal ve 1-0 geriye düştü. O 1-0'dan sonra kazandıkları penaltıyı gole çevirseler, beki her şey çok daha farklı olabilirdi. Fakat van Persie'nin emeklemeye başlayan bebek gibi topa vurması ve dönen topun da Arsenal ağlarına girmesi, maçı o anda koparan büyük dönüm noktası oldu işte. Oradan sonra da ne Manchester atmaya doydu, ne de Arsenal yemeye...
***
Arsene Wenger gençlere yönelmekte ısrarcı bir tavır sürdürüyor hala, ancak bu tavrının sonucunda da takım gitdige erimeye başlıyor. Yerinde oynamayan Jenkinson, şu ana kadar adam gibi forma giymemiş Ramsey, Coquelin, Lansbury gibi isimler ilk 11'de şans buluyor. Tamam sakatlar çok ve bu sakatların önemli bir kısmı da direkt ilk 11 oyuncusu; ancak giden oyuncuların yerine oyuncu alınmaması Arsene'nin suçudur. Özellikle de Fabregas ve Nasri'den muazzam bir para gelmişken...
***
Aslına bakılırsa Manchester'ın kadrosu da ahım şahım değil yani! Defansta Phil Jones, Evans, Smalling gibi genç ve henüz çaylak döneminde olan isimler; ortada uzun süre şans bulamayan Anderson ve ilk maçlarına çıkan Cleverley, ileride genç Welbeck. Ancak antrenör ve 1-2 yıldız farkı olaya direkt olarak etki ediyor işte.
***
 Artık önemli olan Arsenal'in oyun yapısı veya sakatlar üzerinde düşünmesi değil, ilk 11 için en az 3 tane adam akıllı transfer yapması. Hala Park Chu-Young, Gary Cahill gibi 2. sınıf isimler dönüyor ortalıkta. Böyle zihniyetle giderse Arsenal; ne Wenger daha uzun süreler takımın başında kalır, ne de Arsenal mumla aradığı o güzel günlere geri dönebilir...

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Sayın Mehmet Ali Aydınlar'a...


Geçen gün önce yazdım, hatta bloga koydum ama 5 dakika sonra hadi boş ver deyip sildim. Ama 3 gündür içim içimi yiyor arkadaş. Beşiktaşlı olmama rağmen Mehmet Ali Aydınlar'ın Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden men kararını bir türlü anlayamıyorum. Bir yerden haklı bir neden arıyorum ama olmuyor, bulamıyorum.
***
Uefa seni tehdit etti diye daha önce kendi aldığı bir kararı nasıl yok sayabiliyor TFF anlayamıyorum. Burada yargısız infazla cezalandırılan Fenerbahçe değil aslında Türk futboludur, bunu kimse anlamıyor. Uefa, böyle bir istekte bulunuyorsa TFF önceki gibi ''şu an yargı sürecindeyiz, ben daha önce raporlara baktım, net bir şey yok'' cümlesini niye söyleyemiyor. ''Siz daha önce Milan'ı -8 puanla bu kupada oynatmadınız mı, o Milan şampiyon olmadı mı diye niye diyemiyorsunuz. Kura çekimine 1 gün kala bu kararı nasıl açıklayabiliyorsunuz. Siz o anda Uefa'nın bu isteğine karşı çıksanız size kim ne diyecek. Ha Fenerbahçe hakikaten suçluysa neden daha önce karar vermiyorsunuz. Uefa'ya karşı çıktın, o da seni cezalandırdı. O da o kadar kolay değil ya, bu ülkede seni kim eleştirebilir. Çünkü daha önce söylediklerinin arkasında durmuş olacaktın. Ama şimdi neyi nasıl izah edeceksiniz bilmiyorum. O Uefa, sıfır risk diyerek Fenerbahçe'nin men edilmesini isterken Beşiktaş ve Trabzon o riski taşımıyor mu diye neden sormadınız. Onlarda bu olayda mahkemeye çıkmayacak mı? Sadri Şener'in yurt dışına çıkma yasağı aynı gün nasıl kaldırıldı, Bursa'nın cezası nasıl bir anda silindi. Tüm Türkiye ''ne oluyo lan?'' diye sorarken siz ne düşünüyordunuz?
***
Hele olayın olduğu akşam Fatih Altaylı'nın programına katılıp söyledikleriniz...Programı o an izleyememiştim. Bir sitede söylediklerini duydum sayın başkanın önce inanmadım. İnternetten bulup izledim ve dehşete düştüm. Beşiktaş sempatik davrandı, o yüzden yırttı dediniz. Fenerbahçeli yöneticilere daha önce de söyledim, kongreye gidin, başkanınızı seçin demişsiniz. Bunları söylerken doğurabileceği tepkileri-ki komik duruma düşmüşsünüz-hiç mi düşünmediniz. Uefa'nın Fenerbahçe yerine Trabzon'u Şampiyonlar Ligi'ne göndereceğini bilmiyor muydunuz gerçekten. Uefa size bunu deklare etmedi mi daha önce. Şimdi siz Fenerbahçe'den nasıl hiçbir şey yokmuş gibi ligde oynamasını bekliyorsunuz. Ne yani, Fenerbahçe ligde oynamaya devam edecek normalde Şampiyonlar Ligi'nden elenmiş Trabzon salı-çarşamba sahaya mı çıkacak. Demediniz mi Uefa'ya ''ama Trabzon'da tutuksuz yargılanıyor bu olayda'' diye.
***
Play-Off sistemi attınız ortaya, düzgün bir şekilde planlamadan. Üstte play-off var altta play-out yok. Avrupa'nın hiç bir büyük liginde uygulanmayan bir sistemi getirdiniz. Tamam Lig Tv'nin de girdiği zararı karşılaması lazım. Çok doğru ama bu sistemi biraz daha iyi kuramaz mıydınız. Takım sayısı böyle bir sistem için fazlayken, zaten geç bir tarihte başlayacakken bu acele niye. Lig Tv'nin de zararını kapatması için bu sezon daha uygun bir şey bulunamaz mıydı. Bir de üstüne bu men kararını alarak Lig Tv'yi iyice ateşe atmadınız mı? Bir yandan yayıncı kuruluşu düşünüp diğer yandan aldığını bu kararla Lig Tv'ye daha çok zarar vermediniz mi? Şimdi Fenerbahçe taraftarı anlamsız yere Lig Tv'ye de gıcık oluyorsa bunun en büyük sorumlusu siz değil misiniz?
***
Yani şu son birkaç günde yaşananlar sizin için normalse ben hiç bir şey diyemiyorum. Ben hayatımda peş peşe bu kadar çok hata yapan bir lider görmedim. Kimse de bana ''ama daha yeni başladılar, böyle büyük bir olay patlayınca bocaladılar, acemiliklerine verin'' demesin. Mesela Koç, Karamehmet yada Sabancı ailesi göreve yeni getirmesine rağnen bu kadar çok hata yapan bir CEO'suna ''ama daha yeni başladı'' der mi, hiç sanmıyorum. Göreve geldiğinizden bu yana her açıklamanız bir öncekiyle çelişiyor. O zaman niye her defasında zorluyorsunuz, demeç veriyorsunuz anlayamıyorum. İnsan kendisine özellikle zor durumlarda güveniyorsa bu işin başına geçer. Yoksa aman abi bu iş beni aşar der. Bu yazı daha uzar gider aslında ama durmak zorundayım bir yerde. Daha eleştirilecek çok şey var. 2 ay önce 'Federasyon Haklı Beyler' demiştim ama şimdi çok üzülüyorum düştüğünüz duruma ve ''vah vah'' diyorum.

