28 Kasım 2011 Pazartesi

Gary Speed (1969-2011)


Söylenecek bir şey yok. Önce Enke şimdi de Speed. Hayat böyle işte. Futbol camiasından çok bir aile, babasını kaybetti. Her gününü sonmuş gibi yaşamak lazım sözü ne kadar da doğru. Bu hayatta içine atmayacaksın, herşeyi kendin çözmeye çalışmayacaksın. Paylaşmak hafifletiyor insanı. Yoksa kendi yarattığın sorunlar havuzunda boğuluyorsun. Çok zor bir durum geride kalanlar için.

26 Kasım 2011 Cumartesi

'El Banco' mu denmeli artık


İzleyemedik derbiyi iş yüzünden o yüzden yorum da yok. Marca'da ki bu 2 foto çok hoşuma gitti, onları vereyim dedim. Gelenek 13 yıldır devam ediyor. 'El Banco' denmeli artık bu derbiye. Böyle bir ezeli rekabet modeli yok çünkü. Real Madrid'i de bu haldeyken yenmen için birçok faktörün bir araya gelmesi lazım. Yoksa pek gerçekleşecek gibi gözükmüyor.

24 Kasım 2011 Perşembe

Futbol TV


25 Kasım Cuma
20:00 Gençlerbirliği - Fenerbahçe (Ligtv)
21:30 Köln - B.Mönchengladbach (TRT HD)
21:45 Udinese - Roma (Euro Futbol)
26 Kasım Cumartesi
13:00 Samsunspor - Antalyaspor (Ligtv)
14:45 Stoke City - Blackburn Rovers (Ligtv 2)
16:00 Orduspor - Mersin İdman Yurdu (Ligtv)
16:30 Borussia Dortmund - Schalke 04 (TRT Haber)
17:00 Manchester United - Newcastle United (Ligtv 2)
17:00 Chelsea - Wolves (Ligtv 3)
19:00 Galatasaray - Sivasspor (Ligtv)
19:00 Rayo Vallecano - Valencia (NTV Spor)
19:30 Arsenal - Fulham (Ligtv 3)
20:00 Adanaspor - Tavşanlı Linyitspor (TRT 3)
21:00 Real Madrid - Atletico Madrid (NTV Spor)
21:45 Lazio - Juventus (Euro Futbol)
21:45 Atalanta - Napoli (Smart 3D)
23:00 Getafe - Barcelona (NTV Spor)
27 Kasım Pazar
13:00 Real Betis - Real Sociedad (NTV Spor)
13:00 Eskişehirspor - Ankaragücü (Ligtv)
13:00 Büyükşehir Bld - Gaziantepspor (Ligtv 2)
13:30 Boluspor - Kartalspor (TRT 3)
13:30 Giresunspor - Denizlispor (TRT 1)
15:30 Swansea City - Aston Villa (Ligtv 2)
16:00 Manisaspor - Kayserispor (Ligtv)
16:00 Sakaryaspor - Çaykur Rizespor (TRT 3)
16:00 Gaziantep BŞB - Bucaspor (TRT 6)
16:00 Siena - Inter (Euro Futbol)
16:00 Palermo - Fiorentina (Smart 3D)
16:30 Werder Bremen - Stuttgart (TRT Haber)
17:00 Levante - Sporting Gijon (NTV Spor)
18:00 Liverpool - Manchester City (Ligtv 3)
19:00 Trabzonspor - Beşiktaş (Ligtv)
20:00 Göztepe - Kayseri Erciyesspor (TRT 3)
21:45 Milan - Chievo (Euro Futbol)
22:30 Zaragoza - Sevilla (NTV Spor)
28 Kasım Pazartesi
20:00 Karabükspor - Bursaspor (Ligtv)
20:00 Elazığspor - Kasımpaşa (TRT 3)
tribundergi.com

23 Kasım 2011 Çarşamba

Neden Hikmet Karaman?


Türkiye'de bir yerlere gelmek hem çok kolay hem de çok zor. Her iş dalında bunu görebilirsiniz. Tırnağıyla kazıya kazıya bir noktaya gelen insanların ise şansı çok fazla değil. Muhakkak bir yerde tanıdığın olacak, ikili ilişkilerin kuvvetli olacak. Sadece yıllarca işini iyi yapmak ve başarılı olmak yetmeyebiliyor. Birçok sektörde bunu örneklendirebilirsiniz ve hikayelerini de duyarsınız. Çok çalıştım, başarılı oldum, tebrik edildim ama işte şunun dayısı, amcası, arkadaşı geldi hedeflediğim noktaya benden önce ulaştı. Maalesef bir Türkiye gerçeği bu. Senin de sadece sırtını sıvazlar bu kişiler. Senin de yerin ayrı der ama o şansı vermezler. Bu yazdıklarımı çürüten istisnalar da yok değil. Ama ülkemizde işi bilene işi her zaman vermiyorlar işte.

