27 Şubat 2011 Pazar

Sofya derbisinde olaylar


Bulgaristan'ın en büyük ezeli rekabeti Sofya derbisine olaylar damga vurdu. 15 yaralı, 23 tutuklama var. Sokaklarda dükkanların, barların camları indirilmiş. Balkanlarda derbiler hala şiddetli geçiyor. Yukarıdaki videoda mçatan tribün görüntüleri var. Bu görüntüden sonra olayları normal karşılıyorsunuz.

Puan farkı 7


''Tanrının topuğu'' olmayınca deplasmanda Deportivo kabusu kaldığı yerden devam etti. Mourinho kazanmak için tüm kozlarını sahaya sürdü ama puan farkı Barcelona'nın da Mallorca'da kazanmasıyla yeniden 7'ye çıktı. Yukarıdaki karede Mourinho, Real Madrid bir an evvel atağa çıksın diye elinden geleni yapıyor:)) Lig zaten büyük bir hayal. Şampiyonlar Ligi'nde ilk Lyon maçı hasarsız atlatıldı. Kral Kupası'nda muhteşem bir final var. Hedefler belli yani.

25 Şubat 2011 Cuma

Önümüzdeki sezona bakacağız


Klişe ama Beşiktaş'ı anlatacak başka bir şey yok. 1 hafta içinde 12 golü açıklamak kolay değil. Üç 4'ten en masumu Fenerbahçe maçı.Açıklaması var çünkü. Ama 2 Dinamo Kiev maçını kimse kimseye anlatmaya, konuşmaya, tartışmaya çalışmasın. Kiev 2 maçta toplamda 10 pozisyona girdi, 8'i gol oldu. Takım savunması, kadro dizilişi hatalı diyoruz ama futbolcularında günler geçtikçe kaybolan özegüvenini, motivasyonunu da unutmamak lazım. Özellikle bu gece tam bir utançtı. Her ne kadar yönetim, Schuster'le her şekilde yolda devam, önümüzdeki sezonun takımını kuruyoruz dese de bundan ya futbolcuların haberi yok yada Beşiktaş'ın hoca adayları çoktan belli. Bir sonraki sezonun takımını kuruyorsan sonuçlara bakmaksızın belli bir kadroyla oynar, takımın iyice oturmasını sağlarsın. Artık sistemin, oyuncuların yerleri belli olur. Sürpriz 11'lerle çok karşılaşmaman lazım. Yönetimin açıklamasına rağmen bence Schuster gidecek. Bazen planlamalar yapsanız bile alınan sonuçlar ne kadar ileriyi düşünürseniz düşünün sizi bazı kararlar almaya zorlar. Schuster'in de gidiş bileti bu sonuçlar olacak. Yönetimi anlayabiliyorum. Yıldızların başına herhangi bir ismi getiremezsiniz. Bu kadro hücum oynamak için kuruldu. Gelen teknik adamın da tarzı bu olmalı ve ismi büyük olmalı. Saygı duyacakları bir teknik adam olmalı.

Açıkçası işi zor Beşiktaş'ın. Ama gelen kim olursa olsun, daha şimdiden bazı isimler kesinlikle gönderilmeli. Aurelio, Nobre, Bobo ve Ferrari'nin bileti sezonun son maçının ardından hemen kesilmeli. Ferrari zaten gidecekti. İlk 3 isim ise kafaları karıştırdığı için yol verilmeli. Aurelio, eski gücünden çok uzak ve maç içerisinde bir kere bile ileriye oynamayı düşünmüyor. Kenardaki Necip'e çok yazık oluyor. Oynama sebebi ise sadece Necip'ten daha tecrübeli ve yerli olması. Nobre, son derece iyi niyetli bir şekilde mücadele ediyor ve varını yoğunu ortaya koyuyor. Ama verim yok. Oynama sebebi yerli olması ve ileride hücum pres yapması. Bobo ise en çok üzüldüğüm. Almeida'nın alınmasına en başından itibaren karşı çıktım. Kaliteli bir oyuncu olmasına rağmen kesinlikle Bobo'dan iyi değil. Bobo'dan daha iyi olan tek özelliği oyunun içinde daha çok olması. Ama onun dışında diğer özellikleri Bobo'dan aşağıda. Şimdi yeni aldığı için Almeida'yı kesemeyeceğine göre Bobo'ya yol vereceksin. Çocuğa da yazık. Devre arasının tek doğru transferi Simao. Beşiktaş'ın çok ihtiyaç duyduğu bir bölgeye yapılmış, nokta atış. Ama onun dışındakiler son derece gereksiz. Gelecek sezon saydığım isimleri gönderip, 4-5 gelecek vaat eden yerli oyuncu da alınırsa bu takım iyi işler yapabilir. Ama eldeki kadro son derece kalabalık ve kafa karıştırıcı.
Not: Bu arada maç sonunda Schuster'le röportaj yapan Sabri Ugan'ı da yürekten tebrik ediyorum. Geçen hafta Schuster'i aşağılarcasına soru soran Uğur Önver'den ve dün Inter-B.Münih maçını katleden Gökhan Telkenar'dan sonra bir maç nasıl anlatılır, maç sonu röportaj nasıl yapılırın dersini çok iyi verdi. Star TV'nin diğer spikerlerinin Sabri ağabeylerini örnek alması gerekiyor.

24 Şubat 2011 Perşembe

Futbol TV


25 Şubat Cuma
20:00 Bucaspor-Bursaspor / Lig TV (HD)
21:30 Wolfsburg-M'Gladbach / TRT 3 & TRT HD
26 Şubat Cumartesi
14:00 Diyarbakırspor-Boluspor / TRT 1
14:00 Ankaragücü-Gençlerbirliği / Digitürk 1-205
16:00 İBB-Galatasaray / Lig TV (HD)
16:30 Schalke 04-Nurnberg / TRT HD & TRT 3
17:00 Wigan-Manchester United / Spormax (HD) & PL TV
17:00 Gaziantepspor-Eskişehirspor / Digitürk 1-205
19:00 Atletico Madrid-Sevilla / NTV Spor
19:00 Fenerbahçe-Kasımpaşa / Lig TV (HD)
19:30 Bayern Munih-Dortmund / TRT HD & TRT 3
21:00 Mallorca-Barcelona / NTV Spor
21:45 Juventus-Bologna / TV8 & Spormax (HD)
22:00 Bordeaux-Auxerre / Kanal A
23:00 Deportivo-Real Madrid / NTV Spor
27 Şubat Pazar
13:30 Giresunspor-Gaziantep BB / TRT 6
13:30 Güngören Belediyespor-Ç.Rizespor / TRT 5
13:30 Tavşanlı Linyitspor-Adanaspor / TRT 1
14:00 Karabükspor-Konyaspor / LİG TV (HD)
15:30 West Ham-Liverpool / Spormax (HD) & PL TV
15:30 PSV-Ajax / Beyaz TV
16:00 Cagliari-Lazio / TV8
16:30 E.Frankfurt-Stuttgart / TRT HD & TRT 3
17:00 Manchester City-Fulham / Spormax (HD)
17:00 Sivasspor-Manisaspor / Digitürk 1-205
18:00 Arsenal-Birmingham / NTV Spor
18:00 PSG-Toulouse / Kanal A
19:00 Trabzonspor-Kayserispor / Lig TV (HD)
19:00 Denizlispor-Mersin İdman Yurdu / TRT 1
19:30 W.Bremen-Leverkusen / TRT HD & TRT 3
21:45 Sampdoria-Inter / TV8 & Spormax (HD)
22:00 Lille-Lyon / Kanal A
22:00 A.Bilbao-Valencia / NTV Spor
28 Şubat Pazartesi
20:00 Antalyaspor-Beşiktaş / Lig TV (HD)
21:45 Milan-Napoli / Spormax (HD) & TV8
22:00 Stoke City-West Brom Albion / PL TV