Tchau TOTA...

2006 Ağustos'unun son günlerinde geldiğinde kimse tanımıyordu onu. "Nereden geldi, bunu mu aldık, niye bunu aldık?" gibi bir sürü söylemler olmuştu onun hakkında. Ama 2006'da sevdirdi kendini, 2007'de biraz daha, 2008'de biraz daha, 2009'da ondan da fazla, 2010'da sevgsili oldu taraftarın...

5 sezon boyunca kavga da etti, formasını da yırttı, kırmızı kart da gördü, 4 kişi arasına dalıp gol de attı, dirsek yiyip kaşını da patlattı, burnunu da çatlattı, her şeyi yaptı bu renkler için! Her sezon yapılan katakullili trasnfer görüşmelerine ayak uydurmadı ve sadece Fenerbahçe için oynamaya devam etti. Her sene biraz daha sevdirdi kendini bize, biraz daha aşık olduk ona. Her takımın vardır saha içinde hoş olmayan hareket yapan oyuncuları, fakat hiçbir takımın taraftarı sevdiği oyuncu bu hareketleri yapınca görmez bunları! Bizim için de böyleydi TOTA, yaptığı her hareket sarı lacivert içindi...

Ama artık bizim oyuncumuz değil Lugano. İster şike deyin, ister Avrupa hayali deyin, ister menajer oyunu deyin, ister yönetim seçimi deyin, ister oyuncunun istediği deyin... Ne derseniz deyin, fakat gitti artık Lugano! Artık bir Fenerbahçe taraftarı olarak kalacak hayatımızda ve onu da diğer efsaneleşen oyuncular gibi seyredeceğiz muhteşem bir onurla. Gitmeden önceki son cümlesi şu oldu Lugano'nun: "Buradan şampiyon olarak ayrılıyorum. Arkadaşlıklarla, sevgiyle, destekle ve şampiyon olarak. Fenerbahçe taraftarını çok seviyorum, onları özleyeceğim.

Biz de seni çok seviyoruz Lugano, yolun açık olsun. Sanırım sana yazılacak en iyi sözler aşağıdaki şarkı gibi olur. Hoşçakal cesur yürek...

İşte gidiyorum,
Bir şey demeden,
Arkamı dönmeden,
Şikayet etmeden...
Hiçbir şey almadan,
Bir şey vermeden,
Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum!
Ne küslük var, ne pişmanlık kalbimde,
Yürüyorum sanki senin yanında,
Sesin uzaklaşır her bir adımda,
Ayak izim kalmadan gidiyorum...
Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı,
Gönülkuşu şarkıdan yorulmadı,
Bana kimse sen gibi sarılmadı,
Işığımız sönmeden gidiyorum...

26 Ağustos 2011 Cuma

Hüzünlü Bir Ayrılık...

http://www.365spor.com/resimler/2/26684.jpg 
Ben Fenerbahçe taraftarıyım. Öyle değil, böyle değil, tahmin edemeyeceğiniz kadar... Bu blogta futbolun güzelliklerini, farklı yönlerini yazarım ama. Ama bugün farklı, bugün içim cız etti. 2 aydır olan olaylar neticesi sonucunda, Ali Koç dünkü açıklamasında bazı oyuncuların gideceğini beyan etti. "İstemeseler" bile...
Lugano geldiği günden beri sevgilisiydi Fenerbahçe taraftarının, benim de. 5 yıldır oynadığı sarı-lacivert renkler için bir kere bile sırtını dönmedi, her transfer döneminde adı geçmesine karşın takımını yalnız bırakmadı. Maçlarda burnu kırıldı, forması yırtıldı, kaşı patladı... Ama bir kere olsun ter döktüğü o forma için koşmayı, mücadele etmeyi, bağırmayı, çağırmayı, didişmeyi hiçbir zaman unutmadı. Zaten bizim için onu özel kılan da buydu, Fenerbahçeli oluşu...
Ama kaderi vardır herkesin, her şeyin. Alnında ne yazılıysa onu yaşarsın derler. Fenerbahçe'nin kaderinde de Lugano ile böyle ayrılmak olacakmış demek ki. Biz TOTA'yı çok sevdik, biz onu farkllı sevdik, biz onu bizden biri gibi gördük. Onun gollerden sonraki haykırışı, bizim golden sonra babamıza sarılışımız gibiydi. Ama kader onu bizden bu şekilde ayıracakmış demek ki. Onu törenlerle uğurlamalıyız bu kulüpten. Söyleyecek çok fazla şey yok TOTA, yolun açık olsun...

23 Ağustos 2011 Salı

Ne oluyor Wenger Dayı ?!

Highbury Arsenal'i vardı bir zamanlar! Henry, Bergkamp, Pires, Vieira, Adams, Campbell, Seamen ve daha niceleri... O takımın başında da yine uzun yıllar ve şimdi olduğu gibi Arsene Wenger vardı. Arsenal o zaman dünyanın en büyük kulüplerindendi ve futboluyla insanlara "Beni izle!" dedirtiyordu adeta! Ama şimdi nasıl peki? Ergenlik çağını geçen oyuncuları gönderen bir Arsene Wenger ve gelen büyük paralar karşılığında, hala 17 yaşındaki oyunculara para harcayan bir yönetim var Arsenal'de.
21. yüzyılın ilk 5 yılında 2 kere şampiyon olan, 3 kere de ligi ikinci sırada tamamlayan The Gunners, son 5 yılda sadece bir kez Şampiyonlar Ligi finali oynayabildi. Belki son 10 yılın ilk bölümünde başarı olarak çok geride değil Arsenal ama son dönemde takımın bir tane kupa bile kazanamaması ve kaybedilen yıldız oyuncular yerine iyi oyuncular alınamaması, Arsenal'in gitgide çürüyen bir elmaya döndüğünü göstermeye başlıyor.

Yazıyı çok fazla uzatmayacağım. Amaç, Arsenal'in son zamanlarda yaşadığı büyük düşüşü ve yanlış yönetildiği gerçeğini göstermek. Arsene Wenger'in transfer tercihlerinde nokta atışı yapamaması, takım düzeyinde iyi yöne gidilememesi, sakatlıklardan çok etkilenilmesi ve kulübün doğru yönetilmeyişi; Arsenal'in düşüşündeki en büyük etkenler. Arsenal'in durumunu ve sorunun çözümünü gösteren en iyi fotoğraf da aşağıdaki herhalde:

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Peter Crouch...