Futbolda da bu böyle. Büyük kulüplerin ya da milli takımın başına getirilecek isimlerde ne kadar seçici davranılıyor, neye göre karar veriliyor belli değil. Son yıllarda büyüklerin teknik adam tercihleri de hep sorgulandı ve genelde haklı çıkıldı. Takımın başına getirilecek kişilerin Türkiye'ye uyumu, çalışma şartları, karakteri fazla incelenmedi. Arada doğru isim olmasına rağmen beklentileri karşılayamayan da oldu. Sabır gösterilmeyen de. Sonuçta istikrar bir türlü sağlanamadı. Gelen yabancı teknik adamların bize neler katabileceği, uzun yıllar çalışabilecek mi soruları hep cevapsız kaldı.

Son Hiddink örneğinde de bunu gördük. Emekliliğini açıklayan bir adamı, her ne kadar geçmişte başka ülkelerde başarılı olsa da-ki o ülkenin başarı kriterine göre-çok büyük paralar vererek ülkenin en büyük takımının başına getirdik. Milli takım teknik direktörü 2-3 ayda bir oyuncularla beraber olduğundan yabancı bir teknik adamla iyi bir kimyanın oluşturulamayacağını göremedik. Şu an dünyanın en iyi teknik adamlarından biri olan Fabio Capello'nun futbolun beşiği İngiltere'de bile tartışıldığını düşünürsek Hiddink tercihi fiyaskoydu.

Yerli teknik adam seçimlerinde de çoğu zaman yanıldık. Şu an Türkiye'nin en kariyerli teknik adamları Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş. Sonra da Bursa'da kazandığı şampiyonlukla Ertuğrul Sağlam ve Fenerbahçe ile Aykut Kocaman geliyor. Arada ise birçok yerli teknik adam denendi, olmadı. Kimi yanlış zamanda geldi. Kimine ise yeteri kadar sabredilmedi. Yönetici ve basın kurbanı oldular. Peki bu 5 isim mi son yıllarda Türk Futbolunda başarılı olanlar. Şenol Güneş'in de hala şampiyonluğu yok onu da hatırlatalım. Yok mu başka bu şansı hak edenler. Yılmaz Vural hocam her ne kadar bas bas bağırsa da milli takım, Fenerbahçe diye bence şansı yok. Çünkü çok tüketti kendini. Futbolcu ve yönetici ilişkilerinde bana göre hatalar yaptı bilerek ya da bilmeyerek. Samet Aybaba da aynı şekilde. Bir dönem oldukça başarılı olmasına rağmen son yıllarda ki takım seçimleri, profilini oldukça düşürdü. Tolunay Kafkas çıktı ortaya şimdi milli takımda koordinasyon görevinde. Mehmet Özdilek hocam var, Antalya'da iyi işler yapıyor ama hala yeterli seviyede değil bence. Biraz daha zamana ihtiyacı var. Bir tek her sene Antalya'yı kümede tutmakla olmaz. Flaş skorlar, kupalar kazanacaksın. Büyüklerle oynadığın maçlarda cesur futbolunla öne çıkacaksın, galibiyetler alacaksın. Birçok takımda kendini kabul ettireceksin.

Şimdi bu saydığım özelliklere uygun teknik adamlar içerisinde son dönemde 2 isim ön planda. Biri Abdullah Avcı diğeri ise Hikmet Karaman. Abdullah Avcı Büyükşehir Belediye ile lige çıktıktan sonra yıllardır istikrarlı bir şekilde boy gösterdi süper ligde. En büyük başarısı neydi? 2 sene önce lig 6.lığı ve geçen sezon Türkiye Kupası'nda final. Taraftarı olmayan bir takımla yaptığı için bunu, başarılı mı? Evet ama milli takımın başına getirilecek kadar değil. Taraftarı olmadığı için de bunca yıl baskıyı hissetmedi. Aynı zamanda istikrardan bahsediyorsak 2 sene önce altıncıysa geçen sezon yine aynı yerde ya da ilk 5'te olacaktı. Bu da değil. Geçen sezon kupayı kazanamadı. Çok yaklaştı ama olmadı. Kimse 2.leri hatırlamaz. Peki Abdullah Hoca, böyle bir kriz ortamında milli takıma niye getirildi. Belli bir başarının ardından gelse anlayacağım. Bir proje olarak düşünsen tamam. Ama kriz ortamında niye Abdullah Avcı. Daha önce saydığım Aykut Hoca hariç 4 başarılı ismi getirseler tamam. Hepsinin kart vizitinde bir başarı hanesi var. Abdullah Hoca'nın ise kartviziti boş.

