31 Ekim 2010 Pazar

İyi ki varsın


İyi ki doğdun futbolun tanrısı. 50 yıldır insanların içinde dolaşıyorsun. Kimse senin yerini dolduramadı ve asla dolduramayacak...

La Liga'da son durum


Barcelonalılar dile getirmiyor ama Real Madrid korkusu biraz sarmış onları belli. Yukarıda Marca’nın başlığında Guardiola’nın sözleri var, ''Real Madrid beni hiç endişelendirmiyor'' diye. Messi de Mourinho için bizle uğraşmasına gerek yok tarzında bir şeyler söylemiş. Açıklamalar peş peşe geliyor. Real Madrid ise tam gaz yoluna devam ediyor. Bugünde Hercules’i deplasmanda mağlup ettiler. Maç boyunca Hercules’in müthiş direncine rağmen mükemmel oynadılar. Puan kaybetseler yazık olacaktı. Barcelona ise Sevilla’yı paramparça etti. Adamlar 10 kişi kalmış dakika 90 olmuş hala deli danalar gibi saldırıyorlardı. Bu sene 2 başlı ligde heyecan yine dorukta olacak. Şimdiden kimin daha avantajlı olduğunu söylemek zor. Derbi kadar ligin figüranlarının yapacağı sürprizler belirleyici olacak. O kadar kötü bir lig ki La Liga. Dolu dizgin giden bu iki takımın Şampiyonlar Liginde yapabilecekleri konusunda net bir şey söylemiyorsun. İkisi de şu ana kadar liginde farklı, Avrupa’da farklıydılar. O yüzden nefret ediyorum bu La Liga’dan.

29 Ekim 2010 Cuma

Unutulmayan hezimetler


Geçen hafta PSV Eindhoven’ın Feyenoord’u 10-0 yenmesinden sonra Soccernet.com dünya futbolunda unutulmayan farklı sonuçları yazmış. Metnin tamamı burada: ''http://soccernet.espn.go.com/columns/story?id=836552&sec=soccernet.com&root=soccernet.com&cc=5739
Real Madrid’in 11-1'lik galibiyetini gören Real Madrid sempatizanları havaya girmesin. General Franco’nun yediği haltlar sonucu oluşmuş bir skor. Metni çevirmek isteyen üstteki linki kullanabilir. Vatandaşa da bir hayrı dokunmuş olur:))

Arbroath 36-0 Bon Accord (1885)
Dundee Harp 35-0 Aberdeen Rovers (1885)
Preston 26-0 Hyde (1887)
Real Madrid 11-1 Barcelona (1943)
Hungary 7-1 England (1954)
Manchester United 10-0 Anderlecht (1956)
Hungary 10-1 El Salvador (1982)
Spain 12-1 Malta (1983)
Manchester United 9-0 Ipswich (1995)
Australia 31-0 American Samoa (2001)
AS Adema 149-0 Stade Olympique de L'Emyrne (2002)

Zidane siperde


Soccernet.com’un başlığına hayran kaldım: ''Zidane, Real Madrid’te siperdeki yerini alacak''. Geçen haftalarda Mourinho’nun Fransa televizyonuna yaptığı açıklamadan bahsetmiştim. Zidane’ın başkan Florentino Perez’den çok kendi yanında olmasını istediğini söylemişti. Yani bir anlamda kulübede yanında oturmasını. Marca’da çıkan haberde de başkanla sportif direktör Valdano’nun bu konuda fikir birliğine vardığı ve Zidane’ın Şampiyonlar Ligi’nde Milan’la deplasmanda oynanacak karşılaşmada kulübede olması gerektiğini belirtmişler. Mourinho’nun sağ kolu olacağı konuşuluyor Fransız efsanenin. Başkanla Mourinho arasında köprü vazifesi olacağı söyleniyor. Bence de mükemmel bir karar olmuş. Dünya futbolunun sayılı efsanelerinden birinin Mourinho’nun yanında kulübede oturması futbolcuya, taraftara müthiş moral olur. Tabi burada olası bir kötü gidişatta Zidane’ın nasıl bir tavır belirleyeceği. Şimdi Mourinho ona methiyeler düzüyor ama işler kötü giderse neler olacağını ancak böyle bir senaryoda görürüz.

Futbol TV


29 Ekim Cuma
20.00 Bursaspor – Fenerbahçe /LİG TV-HD
21.30 B. Münih – Freiburg /TRT 3
21.45 Genoa – Inter /TV 8
30 Ekim Cumartesi
14.00 Akhisar Belediye – Giresunspor /TRT 1
15.30 Eskişehirspor – Ankaragücü /DIGITURK 1/205
16.00 Wolfsburg – Stuttgart /TRT 3
17.00 Arsenal – West Ham / PL TV (DIGITURK 82)
17.00 Blackburn Rovers – Chelsea / PL TV (DIGITURK 82)
17.30 Gaziantepspor – Karabükspor /DIGITURK 1/205
19.00 Valencia – Zaragoza /NTVSPOR
19.00 Galatasaray – Antalyaspor /LİG TV-HD
19.30 Man. United – Tottenham /SPORMAX-HD
19.30 Schalke 04 – Bayer Leverkusen /TRT 3
21.00 Hercules – Real Madrid /NTVSPOR
21.45 PSV – Twente /BEYAZ TV
21.45 Milan – Juventus /TV 8
22.00 Marsilya – Rennes /KANAL A
23.00 Barcelona – Sevilla /NTVSPOR
31 Ekim Pazar
14.00 Boluspor – Orduspor /TRT 1
14.00 Samsunspor – Diyarbakırspor /TRT 3
15.30 Gençlerbirliği – Manisaspor /DIGITURK 1/205
15.30 Kasımpaşa – Kayserispor /LİG TV-HD
16.00 Cesena – Sampdoria /TV 8
16.30 Mainz – Borussia Dortmund /TRT 3
17.30 Bucaspor – İstanbul Belediye /DIGITURK 1/205
18.00 Bolton – Liverpool /SPORMAX -HD
18.00 Monaco – Bordeaux /KANAL A
18.30 Hoffenheim – Hannover /TRT 3
19.00 Beşiktaş – Sivasspor /LİG TV-HD
19.30 Adanaspor – Denizlispor /TRT 1
20.00 Atletico Madrid – Almeria /NTVSPOR
22.00 Athletic Bilbao – Getafe /NTVSPOR
22.00 Montpellier – Paris Saint Germain /KANAL A
1 Kasım Pazartesi
20.00 Konyaspor – Trabzonspor /LİG TV-HD

26 Ekim 2010 Salı

FIFA Ballon d'Or adayları


Fifa ve France Football, yılın oyuncusu ödülünün daha önce birleştirmesi kararı verilmişti. Dünya Kupası’ndan sonra Real Madrid’te de müthiş performansını sürdüren Mesut Özil de adaylar arasında. Aşağıda yılın oyuncusu ve teknik direktörü adayları var. Benim favorilerim Xavi ve Jose Mourinho.
Shortlist for the FIFA Ballon d'Or 2010:
Xabi Alonso (Spain), Daniel Alves (Brazil), Iker Casillas (Spain), Cristiano Ronaldo (Portugal), Didier Drogba (Côte d'Ivoire), Samuel Eto'o (Cameroon), Cesc Fabregas (Spain), Diego Forlan (Uruguay), Asamoah Gyan (Ghana), Andres Iniesta (Spain), Julio Cesar (Brazil), Miroslav Klose (Germany), Philipp Lahm (Germany), Maicon (Brazil), Lionel Messi (Argentina), Thomas Muller (Germany), Mesut Ozil (Germany), Carles Puyol (Spain), Arjen Robben (Netherlands), Bastian Schweinsteiger (Germany), Wesley Sneijder (Netherlands), David Villa (Spain) and Xavi (Spain).