89 yaşındaki berber Aaron Biber, en beğendiği futbolcu Peter Crouch ile kendi salonunda beraber.

Sir Bobby Charlton Dayanamadı


Tek kelimeyle harika bir video.

19 Ağustos 2011 Cuma

Konuşan Fotoğraflar...

Son haftadaki futbol organizasyonlarında yer alan en güzel ve değişik fotoğrafları sizlerle paylaşmak istedim. Aslında pek konuşmuyor bu fotoğraflar, ama kalıplaşmış ve dikkat çeken bir söz öbeği olduğu için bu başlığı tercih etim. Buyrun...

http://www1.pictures.zimbio.com/gi/Heart+Midlothian+FC+v+Tottenham+Hotspur+FC+d02-2I-G2cll.jpg
http://www4.pictures.zimbio.com/gi/Heart+Midlothian+FC+v+Tottenham+Hotspur+FC+8oq3DWj7W4Pl.jpg
http://www1.pictures.zimbio.com/gi/LOCOG+Test+Events+London+2012+kAv2csQ2APkl.jpg
http://www4.pictures.zimbio.com/gi/Theo+Walcott+Book+Signing+K2saOqPTseYl.jpg

http://www2.pictures.zimbio.com/gi/Barcelona+v+Real+Madrid+Super+Cup+CAGqywnRTi-l.jpg
http://www3.pictures.zimbio.com/gi/Barcelona+v+Real+Madrid+Super+Cup+c7m8PRtdbCwl.jpg
http://www2.pictures.zimbio.com/gi/Barcelona+v+Real+Madrid+Super+Cup+DyL-k1U7WXAl.jpg

Olaylı El Clasicolar


Mourinho'nun hareketinden sonra Barcelona ayağa kalkmış. 'İspanyol futbolu için bir yara', 'Umarım olanlara karşı birileri harekete geçer', 'Mourinho'nun yaptığı, İspanyol futbolunu yerle bir ediyor. Hep Katalanlardan konuşuyorlar ama sorun Madrid'de', 'Onların verdikleri imaj çok üzücü, acıklı. Kupayı kaldırmamızı bile görmeden gittiler' gibi açıklamalar var Barcelona cephesinden. Marca'da bu açıklamaların ardından bu videoyu koymuş sitesine. Elinizi biraz vicdanınıza koyun hesabı. Bende bu satırlarda hep yazdım Barcelona çadır tiyatrosunun marifetlerinden. Videoda da son 3 senedeki maçlardan bazı enstanteneler var. Kim daha çok çirkinmiş görelim. Hayır üzüldüğüm bu kadar iyi oynarken bu kadar çirkef olmak niye. Ondan sonra Mourinho'yu hedef gösteriyorlar. Sadece şu bile Barcelona'nın yaptıklarının ne kadar aşağılıkça olduğunun bir kanıtı; gol attığında bile utancından doğru dürüst sevinemeyen Mesut kırmızı gördü. Daha ne oldun be hoca. O yüzden Mourinho'yu hedef yapmak istiyorlar. Çünkü biliyorlar ki dünyada Barcelona'yı alt edebilen tek teknik direktör o.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Bobo'nun Ardından...


2005-2006 sezonunda 21.hafta sahaya çıkmıştı, 20 yaşındaki genç Brezilyalı. Aslında gözler onda değil, Trabzonspor’dan kiralanan bir başka genç, Çek golcü Tomas Jun’daydı. Ancak o gün Jean Tigana, tercihini Brezilyalıdan yana kullanarak belki de ilk maçında gol atan Bobo’nun Beşiktaş’ta uzun yıllar oynamasını sağlıyordu. Uzun boylu, teknik, fiziği güçlü genç oyuncunun tek eksiği tecrübeydi ancak kumaşı gelecek vaat ediyordu. O sezonun devre arasında Zago’nun tavsiyesiyle Brezilya şampiyonu Corinthians’tan kiralanmıştı Bobo, zirve yarışı heyecanı yaşayamadığı ilk sezonunda siyah beyazlıların daha sonra bir klasik haline getireceği Türkiye Kupası’nın kazanılmasında 7 maçta attığı 4 golle başrolü oynadı. O sezon ligde 4 gol daha atan Bobo’nun bonservisi sezon sonunda doğal olarak alındı.

Diğer sezonlarda da her zaman görevini en iyi şekilde yapmaya çalıştı Brezilyalı. Beşiktaş formasını en az giydiği 2007-2008 sezonunda bile 21 lig maçında 10 gol atmayı başardı. Beşiktaş formasıyla 1 lig, 4 kupa zaferi yaşadı. Her sene tüm kupalarda ortalama 15 gol atmasına rağmen yönetimle yıldızı bir türlü barışmadı. Hak ettiği saygıyı, gösterdiği başarının karşılığını hem maddi hem manevi bir türlü alamadı Brezilyalı yıldız. Mustafa Denizli takımın başına geldiğinde solda oynattı sesini çıkarmadı, en formda olduğu dönemlerde yedek kaldı itiraz etmedi. Yeri geldi Trabzon’da olduğu gibi kaleye bile geçti. Sahaya her çıktığında elinden geleni yaptı. Taraftar onu sevdi ama Bobo diye çıldırmadı. Van Nistelrooy tarzı futboluyla hak ettiği saygıyı görse eminim ki Beşiktaş’tan ayrılmayı hiç düşünmeyecekti. Ama ona en kötü şekilde saldırdılar. Neymiş gamsızmış, neymiş sahada bazen küsüyormuş. Böyle komik bahanelerle Beşiktaş’ın son yıllardaki en yararlı yabancısını kaçırttılar. Henüz 26 yaşında olduğunu hatırlatmak istediğim Bobo da ülkesinin iyi takımlarından Cruzeiro’nun yolunu tuttu.

Bobo’yu bu kadar övdün, neden Avrupa’da iyi bir kulübe gitmedi diyenleri duyar gibiyim. Brezilyalı, Beşiktaş’a uymuştu, kimya tutmuştu. Ülkemize ne isimli, ne kariyerli, ne istatistiki açıdan mükemmel futbolcular geldi. Ancak bunların çoğu ne bu kadar genç yaşta geldi ne de Bobo kadar katkı sağlayabildi. Türkiye’de yıllardır dönen bir geyik var. Hep işi bitmiş oyuncular geliyor, şöyle yetenekli genç oyuncuları bir türlü transfer edemiyoruz diye. Bobo, bu tür sorulara da istisnai güzel bir cevaptı ama el birliğiyle kaçırttılar Brezilyalı yıldızı. Bunu başaran herkese tek bir şey söyleyebilirim: AFERİN.

Fabregas Antrenmanda


Yılan hikayesine dönen ve çok ahlaksızca yürütülen Cesc Fabregas transferi sonunda bitti ve ilk antremanına çıktı İspanyol.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Bir 'Joey' Masalı...