Madem bu isimlerle olmayacak. O zaman kusura bakmayın ama Abdullah Avcı yerine bu ülkede bu koltuğu daha önce hak eden birçok isim var. Bunların başında da Hikmet Karaman geliyor. Şöyle bir bakalım Hoca'nın karnesine: Rize ve Antalya ile iki 2.lig şampiyonluğu. Kayseri'yi 17 maç sonunda 11 puandayken, Kocaeli'yi 15 maç sonunde 4 puandayken, Manisa'yı 5 maç sonunda 0 puandayken (lig sonunda 43 puanla bitirdi ve bu sezona da nasıl başladıklarını herkes gördü.) 3 kez Ankaragücü'nü ipten alma. Rize'deyken Türkiye Kupası çeyrek finalinde Galatasaray'ı İstanbul'da 5-0 yenip yarı finalde altın golle elenme. 2 Türkiye Kupası şampiyonluğu var Hikmet Hoca'nın. İlkinde 1997'de çeyrek finale kadar takımı o taşıdı, sonrasında Holger Osieck'in yardımcısı olarak kupa sevinci yaşadı. Ama en flaş başarısı tartışmasız 2002'de ki Kupa şampiyonluğudur. Beşiktaş'ı finalde 4-0 gibi bir skorla bozguna uğratmak ve kupayı kazanmak herhalde Hikmet Hoca'nın kalitesini göstermesi için fazlasıyla yeterlidir. Sezon içerisinde ki başarılarını ise saymıyorum. Çalıştırdığı her takımla mutlaka büyüklerin başına bela olmuştur ve kazandığı maçlarda da futbol dersi vermiştir.

Bugün Rıdvan Dilmen'e de sorsanız-ki ben bizzat arkadaş ortamında hoca için söylediklerini duydum-Fatih Terim'e de, Mustafa Denizli'ye de sorsanız hepsi aynı şeyi söyleyecektir:"Hikmet Karaman çok iyi bir teknik direktör, futbolu çok iyi biliyor. Kendisini hep geliştirdi". Ben de yakından tanıma fırsatı bulduğum için çok şanslıyım. Gerçekten de hem bilgisi, hem de insanlığıyla ne kadar farklı biri olduğunu hemen anlarsınız. Peki neden bu döneme kadar 3 büyüklerden birinde ya da milli takımda görev almadı? Çünkü hep açık sözlü oldu, doğru bildiğini yaptı, kimseye kulak asmadı, hep paylaşımcı oldu. Ama futbolculuk kariyerinde 4 büyüklerden birinin formasını giymedi işte. Çünkü maalesef ülkemizde kriter olarak sayılıyor bu durum. Ya da bir ağabeyi tarafından itilmedi. Çünkü Hikmet Karaman, tırnağıyla kazıyarak bir yerlere gelmeye çalışanlardan. Bir büyük takıma ya da milli takıma gelse bir anda kupalar kazanır, uçurur demiyorum. Çünkü başarı için bazı olguların bir araya gelmesi lazım. Şans, maddi durum, inanç gibi. Ama sabredilirse kuracağı sistemle milli takımı da 4 büyükleri de istenilen noktaya getireceğine sonuna kadar inanıyorum.

Romina Belluscio


Guti'nin yeni sevgilisi.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Derbi budur/Beşiktaş:0 Galatasaray:0


"Demezler mi oğlum siz misiniz bu kentin zaptiyesi" der Gemide filminde Erkan Can. Kulüpler+Federasyonun deplasman yasağı da bu hesap. İnönü'de Galatasaray taraftarını görmeyince bu replik geldi aklıma. Play-off sistemi getiriyorsun futbola ilgi artsın diye. Ama ilginin hammaddesini yasaklıyorsun. Bu sene yapılanları düşündükçe daha ne göreceğiz diye düşünüyorum. Hiç düşünmesek mi? Bu salak saçma şeyler yüzünden maçı bile o kadar keyifli izleyemedim. Böyle bir maçı bile.

Tek kelimeyle mükemmel bir mücadele vardı sahada. Kalite mi? eh fena değildi. Futbola doyduk mu? Bir yere kadar. Ama mücadele, derbi budur işte dedirten bir savaş vardı sahada. Ezeli rekabet dediğin şey, birinin oynayıp diğerinin seyrettiği değildir. Bilinmezlerin ortaya çıkıp, derbinin kendine özgü hikayesini yazmasıdır. Keyif veren budur. Bugün de bu oldu işte.

Sezon başından bu yana taraftarlarını saman alevi gibi parlayıp mutlu eden 2 takımın mücadelesinde perde inerken mutlu olan yoktu. Artık deplasmanda 1 puan aldım çokta üzülmedim de diyemiyorsun. Play-off var sonuçta. Burada ağzınla kuş tutsan ne fayda. Lig heyecanı diye birşey kalmadı. Bu sezon şu ana kadar 2 maç çok keyif verdi bana. 2 derbi. Beşiktaş'ın karakterini sahaya koyduğu, yıldızların parladığı 2 maç var sadece. Yıldızlar maç seçiyor diyenleri haklı çıkartan 2 maç. Gençlerbirliği maçında da bunun yarısını oynasalar keşke. Ya da başka bir anadolu maçında. Bugün de yoruldukları son 15 dakikaya kadar harika oynadı Beşiktaş. İlk çeyrekte Galatasaray'ın hakimiyeti vardı ama sonraki 60 dakika hakimiyetini ilan etmişti siyah beyazlılar.

