30 Eylül 2011 Cuma

Futbol TV


30 Eylül 2011 Cuma
20:00 Bursaspor - Gençlerbirliği (Ligtv)
01 Ekim 2011 Cumartesi
14:45 Everton - Liverpool (Ligtv 3)
15:00 KDÇ Karabükspor - Orduspor (Ligtv)
16:30 Hoffenheim - Bayern Münih (TRT Haber)
17:00 Manchester United - Norwich City (Ligtv 3)
17:00 Blackburn Rovers - Manchester City (Ligtv 2)
18:00 Çaykur Rizespor - Kasımpaşa (TRT 3)
19:00 Fenerbahçe - Büyükşehir Belediyespor (Ligtv)
20:00 MP Antalyaspor - Sivasspor (Ligtv 2)
20:00 Akhisar Belediyespor - Gaziantep Büyükşehir Belediyespor (TRT 3)
02 Ekim 2011 Pazar
00:00 Fluminense - Santos (Ligtv 3)
14:00 Giresunspor - Göztepe (TRT 3)
14:00 Boluspor - Adanaspor (TRT 6)
15:00 Samsunspor - Manisaspor (Ligtv 2)
15:00 Eskişehirspor - Trabzonspor (Ligtv)
15:30 Bolton Wanderers - Chelsea (Ligtv 3)
16:30 Karşıyaka - Kayseri Erciyesspor (TRT 3)
16:30 Hannover - Werder Bremen (TRT Haber)
18:00 Tottenham Hotspur - Arsenal (Ligtv 3)
18:30 Hamburg - Schalke 04 (TRT HD)
19:00 Kayserispor - Mersin İdman Yurdu (Ligtv 2)
19:00 MKE Ankaragücü - Galatasaray (Ligtv)
19:00 Sakaryaspor - Konyaspor (TRT 3)
21:00 Sporting Gijon - Barcelona (NTV Spor)
21:30 Juventus - Milan
22:00 Vasco Da Gama - Corinthians (Ligtv 3)
23:00 Espanyol - Real Madrid (NTV Spor)
03 Ekim 2011 Pazartesi
20:00 Gaziantepspor - Beşiktaş (Ligtv)
20:00 Denizlispor - TKİ Tavşanlı Linyitspor (TRT 3)
Kaynak:Tribündergi

29 Eylül 2011 Perşembe

Güzel ve Çirkin/Stoke:2 BJK:1


Hayatımda Stoke kadar pislik bir takım görmedim. Anti futbol oynadıklarını hep biliyor, izliyorduk ama böylesini görmedim arkadaş. O yüzden Beşiktaş'a söylenecek hiçbir şey yok bana göre. Ellerinden geleni yaptılar. Takım olarak böyle iğrenç futbol oynayan bir takıma karşı yapılabilecek her şeyi yaptılar. O yüzden sağlık olsun diyorum. Sezon başından bu yana en iyi futbolunu oynadı Beşiktaş. Rakibinin teknik eksikliği barizdi ama fizik olarak 2 katı bir takım vardı karşısında. Siyah beyazlılar maç boyu disiplini elden bırakmadı. Quaresma bile geldiğinden bu yana belki de egosunu en çok törpülediği maçı oynadı. Bir tek Simao sırıttı benim gözümde. Onun da yapacağı bir şey yok, çok ufak tefek çünkü. Oz'da ki gibi hapishanede itilip kakılan yeni yetme gibiydi. Her pozisyonda tokat yedi. Aslında maç boyunca sahada dayak yemeyen Beşiktaşlı yok gibiydi. Soyunma odasında birbirlerine çürüklerini göstermişlerdir herhalde. O kadar sert oynayan bir Stoke vardı.

"Damned United" filminde de gördüğümüz gibi Don Revie'nin kenarda Billy Bremner'ın saha içinde önderlik ettiği (pisliğin kralını yapıyorlardı) Leeds United'a benziyorlardı. Her pozisyonda tekme yemeyen yoktu. Duran toplarda kafalar eziliyordu. Maçın hakemi de zayıf kaldı bana göre. Pullis'in kenardan, İngiliz futbolcuların saha içinden yaptığı tahriklere kapıldı çoğu zaman. Mesela penaltı pozisyonunu çok kolay çaldı. Sivok'un hareketine kadar 2 faul var Beşiktaşlı oyunculara yapılan. Onlara çalmadı, Sivok'un ufak hareketini ağır cezalandırdı. 2-1'den sonra ise beklediğimden daha iyi baskı kurdu Beşiktaş ama havadan oynama gafletinde bulundu. Elinizde Jan Koller yoksa Stoke savunmasının arasında şansınız yok. Yerden zorlasalar Edu'nun pozisyonunda olduğu gibi tehlike sayısı artabilirdi.

Bu arada Beşiktaş'ın en ilerisinde ki Brezilyalıya da ayrı parantez açmak lazım. Maçın müthiş (!) spikeri Emre Tilev çok salladı Edu'ya ama bence çok iyi oynadı. İleride ki tek forvet ne yapması gerekiyorsa becerisi kadar onu yaptı Brezilyalı. Güçlü fiziğiyle maç boyunca ezilmedi Stoke savunması karşısında. Hatta son dakikada ki pozisyonu gole çevirebilse belki de maçın yıldızı olacaktı. Bu ülkede Nobre'nin mücadele gücünü yıllarca öve öve bitiremedik ama Edu, bu işi çok rahat yapıyor ve pozisyon denk geldiğinde de çerçeveyi bulabiliyor. O yüzden alışma dönemini çabuk atlatırsa Beşiktaş'ın hücum hattında çok iyi bir alternatif olacak. Sözün özü başta da söylediğim gibi Beşiktaş'ı beğendim. Bu oyun anlayışında keyif veren ve sonuca giden bir Beşiktaş izleyeceğimiz kesin gibi. Böyle oynayıp kaybetse de hiçbir siyah beyazlı taraftar üzülmez diye düşünüyorum.

Tevez, Ocak'a Kadar Oynamayabilir


Manchester City 2009’dan itibaren körfezden gelen sahipleri sayesinde yıldızları kadrosuna topladı. Para ödemek hiç sorun değildi onlar için. Bastırdılar parayı aldılar adamı. Tarihlerinde çok önemli başarılar olmadığı için de aldıkları oyuncuların hepsi 1.sınıf olamadı tabi. Ama bir alt seviyedeki en önemli isimleri topladılar. Abu Dhabi United Group’un ilk gözdelerindendi Carlos Tevez. Hatta bugün bile aldıkları isimlere bakarsak en parlak yıldızıydı. Tevez’de de aynı kozu kullandılar, bastırdılar parayı aldılar. Alex Ferguson gibi düşünmediler transfer yaparken. Taraftarı coşturacak bir isme ihtiyaçları vardı. Bugün Real Madrid’te Ronaldo’nun, Barcelona’da Messi’nin yaptığı gibi. O takımlarda da bir çok ünlü yıldız var ama bu iki ismin yeri çok ayrı taraftarın gözünde. Tevez de işte öyle bir isim City taraftarı için. Sen takıma Adebayor’u da, Gareth Barry’i de, Yaya Toure’yi de, David Silva’yı da alsan hiçbirinin yıldızı Tevez’in ki kadar parlak değil. Ama o Tevez de diğerleri kadar profesyonel anlayışa sahip değil.
***
“Gönülsüz iş olmaz” diye bir deyim vardır sıkça kullandığımız. Carlito’nun olayı da tam böyle işte. Sezon başında eski kulübü Corinthians’a bir türlü geri dönemedi. Hatırı sayılır bir teklifte vardı ortada ama City, o kadar kolay bırakmak istemedi Arjantinliyi. Aslında Agüero hamlesi de Tevez’in gideceği üzerine planlanmıştı. Ama ortadaki sorunu göremediler. Carlito'yu profesyonel bir oyuncu sandılar. Lisansı öyle dese de Tevez de Maradona gibi paramı alırım işime bakarım diyen yıldızlardan değil. Oynadıkları yerde önce huzuru arayan, egolarının okşanmasını seven, kısacası tek adam olmayı sevenlerden. Tevez de bu kadar başarılı bir sezonun ardından bu yüzden tekrar doğduğu kıtaya dönmek istemişti. Ama City yönetimi ya anlayamadı ya da inat yaptı Arjantinli gibi.