Joey Barton, futbol kariyerine Everton'un altyapısında başlayan ve profesyonelliğe Manchster City'de adım atan; daha sonra Newcastle United'a transfer olup, burada uzun süredir forma giyen tipik bir İngiliz futbolcusudur. Futbol kariyerini anlatmaya gerek yok, peki vukuatlarını? Joey Barton, futbol dünyasında sevdiğim nadir isimlerden biridir; ancak hırçın davranışları çok sayıdadır ve bu da onu kötü yönde etkiliyor. İşte Joey'in vukuatları:

- Manchester City'deki ilk yılında, bir antrenman sırasında takım arkadaşı Ousmane Dabo ile münakaşaya girmiştir ve bu sözlü dalaşın sonunda Dabo'yu dövmüştür. Bu olayın ardından 4 ay futboldan men ve 25.000 £ para cezası almıştır. Dabo, takım arkadaşı Barton'a tazminat davası açmıştır; ayrıca Manchester City de Barton'un sözleşmesini feshetmiştir.
- Buradan sonra Newcastle United'ın yolunu tutan Joey Barton; burada birçok maçta sözlü dalaş ve kavgaya girmiştir. 10 Kasım 2010 tarihinde oynanan Newcastle United-Blackburn Rovers maçı sırasında; Blackburn'ün Norveçli oyuncusu Morten-Gamst Pedersen'in göğsüne yumruk atmıştır. Hakemin pozisyonu görmemesinden dolayı maça devam eden Barton, maçtan sonra yaptığı hareketin sıradan olduğunu belirtmiştir.
 - 2007-08 sezonunda oynanan bir Newcastle United-Sunderland maçında; Dickson Etuhu'ya yaptığı kasıtlı hareket sonrasında, İngiliz medyası ve futbolseverler tarafından büyük tepki çekmiştir.
- 2008-09 sezonunda oynanan Liverpool-Newcastle United mücadelesinde; köşe bayrağından topu uzaklaştıran Xabi Alonso'ya, pozisyonun geçmesine rağmen çift ayakla dalması sonucunda oyundan atılmış ve yine İngiliz futbol otoriteleri tarafından büyük tepki çekmiştir.
- 2010-11 sezonunda oynanan Newcastle United-Arsenal maçında; maçın Arsenal'in 4-0 önde olduğu anlarda Abou Diaby'ye çok sert bir hareket yapmıştır. Bu olayın sonucunda çıkan kavgada Abou Diaby oyundan atılmış ve maç 4-4 sona ermiştir. Bu maçtan sonra da Joey Barton, İngiliz halkı tarafından tekrar hedef tahtası haline gelmiştir.
- 2011-12 sezonunun ilk haftasında oynanan Newcastle United-Arsenal maçında, bir pozisyon sonrasında penaltı bekleyen ve yerde yatan Arsenalli oyuncu Gervinho'yu yerden yaka paça kaldırmıştır. Bunun sonrasında Gervinho tepki göstermiş ve Barton'un vücuduna eliyle hamle yapmıştır. Ancak Barton suratını tutarak kendini yere atmıştır ve Gervinho oyundan ihraç edilmiştir.
- Futbol içinde yaptığı bu bir sürü olay dışında, özel hayatında iki kere mahkemelik olmuştur. Sokak ortasında kavga etmek ve mülkiyet alanına saldırmak suçlarından 2 kere mahkemeye çıkan Joey Barton, toplam 7 ay hapis cezası almıştır. Ancak bu cezanın 77 gününde hapiste kalmıştır. Ceza, sosyal yardım ve para cezası olarak Joey Barton'a geri dönmüştür.

Şimdi siz söyleyin! Joey Barton mu çok asi, yoksa hayat mı bunu o duruma getirdi? =)

Rise Of The Planet Of The Apes


Oldum olası hastası olmuşumdur bu serinin. Ama bu tek kelimeyle 10 numaraydı. Senaryo, oyunculuk, görüntü herşey mükemmeldi bana göre. Mesajı da aldım açıkçası:'keser döner sap döner gün gelir hesap döner' sözü cuk oturuyor bu filme. İzlemeyenler için daha fazla ayrıntı vermeyim ama tek bir şeyi de söyleyeyim:''Yürü be Sezar''.

Tatsız 'El Clasico'


''Süper Kupa'' adı kadar güzel olmuyor kendimi bildim bileli. Bu kupada son yıllarda aklımda kalan tek maç, Galatasaray-Real Madrid maçı. O da ülkemizin bir takımı oynadığı için. Bunun dışında bir tane maç yok ne Avrupa Süper Kupası ne de bir ülkenin Süper Kupa maçı olarak. Ligler başlamadan oynandığı için genelde takımlar kendini veremiyor bir türlü. Bu maçta da o hava fazlasıyla vardı. Ne Barcelona ne de Real Madrid fazla sıkmadı kendini. Zaten ev sahibi öyle bir hazırlık dönemi geçirdi ki dünyada gitmedikleri ülke kalmadı neredeyse. Barcelona belki Real kadar gezmedi ama onlarda da 'ya ne gerek vardı bu maça' havası fazlasıyla vardı. Tabi her şeye rağmen 'El Clasico'. Gazozuna bile olsa gergin anlar yaşandı yine. İspanyol rejisi bildiği için sürekli Mourinho'yu kesiyordu. O da aktör tarafını iyi gösterdi ve hakemin her düdüğüne abartılı tepkiler vermeyi sürdürdü. Ancak 2.yarıda önce Real Madrid'in ardından da Barcelona'nın penaltılarının es geçilmesi de hakem adına eksi puandı. Oyun olarak zevksiz geçen maçta parlayan bir isim de olmadı bana göre. Kötüler say desen hiç zorlanmam, öyle bir maçtı. 2.maçın da aşağı yukarı böyle geçmesini bekliyorum. Favorisi tabi ki Barcelona ama Real kupaya uzanırsa da hiç şaşırmam.

14 Ağustos 2011 Pazar

Süper Kupada 5.El Clasico


İspanya Süper Kupası'nda bugün 4.kez karşılaşıyor 2 ezeli rakip. Aşağıda görüldüğü üzere Real Madrid bu eşleşmelerin hepsinden galip ayrılmış. Barcelona, adı ilk yıllarda sürekli değişse de bu kupayı 13 kez kazanmış. Real Madrid ise 9. BURADA ise Marca'nın verdiği muhtemel kadrolar var. Heyecan saat 23.00'de Kanal D'de başlayacak.
1988 Real Madrid CF FC Barcelona 2-0 1-2

1990 Real Madrid CF FC Barcelona 4-1 1-0

1993 Real Madrid CF FC Barcelona 3-1 1-1

1997 Real Madrid CF FC Barcelona 4-1 1-2

Sırp Futbolcuların Yaşadığı Dehşet!