23 Şubat 2011 Çarşamba

Alman affetmedi


''İki takımın da cenabet şekilde mücadele ettikleri maç.'' ekşi sözlükte girilen bir entry bu. Ama hakikaten de öyle. Saçma sapan goller kaçtı. Bayern'in 2 topu direkten döndü. Inter'in pozisyonlarında genç kaleci Kraft devleşti. Cambiasso'nun %100'lük pozisyonda topu uzaya vurması Arjantinliye yakışmadı. Aslında maçın hakkı beraberlikti ama Alman affetmedi. Bu iş burada bitmez. Allianz Arena'da başka bir maç oynanır. Bu arada Star Tv'ye yalvarıyorum eğit şu spikerlerini. Türk halkına Gökhan Telkenar eziyeti çektirmeye hakkınız yok sizin. Stankovic Hırvat oldu. Tymoshchuk (Timoşçuk) ''Tomasçuk'' oldu. Cümleler bir garip. Anlamak için digi kutunuzda geriye sarıp tekrar dinlemeniz lazım. Maçı göremiyor herhalde. Arkadaşa San Siro'da kalorifer dairesini vermişlerde zor şartlarda anlatıyor gibi maçı. Devamlı olarak canlı maçtan sonra yayınlayacakları Marsilya-Manchester United karşılaşmasını ''Bu karşılaşmadan sonra inanılmaz bir maç sizleri bekliyor'' demesi bir ara fenalık getirdi. Baktım Flashscore'a. 70.dakika 0-0. Maçta sarı kart bile yok-ki öyle bitti-iki takımda kaleye ikişer defa şut çekmiş. Hangi muhteşem maç. İnternet çağındayız artık. Dalga mı geçiyorsunuz insanlarla. Muhteşem bir maç sizleri bekliyor demenin ne anlamı var. Yap normal bir anons, küfür yeme bari. Bombayı ise sona sakladı. Bayern'in golüne. Robben pis bir şut çekmiş. Cesar güçlükle çelmiş. Bizim Telkenar 7 defa Cesar'dan akıl almaz, inanılmaz hata diyor. Ne diyeyim izleyiciye saygısı olmayanlara. Şu şampiyonlar liginde adam akıllı izlediğimiz maç sayısı 10 yılda 10'u geçmez. Hala dalga geçiyorlar bizlerle.

Pique-Shakira

Perez-Zidane


Real Madrid yıllar sonra çeyrek finale yakın. Yıllardır pahalı kadrolaa rağmen bir türlü diş geçirilemeyen Lyon'a karşı ilk maçtan avantajlı bir skorla dönmek. İşte Başkan Perez'in sevinci bu yüzden. Bu sezon La Liga'da zirveyi almak çok zor. O yüzden en önemli hedef Şampiyonlar Ligi'nde pis bir engel Lyon. İlk maç sonucu büyük avantaj. Bakalım Bernabeu'da ne olacak.

Bu karede de Zidane neyi görmek istemiyor bilinmiyor. Sadece şunu söyleyebilirim, sahada Mourinho'nun yanında onu görmek mutluluk verici.

20 Şubat 2011 Pazar

Beşiktaş: 2 Fenerbahçe: 4 / Üç farklı senaryo


30-30-30…bu maçın formülüydü. İlk 30 dakika müthiş bir Fenerbahçe, aciz bir Beşiktaş vardı. İlk düdükten hemen sonra golü bulan Fenerbahçe, Beşiktaş savunmasının hatalarını iyi değerlendirip farkı açabilecekken ya beceriksizlikten yada şanssızlıktan kaçırınca golleri Beşiktaş oyunu dengeledi. Yine de ilk yarıda çok ciddi atakları yokken Ekrem’in füzesi maçı dengeye getirdi. İlk yarı böyle biterken Beşiktaş ikinci yarıya oldukça coşkulu başladı ve duran top sonucu öne geçmeyi başardı. İşte bu ikinci 30 dakikanın alevlendiği an oldu. Sonrasında ise dalga dalga gelen bir Beşiktaş vardı sahada. Kazanılan her top kontra atağa dönüşüyordu. Almeida’nın kaçırdığı gol ise akıl alır gibi değildi. İşte orada Bobo mu Almeida mı sorusunun cevabı vardı. Beşiktaş hız kesmeden devam ediyor ve 3.gol ne zaman gelecek diye bekliyorduk ki Ferrari dağlara taşlara yaptı. 1 dakika önce Lugano-Ferrari güreşine devam diyen Cüneyt Çakır, Ferrari’nin İtalyan usulü dirseğini kaçırmadı ve üçüncü 30 dakikanın başlangıcını belirledi. Ancak burada yine aklıma takılan bir şey var. Ferrari’nin kırmızı kartının olduğu pozisyonda önce Lugano’nun Ferrari’yi bir müdahalesi vardı, bunu kaçıran Cüneyt Çakır, devamında Ferrari’nin dirseğini gördü ve çaktı kırmızıyı. Sonrasında ise Guy Ritchie’nin “Lock, Stock and Two Smoking Barrels” filmi vardı sahada. Aslında maçında özetiydi bu film. Ne oluyor lan dedirten bir maçtı çünkü. Ama son gülen Fenerbahçe oldu. Eksik Beşiktaşla kedinin fareyle oynadığı gibi oynadılar ve Alex de Souza farkıyla son sözü söylediler. Burada Schuster’e de 1-2 eleştirim var tabi ki:

-Ferrari’yi başta gördüğümde oldukça yadırgamıştım ama sahadaki performansı kırmızı kart görene kadar dört dörtlüktü. Ama yine de gördüğü kartta uzun zamandır oynamamanın verdiği bir motivasyon eksikliği vardı galiba. Aslında bu maçta niye Sivok’un yerine Ferrari’yi seçti çok merak ediyorum.
-Beşiktaş 10 kişi kaldıktan sonra Necip-Aurelio değişikliğini de anlamadım. O samana kadar hiçbir şey vermeyen Almeida’nın yerine Aurelio girse daha iyi olmaz mıydı. Hem direnç artar hem de ileride Quaresma tek bırakılarak kontra ataklara zemin hazırlanabilirdi.
-Bu sezona kadar Fenerbahçe maçlarında hep çok tehlikeli olmuş Bobo neden tribündeydi. Orta sahaya Aurelio alternatifin var. O yüzden Fernandes’in yerine Bobo olsa kenarda mutlaka kazanman gereken bu maçta daha iyi olmaz mıydı.
Tüm bunlar mağlubiyetten sonra söylenen şeyler olsa da maç öncesi ve sırasında hissettiklerimdi. Tabi bu mağlubiyetin faturası kesinlikle Ferrari’ye çıkacak. Baktığımızda da hakikaten de Beşiktaş 10 kişi kalmasa belki de son 30 dakika senaryosu hiç yaşanmayacaktı. Ama futbolunda güzelliği burada be usta. Maç içerisinde bile senaryonun defalarca değiştiğini görebiliyorsunuz. Son sözü de Gattuso söylesin: “Her derbinin kendi hikayesi vardır.”
Not: Fenerbahçe Türkiye ligi tarihinde ilk kez Beşiktaş'a 3 golden fazla attı.