World Coach of the Year nominees:
Carlo Ancelotti (Chelsea), Vicente del Bosque (Spain), Sir Alex Ferguson (Manchester United), Pep Guardiola (FC Barcelona), Joachim Low (Germany), Jose Mourinho (Inter Milan/Real Madrid), Oscar Tabarez (Uruguay), Louis van Gaal (Bayern Munich), Bert van Marwijk (Holland) and Arsene Wenger (Arsenal).

Paul'u da kaybettik


Dünyadaki bahis çılgınlığının son kahramanı Ahtapot Paul, kısa yaşamında hayata gözlerini yumdu. En çok İspanyollar üzülmüştür herhalde. Gelmiş geçmiş en iyi kadrolardan biriyle mükemmel oynayarak kazandıkları 2 büyük kupayı onun sayesinde kazandık diyenler bile vardı. Almanya'daki Deniz Yaşamı Merkezi'nde ikamet eden ''Kahin'' lakaplı Paul'ün kehanet kariyeri Euro 2008'de başlamış, o turnuvada Almanya'nın Hırvatistan ve İspanya mağlubiyetleri haricinde bütün sonuçları doğru bilmişti. 2010 Dünya Kupası’ndaysa Almanya'nın oynadığı maçlarının sonuçlarının tamamını doğru bilmesinin yanı sıra, final maçında da İspanya'nın Hollanda'yı yeneceğini belirtmişti. Kısa yaşamı süresince dünyanın en popüler canlılarından biri olan Kahin ahtapot Paul'ün ölümünün doğal yollardan olduğu bildirilirken, ölmeden önceki son tahmininin 2018 Dünya Kupasının ev sahipliği hakkını İngiltere'nin kazanacağı oldu. Ne diyelim tüm dünya aleminin başı sağ olsun.

Basketbol aşkı


Çin'in en büyük kenti Şanghay'daki bir manastırın rahipleri stres atıyor. Smaca kalkan baba ''Kaplan ve Ejderha''daki gibi bir yükselişe geçmiş ama sonuç hayal kırıklığı olsa gerek.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Fenerbahçe-Galatasaray: 0-0


10 yıllık kazanma geleneğinin son bulduğu maç oldu. Şimdi seri 11 yıldır kaybetmemeye dönüştü. Anlam olarak çok fark olmasa da psikolojik açıdan sarı kırmızılıların bir adım atmasına neden oldu bence. Çünkü iş artık yavaş yavaş kabullenmeye dönüşmüştü. Bir taraf için ezeli rekabette olabilecek en kötü şeye. Etrafımdaki Fenerbahçeli arkadaşlarım derbiye dünyadaki isimlere gönderme yaparak ''El Banko'' demeye başlamıştı. O yüzden Galatasaray’ın aldığı beraberlik bu açıdan çok önemli. Bir taraf psikolojik açıdan kendine gelirken diğer tarafın içine ‘acaba mı?’ şüphesi düşüyor. Şimdi Galatasaray bu tohumları ekti Fenerbahçelilerin yüreğine.
Maça baktığımızda ise Galatasaray dünyadaki en kolay oyun sistemiyle oynadı. Gol yemeyim de belki atarım düzeni. Bu sistemi de ancak bu maçta uygulayabilirdi. Bu kadroyla haftaya Antalya maçında oynayamazsın. O yüzden dikkatli, alan kapatarak, maç boyunca konsantrasyonunu hemen hiç bozmayarak istediğini sahadan çıkarmayı başardı. Hatta Pino’yla bulduğu birkaç pozisyonu değerlendirebilse galip bile gelebilirdi. Resmin tamamına bakarsak da göreve yeni gelmiş Hagi’nin bu kadar da eksik varken macera aramasına gerek yoktu ve doğruyu yaptı.
Peki buna karşı Fenerbahçe ne yaptı. Rakibinin planını seyretti. 90 dakikalık periyotta sahada hücum ağırlıklı bir kadroyla olmasına rağmen sadece 2.yarının ilk 15 dakikasında zorlayabildi Galatasaray savunmasını. Aykut Kocaman’ın son 3 haftada kendisinden çok daha zayıf rakiplere karşı galip gelen kadroyu derbide aynen sahaya sürmesi bana göre hataydı. Öncelikli olarak Selçuk’un yokluğunda orta sahada Baroni’yi kullanmayıp mevkisinin adamı olmayan Mehmet topuz tercihi, kanatlarda savunmaya hiç yardım etmeyen ofansif oyuncular, yine aynı özellikte Alex ve Niang. Kocaman’ın kadrosu öne geçebilse mükemmel bir diziliş. Zaten geride kalan 3 maçta öne geçtikten sonra çok rahat sonuca gitmişlerdi. Hatta Beşiktaş maçını da hatırlayın. Pozisyonları 0-0’ken değil, öne geçtikten sonra bulmuştu. Ama bu maçta skor üstünlüğünü sağlamayınca Galatasaray’ın kalabalık orta sahası otomatik olarak baskın çıktı ve tempoyu kolayca ayarladılar.
Peki Galatasaray’a göre daha geniş bir kadroya sahip Fenerbahçe ne yapabilirdi? 2.yarı Baroni’yi adı hiç duyulmayan Dia’nın yerine alıp Mehmet Topuz’u sağ kanada çekerek orta sahada dengeyi sağlayabilirdi. Bunu tercih etmeyip bir de Alex’i 70’de oyundan çıkartınca kalan dakikalarda Galatasaray’ın ekmeğine yağ sürmüş oldu. Dikkat edin maçın sonunda Galatasaray’ın yorulan savunma kurgusuna Fenerbahçe’nin yüklenmesini beklerken sarı kırmızılıların geri dörtlüsü son dakikaları çok rahat geçirdi. Beşiktaş maçında da yine savunmaları her zaman tedirgin eden Alex oyundan çıkınca siyah beyazlılar oyunda üstünlüğü ele geçirerek beraberliği sağlamıştı. Aykut Kocaman’ın oturup bazı şeyleri düşünmesi lazım. Avrupa’da 2 kupada da gruplara kalamadın. Oynadığın 2 derbiyi ve Trabzon maçını kazanamadın. Çünkü bu maçları teknik direktörler kazanır. Konya maçında Fenerbahçe’nin kazanması için Aykut Kocaman’a ihtiyacı yok, bu maçlarda var. Geçen sene Real Madrid’in Pellegrini’yi göndermesinin tek sebebi buydu. Yoksa 100 kusur gol atmış ve son haftaya kadar şampiyonluğu kovalamış bir takımın teknik direktörünü niye gönderesin ki.
Yazıda Fenerbahçe için daha çok şey yazdım, yanlış anlaşılmasın. Galatasaray’da yeni bir dönem başladığı için şimdilik fazla bir şey söylemeye gerek yok. Çok farklı mantalitede bir teknik adamla yola devam edecekler. O yüzden bir uyum sürecinden geçecekler. Ancak onları bekleyen tek tehlike, yukarıda da biraz bahsettiğim gibi bu maçın havasına girmek. Başka hiçbir maçta böyle oynayamazsın. En kolay işi yaptılar bugün, gol yememeye çalışmak. Bunu Malta da yapıyor. Zor olan ise sürekli kazanmak. İşte o zaman başarıyı yakalıyorsun.