Yurt dışından ülkemize gelen bir turiste rakı, şiş kebap şaşırtıcı gelmiyor. Yada türbanlı, çarşaflı birilerini görmek.Bunlar normal geliyor dışarıdan gelene. Ama birde hayatlarında ilk defa karşılaştıkları bir şey karşısında da dehşete kapılabiliyorlar, her ne kadar bize çok normal gelse de. Bunun bir örneği de geçen hafta Sivasspor’un hazırlık maçında yaşanmış. Bu satırları da yazan ESPN yazarı da, Yiğidoların rakibi Sırbistan ekibi FK Rad’ın futbolcuları da şok olmuşlar karşılaştıkları olay karşısında. Zira Sivasspor, birçok kulübümüzün sezon açılış törenlerinde yaptığı gibi tesislerinde kurban kesince Sırp kafile dehşete düşmüş. Basınımızda Rad’ın kaptanı Radomir Kokovic’in lafları ‘sıra dışı bir olayla karşılaştık’ diye çevrilse de yabancı basında; “Sahaya çıktığımızda Sivassporlu futbolcuların gelenekleri gereği ölü koyunun kanını vücudunun bazı yerlerine sürdüğünü gördük. Kaptanları seremonide elimi sıkmaya geldiğinde, kolunda dirseğinden yukarıya kadar kan içindeydi” diyerek onlara göre yaşadığı dehşeti anlatmış. ESPN yazarı da bu nasıl dostluk maçı demiş kurban kesilmesi üzerine. Adamların yaşadığı şoka biz gülüyoruz işte. Kültürler arasındaki farklar insanları bazen şaşırtabiliyor. Bazılarında bu fark sana eğlenceli geliyor bazılarında ise dehşete düşüyorsun.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

El Clasico'da Yeni Sezon ve Unutulmayanlar


Geçen sene futbol gündemini çok meşgul etti ‘El Clasico’lar. Sezonun ilk maçındaki Barça’nın fantastik galibiyeti, Kral Kupası, Şampiyonlar Ligi, kırmızı kartlar, Mourinho’nun açıklamaları derken bir süre sonra kabak tadı da vermeye başlamıştı. Şimdi seri bir kez daha başlıyor hem de ligden önce. 2 takımda dünyanın öbür uçlarına gittiler. Hatta Real Madrid tam anlamıyla bir dünya turu yaptı. Artık yavaş yavaş moda girmeye başlarken de İtalya’daki grevin benzeri yaşanıyor şu an İspanya’da. Ligin ne zaman başlayacağı yine soru işareti. Casillas ve Puyol sendikada beraberler ama hafta sonu ‘El Clasico’da tekten dalacaklar birbirlerine. Kulüp ve milli takımlardaki hazırlık maçları da darbe vurdu takımlara. Barcelona’da Pique ve Busquets’in oynamayacağı söyleniyor. Aynı şekilde de Real Madrid’te Ramos ve Nuri yok. Maç saatine kadar daha birçok şey değişir, durur. Maça saatler kala şöyle yakın tarihin eski kapışmalarına bir bakalım dedim. Numara sıralaması yapmadım, sonra bu ne biçim olmuş demeyin diye. Tarih sırasına göre bakalım hemen hemen son 20 yılın ‘El Clasico’larına.

Barcelona:5 Real Madrid:0 1993-94
Romario şov yapmıştı bu maçta. Brezilyalının hat-trick’ine Ronald Koeman ve Ivan Iglesias eşlik etmişti. Sezon sonunda Barcelona son hafta Deportivo’yu geçerek şampiyonluğa ulaşmıştı. Valencia maçında Deporitvolu Dukic’in son dakikada kaçırdığı penaltıyla. Real Madrid ise ligi 4.bitirmişti.
Real Madrid:5 Barcelona:0 1994-95
O zamanlar şimdiki değildi. Barcelona 5 atıyorsa Real Madrid’te ertesi sene cevap verebiliyordu. Bu kez başrolde efsane Şilili Ivan Zamorano vardı, yaptığı hat-trickle. Diğer goller ise sonradan Barcelona’ya geçecek Luis Enrique ve Emilio Amavisca’dan gelmişti. Bernabeu’da intikam soğumadan alınmıştı. O sezon Real Madrid şampiyon olurken bu kez Barcelona ligi 4.sırada bitirdi.
Barcelona:1 Real Madrid:3 (Şampiyonlar Ligi eşleşmeleri/2001-02)
Real Madrid’in uzun yıllar sonra Nou Camp’ta gülmesine neden olmuştu bu eşleşme. Ezeli rakibini deplasmanda bir türlü yenemeyen Real Madrid, ilk maçta Zidane ve McManaman’in golleriyle 2-0 galip ayrılmıştı. Bernabeu’da ise 1-1’lik eşitlik vardı. Real o sezon kupaya uzanmayı başarırken bu eşleşmenin intikamı 9 yıl sonra gelecekti.
Barcelona: 0 Real Madrid:0 2002-03
Futbol olarak hafızalardan silinmeyen bir maç değildi bu. Barcelona’dan Real Madrid’e geçen hain Figo’ya yapılan muameleyle hatırlandı. Tribünlerde Figo forması giydirilmiş şişme bebekler, sahaya atılan domuz kafası ve JB şişeni kim unutabilir ki.

Real Madrid:0 Barcelona:3 2005-06
Florentino Perez’in Real Madrid’e verdiği ‘Galacticos’ imajının sona erdiği gündü belki de. İnanılmaz oynayan ve 2 gol atan Ronaldinho’yu alkışlayan Real Madrid tribünleri çıkmıyor hafızalardan. Diğer gol ise 1 numaralı Real Madrid düşmanı Samuel Eto’o dan gelmişti.
Barcelona: 3 Real Madrid: 3 2006-07
Fabio Capello geldi, Real Madrid tekrar kazanmayı öğrendi. Sezonun özeti böyleydi. Beyaz şimşekler mucizevi bir şampiyonluk alırken Nou Camp’taki maç tam bir düelloydu. Ronaldinho’nun gölgesinden kurtulmak isteyen ve yeni yeni palazlanan Messi, Zamorano’dan bu yana ‘El Clasico’da hat-trick yapan ilk oyuncu olurken Barcelona’yı da mağlubiyetten kurtardı.
Real Madrid: 4 Barcelona: 1 2007-08
Maça çıkarken Barcelonalı futbolcular, şampiyonluğu garantileyen garantileyen ezeli rakibini çıkış tünelinin dibinde dizilerek ayakta alkışlıyordu. Ama bu fark yemekten kurtaramadı Katalanları. Schuster’le şampiyonluğa rahat ulaşan Real Madrid, bu maçta da aynı rahatlıkla skoru aldı. Sezon sonunda da Rijkaard’a doğal olarak yol verildi.