18 Şubat 2011 Cuma

Futbol TV


18 Şubat Cuma
20:00 Eskişehirspor-Sivasspor / Lig TV-HD
21:30 Nuremberg-E.Frankfurt / TRT HD
19 Şubat Cumartesi
14:00 Kasımpaşa-Ankaragücü / Digitürk 1-205
14:00 Boluspor-Samsunspor / TRT 1
14:30 Chelsea-Everton / NTV Spor
16:00 Bursaspor-Gaziantepspor / Lig TV-HD
16:30 Dortmund-St Pauli / TRT 3 & TRT HD
17:00 Gençlerbirliği-Karabükspor / Digitürk 1-205
19:00 Galatasaray-Bucaspor / Lig TV-HD
19:00 Bologna-Palermo / Spormax (HD)
19:15 Manchester United-Crawley Town / NTV Spor
19:30 Mainz-Bayern Munih / TRT HD & TRT 3
21:00 Real Madrid-Levante / NTV Spor
21:45 Inter-Cagliari / TV8 & Spormax (HD)
22:00 Lorient-Bordeaux / Kanal A
23:00 Zaragoza-Real Madrid / NTV Spor
20 Şubat Pazar
13:30 Mersin İdman Yurdu-Karşıyaka / TRT 1
13:30 Kartalspor-Diyarbakırspor / TRT 1
13:30 Juventus-Lecce / TV8
14:00 West Ham-Wolves / PL TV
14:00 Kayserispor-Antalyaspor / Digitürk 1-205
15:30 Ajax-Venlo / Beyaz TV
16:00 Chievo--Milan / TV8 & Spormax (HD)
16:00 Manchester City-Notts County / NTV Spor (FA Cup)
16:30 Leverkusen-Stuttgart / TRT 3 & TRT HD
17:00 Konyaspor-İBB / Digitürk 1-205
17:30 PSV-NAC Breda / Beyaz TV
18:00 Montpellier-Lille / Kanal A
18:30 Leyton Orient-Arsenal / NTV Spor
18:30 M'Gladbach-Schalke 04 / TRT 3 & TRT HD
19:00 Altay-Denizlispor / TRT 1
19:00 BEŞİKTAŞ-FENERBAHÇE / Lig TV-HD
21:45 Napoli-Catania / TV8 & Spormax (HD)
22:00 Barcelona-A.Bilbao / NTV Spor
22:00 Toulouse-Rennes / Kanal A
21 Şubat Pazartesi
20:00 Manisaspor-Trabzonspor / Lig TV-HD
20:00 Adanaspor-Giresunspor / TRT 5
Copy-past:tribundergi.com

16 Şubat 2011 Çarşamba

Gattuso çıldırınca...









Milan Şampiyonlar Ligi'nde Tottenham'a evinde 1-0 yenilince kıyamet koptu ve Gennaro Gattuso çıldırdı. Önce Harry Redknapp'ın yardımcısı Joe Jordan'ın boğazını sıktı ardından da maç sonu civataları yaktı. Ama hala çok sevimli değil mi?

15 Şubat 2011 Salı

İbrahim'i üzdüler...


Paranın öne çıktığı yerde vefa bitiyor. Kabuk değiştirdiğini sanan Beşiktaş, 11 yıllık efsanesi İbrahim Üzülmez'in sözleşmesini çok kolay bir şekilde feshetti. Dönem dönem az da sallamadım kaptana ama böyle bir vedayı kesinlikle hak etmedi. Bu iş bu kadar kolay değil arkadaş. Ankaragücü maçının devre arasında çok tatsız bir olay yaşanmış olabilir ama bir yanlış yaptı diye sen bunca yıllık kaptanını bir kalemde silip atamazsın. Ona vedayı bu şekilde yapamazsın. Guti'yi, Quaresma'yı, Simao'yu aldın diye büyük kulüp olmuyorsun. Değerlerine sahip çıktığın zaman taraftarın gözünde yükseliyorsun. Ama bu işi çok iyi bildiğini sanan Yıldırım Demirören ve yönetimi bir kez daha bir çuval inciri batırdılar. Bir kez daha yanlış yaptılar. Bende Beşiktaş'a oynadığı futbol olarak yakışmadığını düşünüyorum ama her zaman hırsına, azmine ve takımın deli yüreği olmasını takdir ettim. Evet yaptığı çok yanlış bir hareket olabilir, Schuster'i ve yönetimi zor durumda da bırakmış olabilir ama her şeyin bir hal yolu vardır. Yıllarca her şeyini Beşiktaş'a vermiş, her teknik adamın takdirini kazanmış kaptanını bu şekilde gönderemezsin. Yazık çok yazık. Buda mı Beşiktaşlılık duruşu sayın başkan...

Fenomen'den veda


Lazio maçında sakatlandıktan sonra ünlü Katalan yazar Manuel Vasquez Montalban şöyle demişti: ”Eğer futbol bir dinse bugün tanrısını yitirmiştir.” Fenomen sonraki yıllarda hiçbir zaman eskisi gibi olamadı ama onu izleme şansını bulan bizler Ronaldo'ya tam anlamıyla doyamamanın üzüntüsünü hep yaşadık. 2002 Dünya Kupası onun geri dönüşüydü. Real Madrid'te bize son resitalini sergiledi. Sonrasında ise sürekli bir aşağı düşüş. Ama son dönemine rağmen onun büyüklüğü benim gözümde değerini hiç yitirmedi. Daha geçen hafta arkadaşlarımı ikna etmeye çalışıyordum. Sakatlığını bir tarafa koyarsak o dünyanın gelmiş geçmiş en büyük golcüsüdür diye. Bana Pele, Puskas, Müller ve daha birçok isim sayabilirsiniz ama Ronaldo'yu en başından beri izlediğim için beni ikna edemezsiniz. O büyük yıldızlarında belgesellerini, attığı golleri, yaptığı hareketleri gördüm ama Ronaldo farklıydı be usta. O sakatlığı yaşamasa, 1998 Dünya Kupası'nda sponsorların kurbanı olmasa kesinlikle çok farklı bir yerde olacaktı ismi. Zaten benim kalbimde de yeri orada. Messi'nin Ronaldo'nun hareketleriyle kendimizden geçiyoruz ya şimdi, Ronaldo bunları yıllar önce yapıyordu. Hem de futbolun şimdiye göre daha gaddarca oynandığı, yıldızların bu kadar korunmadığı zamanlarda. Onu döneminde en güzel anlatan cümleyi ise Johan Cruyff söylemişti:“Ona bir top ve bir metrekare çim verin o da size neden dünyanın en iyi futbolcusu olduğunu göstersin”.