Tevez döndü, başta sorun yok gibi gözüküyordu ama kenarda unutulunca sıkıntı başladı. İtalyan menajere de bir şey söyleyemezsin. Ligde işler iyi gidiyor. Agüero ve Dzeko şu ana kadar istenileni veriyor. Ama Şampiyonlar Ligi aynı değil. Orada Tevez’e ihtiyacınız var. Mancini bunu hesaplayamadı belki. Bayern Münih deplasmanında 2-0 gerideyken Tevez’i sokmak istedi oyuna. Ama hiç beklemediği bir tepki aldı. Tevez’in düşünüldüğü kadar profesyonel olmadığının bir kez daha görüldüğü an yaşandı. Girmek istemedi oyuna. Maç sonrası City yönetimi hemen 2 hafta cezayı yapıştırdı Tevez’e. Arjantinli bu süre boyunca tüm futbol faaliyetlerinden mahrum kalacaktı. Mancini de zaten açıklamıştı: “Tevez benim için bitmiştir” diye.
***
Peki ne olacaktı 2 hafta bittikten sonra. Arjantinli rahat durmayacaktı belli. Ya antrenmanda ya maçta arıza çıkarmadan durmayacak. O yüzden City yönetimi bir kez daha toplandı. Kulüp avukatları Arjantinliyi Ocak ayına kadar sahalara döndürmemeyi planlıyor. Tevez’in City’den maaşı haftalık 200 bin pound. Bonuslarıyla bu tutar 500 bini buluyor. Sadece maaşı, Ocak ayına kadar 3 milyon poundluk bir toplama denk geliyor. Ancak City yönetimi Premier Lig kuralları gereği Tevez’e öyle Ocak ayına kadar ceza veremiyor. Verebileceğin ceza süresi 2 haftayı geçemiyor. Bu yüzden de planları Arjantinliye Ocak’a kadar 2 haftalık sürelerle cezalar vermek. Bunu yapabilecekler mi zamanla göreceğiz ama Tevez’e en ağır işkenceyi yapmak istedikleri bariz. Bunda da haksız değiller.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Dünya Rekoru Kafa Golü


Odd Grenland'ı sadece bahisten biliyorum, yalan yok. Ne renklerini bilirim, ne de bir oyuncusunu. Üst tercihinden çok para kazandırmıştır bana onu bilirim. Ancak Norveç Ligi'nin bu vasat takımından Jone Samuelsen, Pazar günü Tromso'ya kendi yarı sahasından yani 57 metreden attığı golle Guinnes rekorlar kitabına girdi. Baba maç sonunda da espriyi patlatmış bu golün kendisine sorulması üzerine: "Bu vuruşu yaparken golü düşündüğümü söyleyebilirdim ama büyük bir yalan olurdu herhalde" demiş. Hakikaten de golü görünce önce hak vereceksiniz Samuelsen'e.

25 Eylül 2011 Pazar

Ağır Ceza


Sandefjord oyuncuları Stian Antonsen ve Marius Berntzen, ayak tenisinde mağlup olunca cezaları ağır olmuş:)

Fernando Torres


Fernando Torres'in geçen hafta Chelsea maçında kaçırdığı golü Fifa 2011'de denemişler ama burada bile tam anlamıyla başaramamışlar. Alkışlar bir kez daha İspanyol'a.
Not: Hayatta Fifa oynamam, oynayana da şaşarım

Aradaki Fark



İkisi de farklı kazanmış bugün. 2 karede bugün oynanan maçlardan. Biri gururla bakarken sahaya öteki düşünceli. Aralarında 1 puan var ama Barcelona antrenmandayken bomba düşmezse La Masia'ya bu sezon da şampiyon zor değişecek gibi.
Abarttın deme bana,
Real'in Şampiyonlar Ligi kazanma ihtimali daha fazla.
Tabi yukarıdaki çıkmazsa karşısına bir kez daha.
Ha şunu diyebilirsin bana.
"Sende mi şair oldun be p......":)

23 Eylül 2011 Cuma

Futbol TV


23 Eylül 2011 Cuma
19:30 Karsiyaka - Elazigspor (TRT 3)
20:00 Kayserispor - Fenerbahce (Ligtv)
21:30 Stuttgart - Hamburg (TRT HD)
24 Eylül 2011 Cumartesi
14:45 Manchester City - Everton (Ligtv 3)
15:30 Giresunspor - Gaziantep BSB (TRT 6)
16:00 Mersin İdmanyurdu - Gaziantepspor (Ligtv 2)
16:30 Mainz 05 - Borussia Dortmund (TRT HD)
17:00 Arsenal - Bolton Wanderers (Ligtv 3)
19:00 Sevilla- Valencia (Ntv)
19:30 Stoke City - Manchester United (Ligtv 3)
19:30 Bayern Munich - Bayer Leverkusen (TRT HD)
20:00 Manisaspor - İstanbul BŞB (Ligtv 2)
20:00 Trabzonspor - Karabükspor (Ligtv)
20:30 Caykur Rizespor - Göztepe (TRT 3)
21:00 Real Madrid - Rayo Vallecano (Ntvspor)
23:00 Barcelona - Atletico Madrid (Ntvspor)
25 Eylül 2011 Pazar
00:00 Flamengo - America Mineiro (Ligtv 3)
13:00 Mallorca - Real Sociedad (Ntvspor)
15:30 Güngören Belediye - Adanaspor (TRT 6)
17:30 Sivasspor - Bursaspor (Ligtv)
17:30 Orduspor - Samsunspor (Ligtv 2)
18:00 Queens Park Rangers - Aston Villa (Ligtv 3)
18:30 Sakaryaspor - Bucaspor (TRT 3)
20:00 Besiktas - Antalyaspor (Ligtv)
20:00 Genclerbirligi - Ankaragücü (Ligtv 2)
20:30 Denizlispor - Kasimpasa (TRT 3)
20:00 Genclerbirligi - Ankaragücü (Ligtv 2)
22:00 Botafogo - Sao Paulo (Ligtv 3)
23:00 Real Zaragoza - Malaga (Ntvspor / Idman TV)
26 Eylül 2011 Pazartesi
20:00 Galatasaray - Eskişehirspor (Ligtv)
20:30 Konyaspor - TKİ Tavşanlı Linyitspor (TRT 3)
22:00 Norwich City - Sunderland (Ligtv 3)
Tribün Dergi