Real Madrid: 2 Barcelona: 6 2008-09
Kimse Guardiola’nın Barcelona’ya böyle muhteşem bir kimlik kazandırabileceğine ihtimal vermiyordu. Evet Rijkaard kurmuştu sistemi ama Pep, sanki eksik parçanı bulmuştu makinenin. Bernabeu müdavimleri 3-0’ı ayakta alkışlamıştı ama 6-2’lik hezimette herkes toprağa bakıyordu. Real Madrid, Higuain’le maçın başında öne geçmişti ancak sonrasında Barça’da gol atmayan kalmadı.
Barcelona: 5 Real Madrid: 0 2010-11
Daha 6-2’nin her dakikası herkesin aklındayken 5-0 çok ağır oldu. Mourinho gelmiş, transferlere devam edilmiş, yani kimse beklemiyordu böyle bir skoru. Bir sezon önce Inter’le bu statta finale kalma sevincini yaşayan Mourinho’ya ağır bir tokat olmuştu. Zaten sonraki maçlarda da Portekizli, bu maçta yaptığı futbol oynama hatasını yinelemedi. Ancak Mourinho’nun iyi niyetli futbolu Barcelona’nın altın zaferlerine bir yenisini daha ekledi.
Real Madrid:1 Barcelona:3 (Şampiyonlar Ligi eşleşmeleri/2010-11)
Tam 9 yıl bekledi Katalanlar bu intikamı almak için. Zaten son yıllarda Real Madrid maçları çok kolay geçiyordu ama geçen sezon Mourinho’nun taktiğine takılmışlardı 2.yarı. Kral Kupası’nı kaybettikten sonra sıra en önemli eşleşmeye gelmişti. Mourinho yine defansifti ilk maçta kendi sahasında olmasına rağmen. Ancak bu kez de Barcelona’nın son yıllardaki hakem şanssızlığı (!) öne çıktı şampiyonlar ligi maçlarındaki. Pepe’nin haksız yere (kişiye göre değişir) atılması düğümü çözdü. Sahneye Messi çıktı. Attığı 2 golle, 9 yıl öncesine götürdü bizi. Nou Camp’taki maç 1-1 bitti. Bu kez turu geçen ve kupaya uzanan Barcelona oldu. Tabi 2.maçta da Higuain’in golünün saçma sapan bir şekilde iptal edilmesini de unutmadık. Mourinho çıldırdı, Real Madrid çıldırdı ama kupayı da Barcelona aldı. Futbol böyle, tarihte sonuca bakar.

12 Ağustos 2011 Cuma

Kıyamet Günü


'Kıyamet Günü' yaklaşırken dünyada kaosun hakim olacağı söylenir bazı kitaplarda, belgelerde. Son dönemde bakıyorum da futbolda yaşananlara o gün yaklaşıyor mu diye soruyorum kendime. Şu an müthiş bir gerginlik var, bizde ve Dünya futbolunda. 3 Temmuz'da gözaltına alınmalarla patlayan olay ve hale devam eden süreç. Liglerimizin bir anda 9 Eylül'e ertelenmesi. Herkesin bir fikri olsa da halen kararın merakla beklenmesi. Dünyada ise Fifa'da ki olaylar. Bletter'e yapılan bırak baskısı. Mohammed bin Hammam'a verilen ceza. Rummenige'nin Fifa ve Uefa'ya savurduğu tehditler. İtalya ve İspanya'da yapılan grev nedeniyle liglerin geç başlama ihtimali olması. İngiltere'de çıkan olaylar nedeniyle bazı maçların oynanamayacak olması ve belki de şimdi unuttuğum daha birçok şey. Eğer 'kıyamet alametleri' diye bir şey varsa bu yıldan fazlası olmaz herhalde.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Maradona Sahaya İndi


Maradona yeni kulübü Al-Wasl'da sahaya indi. Görüntülerden halinden memnun olduğu belli. Tabi şimdilik:)

Tuncay'ın Dönüşü - vol.4

Tuncay Şanlı... Gittiği yerlerde başarılı olamayan, ama başarılı olmak için de durmadan çalışan bir isim o. Ne kadar gittiği zaman çoğunluk taraftarından eleştirilse de, bunlara aldırış etmeyip çalıştı hep. Özellikle Fenerbahçeliler arasında farklı bir yeri vardır Tuncay'ın. Nasıl geçtiğimiz günlerde Arda'nın gidşi Galatasaray taraftarında farklı bir burukluk yarattıysa, Tuncay'ın gidişi de Fenerbahçe taraftarına farklı bir burukluk yaratmıştı.
Ancak gitmesine rağmen, yıllardır hiçbir futbolsever Tuncay için kin veya üzüntü beslememiştir. Çünkü her futbolcunun hayalinde olduğu gibi, Tuncay'ın hayalinde de Avrupa'da oynamak vardı en nihayetinde. Avrupa'ya gitmesini ondan çok biz istiyorduk belki de, ama Middlesbrough gibi orta halli bir takıma gidişi şaşırtmıştı herkesi.
5 yıllık muhteşem geçen bir Fenerbahçe kariyerinden sonra İngiltre yolunu tutan ve burada ilk olarak 2 yıl Middlesbrough forması giyen Tuncay, çıktığı 70 mücadelede 16 da gol kaydetmişti. Ancak bu sezonun ardından takımın küme düşmesi ve Tuncay'ın takımda kalmak istememesi, onun başka bir Premier Lig ekibi Stoke City'e transfer olmasına neden olmuştu.
Stoke City'e transferi gerçekleştikten sonra, herkes daha sağlıklı ve doğru bir karar verdiğini düşündü Tuncay'ın. Ama burada geçirdiği iki sezonda da, Middlesbrough kariyerinde istatistiklere ulaşamadı bile. Özellikle menajer Tony Pullis ile "futbol" konusunda çok ters düşmeleri ve aralarının bir türlü iyi olmaması; Tuncay'ın iki sezonda sadece 44 maç oynamasına neden oldu. Tuncay da, bu kadar istikrarsız ve isteksiz bir dönemde sadece 5 gol kaydedebildi Stoke formasıyla.Daha sonra Almanya'nın Wolfsburg takımından teklif alan Tuncay; hala bitik bir oyuncu olmadığını ve büyük takımların kendisiyle ilgilendiğini de kanıtlamış oldu bu transfer hareketiyle.
Ancak kim bilebilirdi; muhteşem bir geri dönüş yapmak isteyecek Tuncay'ın, Wolfsburg kariyerinde en dibi göreceğini? Wolfsburg'un küme düşmekten son anda kurtulduğu sezonda sadece 10 maç oynayan Tuncay, bunlardan sadece 3-4 tanesi ilk 11 olan karşılaşmalarda gol dahi atamadı.Artık herkes Tuncay'ın bittiğini ve de küçük takımlarda dolaşacağını zannederken; Tuncay herkese "İyi oyuncuların daima piyasası vardır." lafını hatırlattı ve bugün Bolton Wanderers'a transfer oldu. Premier lig'te 3. baharını yaşayacak olan Tuncay; bu sefer her zamankinden daha mutlu ve istekli görünüyor.
Kim istemez ki İngiltere'de, İspanya'da forma giymeyi? Ülkende her gün üzerinde baskı varken, her yenilgiden sonra dövülmekten beter oluyorken, her maçta hakkında sorular soruluyorken; kim istemez ki sabah antrenmanından sonra bir kafede oturup gazate okumak?
Ben futbolcu olmayacak olmama rağmen; hayatımdaki en büyük hayalim bu duyguları yaşamak ileride. Futbolcular nasıl düşünmesin bu olayı? Hayatları kurtuluyor, başka bir dünyaya gidiyorlar. Onlar için dönüm noktası bu işte! Avrupa'da 4. yeni takımına transfer olan Tuncay Şanlı'ya buradan kocaman bir tebrik gönderiyorum. İnşallah en güzel günler onun olur ve çok başarılı bir kariyer geçirir.