13 Şubat 2011 Pazar

Aaa Barcelona kazanamadı


Sezon başından bu yana Barcelona'nın ligde geriye düştüğü maç sayısı 3. Bunlardan birinde Hercules'e kaybetmiş. Birinde bugün Sporting Gijon'la berabere kalmış. Diğerinde de Valencia karşısında evinde 2-1 kazanmış. Ama şunu herhalde söyleyebiliriz. Mağlup duruma düştüğünde Barcelona zorlanabiliyor. Son yıllarda da benim aklımda Barcelona'nın geriye düşüp kazandığı maç sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Zaten topu rakibe vermediği için mağlup duruma düşmesi zor oluyor ama düştüğünde de çevirmekte çok zorlanıyor. Bu da ilginç bir durum aslında. Gijon karşısında da mağlup durumdayken de topla oynama %79'a %21 ama sonuç yok. Oyun tarzı aynı olduğu için bulduğu golle savunma motivasyonu artan bir ekibe karşı alternatif hücum yöntemlerinde biraz sıkıntı yaşayabiliyorlar. Tabi bu yazıyı aha Barcelona'nın açığını buldum diye yazmıyorum. Dediğim gibi özellikle son 2 yılda 15-20 maçta bir olan bir şey bu ama dikkatimi çekti işte. Arada böyle puan kaybetmeleri güzel oluyor canım. Bir lig yarışı olduğunu hatırlıyorsunuz. Düşünün son puan kaybını 6.haftada Mallorca'yla Nou Camp'ta 1-1 berabere kalarak yapmış. Şimdi ise 23.haftadayız. Aradaki zaman farkını görünce aklıma Ahmet Çakar'ın Alex Ferguson'ın Manchester United'ta 25 senedir çalışması üzerine söyledikleri geliyor: ''Beyler bu sapıkça bir durumdur, tuhaftır.''O yüzden arada böyle kaybetsinler ki bizde biraz heyecan yaşayalım lig yarışında. Hala şampiyonluk yarışında bana göre %90 şansları var ama böyle ufak tefek heyecanlar yaşatsınlar bari.

Gaziantep 1-0 Galatasaray: Uykusuzluğa ilaç maç...


Öncelikle şunu rahatlıkla söyleyebilrim ki hayatımda izlediğim en kötü 3 maçın arasına rahatlıkla girebilecek bir karşılaşmaydı. Yani düşünün Lig Tv'de 10 yıldır 3 dakikalık özetleri hazırlıyorum. Eskiden bu özetleri diğer kanallara servis ederdik. 3 dakikanın altında olmaması lazımdı. Artık böyle bir durumumuz yok. TRT tüm maçları kendisi de görüyor ve özetlerini yapıyor. Ama bu maç ''Maraton'' programında da gireceği için minimum 3 dakika verelim dedim. Sonuçta Galatasaray'ın maçı. Ama arkadaş bu kadar mı kötü bir futbol olur sahada. İnanın 3 dakikayı doldurmak için mücadele ettim. Gaziantep maçın başında golü bulduktan sonra 90 dakika üzerine yattı, sürekli yan paslarla oyunu soğutmaya çalıştı, Galatasaray da bariz bir şekilde izledi bunu. Uyumamak için zor tuttum kendimi. Sigara yasağı yokken maçı 90 dakika kafetaryada çay-sigara şeklinde götürüyorduk. En kötü maç olsa bile. Ama şimdi izlemek zorunda olduğumuz için 90 dakika, devre arasına kadar beklemek zorundayım. Haliyle böyle kötü maçlarda fena uyku bastırıyor.

Gaziantep'i hadi anladık diyelim. Vasat bir Anadolu takımı. Alacağı her puan onlar için önemli. Tolunay Kafkas'ın da anti futbol anlayışı belli. Kayseri'de de burada da güzel futbol oynatma gibi bir misyonu yok. Peki Galatasaray'a ne demeli. Bu sene geride kaldın tamam. Tek hedefin Türkiye Kupası o da tamam. Ama arkadaş bu kadar kötü oynamaya ne hakkın var. Tahminimce Galatasaray taraftarının tek beklentisi gelecek senenin takımının ışıltılarını bu sezondan görmek. Ama ne mümkün. Galatasaray daha şimdiden, 21.haftada 10 mağlubiyete ulaştı. Tarihinde böyle 3 kötü sezonu var Galatasaray'ın. Ama sezon toplamında ulaşmış 10 mağlubiyete. Daha sezonun yarısını yeni geçmişken istatistikler yerlerde. 2.yarının kalan 4 haftasında Türk Telekom reklamı geçerli. ''Mekan oynatıyor'' yani. İçeride aslan, dışarıda kuzudan da beter. Hele birde kupadan elenirsen ki o da ihtimal dahilinde hala. Ne yapacaksın o zaman. O yüzden Galatasaray'ın bu durumu hakikaten içler acısı. Bu kötü maçla ilgili bu kadar satır yazabildim ya bende. Helal olsun bana da.

11 Şubat 2011 Cuma

Futbol TV


12 Şubat Cumartesi
14:00 Bucaspor-Konyaspor / Digitürk 1-205
14:00 Denizlispor-Akhisarspor / TRT 1
14:45 Manchester United-Manchester City / Spormax & PL TV (HD)
16:00 Sivasspor-Trabzonspor / Lig TV (HD)
16:30 Bayern Munih-Hoffenheim / TRT HD & TRT 3
17:00 Arsenal-Wolves / Spormax (HD) & PL TV
17:00 İBB-Gençlerbirliği / Digitürk 1-205
19:00 Atletico Madrid-Valencia / NTV Spor
19:00 Milan-Parma / TV8
19:00 Gaziantepspor-Galatasaray / Lig TV (HD)
19:30 Kaiserlaustern-Dortmund / TRT 3 & TRT HD
19:30 Sunderland-Tottenham / PL TV
21:00 Gijon-Barcelona / NTV Spor
21:45 Roma-Napoli / TV8 & Spormax (HD)
21:45 AZ Alkmaar-PSV / Beyaz TV
22:00 St Etienne-Lyon / Kanal A
23:00 Santander-Sevilla / NTV Spor
13 Şubat Pazar
13:30 Karabükspor-Kasımpaşa / Digitürk 1-205
13:30 Diyarbakırspor-Mersin İdman Yurdu / TRT 6
13:30 Orduspor-Gaziantep BB / TRT 1
13:30 Palermo-Fiorentina / Spormax (HD)
15:30 Roda-Ajax / Beyaz TV
16:00 Brescia-Lazio / TV8 & Spormax (HD)
16:00 Eskişehirspor-Bursaspor / Lig TV (HD)
16:30 Koln-Mainz / TRT3 & TRT HD
17:00 Manisaspor-Antalyaspor / Digitürk 1-205
18:00 Real Sociedad-Osasuna / NTV Spor
18:00 Bolton-Everton / Spormax (HD) & PL TV
18:00 Rennes-Nice / Kanal A
18:30 W.Bremen-Hannover 96 / TRT 3 & TRT HD
19:00 Ankaragücü-Beşiktaş / Lig TV (HD)
19:00 Karşıyaka-Altay / TRT 1
21:45 Juventus-Inter / Spormax (HD) & TV8
22:00 Lille-Toulouse / Kanal A
22:00 Espanyol-Real Madrid / NTV Spor
14 Şubat Pazartesi
20:00 Fenerbahçe-Kayserispor / Lig TV (HD)
20:00 Samsunspor-Kartalspor / TRT 5
22:00 Fulham-Chelsea / Spormax (HD)
Copy-Paste: tribundergi.com