Ballı Galibiyet/Bursa:1 BJK:2


"Yürüye yürüye maç kazandı" cümlesini mutlaka duymuşsunuzdur. Genelde büyükler için söylenir. Yorumcuların ağzından düşürmediği bu laf, bu maçta anlamını buldu. Karşılaşmanın başından sonuna kadar Bursa kontrolünde giden oyun, ülkenin bu tip maçlarda en şanssız büyüğü Beşiktaş'ın galibiyetiyle bitti. Dostlar alınmasın, hiçbir şey oynamadan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin çok maçını bilirim böyle. Bu tip galibiyetleri de büyükler alır zaten. Dünyada da örnekleri vardır bu tarz 3 puanların. Beşiktaş da bugün yürüye yürüye, hiçbir şey oynamadan hatta doğru dürüst mücadele bile etmeden kazandı. Maçın 40.saniyesinde tek pozisyonuna girdi Quaresma ile. Gole en çok yaklaştığı 2.an ise yine Portekizli'nin 75.dakikada ceza sahası dışından şutuydu. Koskoca Beşiktaş için maçın özeti bu. 90 dakikada iki tehlike. Son 3 dakikada ise 2 inanılmaz gol. Bursalılar hiç üzülmesin çünkü Sivok'un golü gerçekten anormal bir yere giderken Holosko'nun sayısı 2 dakika öncesinin şokuydu. 90 dakika boyunca büyük bir bölümünü 10 kişi oynamalarına hem pozisyona girdiler, hem oyunu kontrol ettiler hem de korkunç mücadele ettiler. Yedikleri gollerde Ertuğrul Sağlam'ın "yapacak bir şey yok" bakışı her şeyi anlatıyordu zaten.

Maçtan sonra taraflı tarafsız herkesin ortak eleştiri konusu doğal olarak Quaresma'ydı. Maç boyunca yine bir takım oyuncusu olmaktan çok uzaktı. Her yıldızın egosu vardır kabul ama takımını frenlersen o ego başarısızlığın anahtarı oluverir. O zaman da yıldız olmanın hiçbir anlamı kalmaz. Özellikle deplasmanlarda daha efektif bir yapıda olması lazım Portekizlinin. İnönü'de ki maçlarda bu ego sıkıntı yaratmıyor ama deplasmanlarda hayata küstürüyor. Yaptığı hatayı her defasında telafi etmeye çalışıyor ama yapamadığında da böyle gereksiz kartlar görebiliyor. Bugün gördüğü kart hayırlı oldu demek yanlış. Beşiktaş, Quaresmasız daha iyi oynamayacak. Sadece biraz daha egosunu törpülemesi istenecek. Yoksa çok iyi bir kadroya sahip olduğunu inandığım Beşiktaş için bu sene de hüsran olur. Carlos Carvalhal da iyi bir insan bu hareketlerinden belli. Ancak teknik adamlığı için aynı şeyleri söylemek zor. Bugün maç öncesinde gereksiz yere takımın ayarlarıyla oynamış. Egemen sol bekte önünde İsmail olmaz. Simao ortada olmaz. Egemen'i oyunun gerginliğini azaltmak için oyundan alması doğruydu. Ama başta bunu yapması anlamsızdı. Tek tek oyuncuları değerlendirmeyeceğim ama Sidnei'ye git gide kanım ısınıyor. Top tekniği ve hücuma çıkışları süper. Ronaldo-Zago ikilisine götürdü beni. Savunma yönü için daha bir şey söyleyemem, erken. Sonuçta Beşiktaş, başta da söylediğim gibi hiç hak etmediği bir galibiyet aldı. Arada böyle kazanmak güzel. Sorun kötü oynadığın maçların çoğalmasında olur. Bunu da zaman gösterecek.

22 Eylül 2011 Perşembe

Adaletsizlik La Liga'ya Zevk mi Getirdi?


"18 takım Real ve Barça'nın yayın gelirlerine karşı cephe aldı". 9 Eylül'de haber sitelerinde yer aldı bu başlık. O günden sonra Real Madrid de, Barcelona da deplasmanda kazanamadı. Tamam çok fazla bir sayı değil, 2 maç ama başka bir direnç olduğu ortada. Belki de 2-3 hafta sonra bunları da konuşmayacağız. Ancak şu bir gerçek. Barcelona 2 deplasman maçında Real Sociedad ve Valencia ile berabere kaldı. Real Madrid, Levante'ye mağlup olurken Racing Santander deplasmanında 2 puan bıraktı. Maçlarda çatır çutur geçti. Umarım bu tepkinin gazı uzun bir süre alır da bizde zevkli bir lig yarışı izleriz. Bundan önceki yıllarda olduğu gibi 5.haftadan sonra at başı giden bir maraton değil. Bu arada Racing'in başında defansif futbolun bokunu çıkartan Hector Cuper var. Mourinho bile oha demiştir herhalde:)

Ranieri'nin Inter'i...


Başlıktaki gibi anabilecek miyiz Inter'i yoksa onunda sonu Gasperini gibi olacak. 3 ay önce hiç şans tanımamıştım ama Ranieri için aynısını söyleyemem. Roma'nın başındayken şampiyon performansı göstermişti takımı ama karşısında Mourinho vardı maalesef. O sezon mucizeye imza atsa şu an başkentte kraldı. Ancak Portekizlinin akıl oyunlarına kurban gitti. Şimdi ise Mourinho'dan sonraki boşluğu doldurması için geride kalan 15 ayda göreve getirilen 4.teknik adam. Başarılı olur mu? biraz sabırla mümkün. Rahat bırakılır mı? Hayır...Kadroya baktığımda başarılı olmaması için bir neden göremiyorum ama çok yıpranmış isimler var. Eto'o nun yokluğu ayrı bir sıkıntı. Belki de Gasperini'nin ipini çeken Kamerunlunun yokluğuydu. Öte yandan Mourinho yaşlı kadronun suyunu çıkartıp, posasını bırakmış bir hava son dönemde. Ranieri'nin sakin yaklaşımı bu kadroya ilaç gelebilir. Böyle olursa Inter'in bu sezon şampiyonluğa oynamaması için bir neden de yok. Bunu zaman gösterecek ama futbolun gülen yüzlerinden Claudio amcanın üzülmesini hiç ama hiç istemiyorum.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Gasperini İçin Game Over


24 Haziran Cuma günü yazmışım bu YAZIYI. Bugün 21 Eylül. 24 saat içinde bir mucize olmazsa Gasperini'nin görevine son verecek Moratti. Serie A'da Novara'ya 3-1 yenilmek sonunu getirdi Gasperini'nin. 3 ay önce Moratti show başlar demiştim, tüm hızıyla sürüyor. Bakalım şimdi hangi teknik adamı çıkartacak şapkadan.