Almeida'nın ileride ki hareketliliği Simao ve Quaresma'yı da kendine getirmişti. Her boşlukta onlar vardı. Kule indirdi. Vatandaşları denedi ama olmadı. Almeida'nın da 2 pozisyonda şanssızlığı, genç Semih'in (umarım Fenerbahçe'deki adaşı gibi olmaz kaderi) ve küçük elli Muslera'nın kalede devleşmesi vardı. Durumu gören Fatih Terim, Sabri-Ayhan değişikliği yaptı ama olmadı. Bir değişiklik daha yapmak zorunda kaldı aynı yolda. Ama Carvalhal'ın ki biraz aceleydi, acemiceydi. Necip, oyuna girerken Veli çıkmamalıydı. Ne olursa olsun pas trafiğini yöneten adamdı. Aurelio hatta Ernst'i çıkarsa anlardım ama Veli hataydı. Veli çıktıktan sonra dişlinin önemli bir parçası çıkmış gibi oldu. Bir de üstüne Necip de Sabri'yle aynı kaderi paylaşınca Mustafa girdi ve arap saçına döndü herşey.

Fatih Hoca'nın da Melo hamlesi büyük kumardı. Ama sever hocam kumarı. Kariyeri bunlarla geçmiş bir teknik adam. Takımın yıldızı falan demedi aldı Brezilyalıyı kenara. Baros'u soktu ve risk aldı. Bu hem riskti hem de Beşiktaş savunmasının çıkmasını engelledi. Yapılan bu değişikliklerden sonra da maç sadece kim korkunç bir hata yaparsa golü yer olayına döndü. Sonuçta da Galatasaray, belki de fark yiyeceği maçta 1 puanla kurtardı kendini. Cüneyt Çakır'a da 1-2 şey söylemek lazım. İlk yarıda müükemmel 2.yarıda kötü bir maç yönetti. İlk yarı çalmayıp doğru yaptıklarını 2.yarı inkar etti. Bu inkarlardan biri de Beşiktaş'ın golüne mal oldu. İlk yarı orta sahada kopyası 2 pozisyonu devam ettirdi. Golden önceki pozisyona faul vererek komik duruma düşürdü. Standart lazım hocam, tek istenilen bu.

Eboue olayına ise fazla girmiyorum. Aynı filmi Keita'da da izlemiştik birkaç yıl önce. Fildişi Sahili'nde bu öğretiliyor deyip geçeyim. Son sözü de bir kez daha Gattuso'ya bırakayım: "Her derbi kendi hikayesini yazar". Bugün de yazdı. Bu kadar pozisyonu görünce bu maç nasıl 0-0 bitti diyorsun ama bu hikaye de böyle işte.

20 Kasım 2011 Pazar

Jose Klasiği


Ronaldo'nun müthiş golünden sonra böyle sevindi Mourinho. En yakın José Callejón olsa ki atladı sırtına. Real Madrid, çok önemli bir galibiyet aldı. Son dakikası ise tartışmalı kaynıyordu. Soldado'nun pozisyonu, eğer gösterdikleri tekrarsa ofsayt değil ama hiçbir şey anlamadık. O pozisyonun mu tekrarıydı diye. Son dakikadaki pozisyonda ise kesinlikle penaltı yok. İlk bakışta net diyorsun ama kale arkası görüntüsünde açık bir şekilde olmadığını görüyorsun. Ele çarpsa top öyle açılmaz. Daha bir olduğu yerde kalır. Sonuçta 3 puanlık farkı çok önemli bir deplasmanda korudu Real Madrid. Haftaya Madrid derbisi sonrasında Gijon ve Bernabeu'da El Clasico. Real Madrid bu üçlemeden kayıpsız çıkarsa o gazla devam eder gibi gözüküyor.

18 Kasım 2011 Cuma

Futbol TV


18 Kasım Cuma
20:00 Mersin İdman Yurdu - Trabzonspor (Ligtv)
21:30 Kaiserslautern - Bayer Leverkusen (TRT HD)
19 Kasım Cumartesi
13:00 Ankaragücü - Karabükspor (Ligtv)
13:30 Giresunspor - Konyaspor (TRT 3)
14:45 Norwich City - Arsenal (Ligtv 2)
16:00 Kayserispor - Orduspor (Ligtv)
16:00 Gaziantep BŞB - Kayseri Erciyesspor (TRT 3)
16:30 Borissia Mönchengladbach - Werder Bremen (TRT Haber)
17:00 Manchester City - Newcastle United (Ligtv 2)
19:00 Fenerbahçe - Eskişehirspor (Ligtv)
19:00 Sakaryaspor - Karşıyaka (TRT 3)
19:00 Villarreal - Real Betis (NTV Spor)
19:30 Bayern Münih - Borissia Dortmund (TRT HD)
19:30 Swansea City - Manchester United (Ligtv 3)
19:45 De Graafschap - PSV (S Haber)
21:00 Barcelona - Real Zaragoza (NTV Spor)
23:00 Valencia - Real Madrid (NTV Spor)
20 Kasım Pazar
13:00 Real Sociedad - Espanyol (NTV Spor)
13:00 Antalyaspor - Büyükşehir Bld (Ligtv)
13:00 Sivasspor - Gençlerbirliği (Ligtv 2)
13:30 Boluspor - Bucaspor (TRT 1)
13:30 Akhisar Belediyespor - Tavşanlı Linyitspor (TRT 3)
13:30 Güngörenspor - Kartalspor (TRT 6)
16:00 Adanaspor - Kasımpaşa (TRT 3)
16:00 Gaziantepspor - Manisaspor (Ligtv 2)
16:30 Stuttgart - Augsburg (TRT Haber)
17:30 Excelsior - AZ Alkmaar (S Haber)
18:00 Chelsea - Liverpool (Ligtv 3)
18:30 Hamburg - Hoffenheim (TRT HD)
19:00 BEŞİKTAŞ-GALATASARAY (Ligtv)
19:00 Sevilla - Athletic Bilbao (NTV Spor)
19:00 Çaykur Rizespor - Denizlispor (TRT 3)
21:00 Atletico Madrid - Levante (NTV Spor)
21 Kasım Pazartesi
20:00 Bursaspor - Samsunspor (Ligtv)
20:00 Göztepe - Elazığspor (TRT 3)
22:00 Tottenham - Aston Villa (Ligtv 3)
tribundergi.com