10 Şubat 2011 Perşembe

EFSANELER-Dennis Bergkamp


Harika top kontrol yeteneği,tribünleri yerinden sıçratan estetik dolu vuruşları ve muhteşem oyun zekasıyla Dennis Bergkamp, Hollanda’nın dünya futboluna kazandırdığı en göz alıcı yıldızlardan biriydi. Aynı zamanda da taraflı tarafsız herkesi kendisine hayran bırakan bir beyefendi. Dışarıdan bakıldığında buzdan bir adamı andıran yapısıyla İce Man ,herkes tarafından bilinen uçak korkusuyla da bir Hollanda operasından alıntı yapılarak Non-Flying Dutchman yani Uçamayan Hollandalı takma adlarıyla çağrılıyordu. Bergkamp, tüm bireyleri Manchester United fanatiği olan bir ailenin oğlu olarak 10 Mayıs 1969’da Amsterdam’da dünyaya geldi. Babası yıldız oyuncunun doğduğu zamanlarda bir United efsanesi olan Denis Law’a olan hayranlığından ötürü oğlunun adını Hollanda ismine uyarlayarak Dennis koydu. Diğer kardeşleriyle birlikte hayatı futbol olan Bergkamp,çok küçük yaşlarda evlerinin bahçesindeki duvarda pas ve şut çalışması yaparak zaten doğuştan olan yeteneğini geliştirmeye çalıştı.

12 yaşında Ajax’ın altyapısına giren Dennis daha o zamanlar örnek bir profesyonel gibi yaşayıp,okulu ve antrenman sahası arasında mekik dokudu. Genç Dennis, Ajax’a ilk geldiği yıllarda zayıf ve kuvvetsiz vücut yapısıyla diğer arkadaşları arasında zorlansa da zaman geçtikçe güçlenerek savaşmayı ve mücadeleyi etmeyi öğrendi.Tam bu sıralarda ondaki müthiş yeteneği keşfeden A Takım Teknik Direktörü Johann Cruyff oyun stiliyle diğer arkadaşları arasında hemen farkedilen Bergkamp’ı genç takımdan A Takıma çıkardı. 1986 Aralık’ında Roda karşısında ligdeki ilk maçına çıkan oyuncu aynı sezon Kupa Galipleri Kupasında da 4 gol atarken takımının finalde Lokomotif Leipzig’i yenerek kupayı almasında büyük pay sahibi oldu. Ajax’ta forma giydiği 7 sezonda birbirinden önemli başarılara imza atan Dennis Bergkamp,başta 1992’de Delle Alpi’deki finalde Torino’yu mağlup ederek aldıkları UEFA Kupasının yanısıra,1 Lig Şampiyonluğu ve 2 Hollanda Kupası’nın kazanılmasında büyük rol oynadı.

Kırmızı-Beyazlı formayla toplam 239 maça çıkan yıldız oyuncu 122 gole imza atarken üst üste 3 sezon 1991,1992 ve 1993 yıllarında gol krallığını elde etti. Ice Man,Ajax’ta geçen bu başarılı yıllarda 1992 ve 1993 yılında da ülkede yılın futbolcusu ödülünü neredeyse rakipsiz olarak zorlanmadan aldı. 1990’da İtalya karşısında ilk kez milli formayı giyen yıldız oyuncu ilk golünü de Yunanistan karşılaşmasında attı.1992 yılında İsveç’te düzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonasında gösterdiği performansla İnter,Milan ve Barcelona gibi Avrupa’nın büyük kulüpleri Bergkamp’ın kapısını aşındırmaya başlamıştı.Ajax’ta mutlu olmasına rağmen daha büyük başarılara imza atmak isteyen oyuncu tercihini İnter’den yana kullandı.Johann Cruyff’un İnter gibi defansif takımlarda zorlanırsın harcanmanı istemiyorum sözleri bile Ice Man’i kararından vazgeçiremezken oyuncu 1993’te 12 milyon Euro’ya Milano kulübüne imzayı attı.

Tecrübeli Hocasının bu uyarıları haklı çıkmıştı ve Inter’de ki ilk sezonunda oldukça zorlanan oyuncu takımın oynadığı defansif sisteme bir türlü uyum sağlayamadı.Serie A’yı 13.sırada bitiren Milano ekibi ve Bergkamp’ın tek tesellisi kazanılan UEFA kupası oldu. 1994’te Birleşik Devletler’de düzenlenen Dünya Kupasında boy gösteren yıldız oyuncu çok başarılı maçlar çıkartırken ülkesinin çeyrek finalde tıpkı 1992’de Danimarka karşısında olduğu gibi daha sonra kupanın sahibi olacak olan Brezilya’ya çeyrek finalde elenmesine engel olamadı.Turnuva boyunca yine başarılı maçlar çıkartan Ice Man 3 gole imza attı. Dünya Kupası’ndan sonra 1 yıl daha İnter’de forma giyen oyuncu bu sezonda da değişen hiçbir şeyin olmadığını gördü.Özellikle Uruguaylı forvet Ruben Sosa’yla yaşadığı sorunlar ve İtalyan medyasının sürekli kendisini eleştirmesi Begkamp’ı olumsuz yönde etkilemişti.Tüm bu yaşananlara daha fazla dayanamayan yıldız oyuncu, İngiltere’den gelen ve gerçek gücünü göstereceği teklife hemen cevap verdi.

Dennis Bergkamp Milano’da mutsuz geçen iki sezonun ardından,kendisini ısrarla isteyen menajer Bruce Rioch’un isteğiyle 7.5 milyon pounda Arsenal’e imza attı. Transferin gerçekleştiği anlarda ise İnter Başkanı Massimo Moratti’nin şu sözleri Londra kulubünün taraftarlarının kafasında soru işaretleri bırakmıştı”Eğer Bergkamp bir sezonda 10 gol atarsa,Arsenal kendini şanslı saymalı.” Şüphesi Inter Başkanı bu sözleri söylediğine ileride çok pişman olacağını tahmin edemese de Bergkamp ,Arsenal’de ki ilk sezonunda 11 gol atıp 12 de asist yaparak taraftarların gönlünde kısa sürede taht kurmayı başardı.Özellikle hücum hattında kendisi gibi üstün yetenekli Ian Wright ile çok iyi bir ortaklık kuran Ice Man bir önceki sezonu 12.sırada bitiren ekibin yıl sonunda 5.sırada yer almasında büyük pay sahibi oldu. Sonrasında ise hücumdaki partnerleri değişse de 11 yıl süren Bergkamp-Arsenal birlikteliği Hollandalının 2006’da futbolu bırakmasına kadar 3 lig şampiyonluğu, 4 Federasyon Kupası getirdi. Attığı akıl almaz golleri burada sıralamaya sayfalar yetmez ama Arsenal formasıyla Newcastle ve Leicester’a attığı gollerle, 1998 Dünya Kupası’nda son dakikada Arjantin filelerini havalandırdığı gol hala jenerikleri süslüyor.