17 Eylül 2011 Cumartesi

Önce Pop Sonra Futbol


Joe Cole yeni takımı Lille'e çabuk alışmış gözüküyor. Maç öncesi arkadaşlarına çok mini bir konser veren Cole ardından sahaya çıkıp en iyi yaptığı işte resitale dönmüş.

Futbol TV


17 Eylül Cumartesi
14:45 Blackburn-Arsenal / EPL TV
16:30 Leverkusen-Köln / TRT HD
17:30 Gençlerbirliği-Karabükspor / Lig TV
18:00 Elazığspor-Denizlispor / TRT 3
19:30 Kaiserlaustern-Mainz / TRT HD
20:00 Trabzonspor-İstanbul BŞB / Lig TV
20:00 Orduspor-Manisaspor / Lig TV 2
20:30 Göztepe-Karşıyaka / TRT 3
21:00 Barcelona-Osasuna / NTV
18 Eylül Pazar
15:30 Boluspor-Sakaryaspor / TRT 3
15:30 Tottenham-Liverpool / EPL TV
16:00 Mersin İY-Bursaspor / Lig TV
16:30 Hannover-B. Dortmund / TRT HD
17:30 Sivasspor-Eskişehirspor / Lig TV 2
18:00 Manchester United-Chelsea / Lig TV 3
18:30 K.Erciyesspor-Konyaspor / TRT 3
18:30 Schalke 04-Bayern Münih / TRT HD
19:00 Atletico Madrid-R.Santander / NTV
20:00 Galatasaray-Samsunspor / Lig TV
20:30 Gaziantep BŞB-Güngören / TRT 3
21:00 Levante-Real Madrid / NTV
19 Eylül Pazartesi
20:00 Beşiktaş-Ankaragücü / Lig TV
20:30 Kasımpaşa-Kartalspor / TRT 3
Not: Copy-Paste Aceto

16 Eylül 2011 Cuma

Körfeze Gidenler


Adı Fenerbahçe ve Galatasaray’la da sıkça geçen Asamoah Gyan’ın şok bir kararla Birleşik Arap Emirlikleri ekibi Al Ain’e kiralık gitmesi üzerine ESPN güzel bir araştırma yapmış. Avrupa’nın üst düzey liglerinden Arap yarımadasına göç edenleri konu etmiş. Bu isimlerden bazıları doğal olarak kariyerinin son volesini vurmayı düşünürken Gyan gibileri de parayı kariyerinin önünde tutmuş. Ama öyle teklifler var ki hakikaten hayır dememek için fazla idealist olmak lazım. Al Ain, Gyan’a vergiler hariç haftalık 200 bin pound ödeyecek. Kulübü Sunderland’e ise kira parası olarak 6 milyon pound. Gyan gibi çok büyük bir yıldız değilseniz tercih konusunda fazla zorlanmazsınız. Böylece Gana’lının neden İstanbul’u tercih etmediğini de net bir şekilde anlıyorsunuz. Öte yandan Körfez ülkelerinden büyük liglerde takım sahibi olanlar da var. Bu ülkelerdeki transfer piyasasını fena kızıştıran Araplar, Gyan örneğinde olduğu gibi astronomik-Gökmen Özdenak ağabeyimizin deyimiyle pornografik-paralarla 2.sınıf yıldızların aklını çelmeyi başarıyorlar. Uzun bir yazı ama bölmek işime gelmedi açıkçası. Aşağıdaki liste ise her iki oyuncu tiplerinden körfezi seçenleri gösteriyor.
Abedi Pele (Al-Sadd, 1982-83 ve Al-Ain 1998-2000)
Listede yer alan Mauro Zarate gibi efsane oyuncu da yıldızını körfezde parlatanlardan. 1982’de 17 yaşında Gana’nın Afrika Uluslar Kupası’nı kazanmasında başrolü oynayan Pele, aynı yıl Al-Sadd’a geçti. Burada da çizgisini koruyunca ilk Avrupa tecrübesini yaşamak için Zürih’in yolunu tuttu. Sonrasında Fransa, Benin ve bir ara ülkesine dönse de ikinci Marsilya seferi Pele’nin kariyer zirvesi oldu. İki kez Afrika’da yılın futbolcusu seçildi ve Şampiyonlar Ligi’ni kazandı. Kariyerinin son takımı ise yine bir körfez ekibi Al-Ain’di.
Hristo Stoichkov (Al-Nasr, 1998)
Babanın kariyerini bu satırlarda anlatmaya gerek yok sanırım. Arada bir Parma macerası yaşasa da uzun yıllar Katalan kulübüne hizmet eden Stoichkov, 98 Dünya Kupasından sonra Kupa finalinde oynaması gereken CSKA Sofia’ya gitti. Ancak kısa bir süre sonra Asya Kupa Galipleri Kupası’ndaki 2 maçlık gösteri için 250 bin dolara Suudi Arabistan ekibi Al-Nasr’a transfer oldu. Bu arada CSKA’da kupa finalini 5-0 kaybediyordu. Parladığı takımı yalnız bırakmasını The Independent’tan Bulgar gazeteci Vassil Kolev şöyle yorumladı: “Olanlar konusunda kendisini azıcık bile suçlu hissettiğini düşünmüyorum. O tip bir adam değildi”.

Kendisi ise Al-Nasr macerasını 2004’teki bir röportajında şöyle anlatıyordu: “Asya Kupa Galipleri yarı finali öncesi Suudi Arabistan prensi ilk golü atana Mercedes alacağının sözünü verdi. Bende takıma penaltı kazandırdım. Baktım takımdan biri topu almış penaltı noktasına gidiyor. Gittim topu aldım elinden ve git gölgede takıl dedim. Ama penaltıyı kaçırdım ve Mercedes hayallerim suya düştü”. Stoichkov’un kaçırdığı penaltıya rağmen Al-Nasr 2-1’lik galibiyetle finale yükseliyordu. Finalde ise Suudi ekibine kupayı getiren tek gol Bulgar yıldızdan geliyordu. Stoichkov ise daha sonra Japonya ve ABD maceralarıyla kariyerine nokta koydu.
George Weah (Al-Jazira, 2001-03)
“Dünyada Yılın Oyuncusu” ödülünü kazanan tek Afrikalı Weah, 5 yıl Milan’da forma giydikten sonra sırasıyla Chelsea (kiralık), Manchester City ve Marsilya forması giyen efsane oyuncu, bir türlü bulamadığı huzuru körfezde yakaladı. 35 yaşında Al-Jazira’ya giden Weah, o dönem verdiği bir röportajda: “Burada çok mutluyum ve halk bana müthiş saygı gösteriyor. Dünyanın birçok büyük liginde oynadım. Ama burada olduğum için bir an bile pişmanlık duymadım”.
Bebeto (Al-Ittihad, 2002)
31 yaşında Deportivo’ya veda ettiğinde arkasında müthiş bir kariyer vardı Bebeto’nun. Ancak son takımı Al-Ittihad’a gelene kadar 9 takım değiştirmek zorunda kalıyordu Brezilyalı efsane. Hatta İskoçya Ligi’nde küme düşmemeye oynayan St.Mirren tarafından bile reddedilmişti. Artık vedaya hazırlanırken Suudi ekibi Al-Ittihad’tan gelen 1.1 milyon dolarlık cazip teklif Bebeto için tam bir piyangoydu. Ancak pili bitmişti. 5 maçta 1 gol ve cebine koyduğu 525 bin dolarla kariyerini noktaladı.
Romario (Al-Sadd, 2003)
Kendisine göre 1000, çoklarına göre 900 gollü Romario da yolu körfezden geçenlerden. Aslında nasıl geçmesin ki. Avustralya da bile forma giyen Romario’nun körfez macerası ise en kısalarından. 3 aylığına kiralık olarak 1.5 milyon dolar gibi müthiş bir rakama anlaşan Brezilyalı, burada sadece 3 maçta forma giydi. Teknik direktörüyle klasik olduğu üzere papaz olan Romario’nun asıl hedefinin banka hesabını şişirmek kadar 1000 gol barajını aşmak olduğu anlaşılamayınca sambacının körfez macerası da kısa sürdü. Böyle hedefi olan bir oyuncuyu kenarda oturtmak, huzursuzluğun çıkması için yeterli bir sebepti. Romario sonraları verdiği bir demeçte de bunun altını çizdi: “Benim sorunum teknik direktörümleydi. Bunun dışında her şey mükemmeldi. 1000 gol hedefimden saptığımı hissettiğimden ayrıldım”.