24 Ekim 2010 Pazar

Hodgson-Rijkaard


Adalıların hazır cevaplığı beni her zaman etkilemiştir. Lafın nereye kime gideceğini belki düşünerek belki de umursamayarak pat diye söylemeyi çok iyi biliyorlar. Roy Hodgson da son yaptığı açıklamada lafı gediğine koymuş. Malum Liverpool’daki geleceği tehlikede. Kendisinin yerine de medyanın son favorisi Galatasaray’dan kovulan Frank Rijkaard. Bunun üzerine bakın neler demiş yaşlı kurt: ''Rijkaard’ın Galatasaray’dan kovulmasını anlayabiliyorum. O Galatasaray’dan kovulmuş harika bir teknik adam. Ancak şunu söyleyebilirim ki konuşulanların hepsi saçmalık. Inter’de çalıştığım 2,5 yıl boyunca her gün gazetelerde bu tip haberlerle güne başlıyordum. Blackburn’le anlaşana kadar da bu böyle sürdü. Inter’de bu baskıyla 2,5 yıl geçirdiysem, burada da en az 2,5 yıl çalışabilirim. Kimsenin şüphesi olmasın''. Peki Roy Hodgson, Inter’de bu 2,5 yıl boyunca ne yaptı. 1997’de Uefa Kupasında final oynadı ve Schalke’ye kaybetti. Bu kendisine göre başarıysa diyecek bir şeyim yok.

23 Ekim 2010 Cumartesi

Patladım


3 gün önce Rooney sözleşmesini uzatmadığı için Manchester United’tan kopar dedim. Bugün 5 yıllık imza attı:) İddiamın temeli boş değil. Geçen yıllar bunun kanıtı. Ama sonuçta patladık tabi. Ronaldo’yla Rooney’i tekrar bir araya getirdim. Ama hala umudum var. Mehmet Özkan’la bu olayı konuşurken hatırlattı. David Beckham’la da 2001’de aynı kriz yaşanmıştı. Beckham da gidecek kalacak dedikoduları arasında sözleşmesini uzatmış ama bu birliktelik 2 yıl sürmüştü. Real Madrid’e giderek 2.Galacticos döneminin en flaş transferi olmuştu. Şimdi Rooney’de de aynı senaryoyu yaşar mıyız bekleyip göreceğiz. Ama bugün için Rooney 2015’e kadar Kırmızı Şeytanlarda.

22 Ekim 2010 Cuma

Harika

Ferguson döneminin kopan yıldızları


Dün yazmıştım Ferguson'la ipleri koparanının dönüşü olmaz diye. Dünyaca ünlü futbol sitesi soccernet.com'da bugün yeni sözleşme imzalamayarak Manchester United'tan gidiş bileti alan 11 oyuncuyu sıralamış ve hikayelerini anlatmış. Orijinal metin aşağıdaki linkte.
''http://soccernet.espn.go.com/columns/story?id=834185&sec=england&root=england&cc=5739''

Futbol TV


22 Ekim Cuma
20:00 Karabükspor-Eskişehirspor (Lig TV-HD)
20:00 Sivasspor-Bucaspor (Digitürk 1/205)
21:30 Hamburg-Bayern Munih (TRT 3)
23 Ekim Cumartesi
14:00 K.Erciyesspor-Boluspor (TRT 1)
14:45 Tottenham-Everton (Spormax-HD)
15:30 İBB-Gaziantepspor (Digitürk 1/205)
16:30 M'Gladbach-W.Bremen (TRT 3)
17:00 Chelsea-Wolves (Spormax-HD)
19:00 Antalyaspor-Konyaspor (Digitürk 1/205)
19:00 R.Zaragoza-Barcelona (NTV Spor)
19:00 Trabzonspor-Gençlerbirliği (Lig TV-HD)
19:30 West Ham-Newcastle (Spormax-HD)
21:00 Real Madrid-Racing Santander (NTV Spor)
21:45 Inter Sampdoria (TV8)
22:00 Sochaux-Toulouse (Kanal A)
23:00 Valencia-Mallorca (NTV Spor)
23:30 Botafogo-Vitoria Bahia (Spormax)
24 Ekim Pazar
13:10 CSKA Moskova-Rubin Kazan (Spormax)
14:00 Giresunspor-Samsunspor (TRT 1)
14:30 Ankaragücü-Bursaspor (Lig TV-HD)
15:30 Stoke City-Manchester United (Spormax-HD)
15:30 PSV-Feyenoord (Beyaz TV)
15:30 Manisaspor-Kasımpaşa (Digitürk 1/205)
16:30 Dortmund-Hoffenheim (TRT 3)
17:30 Kayserispor-Sivasspor (Digitürk 1/205)
18:00 M.City-Arsenal (Spormax-HD)
18:00 PSG-Auxerre (Kanal A)
18:30 Leverkusen-Mainz (TRT 3)
19:00 Fenerbahçe-Galatasaray (Lig TV-HD)
19:30 Gaziantep BB-Altay (TRT 1)
21:45 Napoli-Milan (TV8)
22:00 Lille-Marseille (Kanal A)
22:00 Villareal-A.Madrid (NTV Spor)
25 Ekim Pazartesi
20:00 Kayserispor-Beşiktaş (Lig TV-HD)
22:00 Real Sociedad-Deportivo (NTV Spor)

21 Ekim 2010 Perşembe

Rooney-Ferguson-Real Madrid


Beckham gideceğim dedi gitti. Van Nistelrooy gideceğim gitti. Ronaldo gideceğim dedi gitti. Sir Alex Ferguson’un kitabında gitmek isteyene ''gitme kal'' demek yok. Gitmek isteyenler bir şekilde gidiyor. Şimdi de Rooney gündemde. Manchester United’tan ayrılmak istediğini doğrulayan bir açıklama yaptı. Ferguson’a duyduğu saygıyı her cümlesinde noktalama işareti gibi söyleyerek ayrılık sinyallerini yaktı. Giderse ne olur? Manchester United bocalar mı?
***
Evet bir süre için belki ama en fazla 2 sene sürer. Başta saydığım örneklerden sonra Manchester’İn büyük bir çöküş yaşadığını gördünüz mü, hayır. Her defasında yeni bir yıldızı parlattı ve kupaları kazanmaya devam etti Sir Alex. Yine aynısı olmayacak diye bir şey yok. Ancak bu kez bir handikabı var. Bu geçiş dönemlerinde en çok güvendiği takımın iskeletinde önemli yer tutan Giggs, Scholes, Gary Neville gibi isimlerde yolun sonuna geldi. Bunların alternatifleri, yıllardır takımda olan isimlerse o kadar etkili olamayabilir. İşte Ferguson’un en büyük sıkıntısı bu.
***
Peki Rooney ne yapar? Bana göre gitmesi gereken tek adres eski partneri Cristiano Ronaldo’nun olduğu Real Madrid. İkili tekrar buluşursa Manchester döneminin Avrupa ve Lig zaferlerinin bir benzerini İspanya’da görebiliriz. Tamam Higuain-Ronaldo ikilisi de çok verimli. 2 yıldır takımın gol yükünü çekiyorlar ama Arjantinlide Rooney’deki ekstra özellikler yok. Hala büyük maçlarda sahneye çıkamıyor. Rooney’nin gelişi belki onu kulübeye gönderecek ama Real Madrid’in de hücum gücünü en üst seviyeye çıkaracak. Tabi tüm bunlar teoride kalıyor. Öncelikle bu transferin gerçekleşmesi lazım. Ama İngiliz yıldız Bernabeu’ya ayak basarsa Real’in çehresi çok değişebilir.

19 Ekim 2010 Salı

Haftanın Panoraması


Beklenmedik mağlubiyetler, krizler, isyanlar ve teknik adamların fazlasıyla sorgulandığı bir haftayı geride bıraktık. Milli maç arasından sonraki ilk hafta her zaman sürprizlere gebedir ama bu hafta özellikle ligimizde fazlasıyla yaşadık bu sonuçları. Cuma günü Bursa iç sahadaki ilk puan kaybını yaşadı. Cumartesi Beşiktaş ikinci iç saha mağlubiyetini. Beşiktaş haftayı puansız kapattı ama Guti ve Quaresma gibi eksiklerine rağmen seyrine doyulmayacak bir maç izletti bizlere. Maç sonunda da tribünleri terk eden taraftar çokta mutsuz ayrılmadı ortaya konan mücadeleden sonra. Trabzon-Manisa maçını hatırlayın, son 25 dakika Trabzon bırakmıştı mücadeleyi, keza dün Galatasaray’da öyle. Mağlubiyeti çabuk kabullendi. Ama Beşiktaş maçın sonuna kadar özellikle büyük bölümü 10 kişi oynamasına rağmen sonuna kadar direndi. Bu taraftarın istediği, alkışlanacak bir şeydi ki tribünlerde maç sonunda takımı alkışlayarak memnuniyetini gösterdi.