15 Kasım 2011 Salı

Hotel Stary


İngiltere'nin Euro 2012'de Krakow'da kalacağı otel işte bu. Bakalım şans getirecek mi?


14 Kasım 2011 Pazartesi

Galicia'da Son Tango


İkisi de 2.ligde ama aynı film vizyonda. Bugün oynanan maçı Deportivo sahasında 2-1 kazandı. Keşke bu iki ezeli rakip La Liga'da olsalar.

11 Kasım 2011 Cuma

The End/Türkiye:0 Hırvatistan:3


Yağmurlu bir gündü. 2012 Avrupa Şampiyonası baraj maçı için sahaya çıkmıştık. Her şey çok güzel olacaktı. Ta ki Oliç’in golüne kadar. Ardından Mandzukic’in golü… Hırvatlar bir reklam filmi çekerse seneye bizden birisi bu cümleleri kurar artık. Pletikosa reklamda oynamadı diye bıyık altından güldük, Bilic ‘o günü unutamıyorum’ dediğinde keyiflendik. Şimdi sıra Hırvatlarda. Sonuna kadar hak ettiğimiz, rakibe boyun eğdiğimiz bir maç sonrası 2012’ye gidemeden veda ettik. Guus Hiddink’in başrolünü oynadığı bu felaket filminin sonunu biliyorduk aslında çok önceden. 2.dakika Gökhan Gönül’ün hatası erken golü getirdi rakibe. Sahaya çıkan kadro çok zorlamaydı bu aşikar. 2 sağ bek Gökhan Gönül ve Sabri sahada. Hamit’e yer açmak için açığa konulmuş. Pilot kameradan bakınca skor avantajını kaybetmediğiniz sürece koşan ve oyunu kontrolünde tutabilecek bir 11 var sahada. Ama 2.dakikada golü yedikten sonra o 11’in hiçbir anlamı yoktu.

En geç 20.dakikada oyuncu değişikliği yapması gerekiyordu Hiddink’in. Golü yedikten sonra gözüken o oyuncu yapısıyla Hırvat kalesinde pozisyon bulunamayacağı belli. Zorlama artık değil mi? Burak hayatında hiçbir şekilde sırtı dönük oynayamamış. Hırvatlar çok iyi kapanıyor. Aradan pozisyon bulamayacağın belli. Çok iyi pres yapıyorsun. 15 dakika nefes aldırmamışsın. Koy Umut’u oraya, hedef santrafor olarak. Zaten 2008’in kahramanı Semih’i almayarak saçmalamışsın. Semih’in kadroda olması bile yeter. Hırvatların hala kabusu adam. Sende de hedef santraforu en iyi oynayacak isim. Hadi o yok. Umut’u alacaksın oyuna. Çünkü artık yaptığın presi ancak böyle olgunlaştırabilirsin. Atacaksın havayı topu Umut’tan sekenlerle pozisyona gireceksin. Burak bunu 10 sene geçse yapamaz.

Gökhan Gönül’ü de hemen çıkartacaktı. Servet’i takımında oynamıyor diye nasıl koymuyorsan 11’e Gökhan’ı da Fenerbahçe’de son maçlarda rezalet oynuyor diye koymayacaksın. Ama yok Mr. Hiddink de seyretti dramayı ve 32’de 2-0 oldu. Yine başrolde Gökhan vardı. 2.yarı değişikliği yaptığında ise atı alan Edirne’yi geçmişti. Gökhanlar yer değiştirdi ama yanlış isim girdi oyuna. Umut yine kenarda. Son haftaların formda ismi deli Caner girmeliydi Gökhan’ın yerine. Hiddink’in geç oyuncu değişikliği bize pahalıya mal oldu. Elemeler boyunca bir sürü hata yaptı ama bu bardağı taşırdı. Bir maçta 20.dakika oyuncu değiştirilmez diye bir kural mı var. Grup maçı değil ki bu. Kaybettiğin puanları ileride telafi edesin. Yap baba değişikliğini oyna kumarı. Başka hangi maçta riske gireceksin. Bir de tüm bunların üstüne 68.dakikada dalga geçer gibi Selçuk’un yerine Mehmet Topal’ı almaz mı? Bravo dedim. İşte büyük Hiddink. Kalan dakikaları yazmaya gerek yok.