Gabriel Batistuta (Al-Arabi, 2003-05)
2000 yılında Roma, 9 yıllık Fiorentina macerasının ardından 31 yaşındaki Batistuta için 33.6 milyon dolar ödemişti. Burada 1 şampiyonluk yaşadı ama 2002 Dünya Kupasından sonra Inter’e kiralandı. 2003’te kontratının bitmesinin ardından Premier lige gitmeyi düşledi ancak olmadı. O da gelen teklifler arasında en iyisi olduğu için Katar ekibi Al-Arabi’ye geçti. 8 milyon dolarlık kontrat ve Rolls Royce oldukça cazipti. Katar ekibinde ilk seozn 2 gol attı ama takip eden sezonun başında sakatlanınca kariyerini sonlandırmak zorunda kaldı. Ancak bu ülkeyle ilişkilerini kesmedi ve Katar’ın 2022 Dünya Kupası adaylığında bir elçi gibi rol aldı.
Pep Guardiola (Al-Ahli, 2003-05)
Barcelona’nın efsanevi kaptanı ve teknik direktörü Pep Guardiola da futbolculuk döneminin 2 yılını körfezde geçirdi. Barcelona kariyerinden sonra sürekli sakatlıklarla boğuşan Pep, geldiği Roma’da daha sonra aklansa da doping kullandığı gerekçesiyle ceza alınca fazla forma şansı bulamadı ve sadece 4 maç oynadı. Sonra gittiği Brescia da ise 13 maç oynadıktan sonra 2003 kışında Al-Ahli’ye transfer oldu. Yıllık 2 milyon dolara anlaştığı ve futbolculuk kariyerini sonlandırdığı bu ülkede çok sevilen Pep:”Burada her zaman çok güzel anılarım oldu”.diyecekti. Barcelona’nın başına geçtikten sonra da eski kulübünü unutmayan Guardiola, Batistuta gibi Katar’ın 2022 adaylığı için elçilik yaptı. Onun döneminde ‘Qatar Foundation’ Barcelona’nın göğüs reklamı oldu ve bir süre adı Katar milli takımı için anıldı.
Frank ve Ronald De Boer (Al-Rayyan ve Al-Shamal, 2004-08)
İkizler Ajax, Barcelona ve Rangers kariyerlerinden sonra, ki Frank’ın Galatasaray sezonunu da unutmayalım, körfeze gitmeyi tercih ettiler. 2004’te Ibrox’tan ayrılan Ronald’ı takip eden Frank ikiziyle Al-Rayyan’da buluştu. Ardından Frank 2006’da emekliye ayrılsa da 2 yıl daha bu ülkede top koşturan Roland De Boer’un hayatında Katar ayrı bir yer tutuyor. Geçen sene Daily Telegraph’a verdiği röportajda da Katar’ı savunan Roland, bize bir dönem cumhuriyet dönemi Türkiye’sine fes giydirenlere cevap vermek istememiz gibi çok net konuşmuş: “İnsanlar burada içki içilmez sanıyor, çok saçma. İnsanlar eşimin yüzünü örttüğünü sanıyor. Eşim isterse mini etek bile giyiyordu burada”.

Denilson (Al-Nasr, 2006-07)
1997’de Konfederasyon Kupası’nda müthiş bir performans gösterince Real Betis, 98 dünya kupası sonrası Denilson’u dönemin dünya rekoru 21.5 milyon pounda transfer etmişti. Ancak bombası çabuk patladı Brezilyalının. Betis 1999-2000 sezonunda küme düştü. Denilson da Flamengo’ya kiralandı. Döndüğünde ise aynı etkiyi bir türlü yaratamadı. Bir sene Bordeaux da oynadıktan sonra 2006’da yolu körfeze düştü. 28 yaşında Suudi ekibine 1 milyon dolara transfer oldu. Ancak kulüp mali problemlere gömülünce ABD’ye Dallas’a transfer oldu. 2009’da Vietnam’da, son olarak 2010’da ise Kavala’da gözüktü. Şimdi ülkesinde yorumculuk yapıyor.
Mauro Zarate (Al-Sadd, 2007)
Abedi Pele gibi körfezden Avrupa’ya geçiş yaptı Mauro Zarate. Velez’de gol krallığı yaşadıktan sonra 2007’de Al-Sadd’a geldiğinde 20 yaşındaydı. Burada 6 maça çıktıktan sonra Birmingham’a kiralandı. İngiliz ekibi küme düşünce kiralık geldiği Lazio’da yıldızını çabuk parlattı ve başkent ekibi Arjantinlinin bonservisini hemen aldı. Zarate bu sezon Inter’e kiralandı.
Fabio Cannavaro (Al-Ahli, 2010-11)
2006’da Dünya Kupası’nı kaldırdı. Turnuvadaki performansıyla dünyada yılın oyuncusu seçildi. Real Madrid’le kupalar kazandıktan sonra Juventus’a gitmek sonu oldu. İtalyan devinin istikrarsız görüntüsü ve sakatlıklar Cannavaro’nun kariyerinin son yılında Al-Ahli’ye gitmesine neden oldu. Ocak ayında gittiği Dubai ekibi 12 takımlı ligde 8.oldu. Sakatlıklar devam edince Fabio da yeşil sahalara veda etti. Şimdi ise Al-Ahli’nin dünya elçisi ve teknik konularda danışmanı.