Galatasaray içinse söylenecek şeyler tükeniyor. Dibe doğru sürükleniyorlar. Milan Baros hariç takımda isyan eden yok. Bir tek o kabullenmedi Ankaragücü’nün üstünlüğünü. Gözüken hava oyuncularla Rijkaard arasında büyük bir kopukluk olduğu ve Hollandalı teknik adam için sonun yaklaştığı. Galatasaray yönetimi derbiyi düşünerek Rijkaard’la devam kararı aldılar ki yaptıkları doğru. Sonuçta 10 yıldır puan dahi alamadığın Kadıköy’e gidiyorsun. Gelecek teknik adam için iyi bir başlangıç olmazdı bu karşılaşma. Ama derbiden alınacak bir mağlubiyet, Rijkaard’ın da Hollanda bileti demek. Bakalım Kadıköy’de yine aynı senaryoyu mu izleyeceğiz yoksa bir başkaldırışın hikayesini mi?

İspanya’da bu hafta büyükler kayıpsız atlattı ama Barcelona’da gözle görülür bir düşüş gözüküyor. Geçen 2 yılda maçın minimum 60-70 dakikasında hakimiyetini hissettiren Barcelona’nın bu sezon daha da zorlandığını görüyoruz. Valencia karşısında da böyle bir Barcelona vardı. Samuel Eto’o nun ayrılmasından sonra bitirici isim konusunda sıkıntı sürüyor. Ibrahimovic’den sonra Villa da bana göre bu derde derman olamayacak. Tabi Barcelona’daki düşüşün bir sebebi olarak da Dünya Kupası’nı ve genel olarak oyuncuların son 2 yılda oynadıkları maç sayısını da gösterebiliriz. Barcelona’nın İspanyollarının milli takım iskeletinde önemli bir yer tuttuğunu düşünürsek sahada ki tempo düşüklüğünü bir nebze olsun açıklayabiliriz. Ama son 2 senede elde ettikleri müthiş kazanma alışkanlığı sayesinde bu sezon yine de kolay kolay büyük düşüşler yaşamazlar.
***
Real Madrid ise zorlu geçmesi beklenen Malaga deplasmanında çok rahat bir galibiyet aldı. Direkten dönen topları da hesaba katarsak çok daha farklı bir sonuç izleyebilirdik. Son 2 maçla bir Real’in bir hava yakaladığını söyleyebiliriz ancak gerçek test Şampiyonlar Ligi’ndeki Milan karşılaşması olacak. Geçen sene Pellegrini takımın başındayken 2 maçta da galip gelememişlerdi. Bakalım şimdi ne olacak?

İngiltere’de haftanın karlısı Arsenal oldu. Chelsea’nin Villa deplasmanında puan kaybetmesi, Manchester United’ın da büyük bir şokla West Bromwich Albion karşısında 2-0 öndeyken berabere kalması Arsene Wenger’in yüzünü güldürdü. Liverpool’da ise Roy Hodgson’lı dönem artık kapanmalı bence. Everton karşısında alınan mağlubiyetin yanı sıra oynana futbol kesinlikle kabul edilemez. Tamam takımda 1-2 değişiklik oldu ama Gerrard, Torres gibi yıldızların olduğu bir takımın 19.sırada olması kabul edilemez. Kulübün Amerikalı yeni sahiplerinin teknik adam işine en kısa zamanda el atmasını bekliyorum. Yoksa tarihin en kabus sezonu yaşanabilir.

Diğer liglere baktığımızda ise İtalya’da 3 büyüklerin sorunsuz bir haftayı geride bıraktığını görüyoruz. Almanya’da Schalke yine kazanamazken haftaya Nuri Şahin’in son dakika golü damgasını vurdu. Köln deplasmanında Dortmund’a 2-1’lik galibiyeti getiren Nuri, sezona damgasını vuracak gibi.

17 Ekim 2010 Pazar

Fenomen incelmiş


Corinthians taraftarı bir an evvel sahalara dönmesini istiyor. Malum şampiyonluk yarışı kızıştı. Bitime 9 hafta kala lider Cruzeiro’nun 5 puan gerisindeler ve aradaki farkı kapatmak için Ronaldo’ya ihtiyaçları var. Soldaki resim Ağustos ayından. O zaman bırakın oynamayı, adım atacak hali yoktu. Şimdiyse 6 kilo vermiş ve sağdaki karede görüldüğü gibi daha iyi gözüküyor. Onun için antrenman eksiğinden bahsedemeyiz. Geri dönüşlerinde her zaman havalandırmıştır fileleri. Sahaya sürün ve gerisini ona bırakın. Ne yapacağını bilir bizim şişman fenomen.

15 Ekim 2010 Cuma

Dünyanın en şanssız futbolcusu


Çok şey duydum ama böylesini duymadım türünden bir haber bu. Bordeauxlu Yoan Gouffran'ın çime alerjisi olduğu ortaya çıkmış. Bir pilotun uçma korkusu olması gibi bir şey. Gouffran’ın hayatını bu işten kazanmasına rağmen çim polenine alerjisi olması teknik direktörü Jean Tigana'yı da şaşırtmış. Tecrübeli teknik adam Le Parisien gazetesine verdiği demeçte " Bir futbolcunun çime alerjisi olması son derece sıkıntılı bir durum. Anlaşılan, Gouffran sadece, çimlerin sentetik olduğu Lorient ya da Nancy deplasmanlarında oynayabilecek" diyerek Gouffran'ın şanssızlığına ilginç bir yorum getirdi. Gouffran, bu rahatsızlığına rağmen bu sezon Bordeaux'nun 8 lig maçından 7’sinde forma şansı buldu. İnsan diyecek bir şey bulamıyor ve her gün yeni bir şeye şahit oluyor.

Futbol TV


15 Ekim Cuma
20.00 Bursaspor – Kardemir Karabük (LİG TV-HD)
21.30 Köln – Borussia Dortmund (TRT 3)
16 Ekim Cumartesi
14.00 Kartalspor – Kayseri Erciyesspor (TRT 1)
15.30 Eskişehirspor – İstanbul Belediye (DIGITURK-1/205)
16.30 Bayern Münih – Hannover (TRT 3)
17.00 Arsenal – Birmingham (SPORMAX-HD)
17.00 Manchester United – West Bromwich (Spormax-HD)
17.30 Gaziantepspor – Bucaspor (DIGITURK-1/205)
19.00 Beşiktaş – Manisaspor (LİG TV-HD)
19.00 Atletico Madrid – Getafe (NTVSPOR)
19.30 Aston Villa – Chelsea (SPORMAX-HD)
21.00 Barcelona – Valencia (NTVSPOR)
22.00 Toulouse – PSG (KANAL A)
23.00 Malaga – Real Madrid (NTVSPOR)
00.30 Flamengo – Internacional (SPORMAX)
17 Ekim Pazar
14.00 Boluspor – Denizlispor (TRT 1)
15.30 Everton – Liverpool (SPORMAX-HD)
15.30 Gençlerbirliği – Antalyaspor (DIGITURK-1/205)
15.30 Kasımpaşa – Trabzonspor (LİG TV-HD)
16.30 Kaiserslautern – Eintracht Frankfurt (TRT 3)
17.30 Kayserispor – Sivasspor (DIGITURK-1/205)
18.00 Blackpool – Manchester City (SPORMAX-HD)
18.00 Lens – Rennes (KANAL A)
18.30 Hoffenheim – Mönchengladbach (TRT 3)
19.00 Galatasaray – Ankaragücü (LİG TV-HD)
19.30 Çaykur Rize – Giresunspor (TRT 1)
22.00 Guarani – Corinthians (SPORMAX)
22.00 Lyon – Lille (KANAL A)
22.00 Sporting Gijon – Sevilla (NTVSPOR)
18 Ekim Pazartesi
20.00 Adanaspor – Diyarbakırspor (TRT 6)
20.00 Konyaspor – Fenerbahçe (LİG TV-HD)