Sonu belli olan bir film izledik 2 sene boyunca. Ara sıra senarist kendine geldi galiba dedik ama olmadı. Kötü bir prodüksiyon ve imdb notu 3.1’lik bir film. Ben Hiddink’in yerinde olsam 2.maçı beklemeden onurlu bir şekilde hemen ülkeme dönerdim. Tek + puanı o şekilde toplardı. Volkan-taraftar diyaloğu da ayrı bir rezillikti. Hakikaten garip bir ülkede yaşıyoruz. Şehitlerimize depremzedelere üzülüyoruz, ağlıyoruz, tepki koyuyoruz. Ama sonuçta bir spor organizasyonunda milli takım forması giyen bir oyuncumuz tribünlere ana avrat küfür ediyor, taraftarda ona. Emre de aynı şekilde hem sakinleştiriyor hem de küfür ediyor. Tek kelimeyle yazık…

7 Kasım 2011 Pazartesi

25.Yılında Sir Alex Ferguson


Her ne kadar Ahmet Çakar’a göre 25 yıl bir takımın başında olmak sapıkça olsa da yaşayan efsane Sir Alex Ferguson, Manchester United’ı dipten zirveye çıkartarak benim diyen çoğu teknik direktörün rüyasında bile göremeyeceği başarıları kazandı. Britanya tarihinin tartışmasız en başarılı menajeri, Aberdeen’le İskoçya’yı fethettikten sonra İngiltere’de Manchester United tarihinin en parlak bölümüne imza attı. Vasat futbolculuk döneminde ilerleyen yıllarda menajerlikte elde edeceği başarının sinyallerini vermeyen Alex Ferguson, saha kenarında çizgilerin içinde olduğundan çok daha parlak bir kariyere sahip oldu. Kafasına uymayan oyuncuları, isimleri, kariyeri, taraftar için önemi ne olursa olsun gözden çıkartmakta tereddüt etmeyen inatçı İskoç, aradan zaman geçince kararlarındaki haklılığıyla kendisini en çok eleştirenlerce takdir edildi.

İlerleyen yaşına rağmen yeni takımlar kurmaktan korkmaması, değişimden çekinmemesi, Alex Ferguson’ın 35 yılı bulan başarısının temel taşlarından birini oluşturdu. Menajerlik becerisi kadar siniriyle de şöhretli İskoç teknik adamı, 14 yıl kendisiyle çalışan Manchester United başkanı Martin Edwards şu sözlerle tarif ediyor: “o hep çok çabuk öfkelenen bir insandı, boş bir evde bile kavga çıkartabilir.” 1941 yılının son gününde, Glascow, Govan’da doğan Alexander Chapman Ferguson, Queen’s Park’ta amatör olarak futbol oynama şansı yakaladığında Clyde tersanesinde çıraklık yapıyordu. Santrfor olarak görev yapan Ferguson, 1957’de Stranraer’a, oradan da St. Johnstone’a geçtikten sonra 23 yaşında Dunfermline’le sözleşme imzalayarak profesyonel oldu.

Buradaki performansıyla 65.000 paunda çocukluk aşkı Glascow Rangers’a transfer olan Ferguson, Ibrox’da geçirdiği 2 yılda bekleneni veremeyerek ilk antrenörlük tecrübesini kazanacağı Falkirk’e geçti. 1973’de Ayr United’a transfer olan Alex Ferguson, East Stirling’den gelen menajerlik teklifini kabul ederek 32 yaşında vasat futbolculuk kariyerine nokta koydu. Futbolculuk yaşamının aksine saha kenarında kariyeri hızlı bir yükselişle başladı ve Stirlingshire’da yaptıkları ona birinci lig kulübü St. Mirren’in kapılarını açtı. Kısıtlı kaynaklarla 1976-77 sezonunda takımı 1. lig şampiyonluğuna taşımasına karşın 3 sezon görev yaptıktan sonra başkanla anlaşmazlığa düşen Ferguson’ın St. Mirren ile ilişkisi kesildi. Daha büyük kulüplerden teklifler almasına karşın Glascowlu menajer, 1978 ağustosunda Aberdeen ile sözleşme imzaladı. St. Mirren’in kaybı The Dons’un kazancı oluyordu. Kırmızı beyazlı takımın başında 8 yıl görev yapan Alex Ferguson, ortalama bir ekipten mücadeleci bir grup ortaya çıkartarak İskoçya’daki Old Firm hegemonyasını kırdı.Aberdeen ile 3 şampiyonluk, 4 federasyon ve 1 lig kupası kazanan İskoç menajer en büyük başarıya 1983’de Kupa Galipleri Kupası finalinde Real Madrid’i 2-1 yenerek ulaştı. 1986’da Jock Stein’ın ölümü üzerine Meksika dünya kupasında İskoçya’nın başına geçen Ferguson, Barcelona, Arsenal, Tottenham ve Glascow Rangers’ın karlı tekliflerini reddettikten sonra 6 kasım 1986’da 19 yıldır şampiyonluğa hasret Manchester United’la sözleşme imzaladı.