15 Eylül 2011 Perşembe

Şampiyonlar Ligi'nin Veteran 11'i


Şampiyonlar Ligi heyecanı tüm hızıyla başladı. Büyüklerin gruplardan çıkamama ihtimali çok düşük. Heyecan daha çok alt sınıf takımlarında. Gruplarda 2.sırayı almak, bir şekilde kendini bir üst tura atmak öncelikli hedef. Yada en kötü 3.olup Avrupa macerasına devam etmek. Şampiyonlar Ligi’nde yine birbirinden önemli takımlar var arada fireler olsa da. Kupanın favorilerinde ise bir değişiklik yok. Favorilerden biri de Chelsea. Tecrübelileri ve gençleri harmanlamaya çalışan Andre Villas-Boas, henüz 34 yaşında, takımın yıldızlarından Didier Drogba’dan sadece birkaç ay büyük. Portekizli genç menajer, Şampiyonlar Ligi’nde forma giyen birçok büyük yıldızdan ise yaşça da küçük. Villas-Boas’ın yaşını dert etmiyoruz burada. Yaşına rağmen hala kulüpler düzeyindeki en büyük organizasyonda mücadele eden yıldızlar konumuz. Sizlere Şampiyonlar Ligi’nde forma giyen veteranlardan oluşan bir 11 kurdum. Sistem 4-5-1. İçlerinden birinin takımı ipi önde göğüsleyecek mi, bunu hep beraber göreceğiz.

Kaleci – Christian Abbiati (Milan-34 yaşında)

Sağ Bek – Carles Puyol (Barcelona-33 yaşında)

Stoper – Lucio (Inter-33 yaşında)

Stoper – Alessandro Nesta (Milan-35 yaşında)

Sol Bek – Javier Zanetti (Inter-38 yaşında)

D.O.Saha – Marcos Senna (Villarreal-35 yaşında)

Sağ Kanat - Clarence Seedorf (Milan-35 yaşında)

O.Saha - Michael Ballack (Bayer Leverkusen-34 yaşında)

O.Saha - Frank Lampard (Chelsea-33 yaşında)

Sol Kanat - Ryan Giggs (Manchester United-37 yaşında)

Forvet - Didier Drogba (Chelsea-33 yaşında)

14 Eylül 2011 Çarşamba

Cruyff'un Ajax'ı...


1971, 1972 ve 1973'te 3 sene üst üste Şampiyon Kulüpleri kazandılar. Stefan Kovacs'ın çelıştırdığı Ajax, 70'lerin başına fena damga vurmuştu. Bu aynı zamanda 'Total Futbol' un doğuşuydu. Bu linkte de 1971'de Panathinaikos ile 1972'de ki Inter maçını videoları var.

Milan İçin Önemli


İbrahimovic'in yokluğunda Gazzetta böyle atmıştı manşeti maç öncesi. Temenniler yerini buldu. Milan, Camp Nou'da daha 1.dakikada Pato'yla öne geçti. Tribünde Barbara'nın heyecanı gözlerinden okunuyordu. Televizyonda izleyebildik mi? Hayır tabiki. Papatyam günüydü Star'da. Bu maça ne gerek var. Barbara'nın heyecanını Gazzetta'nın sitesinden gördüm. Ofiste olduğum için de internetten izleyemedim karşılaşmayı, uğraşacak vaktim yoktu. Bir yandan Muhsin Bey'i izlerken diğer yandan livescore takıldık mecburen. Açılışı yapan Milan, 90+2'de T.Silva'yla kapanışı da yaparak çok önemli bir beraberlik aldı. 2 takımda gruptan zaten çıkacak. Diğer 2 takım figuran. Serie A'da zaten favoriler, önemli olan Şampiyonlar Ligi'nde birkaç sene öncesine dönmek. İşte bu 1 puan da o yüzden çok önemli. Altta da Pato'nun gol sevinci.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Waka Waka


Bu ilginç sevincin başrolünde Finlandiya 3.lig takımı oyunucusu Brezilyalı Marcello Matrone var. Geçen sezona da İzlanda ekibi Stjarnan'ın ilginç gol sevinçleri damga vurmuştu. Adamlar adını duyurmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Yoksa kim takar Fin liglerini.

Fifa Virüsü+İlk Hafta


Başlıktaki korkutucu formül, ilk hafta öncesi pek dile getirilmedi ama gözüken o ki takımlar son derece olumsuz yönde etkilenmiş. Büyüklerin yarışında ilk maçta Beşiktaş patladı. Herkes bu ne rezillik, böyle futbol olur mu derken akşam Trabzon'un beraberliği geldi. Ligin yeni büyük adayı Bursa, gündüz rahat geçerken akşam Galatasaray, resmen duvara tosladı. Fifa virüsü artık evrensel bir deyim haline geldi. 10-15 yıl önce dile getirilmeyen bu söylem günün modası oldu. Uzay takımı Barcelona bile Real Sociedad deplasmanında berabere kalınca bu deyim ortaya atıldı İspanyol medyasında. 12.dakikada 2-0 öne geçtiğinde akıllara gelmeyen virüs 90 dakika berabere bitince hortladı. Manchester United, her zaman zorlandığı Bolton deplasmanında 5-0'la döndü. Fifa virüsü var mı? Yok. Berabere kalsa manşetler hazır.

Ligimizde de herhalde yukarıdaki formül devreye girdi. Hem Fifa virüsü hem de ilk hafta süprrizi geyiği. Demek ki ikisi birleşince korkunç bir şey çıkıyor ortaya. Fenerbahçe ne yapar daha bilmiyorum ama tüm takımlar içerisinde en geçerli mazarete sahip. İlk haftaya şöyle bir bakarsak diye cümleye başlayacağım ama kafamı çevirmek zorunda kalıyorum. Beşiktaş rezillik, Galatasaray kötü, Trabzon'un ne yaptığı belli değil, Bursa şanslı. Herhalde özeti bu olur. Ancak siyah beyazlılar adına bir şeyi söylemem gerekiyor. Cumartesi Beşiktaş'ın gündüz oynatılmasının sebebini çok merak ediyorum. Bunu biri bana anlatsın lütfen. Galatasaray, sezonun kafası en rahat takımı. Şike soruşturmasını teğet bile geçmeyerek atlattı. Niye hazır değil? Trabzon, 10 kişi kalmış, kadro kalitesi belli Manisa'yı nasıl bu kadar hafife alabiliyor anlayamadım. Aaa doğru Fifa virüsü ve aynı zamanda ilk hafta olur böyle şeyler. Yani Beşiktaş haftaya uçacak mı? Galatasaray arı gibi sokacak mı? Bursa'ya şanslı dedim çünkü hakikaten fazla bir şey oynamadılar. Doğru dürüst pozisyonu yokken bir anda 2-0 yaptılar ve Kayseri'yi rotadan çıkardılar. Ama Bursa'nın da klasik mücadele gücünü es geçmeyeyim. Sadece bu maç için şanslı olduklarını söylemeliyim.
***
Totalde ise bir türlü anlam veremediğim Fifa virüsü ve ilk hafta sendromuyla sezona başladık. Açıklamaları şimdiden söyleyim. İlk haftalar ''alışma dönemindeyiz. Bizi Kasım ayında görün''. Ligin ortasında ''3 günde bir maç bizi yordu. İkinci yarı daha iyi olacağız''. Kalan bölümde ise en büyük yalan ''İyi oynamak önemli değil, önemli olan 3 puan''. İşte futbol tiyatrosu.