...Başarılar cesur yürek...

9 Ağustos 2011 Salı

'Bundesliga'ya Merhaba...



Geçtiğimiz cuma günü ile birlikte, son yılların en gözde liglerinden biri olan Bundesliga start aldı. Özellike son 1-2 sezonda iyi oyuncuların lige gelmesi, ligin evrensel anlamda popülaritesinin artması ve Avrupa'da Bundesliga'dan daha fazla takım olmaya başlaması; Bundesliga'yı son yıllarda en etken kılan nedenlerdi futbolseverler için.

2010-11 sezonunu hatırlayacak olursa; Borussia Dortmund uzun yıllar sonra rahat bir şampiyonluk elde etmiş, Bayern Münih de son haftalardaki performansıyla Şampiyonlar Ligi biletini dolaylı olarak alabilmişti. Alman futbol ekolünün son 10 yıldaki önemli temsilcilerinden Stuttgart, Werder Bremen, Schalke 04 ligi istediği yerde bitiremeyen takımlardı. Ligin en altında St. Pauli ve Eintracht Frankfurt küme düşerken; B. Mönchengladbach play-out oynayarak ligte tutunmayı başarbilmişti.

2011-12 sezonunun başlangıcında Dortmund ve B. Leverkusen direkt olarak Şampiyonlar Ligi'ne giriş yapan takımlar oldular. Geçen sezon küme düşme hattından kıl payı kurtulan Wolfsburg, Shclake 04 gibi takımlar ise kadrolarını güçlendirip, bu sene aynı sorunu yaşamamak için lige start verdiler.

Peki bu senenin en büyük şampiyonluk adayları kimler?

Bu sene, şampiyonluk adayı olarak 3 takım lanse ediliyor Bundesliga'da: Geçen yılın şampiyonu Borussia Dortmund, eski yıllarını mumla arayan Bayern Münih ve kadrosunu geçen seneye göre kısmen koruyan Bayer Leverkusen.

Borussia Dortmund'a bakacak olursak; geçen sene şampiyon olmalarındaki kilit isimlerin başında Nuri Şahin geliyordu. 21 yaşında olmasına rağmen takımın kilit anahtarı olan ve tüm takımı toparlayan Nuri, sene başında yüksek bir meblağ karşılığında Real Madrid'e transfer oldu. Ayrıca Dede, Hajnal, Feulner gibi yaşlanan isimleri de elden çıkaran Dortmund; ilk başta Nuri'nin yerine başka bir Türk asıllı olan oyuncu İlkay Gündoğan'ı transfer etti. Oyun planına bakıldığında Nuri'nin görevini üstlenecek gibi duran İlkay'ın, Nuri gibi takıma direkt olarak etki edebilecek performans sergileyip, sergilemeyeceği de merak konusu! Takıma geçen seneden ek olarak, İlkay ile birlikte Löwe ve Perisiz katılan oyuncular. Kadroyu daha çok genç oyunculardan oluşturan Jurgen Klopp; bu sene en çok Grosskreutz, İlkay ve Kagawa'nın ayağına bakacak gibi duruyor...


Bu sezonun Dortmund ile beraber en güçlü şampiyonluk adayı ise Bayern Münih. Son 10 yılda ligte fazla şampiyonluğu olmasına karşın; son yıllarda zayıf kadrosuyla ve Avrupa'da hiçbir başarı gösterememesiyle gündeme gelen Bavyera ekibi, sezona şampiyonluk parolasıyla girdi. Klose, Kraft, Ottl, Hamit, Mehmet Ekici gibi isimleri elden çıkaran Bayern; direkt olarak ilk 11 oynayacak isimlere yöneldi. Bu doğrultuda Schalke'nin genç kalecisi Neuer, Genoa'nın sağ beki Rafinha, Manchester City'nin defans oyuncusu Jerome Boateng, Energie Cottbus'un forveti Nils Petersen takıma katılan isimler oldu. Teknik direktörlüğe de, geçen sezon Bayer Leverkusen'de beklenmedin performans sergileyen Jupp Heynckes getirildi. Bayern'in bu transferler ve yenilikler ışığında; tekrar şampiyon olup, Avrupa'da bir şeyler yapması gerçekleşecek mi acaba?

Bu iki takımdan sonraki aday ise Bayer Leverkusen; ama onlar geçen seneki kadar iddialı değiller bu koltuk için. Neden mi?


Geçen sene beklenmedik bir performansla ligi ikinci sırada bitiren Bayer Leverkusen'in, kilit oyuncu olarak gördüğü 2-3 isim vardı kadroda. Bunların başında Michael Ballack var, ancak Ballack geçen sezon olduğu gibi yine sakatlıklarla uğraşarak sezona başladı. Artık yaşının da ilerlemesi ve sakatlıkların vücudunda yer edinmesi, Ballack'ı eski performansından uzaklaştırmaya yetiyor. Geçen sene takımın orta sahadaki kilit ismi Arturo Vidal ise Juventus'un yolunu tuttu. Vidal'in takımdan ayrılmasından çok, Leverkusen'in onun yerine sağlam bir transfer yapamaması dikkat edilmesi gereken husus. Ayrıca Marcel Risse, Djakpa ve Sukuta-Pasu gibi genç isimleri de elden çıkartan Leverkusen; saydığımız bütün isimlerin yerine sadece Ömer Toprak ve Andre Schürrle'yi transfer etti. Geçen sene başarıyı yakalayan takımdan 3 kilit ismin ayrılması(Hyypia dahil) ve yerlerine nokta atışlar yapılamaması; Leverkusen'in bu sezon çok da umutlanmamasına neden oluyor. Ama yine de diğer takımlara göre üstün olmaları, onları koltuk zirvesinde tutacak gibi...

Bundesliga'nın bu seneki üç şampiyonluk adayını detaylıca inceledik ve özelliklerini sıraladık. Şimdi Bundesliga'nın yeni sezondaki ilk hafta sonuçlarına ve bu sezon hangi takımların çıkış yakalayıp, hangi takımların düşüş yaşayabileceğini belirterek yazımızı noktalayalım.
Bundesliga 2011-12 | 1. Hafta Sonuçları


Bu sezon çıkış yapmasını beklediğim takımlar: Wolfsburg, Stuttgart, Nurnberg
Bu sezon düşüş yaşamasını beklediğim takımlar: Hamburg, Schalke 04, Köln

İnşallah, biz de tüm futbolseverler olarak güzel bir Bundesliga sezonu geçiririz. Hepinize futbol dolu günler dilerim...