Old Trafford’da ilk yıllar gelecekteki başarı hakkında pek ipucu vermiyordu aslında. Ron Atkinson döneminden kalan sıkıntılarla uğraşan Alex Ferguson, 1988’de ligi Liverpool’un ardından ikinci sırada bitirse de ertesi yıl tribünler aleyhine bağırmaya başladılar. Sahada başarı yoktu ancak altyapıyı yenileyen, taraftarın sevgilisi yıldızları takımdan göndererek Old Trafford’daki içki sorununu çözen İskoç, Manchester United’ı kafasındaki şekle sokmaya başlamıştı.
1990’da Manchester City’ye 5-1 kaybedilen maçın ardından Ferguson’ın ipinin çekilmesine ramak kalmıştı. İskoç sanki başarıyı kendi ülkesinde bırakmıştı. Federasyon kupası 3. turunda Nottingham Forest’la oynanacak karşılaşma, teknik adamın da kaderini belirleyecekti. O maçı 1-0 kazanan Manchester United, ilerleyen turlarda da rakiplerini devirerek berabere biten finalin tekrarında Crystal Palace’ı devirerek Federasyon kupasını kazandı. Ferguson ertesi sezon başarıyı Avrupa’ya taşıyarak Mark Hughes’un golleriyle Barcelona’yı devirdi ve Kupa Galipleri Kupasının sahibi oldu.

Ancak beklenen ödül lig şampiyonluğu hala kırmızı şeytanların uzağındaydı. 1991-92 sezonunda ezeli rakiplerinden Leeds United’ın ardında kalan Alex Ferguson, Lig kupasıyla yetindi. 1992-93 Premier ligin gelişi, Ferguson ve Manchester United’ın İngiliz futbolundaki mutlak hakimiyetinin de başlangıcını işaretledi. O sezon 26 yıllık şampiyonluk özlemine nokta koyan kırmızı şeytanlar, izleyen 10 yılda 7 kez ipi önde göğüsledi. Peter Schmeichel, Eric Cantona, Roy Keane, Jaap Stam, Dwight Yorke, Ruud Van Nistelrooy gibi isabetli transferlerin yanında Beckham, Giggs, Butt, Scholes ve Neville kardeşler gibi altyapıdan yetişen oyuncularla Ferguson başarıyı Old Trafford’da alışkanlık haline getirdi.

İngiltere’de her türlü başarıyı yakalayan Alex Ferguson’ın kutsal kasesi Şampiyonlar ligiydi. 1997-98’i kupasız kapattıktan sonra ertesi sezon fırtına gibi esen Manchester United, Nou Camp’da futbol tarihinin en büyük geri dönüşlerinden birini yaparak son dakikada bulduğu iki golle Bayern Münih’i devirmeyi başardı. En büyük ödülü kazanan Ferguson ve ekibi, lig şampiyonluğu ve federasyon kupasını da bunlara ekleyerek müthiş bir üçleme yaptı. Bu zaferlerin ardından Alex Ferguson, Britanya futboluna yaptığı emsalsiz katkı ile şövalye ilan edildi ve Sir unvanı aldı. 2001-02 sezonunun ardından emekliye ayrılacağını açıklayan ancak sezonun çok başarısız geçmesiyle bu kararından dönen Ferguson kırmızı şeytanlarla 3 yıllık sözleşme imzaladı. Bu onun son dönemde ki ayrılacak söylentilerinin başlangıcıydı belki de. 2003’de 8. şampiyonluğunu kazanan İskoç menajer, 6 kasım 2006’da Manchester United’ın başındaki 20. yılını bitirirken kırmızı şeytanları en uzun süre çalıştıran isim olmanın da gurunu taşıyordu.

Ancak bu zaman dilimi inatçı İskoç’u kesmemiş olacak ki bir kez daha yeni bir takım kurma yoluna gitti. İstese bırakıp 3 sene şampiyonluktan uzak geçirmeyebilirdi bu dönemi. Ama Cristiano Ronaldo, Wayne Rooney, Rio Ferdinand, Nemanja Vidic, Van Der Sar, Patrice Evra gibi isimlerle bir başka başarılı grup yaratan Sir Alex, yine Premier ve Şampiyonlar Ligi’nde mutlu sona ulaştı. Kariyeri boyunca tam 45 kupa kazandı Ferguson. 45 kupa. Söylenmesi zor, kulağa nasıl geliyor siz düşünün artık. Şimdi bir çok örnekler veriyoruz. Mourinho, Capello, Hitzfeld, Lippi vs. Bunların hepsini toplasan Ferguson’un kazandığı kupa sayısına ya anca ulaşır yada ulaşamaz. İşte böyle bir adam Sir Alex Ferguson. Ne zaman mı bırakacak? Bu da büyük ödüllü uzman sorusu. Ama bırakana kadar da Manchester United İngiltere’nin efendisi olmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Juventus'ta Cadılar Bayramı


Juventus'ta cadılar bayramı için takım fotolarında oynamalar yapmışlar. Harika bir çalışma olmuş. Devamı BURADA