9 Eylül 2011 Cuma

Futbol TV


9 Eylül Cuma
20:30 Denizlispor-Göztepe / TRT SPOR
21:30 Augsburg-Leverkusen / TRT HD
10 Eylül Cumartesi
16:30 B. Dortmund-Hertha Berlin / TRT Haber & TRT HD
17:00 Sunderland-Chelsea / EPL TV
17:30 Eskişehirspor-Beşiktaş / Lig TV
17:30 Samsunspor-Gençlerbirliği / Lig TV 2
18:30 Konyaspor-Kasımpaşa / TRT SPOR
19:00 Real Sociedad-Barcelona / NTV Spor
19:30 Werder Bremen-Hamburg / TRT HD
19:30 Bolton-Manchester United / EPL TV & Lig TV 3
20:00 Manisaspor-Trabzonspor / Lig TV
20:00 Ankaragücü-Mersin İY / Lig TV 2
20:30 Bucaspor-K.Erciyesspor / TRT SPOR
21:00 Real Madrid-Getafe / NTV
23:00 Valencia-A. Madrid / NTV Spor
11 Eylül Pazar
13:00 Real Betis-Mallorca / Idman TV
15:30 Norwich City-West Bromwich Albion / Lig TV 3
16:30 Köln-Nuremberg / TRT Haber
17:30 Bursaspor-Kayserispor / Lig TV
17:30 K. Karabükspor-Sivasspor / Lig TV 2
18:00 Fulham-Blackburn / EPL TV & Lig TV 3
18:30 Rizespor-Gaziantep BŞB / TRT SPOR
18:30 Wolfsburg-Schalke 04 / TRT HD
20:00 İBB-Galatasaray / Lig TV
20:00 Antalyaspor-Gaziantepspor / Lig TV 2
20:30 Karşıyaka-Adanaspor / TRT SPOR
23:00 Espanyol-Athletic Bilbao / Idman TV
12 Eylül Pazartesi
20:00 Fenerbahçe-Orduspor / Lig TV
20:30 Sakaryaspor-Tavşanlı Linyitspor / TRT SPOR
22:00 QPR-Newcastle / EPL TV & Lig TV 3
Not: Copy-Paste/Aceto

8 Eylül 2011 Perşembe

"Barcelona, Real Madrid'in Eşeğidir"


Bu sözü ben de söylemek isterdim ama Getafe başkanı Angel Torres benden önce davranmış. Ancak Marca'da yayınlanan bu cümleyi İspanyolcadan İngilizceye çevirirsen başlıktan, biraz deyimler, biraz argo sözlük karıştırırsan bambaşka bir anlam çıkıyor. Bende bu konuda belki de en son güvenilecek kişiye Barcelona fanatiği İspanyolcayı çok iyi bilen bir arkadaşıma danıştım. "El Barcelona está burreando al Real Madrid" buradaki fiili biraz araştırınca ezmek anlamına geldiğini söyledi. Metinde de biraz aşağılara inince Barcelona'nın son yıllardaki ezici üstünlüğünün artık sıkıntı verici boyutları aştığını belirtiyor. Adam haklı söyleyecek bir şey yok. Ama yine de cümleyi ilk çevirdiğim an içime dolan mutluluk, düzeltmenin hayal kırıklığına üstün geldi. Bu Barcelona nefretim ne zaman bitecek bilmiyorum. Real Madrid'in ezici üstün olduğu yıllarda bile hissiyatım değişmedi. Bu nefret ne zaman bitecek biliyorum aslında. Hayata gözlerimi yumunca:)

7 Eylül 2011 Çarşamba

Enzo Zidane A Takımla...


Babam buranın sahibi lan mı? Yoksa saf yetenek mi? Enzo Zidane'ın bugün Real Madrid antrenmanına çıkmasını neye yorarsınız yorun farketmez. Hafta sonu oynanacak Getafe maçının hazırlıklarını sürdüren Real Madrid'te gözler ne Ronaldo'da ne Kaka'daydı bugün. Basının ilgi odağı Zinedine Zidane'ın oğlu Enzo'ydu. Zidane Jr.un yetenekleri daha önce bu sayfalarda yer almıştı. Linki de burada. Çokta baba kıyağı değil aslında.

6 Eylül 2011 Salı

Mike Ashley Soyunursa...


Newcastle United son 2 sezonda biraz olsun toparlansa da takımın daha önce bir alt lige düşmesinde de en büyük pay tartışmasız Mike Ashley'indi. Newcastle'ın çılgın sahibi, kulüp tarihinin en çok tartışılan isimlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor. Belki de bu satırları yazdığımda 1 numaraya bile yükselmiş olabilir. Çılgın başkanın son icraatı gittiği Çin Restaurant'ın da olmuş. Ashley, takımının Premier lige iyi başlamasını değişik bir şekilde kutlamış. ''Full Monthy'' filminden etkilenmiş olacak ki herkesin önünde striptiz şov yapmış Mike Ashley. Bu durumda haliyle İngiltere'de 'haftanın skandalı' olmuş.

Atletico Madrid 11'i (2011-2012)


Atletico Madrid taraftarına sormuşlar, bu sezon ki 11 nasıl olsun diye. Onlar da yukarıdaki dizilişe oy vermişler. Arda hücum hattında en yüksek yüzdeli 3.oyuncu olmuş. Haftalar ilerledikçe taraftarın gözünde de bu yüzdenin yükselmesini bekliyorum. Atletico Madrid'in en değerli oyuncusu Falcao'dan sonra Arda'dır benim gözümde. Arda müthiş bir oyuncudur diye söylemiyorum bunu. Takıma baktığımda öne çıkan isim olduğu için.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Usain Bolt


Her sporda bir efsane geldi dünyaya. Bir döneme damgasını vurdu gitti. Futbolda Maradona, basketbolda Michael Jordan gibi. Atletizmde de Usain Bolt. Muhteşemden başka onu tanımlayacak bir kelime yok.

4 Eylül 2011 Pazar

Sedyeden Kalkıp Kameramana Dalma


Futbolcu, sedyeyle dışarı çıkarken bir anda ayaklanıp kameramana tekten dalıyor.

3 Eylül 2011 Cumartesi

Marca, La Liga'nın Falına Baktı


Marca, internet sitesinden yaptığı ve 109.708 kişinin katıldığı oylamada ''sezon sonu ne olur?'' sorusunun cevabını aldı. Oylamada Barcelona yine zirvede. Katalanlar, oylamaya göre üst üste 4.şampiyonluğuna ulaşacak. %63'e %37'lik üstünlük sağlamışlar. Valencia (23.9%) ve Athletic Bilbao (18.8%) oyla Şampiyonlar Ligine giden diğer takımlar. Villarreal (18.6%) ve Seville (15.7%) ise Avrupa Ligi'ne gider tahmininde bulunulmuş. Granada (22,7%), Zaragoza (17,3) ve Rayo (17%) ile 2.ligin yolunu tutar diyenler. Gol kralı kim olur sorusunda ise bu kez ibre terse dönmüş. Cristiano Ronaldo (63.3%) ile ilk sırada. Messi (28.6%) ile 2., Atletico Madrid'in yeni transferi Falcao da (3%)ile 3.sıradan kafayı sokmuş. En iyi kaleci ödülünde ise Víctor Valdés (62.6%), Iker Casillas (43.4%) ı geride bırakmış. En iyi teknik adam sırlamasında Mourinho'yu motive edecek bir sonuç var. Pep (54%) ile Portekizliyi (34.5) geride bırakmış. Listenin sürpriz ismi ise eski Realli, Malaga'nın teknik direktörü Manuel Pellegrini (4.8%). Yılın en iyi transferi olarak Cesc Fabregas gösterilmiş. Falcao 2., Coentrao ise 3.sırada yer almış. Sezon sonunda bu yazıyı bir hatırlayarak karşılaştırma yaparız. Umarım Marca yanılır da Real Madrid'i zirvede görürüm. O kadar da objektif olamam kimse kusura bakmasın:)