Premier Lig Başlarken...


Bu sezon 6 takımlı bir yarış bekliyorum demişti Sir Alex Ferguson. Kurt İskoç’un akıl oyunlarından birimi, yoksa gerçek fikirlerimi karar vermek zor ama bu sezon çok çetin bir Premier Lig yarışı izleyeceğiz gibi geliyor bana. Tabi burada son şampiyonun belirleyici rol oynayacağını söylemek lazım. Geçen sezona da Chelsea son şampiyon olarak mükemmel başlamıştı. Seri galibiyetler, Manchester United’ın deplasmanlarda üst üste puan kaybetmesi, zirvenin pek değişmeyeceğini gösteriyordu. Ama ligin neden uzun bir maraton olduğunu net bir şekilde göstermişti Sir Alex. Belki de fazla şans tanınmamasına rağmen hem ligi aldı hem de şampiyonlar liginde final oynadılar. Bu sezona girerken de yine son şampiyon favori.
Özellikle 2.yarıda tamamen gençlerden kurulu kadrosuyla Community Shield’te Manchester City gibi yıldızlar topluluğunu 2-0 geriden gelerek mağlup ettiler ve en büyük favori olduklarını gösterdiler. Premier ligin kitabını yazan menajeri bu sezon Edwin Van der Sar, Paul Scholes, John O’Shea ve Wes Brown gibi emektarlarıyla vedalaşırken Aston Villa’dan 18 milyon euroya Ashley Young’u, Atletico Madrid’ten 20 milyon euroya David De Gea’yı ve Blackburn’den yaklaşık 20 milyon euroya Phil Jones gibi genç yeteneklere United kapılarını açtı. Premier ligde, Bayern Münih’in Almanya’da yaptığı gibi bir hükümdarlık kurdu Sir Alex. Artık sezona başlarken ya Manchester olur yada diğerleri fikri yavaş yavaş yerleşiyor. Mourinho bunu kırmaya çok yaklaşmıştı ama onu da yedi İskoç Menajer. Şimdi ise yine bir Portekizli var karşısında.

İşi zor Andre Villas-Boas’ın. Öğretmeni Jose ayak bastığında Ada’ya değişim sürecinden geçen bir Manchester vardı karşısında. Ancak şimdi daha oturmuş bir takım bulacak karşısında. Yıllardır beraber oynamasına rağmen sanki heyecanını yitirmeye başlamış bir Chelsea kadrosu var genç Portekizlinin elinde. Savunması eskisi gibi sağlam olsa diyecek bir şey yok. Ancak Terry-Carvalho ikilisinin yakaladığı uyumu Terry-Luiz yada Alex de pek göremedik geçen sezon. Luiz, bu sezon uyum sorununu da atlatmış bir şekilde çıkacağından bu kararı vermede aceleci davranmayalım desek de Carvalho gibi bir ustanın yokluğu kolay dolmayacak. Orta saha, yaratıcılıktan uzak ama mücadele yönü yüksek yapısıyla yine zor geçit verecek ve yük yine Mavilerin forvetlerine binecek. Son olarak genç 22 milyon euroya alınan genç Lukaku’nun da katılımıyla hücum bölgesinde 5 üst düzey forvet oldu. Drogba, Anelka, Torres ve Kalou’dan hangilerinin oynayacağı nasıl bir sistemle oynanacağı hala soru işareti. Villas-Boas bu bölgede nasıl bir istikrar yakalayacak, en merak ettiğim soru bu. Bu sıkıntılara çözüm bulunmazsa Chelsea, Manchester United’ın son yıllardaki en büyük rakibi unvanını Kırmızıların ezeli rakibine kaptırabilir.

Manchester City, kağıt üzerinde Premier Ligin en güçlü kadrosu olarak gözükebilir ama ligimizde Beşiktaş örneğinde olduğu gibi takım olmakta zorlanıyorlar. Roberto Mancini bu yazda para harcatmaya devam etti Al Mubarak’e. Tevez’i elden çıkarmadan Agüero’yu 45 milyon euro gibi bir rakama Atletico Madrid’ten aldılar. Edin Dzeko ve sorunlu çocuk Mario Balotelli hücum hattındaki diğer isimler. Adebayor, Santa Cruz ve Bellamy hala City kadrosunda gözüküyor. Forvette bolluk var şehrin mavilerinde. İyi bir kaleci, kaliteli bir orta saha ve etkileyici forvetler var ama şu an için soru işaretleriyle dolu bir takım. Geçen sezon Arsenal’i geride bırakmayı başarmışlardı ama bu sene de aynı şeyi yapacaklar demek zor açıkçası.

Her sezon bir ara Şampiyonluk yarışında gözüken ama ligin son bölümünde yarıştan uzaklaşmayı adet haline getiren Arsenal, sezon öncesi çok sıkıntılı. Geçen yıldan bu yana bir türlü Barcelona’ya transfer olamayan ve verimi düşen Fabregas’ın durumu hala belli değil. Kaptana bu sezon Samir Nasri de katıldı. Fransız yıldızında ayrılma ihtimali Wenger’i kara kara düşündürürken Gervinho ve genç Oxlade-Chamberlain’nin ekstra katkıları Arsenal’i beklenmedik bir noktaya getirebilir. Londra’nın bir diğer büyüğü ezeli rakip Tottenham ise sezona kadrosunu koruyarak giriyor. Tabi Redknapp’ın Harry Potter’ı Luka Modric ayrılmazsa. Tecrübeli menajer, Hırvat yıldızı da takımda tutmayı başarırsa geçen sezondan daha iyi bir Tottenham göreceğimiz kesin.

Şampiyonluk yarışının son ismi ise Ada’nın en çok şampiyon olan 2.takımı Liverpool. Kenny Dalglish’in dönüşüyle Britanyalı oyunculara daha çok ağırlık veren Liverpool, özellikle 2 genç yıldız Jordan Henderson ve Stewart Downing’a 40 milyon euro ödese de geleceğin takımını kurma yolunda hızla ilerliyorlar. Belki geçen sezonun 2.yarısındaki Liverpool’u göremeyebiliriz ancak beraber oynadıkça daha iyi olan bir takım izleyeceğimizi düşünüyorum. Hatta yukarıdaki takımların olası puan kayıpları bu genç ama savaşçı ekibi yukarıya taşıyabilir. Kulübün sahibi John Henry de geçenlerde yaptığı açıklamada hedefi ilk 4 koyarak Dalglish’in üzerindeki baskıyı da aldı. Böylece sezon öncesi beklentilerden daha iyi bir Liverpool görürsek kimse şaşırmasın.