Gol Sevinci, Kırbaç ve Hapis


Abartılı gol sevincinde en fazla sarı kart görüyorsun günümüzde. O da hakemin insafına kalmış. Bazı gol sevinçlerinde arkadaşının kıçına şaplak atıyorsun, öpüyorsun, kafasına vuruyorsun, değişik şeyler de oluyor. Yukarıda ki videoya benzer gol sevinçleri de oluyordur, o da görüntüye takılırsa. Maç içerisinde Valderrama'ya yapılan okşamayı hatırlarsınız. Buna benzer olaylar oluyor yani. Ama bu videoda ki gol sevincini İran'da yaparsan ve kameralara yakalanırsan ayvayı yedin demektir. Persepolisli ikili Sheys Rezaei ve Mohammad Nosrati (parmağı hangisi yedi bilmiyorum) İran Futbol Federasyonu tarafından 25.000 pound cezaya çarptırıldı. Adamlar federasyon, cezası en fazla bu kadar oluyor ama devlet affetmedi ve hakim Valiollah Hosseni cezayı açıkladı: "Binlerce seyircinin gözünde ve tv kameralarının önünde bu hareketin cezası 74 kırbaç ve 2 ay hapis cezası". Bu tip bir hareket yapıyorsan hangi ülkede olduğunu hatırlayacaksın. Bizim açımızdan komik, İran açısından traji komik bir olay. Tabi 2001'de Sevillalı Francisco Gallardo'nun bu LİNKTEKİ sevincinde ceza ne olurdu acaba. Bence idam.

4 Kasım 2011 Cuma

Ronaldo altın ayakkabısıyla...

Adamsın...


Maçı izleyemedim o yüzden yazı yok. 2.yarıyı izleyebildim sadece. Golü gördüm. Egemen'e hayran olmamak elde değil. Sen neredeydin be abicim. Senin gibi 3 futbolcu daha olsa 11'de, Beşiktaş'ın başarılı olmama ihtimali yok. Müthiş bir kafa golü ve savunmada her zaman ki gibi cengaverdi. Adamsın Egemen adam. Son dakikada ki pozisyon 45 saniye süren deprem filmi gibiydi (Tunç Elibol'un lafı bu çok hoşuma gitti). Ben ise hakem düdük çalsın diye bekledim. Ne bileyim bir ofsayt çal, faul ver bir şey çalsın diye bekledim. Su altı nefes egzersizi gibiydi son dakika. Ama sonunda kazandık. Bu Beşiktaş'ı tutmak için çok zengin olman lazım. Sağlığın yerinde olacak. Yani hiçbir sıkıntın olmayacak ki tek derdin Beşiktaş olsun. Yıllardır yaşamadığım stresi Beşiktaş yaşattı bana. Üst üste 3 sene şampiyon olan ve Lucescu'nun takımını saymıyorum ama gerisi safi stres. Neyse kazandık ve önemli bir avantaj elde ettik. 2.yarıda izlediğim takım ise umudumu arttırdı. Bu kadro bir arıza yaşamazsa, takıma girmeyenler küsse bile başarının gelme ihtimali yüksek. Ancak yine bariz olan bir şey Guti'yi ne olursa olsun kazanmak lazım. Yoksa son 30 dakikalar hep kabus olacak.

3 Kasım 2011 Perşembe

Futbol TV


4 Kasım Cuma
20:00 Sivasspor - Fenerbahçe (Ligtv)
20:00 Samsunspor - Ankaragücü (Ligtv 2)
21:30 Mainz - Stuttgart (TRT HD)
5 Kasım Cumartesi
13:00 Manisaspor - Antalyaspor (Ligtv 2)
13:00 Orduspor - Gaziantepspor (Ligtv)
16:00 KDÇ Karabükspor - Eskişehirspor (Ligtv)
16:30 Borissia Dortmund - Wolfsburg (TRT Haber)
17:00 Blackburn Rovers - Chelsea (Ligtv 2)
19:00 Galatasaray - Mersin İdman Yurdu (Ligtv)
19:00 Mallorca - Sevilla (NTV Spor)
19:30 Leverkusen - Hamburg (TRT HD)
23:00 Levante - Valencia (NTV Spor)
6 Kasım Pazar
13:00 Büyükşehir Bld - Bursaspor (Ligtv)
13:00 Real Madrid - Osasuna (NTV Spor)
15:30 Wolves - Wigan (Ligtv 2)
16:00 Trabzonspor - Kayserispor (Ligtv)
16:30 Hannover - Schalke 04 (TRT Haber)
18:00 Fulham - Tottenham (Ligtv 2)
18:30 Augsburg - Bayern Münih (TRT HD)
19:00 Gençlerbirliği - Beşiktaş (Ligtv)
21:00 Athletic Bilbao - Barcelona (NTV Spor)
23:00 Getafe - Atletico Madrid (NTV Spor)
Tribündergi.com

1 Kasım 2011 Salı

Futbol Ateşi Aşmış Tanıtım


Bu tanıtımı mutlaka izleyin. Böylesini hiç görmediniz, sizi temin ederim.