Arsenal taraftarlarınca kulüp tarihinin Thierry Henry’den sonra en büyük ikinci oyuncusu olarak kabul edilen Bergkamp, İngiltere ve Hollanda’da Dennis The Menace,Ice Man,God,Non Flying Dutchman ve Bergy takma adlarıyla çağrılıyordu. İşte Hollanda futbolunun son dönemde yetiştirdiği en büyük yıldızlardan biri olan Dennis Bergkamp’ın günümüze kadar uzanan ilginç yaşam öyküsü. Zidane’la aynı dönemde boy göstermesine rağmen Fransız kadar popüler olamayan Bergkamp, dünya futbolunun gördüğü en büyük yıldızlardan biriydi. Tribünleri büyüleyen futbol zekası,saha içerisinde yaptığı inanılmaz hareketler ve müthiş golleriyle kendisinden sonra yetişen çoğu genç yeteneğin örnek alacağı isim olmayı başaran Dennis Bergkamp, hafızalardaki yerini her daim koruyacak.

9 Şubat 2011 Çarşamba

Guardiola uzattı


Real Madrid'in kabusu Pep Guardiola sözleşmesini 2012'ye kadar uzattı. Göreve geldiğinden bu yana kazanabileceği her kupayı kazandı ve sezon sonunda da üst üste 3.şampiyonluğunu çok büyük ihtimalle kazanacak. Hayırlı olsun Barçaya...

7 Şubat 2011 Pazartesi

Torres, Dalglish ve Liverpool kazandı...


Parayla saadet olmaz diye boşuna söylenmemiş. Torres'inki de o hesap. Daha yolun başı ne yaptın diyebilirsiniz ama ben sadakate inanan bir insanım. Liverpool'a geldiğinde Atletico Madrid taraftarı tepki gösterdi. Seni biz yetiştirdik, daha bize vereceğin çok şey varken gittin diye. Sonra Liverpool'a geldi. İlk sezonunda müthiş bir performans gösterdi. Kırmızılar bir şey kazanamadı ama Torres kalitesini ispat etmişti. Ya sonraki sezonlarda ne yaptı? Koca bir hiç. Tamam Liverpool'da da sorunlar vardı ama son 2 sezonda ortaya hiçbir şey koymadı. Klasik olacak ama aldığı paranın karşılığını vermeden daha büyük hedefleri öne sürüp Chelsea'ye transfer oldu. Sanki Liverpool'dan yetişmişte daha büyük bir kulübe gider gibi. Orada söylediği hedeflere ulaşabilecek mi, yine soru işareti.

Takımının ona en çok ihtiyacı duyduğu dönemde bıraktı gitti Torres. Diyeceksiniz ki adam profesyonel, istediğini yapar. Peki ya Gerrard. Dünyanın en komplike orta saha oyuncusu birçok kez gidebilecekken terk etmedi kulübünü. Chelsea istedi, Real Madrid istedi gitmedi. Şampiyonlar Ligi de kazandı, Uefa'da da oynadı ama terk etmedi. Yine diyebilirsiniz, o zaten İngiliz, terk etse kulübü çok büyük tepki alırdı. Torres bunu zaten yaptı. Yetiştiği yeri çok kolayca terk ederek. Sonra onu vitrine çıkartan kulübü de bıraktı. Şimdi yeni kulübünde. İlk maçında tokadı bastı eski takım arkadaşları. 66'da oyundan çıktı Torres. Zaten Ancelotti'nin Anelka-Drogba-Torres 3'lüsüyle çıkmasını da anlamış değilim ya neyse. O kadar para verdik, oynasın mantığı mı?

Liverpool 1-0 kazandı sonuna kadar hak ederek. Sezon başından bu yana en iyi futbollarını oynadılar. Chelsea'ye hemen hiç pozisyon vermediler. Kenny Dalglish'le ilgili soru işaretlerim vardı açıkçası. Uzun yıllar takım çalıştırmaktan uzak olmak onun yeteneklerini etkilemiş midir diye. Ama son maçlar gösterdi ki Kurt teknik adam için bisiklete binmek gibiymiş. Kadro kalitesi olarak rakibinin yarısı olan Liverpool, gitti Stamford Bridge'te havalı Chelsea'yi çok kolay devirdi geldi. Şimdi Liverpool yönetiminin çok akıllıca davranması lazım. Bence Dalglishle hemen uzun vadeli bir anlaşma yapılmalı ve sabredilmeli. Houlier'e, Benitez'e çok uzun yıllar sabredildi, ne oldu. Biri Uefa, biri Şampiyonlar Ligini kazandı. Ama gelecek için bir takım oluşturamadılar. Özlemle beklenen lig şampiyonluğunu kazanamadılar. Roy Hodgson'dan böyle bir beklentim vardı ama o da büyük takım olgusunu kaldıramadı. Şimdi sıra Dalglish'te. Liverpool'un kaybedecek bir şeyi yok. Zaten yıllardır şampiyonluğa hasretler. Aceleye gerek yok yani. Her sene 1-2 takviyeyle özlenen takımı yaratabilir kurt menajer. Sadece biraz sabır lazım, zaman lazım.

Not:Pankartta yazan hemen hemen şu anlama gelmektedir: Hainler daima yalnız yürüyecektir.

5 Şubat 2011 Cumartesi

Hıncal Uluç'un son marifeti...


Bugün son yazısını okuyana kadar Hıncal Uluç hakkında negatif yada pozitif bir düşüncem yoktu. Çoğu kesimin tepkisini çeken bu şahsiyet hakkında çokta kafa yormaya gerek olmadığını düşünüyordum.Özellikle spor yazılarının genellikle ilgi çekmek üzerine olduğunu düşündüğüm bu şahsiyet, hiç bir şekilde tanımadığını söylediği rahmetli Defne Joy Foster'ın ölümü için ''Su testisi su yolunda kırıldı'' diye bir yazı yazmış ve Defne'nin yaşam tarzını acımasızca eleştirerek ''son gününde yaptıklarının cezasını çekti'' gibi saçma sapan bir açıklamada bulunmuş bu abimiz. Böyle bir şeyi aklından geçirebilirsin ama elinde bir kanıt olmadan, birinden kesin bir bilgi almadan yazamazsın arkadaş. Adından da anlışabileceği gibi hayatın güzel yönlerini hiçbir şekilde anlayamayan Hınç al abimizi şiddetle kınıyorum ve sizleri de davet ediyorum. İşte o yazı: http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2011/02/04/bu_nasil_bir_mahalle_baskisidir

Not: Yanlış anlaşılmak istemediğimden bu notu ekleyeyim dedim. İnsanlar hayatlarını istedikleri gibi yaşar. Medyada haberi maalesef istediği gibi yapıyor ama tüm gerçekler ortaya çıkmadan akrabama sordum böyle söyledi deyip yazılmaz. Birçok insanın ister nefretten ister sevgiden takip ettiği bir yazarın, ortada kanıtlanmış bir şey olmadan yazmasınadır benim isyanım. Benim de gördüğüm Hıncal'ın Defne'nin eşinin üzerinden prim yapmaya çalıştığı. Ve tanıdığımız Hıncal profili buna daha çok uyuyor.