Eşek


Mourinho’nun olduğu yerde gündemde başkasının yer almasına imkan yok. Bugün yine damgasını vurdu. Marca, cumartesi oynanacak maç öncesi 2005 Şubatında ki bir makaleden yola çıkarak Mourinho’nun Ferreira’ya ''Eşek'' dediğini yazdı. Mourinho söz konusu yazıda "Bir yanda 30 yıllık kariyeri, diğer yanda 3 yıllık kariyeri olan bir teknik direktör var. 30 yıllık olan hiçbir şey kazanmadı ama 3 yıllık olan çok şey kazandı. 30 yıllık olan kariyeri sona erdiğinde unutulacak, 3 yıllık olan ise ne şimdi ne de sonra asla tarihten silinmeyecek. Bu, asla bir at olamayan ama 30 yıl boyunca çalışan bir eşeğin hikayesi olabilir" ifadelerini kullanmıştı.

Aslında Mourinho ve Ferreira kariyerleri boyunca hiç karşı karşıya gelmediler. Her ne kadar bu makalede Mourinho’nun Ferreira’dan bahsetmediği yazılsa da bana pek inandırıcı gelmedi. Mourinho’nun bu tip kıyaslamalarını daha önceden biliyoruz. Raineri’nin yerine Chelsea’ye geldiğinde de İtalyan teknik adam için ''Raineri’nin burada bu kadar sevilmesine anlam veremedim. 4 yıl boyunca hiçbir şey kazanamadığı düşünürsek'' demişti. O yüzden bu yazıyı ona kastederek kaleme aldığını düşünüyorum. Yine iddialara göre ikili rakip olarak karşı karşıya gelmese de daha önce isimleri birçok olayda yan yana yazılmıştı. Ferreira’nın kariyerindeki tek başarısı Porto’yla kazandığı 3 şampiyonluk olsa da Portekiz’de çok saygı gören bir teknik adam. Eğitmenlik tarafı da bulunan Ferreira’nın yıllar önce Mourinho stajyerken Spor Akademisinde bir olay yaşadığı söyleniyor. Ayrıca bir başka iddiada Mourinho, Benfica’nın başındayken yönetimin Ferreira’yı da teknik kadroya katmak istediği ancak Jose’nin buna karşı çıktığı yönünde.

Tüm bu iddialar üzerine Malaga'nın teknik direktörü Ferreira "bunları konuşacak vaktim yok" diyerek açıklama yapmadı. Mourinho da iddiayı yalanlayarak "Bu haber için ancak utanç verici denilir. Utanç verici, çünkü Jesualdo ile ilişkim iyi değil, çok iyi. Bu tip haberler aramızı bozamayacak. Jesualdo, Portekiz'de önemli ve güzel bir geçmişe sahip. Kalitesi, tecrübesi ve kazandıklarıyla İspanya’ya gelen bir teknik direktör. Başka teknik direktörlerle sorun yaşayabilirdim ama onunla hayır. Bu şekilde davranılmasına layık biri değil" şeklinde konuştu. Mourinho’nun bu son sözleri her şeye rağmen bana hikaye geliyor. Portekizli, Real Madrid’te de yine başrolü oynuyor. Bundan önceki takımlarında olduğu gibi oyuncuları sadece futbolu düşünürken medyada hep o var ve tüm hikaye onun etrafında dönüyor. Bu taktik şimdiye kadar hep işe yaradı, bakalım Madrid’te de tutacak mı?

13 Ekim 2010 Çarşamba

Guardiola-Eto’o


Barcelona’dan ayrılışı çok tartışılan ve yeri bir türlü dolmayan Samuel Eto’o yu dün antrenman tesislerinde görenler önce ne oluyor dediler. Guardiola’yla birbirlerine sarılınca merak iyice arttı ama işin aslı sonra anlaşıldı. Kendisine ait vakfıyla, Barcelona kulübü arasındaki ilişkileri geliştirmek için Andoni Zubizarreta’yla buluşmaya gelmişti Eto’o. Hazır gelmişken de arkadaşlarımı bir göreyim demiş. Ancak olay farklı olsa da Guardiola’yla Eto’o nun sarılması her şeye rağmen günün karesi oldu.

2012 Elemeleri 4.Gün


Aslında Azerbaycan mağlubiyetimizle ilgili bir yazıyı kaleme almak lazımdı ama hemen hemen Almanya maçından sonra yazdıklarımı tekrarlayacağımdan çok girmek istemiyorum. Sadece tek bir şeye karşıyım o da Azerbaycan mağlubiyetine kılıf bulunmasıdır. İşte Arda sakattı, 3 büyüklerdeki futbolcularımız formsuzdu, Alman Berti Vogts Azerileri çok iyi hazırlamış gibi saçmalıkları sakın gündeme getirmeyin. Ben bu maçla ilgili Hiddink’e de çok fazla bir şey söylemem. Temelde bir sorun olduğu kesin ama bu sorunu yaşayacağımız maç değil bu. Azerbaycan’ı yenemiyorsan eğer futbolcu olarak 3 gün sokağa çıkmaman lazım. Almanya maçı için rezalet demiştim ama buna söyleyecek kelime bulamıyorum. Maç sonunda zaten yeteri kadar sinirliydim bir de üstüne Emre Belözoğlu’nun elemeler sonrası milli takımı bırakabilirim açıklamasını duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Böyle bir maçtan sonra yapılacak açıklama mı bu. Neyin peşindesin diye sorarlar adama. Bırakacaksan içinde tutarsın bunu ve elemelerin sonunda bırakırsın. Şimdi neyi açıklıyorsun. Kaptan olarak yapılacak hareket mi bu? Emre gibi tecrübeli bir oyuncuya hiç yakıştıramadım. Tüm bu tiyatrodan sonra 2012 şansımızı çok düşük bana göre. Katılırsak bana göre mucize olur.
***
Grubumuzun diğer maçı ise nefesleri kesti. 4-4 biten düelloda Belçika ile Avusturya birer puana razı oldu. 90. dakikada öne geçen Belçika’nın 10 kişilik Avusturya’ya 1 puanı kaptırması kolay açıklanır bir şey değil. Futbolun güzelliği ve Belçika’nın beceriksizliği deyip geçelim.
***
Geceye İngiltere ve milli takımımızın aldığı sonuçlar damga vursa da en çok merak edilen maç Hollanda-İsveç karşılaşmasıydı. Zor geçmesini beklediğim maçta Portakallar adeta şov yaptı. 2010 elemelerinden bu yana yakaladıkları ivme tüm hızıyla devam ediyor Hollanda’nın. Grupta yine tulum çıkaracaklar gibi gözüküyor.