4 Şubat 2011 Cuma

Futbol TV


4 Şubat Cuma
20:00 Bursaspor-Sivasspor / Lig TV-HD
21:30 Dortmund-Schalke 04 / TRT 3 & TRT HD
21:45 Ajax-De Graafschap / Beyaz TV
5 Şubat Cumartesi
14:00 Kasımpaşa-İBB / Digitürk 1-205
14:00 Ç.Rizespor-Denizlispor / TRT 1
14:45 Stoke-Sunderland / Spormax & PL TV (HD)
16:00 Beşiktaş-Karabükspor / Lig TV-HD
16:30 FC Köln-Bayern Münih / TRT 3 & TRT HD
17:00 Newcastle-Arsenal / Spormax & PL TV (HD)
17:00 Kayserispor-Ankaragücü / Digitürk 1-205
19:00 Manisaspor-Fenerbahçe / Lig TV-HD
19:30 Wolves-Manchester United / Spormax & PL TV (HD)
19:30 M'Gladbach-Stuttgart / TRT 3 & TRT HD
20:45 PSV-Ado den Haag / Beyaz TV
21:45 Cagliari-Juventus / TV8 & Spormax (HD)
22:00 Rennes-PSG / Kanal A
23:00 Barcelona-A.Madrid / NTV Spor
6 Şubat Pazar
13:30 Mersin İdman Yurdu-Samsunspor / TRT 1
13:30 Vitesse-Feyenoord / Beyaz TV
13:30 Bologna-Catania / TV8 & Spormax (HD)
14:00 Konyaspor-Gaziantepspor / Digitürk 1-205
15:30 West Ham-Birmingham / Spormax & PL TV (HD)
16:00 Genoa-Milan / TV8
16:00 Trabzonspor-Antalyaspor / Lig TV-HD
16:30 Hamburg-St Pauli / TRT HD
17:00 Gençlerbirliği-Bucaspor / Digitürk 1-205
18:00 Chelsea-Liverpool / Spormax & PL TV (HD)
18:00 Sevilla-Malaga / NTV Spor
18:00 Auxerre-Lille / Kanal A
18:30 Freiburg-E.Frankfurt / TRT HD
19:00 Altay-Diyarbakırspor / TRT 1 & TRT 6
19:00 Galatasaray-Eskişehirspor / Lig TV-HD
20:00 Real Madrid-Real Sociedad / NTV Spor
21:45 Inter-Roma / TV8 & Spormax (HD)
22:00 Valencia-Hercules / NTV Spor
22:00 Lyon-Bordeaux / Kanal A
Copy-Paste: tribundergi.com

3 Şubat 2011 Perşembe

Defne'nin ardından...


Hayat çok garip…Yaşarken bazı şeyleri anlayamıyorsun, umursamıyorsun.
İşine, evine, eşine, varsa çocuklarına odaklanıyorsun.
Daha önce tanıdığın yada uzun zamandır görmediğin arkadaşların ne yapıyor, çok düşünmüyorsun. Sadece ara sıra aklına geliyor. Sadece 30 saniye. Üşenmezsen yada çekinmezsen telefona sarılıp onları arıyor, mutlaka görüşelim, arayı soğutmayalım diyorsun. Bunda da samimisin hani. Öyle yalandan söylemiyorsun. Ama boktan hayat şartları yüzünden unutuyorsun işte.
18 yaşımda babamı kaybettiğimde yaşadığım üzüntüyü tarif edemem. Ölümün nasıl bir şey olduğunu, yakınında, kısa bir süre önce gördüğün yada konuştuğun insanın artık olmamasının nasıl bir şey olduğunu ilk o zaman anlamıştım.
Daha sonra sevgili ağabeyimiz, çalışma arkadaşımız Orhan Şengürbüz’ü kaybettiğimizde bu hissi bir kez daha hatırladım.
Sonrasında 2 defa daha bu his uğradı bana ama şunu anladım. Başına geldikçe alışkanlık yapmıyormuş. Çok yakınındaki birini kaybetmedikçe etrafında, dostlarının başına gelenler seni, kendi başına geldiği kadar etkilemiyormuş.
Bugün Defne Joy foster’ın ölüm haberi de bende bu etkiyi yarattı bir kez daha. Televizyonda daha çok meşhur olmadan bundan 13-14 sene önce Alanya’da tanıdım onu. Ben Plaj Voleybolu şampiyonasına katılanlardan biri. O da bir tv kanalı için turnuvayla ilgili program yapan çıtı pıtı kız. Gece bir barda kameraman arkadaşıyla çekim yapıyorlardı. Bende o zamanlar 20 yaşında falanım. Sporcu olmama rağmen sigara içenlerden biri olarak gece eğleniyordum. Kamera çekince panik yapmıştım ve elimde sigarayla es kaza ekranda görünmemek için ona benim olduğum bir kare varsa yayınlamamasını rica etmiştim. Hiç unutmuyorum o da ''Aaa yayınlarım valla. Hiç affetmem.'' diyerek dalga geçmişti benimle. Ondan sonra 1-2 turnuva daha her karşılaştığımızda çok fazla olmasa da muhabbet ettik, güldük, eğlendik.
Sonra da hayatım boyunca hiç görmedim onu, televizyondan izlemek dışında. Ama sempatik, sıcakkanlı ve güler yüzlü bu dostu hiç unutmadım. Belki 6-7 sene önce karşılaşsak hatırlamazdı bile beni ama onun insanlarla kurduğu ilişkiyi, tanıştıktan 5 dakika sonra kanka olma özelliği çok etkilemişti beni.
O yüzden bugün ölüm haberini aldığımda, kısa süreli bir dostluğumuz olsa da sanki 20 yıllık arkadaşımı kaybetmiş gibi üzüldüm. Sonra en yakınındakilerin açıklamalarını okuduğumda da nedenini anladım. Gerçekten anlattığım gibi biriymiş. Hatta arkadaşları ara sıra takılırlarmış ona insanlara bu kadar çabuk güvenme, bu kadar çabuk dostluk kurma diye. Ama o hiç dinlememiş. ''İyiler fazla yaşamaz'' sözü hayatımda 3 kere çıktı karşıma ve en yakınımdakileri aldı götürdü benden. Defne en yakınım olmasa da yakınlarının ne hissettiğini çok iyi anladığımdan baş sağlığı dilerim onlara.
Doğanın işleyişi böyle. Keşke ölüm dediğin sıralı olsa ama olmuyor işte. Hiç beklemediğin ve anlam veremediğin anda alıp götürüyor insanı. Yakınlarından da bir parça alıp yanına. O yüzden etrafınızdaki insanları unutmayın. Uzun süredir görmediğiniz dostlarınızı ihmal etmeyin. Yoksa sonrasında çok üzülürsünüz.

Dünden bugüne Fernando Torres


Dün Torres’in formasını yakıyordu Anfiel Road müdavimleri. Bugün ise Chelsea Store’larda Torres formaları sergileniyor. Futbol böyle işte. Ama Torres, Chelsea’den ayrılırsa emin olun bir daha yakma eylemi olmaz. İki duygusal kulüpten ayrıldı Torres. Parayı ikinci plana atan sadece takımını düşünen, takımı için her şeyi göze alan kulüplerden ayrıldı. Şimdi ise burjuvaların takımında. Duygularını açığa vurmayan sosyete kulübünde Torres. Tek isteği bir Şampiyonluk ama buna değer mi acaba?