Gecenin en flaş olayı ise İtalya’da yaşandı. İtalya’nın Sırbistanla yapacağı maç, Sırp taraftarlarla polis arasında sabah saatlerinden beri devam eden gerginlik, tribünlere de yansıyınca yarıda kaldı. Sahaya ve güvenlik güçlerinin üzerine yabancı cisim yağdıran Sırp taraftarlar yüzünden geç başlayan maç, taraftar olaylarının engellenememesi üzerine durduruldu ve takımlar soyunma odasına gönderildi. İki takım oyuncuları da maça devam etmek istediklerini belirtti. Bu olaylar üzerine UEFA yetkilileri İtalyalı yöneticilerle acil toplantı kararı aldı. UEFA bu toplantının ardından maçı tatil etti.
***
İngiltere’de ise Fabio Capello’ya tepkiler çığ gibi büyüyecektir. Karadağ’ı Wembley’de mağlup edemeyen İngiltere, futbol olarak da doyurmadı. Yani maçı izlemeyen biri 0-0’ı görünce, İngiltere ezdi ama olmadı sanabilir ama hiçte öyle olmadı. Özellikle 2.yarı işin zora girdiği dönemde taraftarı heyecanlandıracak bir pozisyon bile yaşanmadı. 77.dakikada İngilizlerin buz gibi bir penaltısını vermedi maçın hakemi. Yardımcısının da önünde olan pozisyona devam denmesi akıl alır gibi değil. Geçen sene Henry’nin İrlanda’ya attığı goldeki gibi bir düzeltme vardı ama devam dendi. İngiliz basını Capello kadar maçın hakemine yüklenecektir. Sonuçta İngiltere Capello’yla ne olursa olsun 2012’ye katılır ama tepkiler, bir başarı gelmediği sürece tam gaz devam edecektir.

10 Ekim 2010 Pazar

Hayat

Mourinho-Zidane


İspanyol medyasında satır arasında kalmış bir haber bu. Göreve geldiği günden bu yana Mourinho’yla Zidane’ın arasının nasıl olacağını merak ediyordum. Fransız medyasına açıklama yapmış Portekizli. Zidane’ın sürekli yanında olmasından mutluluk duyacağını söylüyor ve hafifte serzenişte bulunuyor: ''Zidane’ın başkanla olduğundan çok benimle takılmasını isterim''. Antrenmanlarda yanında olmasını istiyor Mourinho. Bunu da basın yoluyla söylemiş. Yanında Figo var Zidane da olursa Real Madrid’in bench’i de bir nevi Galacticos olacak.

9 Ekim 2010 Cumartesi

2012 Elemelerinden Manzaralar







Almanya:3 Türkiye:0-Rezillik


Yıllar önce Fenerbahçe eski yöneticisi Şadan Kalkavan, kaybedilen ve rezil oynanan bir maç sonrası kendisine uzatılan mikrofonlara ''ne deyim hepsinin Allah belasını versin'' demişti. Bugün maçın sonuna doğru aklıma bu sözler geldi. Ekibimize böyle bir şeyi tabi ki söylemiyorum ama sahada oynanan oyun böyleydi. Yıllar öncesindeki gibi rakibe çok kolay teslim olan bir milli takım görüntüsü vardı sahada. Bence burada birinci sorumlu tartışmasız Hollandalı teknik adamdı. Hiddink’i anlamakta zorluk çektim açıkçası. Artık Play Station oynarken bile oyuncuların yerlerini kolay kolay değiştiremiyorsunuz. Eskiden öyleydi. Oyunda hızlı bir adam varsa ve normalde sol bekse açıkta hatta forvette bile kullanabiliyordunuz. Şimdi öyle değil. Adamın yerini abartı bir şekilde değiştirirsen sersem tavuk gibi dolaşıyor sahada. Hiddink de bugün böyle yaptı. Türk Milli takımında sol bek yok mu? İbrahim Üzülmez, İsmail, Hakan Balta. Bu oyunculardan biri bile oynamaz mı? Aurelio sakatlandıktan sonra onun bölgesine Emre ile Nuri’yi çekti. Hadi Emre’yi anladıkta Nuri’nin ne işi var orada? Hamit çoğu bölgede oynayabilme kapasitesine sahip kabul ediyorum. Ama Arda’nın yokluğunda elindeki en yaratıcı oyuncunu orta sahada en zayıf olduğu yerde, solda oynatmanın manası ne? Maç boyunca bunlar döndü dolaştı kafamın içinde. Sahaya çıkan takımı öyle bir kitlemiş ki Hiddink, Löw bir taktik yapsa ancak bu kadar olurdu. Fatih Terim döneminin cesur, coşkulu ve ne olursa olsun kazanmayı düşünen takımı gitmiş yerine pısırık, ne yaptığını bilmeyen bir takım gelmişti. Fatih Hoca olsa kazanırdık demek değil bu. Belki yine kaybederdik ama Almanya’ya antrenman yaptırmazdık sahada. Gerçekten maç boyunca sıkıntı bastı içimi. Bitiş düdüğünü iple çektim. Umarım bir daha böyle bir maç izlemeyiz.

7 Ekim 2010 Perşembe

Ümit Karan & Bülent Uygun


Eskişehir’deydim bugün. Soğuk ve yağmurlu havada Eskişehirspor’un antrenman tesislerinde çok sıcak bir şekilde karşılandık. Gitme nedenimiz Quiz’in ilerleyen haftalarda girecek bölümü için Ümit Karan’la röportaj yapmaktı. Çok keyifli bir sohbet oldu. İşin bu tarafını geride bırakıp röportaj sonunda bire bir konuşma imkanım da oldu ve çok merak ettiğim, kadro dışı kalma meselesini sordum. Rıza Çalımbay ve ekibine çok kırılmıştı tecrübeli futbolcu. Benim için inanılmaz iddialar ortaya attılar dedi. Yok futbolculara oynamayın demişim, yok gol atmayanlara üzülmeyin primlerinizi ben veririm demişim gibi saçma sapan sözler söylediler benim için dedi. Anlattıkları çok samimice geldi bana. Yaşımız belli bir noktaya geldi. İnsanları tanıma konusunda da iyi olduğumu sanırım. Ümit bunları söylerken çok içten konuşuyordu. Süper Lig gibi bir ortamda, profesyonel futbolculardan kurulu bir takımda bunları nasıl yapabilirim diye konuşurken halen sinirine hakim olmaya çalıştığını hissedebiliyordum. İnsanları bir şeyle suçlamak çok kolaydır. Başarısızlık ortamında bu tip olaylar iyice artar. Ümit’i samimi bulmama rağmen kim haklı konusuna girmeyeceğim ama bir suçlama yapıyorsanız bundan %100 emin olmanız gerektiğine inanıyorum. O yüzden takıma geri dönen Ümit’e bu satırlardan tekrar hoş geldin diyorum.