Suarez, Kop’u koparttı


Torres’in yanan formalarının kokusu Anfield çevresinde geçmeden Suarez attı golünü ve Kop tribününe merhaba dedi. Ancak asıl kapışma hafta sonu Stamford Bridge’te olacak. Bir tarafta ''Judas-Hain'' Torres, diğer tarafta Anfield’in yeni gözbebeği adayı Luis Suarez. Sizi bilmem ama ben şimdiden heyecanlandım. Chelsea için Şampiyonlar ligi artık daha gerçekçi bir hedef olsa da ligi de boşlamak için vakit erken. Liverpool tarafında da hem Avrupa Ligi hesabı var hem de kötü giden sezonda Chelsea’ye yenerek taraftarı kendine affettirme derdi. Aslında Liverpool’un deplasmanda alacağı puan Manchester United’a rahat bir nefes aldıracak olsa da kırmızılar ve Dalglish için önemli bir maç bu. Favorim Chelsea. Son 2 maçta toparlanmış gözüktüler. Ligin en zor deplasmanlarından birinde dün Sunderland’a kabus gibi çöktüler. Maçın hakkı 6-7…4’te kalmış. Bu hızla Liverpool’un da üzerinden geçebilirler. Ama tabiki gönlüm her zaman ve her şartta olduğu gibi Liverpool’dan yana.

Mesut-Adebayor-Mourinho


Mesut…Mesut…Mesut…Tam Real Madrid’e büyü yapılmış herhalde, bu kadar net pozisyonları nasıl kaçırıyorlar diye düşünürken baba çıktı sahneye müthiş bir soğuk kanlılıkla avladı Sevilla’yı final biletini garantiye aldı. Real Madrid’te kesinlikle bir durgunluk var. Özgüven büyük ölçüde kaybolmuş. Kral Kupası’ndaki zorlu eşleşmeler ve Higuain’in yokluğu takımı çok hırpalamış. O yüzden Osasuna’ya mağlup oldular, o yüzden Sevilla karşısında bu kadar net pozisyonları kolayca kaçırdılar. Ama Mesut Dennis Bergkamp’ı hatırlatırcasına ''Ice Man'' edasıyla izleyenleri büyülemeye devam ediyor. Helal sana çocuk. Böyle devam…Bu arada Adebayor da Bernabeu müdavimlerine golle merhaba dedi. Mourinho da yine yaptı yapacağını ve Adebayor’un uzatmalardaki golünde, kulübede başladığı sevince hiç hız kesmeyerek soyunma odasına doğru devam ettirdi. Maç bitmeden bir kez daha sahayı terk ederek yaptı şovunu.

1 Şubat 2011 Salı

Ara transferin ardından


''Ara transfer dönemi boyunca kendimi aniden bastırmış yağmurda camın arkasından dışarıda koşuşturanları izleyen biri gibi hissediyorum.'' Arsene Wenger Ocak transferlerini böyle anlatıyor işte. Ne kadar da haklı. Son yılların en hareketli, belki de en çok para harcanan dönemi oldu. Aynı zamanda ara transferde bu kadar fazla golcü alışverişi olmamıştı büyük takımlarda. Real Madrid Adebayor’u, Chelsea Torres’i, Liverpool Suarez ve Carroll’u, Manchester City Dzeko’yu, Inter Pazzini’yi aldı.

Transfer döneminin en çok ses getiren ismi de doğal olarak Fernando Torres oldu. “The Kid” 50 milyon pound karşılığında Mavilere geçerek Liverpool taraftarını kahretti. Bu haftada sıcağa sıcağına Chelsea – Liverpool maçı olması da işin ilginç yanı. Atletico Madrid’te hiçbir şey kazanamayacağını düşündüğünden Liverpool’a gelen ancak burada da hayal kırıklığı yaşayan Torres bahane bulamayacağı bir takıma geldi. Chelsea an itibariyle lig yarışında geride kaldı ama ortada Abramovich’in takımı satın aldığından bu yana içinde ukde olan Şampiyonlar Ligi ortada. Zaten David Luiz’in de alınma sebebi bu. 2-3 yıldır eline cebine atmayan Rus iş adamı kesenin ağzını açarak Ancelotti’ye de hedefi gösterdi. Real Madrid, Inter ve Chelsea’nin ligdeki durumları nedeniyle tek hedefleri Şampiyonlar ligi. Inter’in Pazzini’yi alması da bu yüzden. O da ilk maçında ne kadar doğru bir isim olduğunu gösterdi. Inter’in zaten biraz daha yerli isimlere dönmesi lazım. Bu kadar yabancı sirkülasyonun olduğu bir yerde uzun vadeli başarılar yakalamak neredeyse imkansız. Şimdi bu 3 takımdan biri kulüpler bazında en büyük kupayı kazanabilecek mi, hep birlikte izleyip göreceğiz.

Liverpool’da Torres gittikten sonra artık farklı bir dönem başlıyor bana göre. Torres, takımın seviyesini arttıran bir yıldızdı. Liverpool’un kadrosuna baktığımızda Gerrard ve Torres isimleri onları büyükler arasına sokuyordu. Ancak şimdi bir tek Gerrard kaldığına göre biraz daha ilk 4 mücadelesi veren bir takım haline geldiler. Tabi burada Kenny Dalglish’in de takımda ne kadar kalacağı da önemli. Şu an için sözleşmesi sezon sonuna kadar. Eğer takımda kalacaksa statüsü belli isimleri iyi bir takım haline getirip büyük bir çıkış yakalayabilirler. Ancak hala orta saha ve savunmaya önemli isimler alınması lazım. Lucasla, Kyrgiakosla, Poulsenle bu iş yürümez. Oraya biraz daha mevkisinin iyi isimleri alınmalı. O da sezon sonuna kaldı artık.

Tuncay’ın da Stoke City’le yaşadığı sorunlardan kurtulmuş olduk. Normal hayatımızda yaşadığımız sorunlar yetmiyormuş gibi bir de Tuncay oynayacak mı diye düşünüyorduk. Yıllar önce aynı duyguları Hakan Şükür için yaşamıştık. Tuncay şimdi Wolfsburg’ta. Almanya’da özellikle kafa olarak çok daha rahat olacağını düşündüğümden ve Bundesliga’nın zorluk derecesi Premier Ligle kıyas kabul etmeyeceğinden Tuncay bana göre daha başarılı olacak. Wolfsburg, şampiyon olduğu sezonun çok uzağında olsa da ekonomik olarak güçlü bir kulüp ve yine 1-2 sene içerisinde şampiyonluğa oynayacak bir kadro kurabilir. Zaten Almanya’da böyle bir takım kurmak hiç zor değil. Bayern Münih kötüyle herkes şampiyon olabilir Almanya’da. Tuncay’ın böyle bir avantajı var. Bu yazı daha uzar gider böyle. Durmasını bilmek lazım. Şimdi ikinci yarıda yen isimlerin takımlarına ne kadar fayda getireceklerini hep birlikte göreceğiz.