Ümit Karan’dan sonra takımın çiçeği burnunda teknik direktörü Bülent Uygun’la da konuşma fırsatı buldum. Başarılar diledikten sonra konu otomatik olarak Buca’dan ayrılmasına geldi. Konu açılır açılmaz burnundan solumaya başladı Bülent Hoca. Bu kısa dönemde acımasızca suçlandığını ve bunu kabul edemeyeceğini söyledi. Haksız da değil. Kimse Bülent Uygun’u dinlemeden Buca’dan ayrılışını yanlış buldu ve yazarlar köşelerinden acımasızca eleştirdi kendisini. Ancak bir de olayın canlı tanığından dinleyince olayları hak veriyorsunuz Bülent Hoca’nın davranışına.
***
Buca’ya geldiğinden bu yana bir çok zorluk çektiğini anlatıyor genç teknik adam. Kulübe az maliyetli yetenekli oyuncuları topladığını ve kısa sürede bir şeyler yapmaya çalıştıklarını söyledi. Bence de iyi bir lig başlangıcı yaptılar. Kapasitesi belli ve tarihinde ilk kez süper ligde oynayan bir takımla şu ana kadar iyi geldiler. Ama neler oluyormuş kulüpte haberimiz yok. Klasik olduğu üzere futbolcuların paraları uzun zamandır ödenmiyormuş. Ne var bunda diyebilirisiniz, her kulüpte oluyor bunlar. Ama artık olmamalı. Yayıncı kuruluştan ve sponsorlardan milyon dolarları aldığınız bir ortamda maliyeti çok düşük bir takıma maaşlarını ödemezsen bu para ne yapıyorsun diye sorar insan. Bülent Hoca’da bunu yapmış zaten. Malzemecinin 1-2 milyarlık primi bile ödenmiyormuş. Geçenlerde maç öncesi yabancıların parası korkudan ödenmiş, yerlilerin ki yine yok tabi. Bülent Hoca da 1 ay önce bu iş böyle giderse istifa ederim diye eski başkana söylemiş ama hiçbir değişmemiş. Yeni başkanla da geldiğinden bu yana adam gibi oturup konuşamadık diyor. Sonunda da dayanamayıp istifayı bastığını söylüyor.
***
Bunları dinleyince hak veriyorsunuz Bülent Hocaya. Ama en can alıcı sözü en sonda söyledi. Bu sözleri aynen aktarıyorum; ‘’ Ben her şeye kulağımı tıkayıp işime devam etseydim ve mesela 3-4 kötü sonuçtan sonra görevime son verilseydi, benim için acımasızca yazanlar ne diyeceklerdi’’. Bülent Uygun, Türkiye’nin şartlarını net bir şekilde ortaya koydu bence. Türkiye’de zeminlerden ve birçok olaydan önce tartışılması gereken yöneticilerin bu işi yapabilme kabiliyeti. Kulübün ismi, büyüklüğü hiç önemli değil. Maalesef ülkemizde bu işi bilenlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar az. Harcanan paranın karşılığında ortaya konan başarı, yetişen genç yetenek yada iyi futbolu görmek neredeyse imkansız. O yüzden şapkayı önüne alıp bir daha düşünecek kulüplerimiz; Ben nerede yanlış yaptım diye.

Quiz başlıyor


Lig TV’de Mustafa Güney ile yepyeni bir programa başlıyoruz. ''Quiz'' adındaki bu programımızda biz soracağız, futbol dünyasının ünlü isimleri yanıtlayacak. Unutamadığın golün, en iyi oynadığın maç gibi klasik sorulardan takımda en cimri kimdi, duşta en fazla kim kalırdı ya uzanan geniş bir yelpaze var. İlk programımızda Galatasaray’ın unutulmazlarından Arif Erdem olacak. Her Perşembe 20.30’da ilk kez girecek programımız hafta boyunca tekrarlarıyla karşınızda olacak. Arif Erdem’den sonra Rıdvan Dilmen gibi, Hagi gibi hatta günümüzün yıldızlarının da yer alacağı programımızın çok ses getireceğini umuyoruz.
Öte yandan ''21'' de yeni formatında bugün ilk kez yayınlandı. O da her hafta sürpriz konuklarıyla ekranlarda olacak. Önümüzdeki haftanın konuğu Acun Ilıcalı. Unutulmaz Son Dakika gollerini işleyeceğimiz bu bölümde Acun’un yanında yine olayın canlı tanıkları stüdyoda yer alacak. Son olarak da yine önümüzdeki hafta başlayacak ''Dünden Bugüne'' adlı programımızda nostalji yaşayacağız. O hafta sonu oynanacak maçların head 2 head’leri şeklinde olacak programda takımlar arasındaki rekabete bir göz atacağız. Umarım beğenirsiniz.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Liverpool'a yeni patron


Oh be sonunda gidiyorlar. Liverpool’un yeni sahibi bir başka Amerikalı olsa da eskiler taraftarı neredeyse kulüpten soğutma noktasına gelmişti. 2007 yılında Amerikalı Tom Hicks ile George Gillett’in kulübü satın almasından bu yana mali kriz bir türlü aşılamamış, gittikçe borç batağına saplanılmış ve sportif anlamda da başarı yakalanamamıştı. Bu durum taraftarların da Amerikalı kulüp sahiplerine nefret beslemesine neden olmuştu. Ancak yönetim kurulu daha önce yapılan tekliflere olumsuz yanıt verirken bu kez kulübün "New England Sports Ventures"e (NESV) satışına onay verdi. Kulüp başkanı Martin Broughton, yönetim kurulunun, ABD Beyzbol Ligi ekiplerinden Boston Red Sox'ın da sahibi olan NESV tarafından sunulan teklifi kabul ettiğini söyledi. Broughton, kulübün internet sitesinde yaptığı açıklamada, satış sürecini başarıyla tamamlamaktan mutluluk duyduğunu, bu sürecin eksiksiz ve kapsamlı geçtiğini belirtti. Belirledikleri kriterlerle en çok uyuşan teklifin NESV tarafından yapıldığını ifade eden Broughton, yönetim kurulunun bu öneriyi temel olarak kabul etme kararı aldığını kaydetti. 2001 yılında kurulan Boston merkezli NESV'in, "tamamen kazanmak üzerine kurulu bir felsefeyle" hareket ettiği ve bunu Red Sox'ta başarıyla gösterdiği belirtiliyor. Kulübün yeni sahibine satışı konusundaki prosedürlerinin tamamlanması için Premier League idaresinin onayı gerekiyor.

Daralmak


İçim sıkılıyor, ruhum daralıyor bu yerde.
İnsanların ikiyüzlülüğüne, kalleşliğine dayanamıyorum
Şimdi olduğundan daha çok kazanmak için
başkalarının sırtına basıp yükselmeye çalışan bu insanlardan iğreniyorum.
Minik beyinlilerin egolarını tatmin için yaptıklarını
gördükten sonra kaçıp gitmek istiyorum buralardan
ama yapamıyorum.
Bu kadar zor mu
hak ettiğini alarak yaşamak ve mutlu olmak.
Neden bu kadar zor anlamıyorum.
Kimseye güvenmiyorum artık
herkes yalan söylüyor gibi geliyor.
Daha ne kadar dayanırım bilmiyorum.
Sabır deyip yoluna devam etmek
hiçbir şeye kafayı takmadan önüne bakmak
en iyisi gibi dursa da içim içime sığmıyor.

Not: Bir arkadaşım yolladı bu şiiri bana, çok hoşuma gitti. Biraz karamsar ama güzel yazmış üstat. Bende paylaşmak istedim sizlerle

Son Kasap: Nigel De Jong


Birçok kasap gördü futbol dünyası. Bilbao kasabı Goikoetxea, İtalyan kasap Gentile ve kasaplık diploması almış nice isim. Bu çirkin, ruh hastası adamların tek bir amacı vardır. Futbolun ilahlarını, oyunun güzel insanlarının hayatını karartmak. Kendi meslektaşına bunu rahatlıkla yapabilen bu kasapların son modeli ise Hollandalı Nigel De Jong. Daha birkaç gün önce Newcastle Unitedlı Hatem Ben Arfa’nın bacağını kıran Hollandalı, çok değil daha 3 ay önce büyük bir vukuata imza atmış, iyi yırtmıştı bu olaydan. 2010 Dünya Kupası finalinde Xabi Alonso’nun göğsüne uçan tekmeyle dalan ve maçın hakeminden sarı kartla kurtulan De Jong’un bu hareketi ''Gelmiş geçmiş en gaddar tekme'' diye anılıyor. 1982 Dünya Kupası’nda Schumacher’in Battiston’a attığı tekme bile unutuldu, De Jong’un hareketi görüldükten sonra.

Ancak Ben Arfa’nın bacağını kırılmasından sonra Bert Van Marwijk,kolay kolay unutulmayacak bir hamleyle Hollandalıyı Moldova ve İsveçle oynanacak maçların aday kadrosundan çıkarttığını açıkladı. De Jong'un müdahalesini gereksiz ve vahşice olarak nitelendiren Van Marwijk’in bu hareketi ders olacak nitelikte. Newcastle United yönetimi de, İngiltere Futbol Federasyonu'na De Jong'u şikayet eden bir mektup yazdı. Mektupta, bu tarz aşırı sertliklere müsaade edilmesinin doğru olmadığı ve federasyonun bu konuda bir çalışma yapması gerektiği belirtildi. Öte yandan maçın hakemi Martin Atkinson da De Jong'a kart göstermediği için mektupta eleştirildi. Bu tip adamlara tepkilerin çoğalması lazım. Allahtan ülkemizde böyle şeyler son dönemde yaşanmıyor. Çünkü futbolun düşmanları bu gaddarların lisanslarının yırtılıp, yeşil sahalardan bir an evvel uzaklaştırılması gerekiyor.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Haftanın Panoraması


Ne haftaydı be diyesi geliyor insanın. Heyecan dorukta, maçlar kaliteli, sürpriz sonuçlar, olaylar, açıklamalar…Nefesler tutulduğu bir haftaydı. Önce ligimizden başlayalım haftanın panoramasına. Cuma ilk işaret geldi belki haftanın nasıl geçeceğiyle ilgili. Galatasaray’ın Karabük deplasmanında yenilmesi belki çok sürpriz, nasıl olur bu diyeceğimiz bir sonuç değildi belki ama maç öncesi, sırası ve sonrasıyla hala etkisini sürdürüyor. Maç öncesinde futbolcuların laubali tavırlarını bu sayfada dile getirmiştim daha önce. Maça baktığımızda da ilk şutunu 75. dakikada çeken bir Galatasaray görünce çok şaşırmamak lazım bu mağlubiyete. Sonrasında Rijkaard’ın (maç günü babasını kaybetti, bir kez daha başı sağ olsun diyelim) Servetle ilgili açıklamaları işin tuzu biberi oldu. Suların durulmayacağı bir Galatasaray tablosu vardı bu hafta. Bursa, bir anlamda beklenen puan kaybını yaptı, Belediye deplasmanında. Buraya kadar kayıpsız gelmeleri büyük başarıydı, arada bir kazayı normal karşılamak lazım. Yine de kazanacak net pozisyonları buldular, galibiyete yakın olan taraftılar.

Haftanın maçı ise doğal olarak Trabzon-Beşiktaş’tı. Quaresma yok, Bobo hafif sakat böyle çıktı zorlu deplasmana siyah beyazlılar. Maçın genelinde Trabzon daha iyi gözükse de rakibine göre öne çıkan hakemliği bir türlü bırakmayan Kuddusi Müftüoğlu oldu. Kötü niyetli olduğunu asla söyleyemem ancak gördüğüm en kötü hakemlerden biri olduğunu rahatlıkla söylerim. Daha da muhteşem geçebilecek bir maçın içine etmeyi başardı. Daha 2.dakikada Egemen’in gaddarca hareketine kart göstermedi, maç boyunca iki taraf açısından da saçma sapan düdükler çaldı. Son olarak da Trabzon’un golünden önce Ernst’e faul yaptın demesi skandaldı. Bir an evvel bu işi bırakıp iyi olabilecek isimlerin önünü açması lazım. Kuddusi’den hakem oluyorsa benden Collina olur. Gerisini siz düşünün. Bir kez daha beceriksiz görüntüsüyle keyfimi kaçırdı, maçın diğer olaylarına konsantre olamadım.

Ligimizde haftanın en karlı takımı da Fenerbahçe oldu böylece. Fikstür avantajını iyi kullanan sarı lacivertliler, rakipleri kaybedince zirveye daha da yaklaştı. Gençlerbirliği çok kötü bir görüntüde olmasına rağmen çok iyi bir maç çıkardı Fenerbahçe. Aykut Hoca yavaş yavaş taşları yerine oturtmaya başlıyor galiba. Bu sezon uçar kaçar demiyorum ama özellikle iyi bir ön libero bulurlarsa çok dinamik kadro yakalayabilirler. Bu sezonu zirvede bitiremeseler bile önümüzdeki yıllarda ses getirebilirler.

İngiletere’ye uzandığımızda derbinin sonucu çok şaşırtmadı. Chelsea baştan sona üstün oynadığı maçta rahat bir galibiyet aldı. Alex’in golünü görünce Ercan Taner abimizle yaptığımız muhabbetler geldi. ''Emanet mandaya vurur gibi'' der Ercan abi. Alex’in golü tamda bu tanıma uyuyordu. Derbinin olduğu haftayı Manchester United iyi değerlendiremedi. Deplasmanda bir kez daha kazanamadılar. Manchester City, geçen hafta Chelsea’nin mağlup edilebilir olduğunu gösterdikten sonra Newcastle United’ı da yenerek 2.sıraya yerleşti.
En çok üzüldüğüm nokta Liverpool’daki serbest düşüşün devamı. Blackpool’a Anfield Road’ta mağlup olmaları açıklanır bir şey değil. Yıllardır bu kadar kötü bir Liverpool görmemiştim. Takımın özgüveni yerlerde. Roy Hodgson’ın suyu ısınıyor. Sonuçta Gerrard ve Torres gitse ve takım bu halde olsa anlarım da bu isimler takımdayken bu kadar kötü sonuçlar anlaşılır gibi değil.

İspanya’da ise bu kez gülen taraf Real Madrid olurken Barça üzüldü. Mourinho’nun 'rakipleri Barcelona’ya kolay teslim oluyor’ sözü etkisini mi gösterdi bilinmez Nou Camp’ta hüzün vardı. Ancak yine de Barcelona’yı anlamam mümkün değil. Dakika 70. Topla oynama oranı %80’e %20 ama son 20 dakika pozisyonu yok Katalanların. Bu kadar obsesif bir futbol, hep aynı şekilde hücum yapma isteğini anlayamıyorum. Bu sene favorim kesinlikle Barcelona’ydı ama Mourinho etkisi midir, şu an sakatların fazla olması bilinmez, bir sıkıntı var. Nou Camp’tan beraberlik haberi gelince Real Madrid kendini aştı, sezon başındaki görüntüsünün aksine. Deportivo’yu kevgire çevirdiler. 6-1 pek Mourinho tarzı değil ama La Liga böyle işte. Siz istemeseniz de böyle skorlar, rezalet bir lig. Çok dengesiz.

Sırada İtalya var. Her defasında öve öve (!) bitiremediğim Benitez de göstermeye başladı etkisini Serie A’da. Geçen hafta Roma’ya mağlup olduktan sonra bu kezde İtalya derbisinde Juveyle berabere kaldı San Siro’da. Sezon sonunda şampiyon olur olmaz ama Inter’in işinin kolay olmayacağını söyleyebilirim. Şampiyonlar liginde istenen sonuçlar gelir, geliyor da ama ligde sıkıntı yaşamalarını bekliyorum. Tabi burada Milanla, Juve kendi kendilerini baltalarlarsa Inter yine alır zirveyi. Ancak bu 2 takımdan en az biri kafayı sokarsa ki burada Milan daha öne çıkıyor, işi zor Inter’in.

Son durağımızda Almanya’dayız. Mainzla Dortmund aldı başını gidiyor. Özellikle Dortmund için çok önemliydi Bayern Münih maçı. Nuri Şahin’in de muhteşem bir frikiğiyle 2-0 kazandı Dortmund. Bu galibiyet puandan çok Dortmınd’un sezona bakışıyla ilgiliydi. Artık şampiyonluktan bahsedebilecek bir Dortmund olacak. Bu galibiyet takımın özgüvenini yerine getirmiştir.
İşte böyle geçti hafta. Biletler yandı şimdi milli maç haftası. Panoramaya 15 gün ara.