Premier Ligde Kadroların Son Hali


Everton son yıllarda Premier ligde köt topal ilerler gibi gözüküp, bir anda iyi bir çıkış yakalayıp sıralamada fena sayılmayacak yer edinen kulüplerden. Uzun bir açıklama oldu ama Everton'ın son yıllardaki abuk sabuk profilini açıklayacak kelime bulmakta zor. Bu sezon da transfer dönemi bittikten sonra şu an 25 kişilik, bildirilmesi gereken kadrodan 7 eksikli bir takım var karşımızda. Bu sezon son anda Drenthe ve Denis Stracqualursi'yi aldılar ama aynı şekilde takımın zaten zayıf olan hücum yönünden 3 oyuncu Mikel Arteta, Ayegbeni Yakubu ve Jermaine Beckford'u kaybettiler. Bu 18 kişilik kadroyu U-21 oyuncularıyla dolduruyorsunuz. Mesela geçen sezonun parlayan ismi Ross Barkley, normalde listede yok. Sebebi de 21 yaş altı olması. Diğer takımlarda da mesela Daniel Sturridge ve Jack Wilshere, yaşlarından dolayı listede bildirilmek zorunda değiller. Everton'da yedi eksiğini bu genç oyuncularla kapatacak. Lige kötü başladılar ama geçen sezonda 11 çıkartacak sakata ve özellikle çok önemli eksiklere rağmen ligi üst sıralarda bitirmeyi başarmışlardı. O yüzden bu sezon ayrılan oyunculara ve kadroda eksiklere rağmen Everton'un ilerleyen haftalarda klasik olduğu gibi toparlanmasını bekliyorum.

Diğer takımlara baktığımızda Merseyside'ın diğer tarafında Liverpool'da 19 kişilik bir bildirimde bulunmuş. Onlarda yetenekli gençlerini sonradan dahil edecekler. Sadece 4 takım, QPR, Stoke, Sunderland ve Tottenham 25 kişilik kotayı doldurmuş. Transfer manyağı Manchester City bile 24'te bırakmış. Federasyona verilen listeye göre takımların listeleri ise aşağıdaki gibi. Son güncelleme olarakta görebilirsiniz bu listeyi. Ancak bir kez daha hatırlatayım. Bu listede U-21 oyuncuları yok.

ARSENAL: Almunia, Arshavin, Arteta, Benayoun, Chamakh, Diaby, Djourou, Fabianski, Gervinho, Gibbs, Koscielny, Mannone, Mertesacker, Park, Rosicky, Sagna, Santos, Song, Squillaci, Van Persie, Vermaelen, Walcott.
ASTON VILLA: Agbonlahor, Albrighton, Bannan, Bent, Beye, Clark, Collins, Cuellar, Delph, Dunne, Given, Guzan, Herd, Heskey, Ireland, Lichaj, Lowry, Marshall, S Petrov, Warnock, N'Zogbia, Jenas, Hutton.
BLACKBURN: Samba, Salgado, Nelsen, Roberts, Ribeiro, Dunn, Robinson, Bunn, Blackman, M Olsson, Formica, Petrovic, Givet, Pedersen, Nzonzi, Goodwillie, Grella, Vukcevic, Yakubu, Dann, Emerton, Goulon, Linganzi.
BOLTON: Blake, Bogdan, G Cahill, K Davies, M Davies, Eagles, Gardner, Holden, Jaaskelainen, Klasnic, Knight, Lainton, Mears, Muamba, Obadeyi, M Petrov, Pratley, Reo-Coker, Ricketts, Robinson, Steinsson, Tuncay, Wheater, Ngog.
CHELSEA: Cech, Ivanovic, A Cole, Luiz, Essien, Ramires, Lampard, Torres, Mata, Drogba, Mikel, Malouda, Meireles, Bosingwa, Ferreira, Kalou, Turnbull, Sturridge, Terry, Alex, Bertrand, Anelka, Hilario.
EVERTON: Anichebe, Baines, T Cahill, Hibbert, Jagielka, Neville, Osman, Bilyaletdinov, Coleman, Distin, Fellaini, Heitinga, Howard, Mucha, Saha, Yobo, Drenthe, Stracqualursi.
FULHAM: Baird, S Davies, Dembele, Dempsey, Duff, Etuhu, Gecov, Grygera, Sa, Hangeland, Hughes, A Johnson, S Kelly, Murphy, B Riise, J Riise, Ruiz, Schwarzer, Senderos, Sidwell, Somogyi, Zamora, Stockdale.
LIVERPOOL: Jones, Johnson, Enrique, Agger, Aurelio, Suarez, Gerrard, Carroll, Rodriguez, Kuyt, Downing, Spearing, Carragher, Reina, Adam, Doni, Skrtel, Lucas, Bellamy.
MAN CITY: Richards, Hart, Taylor, Lescott, Barry, Milner, A Johnson, Clichy, Pantilimon, Zabaleta, Kompany, K Toure, Kolarov, De Jong, Y Toure, Silva, Nasri, Dzeko, Tevez, Aguero, Onuoha, Bridge, Nielsen, Hargreaves.
MAN UTD: Evra, Ferdinand, Evans, Owen, Anderson, Berbatov, Rooney, Giggs, Smalling, JS Park, Hernandez, Vidic, Carrick, Nani, Young, Cleverley, Fletcher, Valencia, Gibson, Kuszczak, MB Diouf, Lindegaard.
NEWCASTLE: Ameobi, Ba, Ben Arfa, Best, Cabaye, Coloccini, Elliot, Guthrie, Gutierrez, Harper, Krul, Lovenkrands, Marveaux, Obertan, Perch, Simpson, Smith, S Taylor, R Taylor, Tiote, Williamson.
NORWICH: Ruddy, Martin, Drury, B Johnson, Morison, Whitbread, Crofts, Vaughan, Holt, Jackson, Surman, Pilkington, Hoolahan, Fox, Martin, Bennett, Lappin, Barnett, Ward, Tierney, De Laet, Naughton, Wilbraham.
QPR: Kenny, Orr, Hill, Derry, Hall, Gabbidon, Taarabt, K Dyer, Campbell, Bothroyd, Faurlin, Mackie, Traore, Buzsaky, Perone, Connolly, Barton, L Young, Smith, Helguson, Cerny, B Murphy, Wright-Phillips, A Ferdinand, Puncheon.
STOKE: Arismendi, Begovic, Crouch, Delap, Diao, Etherington, Fuller, Higginbotham, Huth, K Jones, Nash, Palacios, Pennant, Shawcross, Shotton, Sidibe, Sorensen, Upson, Walters, Whelan, Whitehead, Wilkinson, Wilson, Woodgate, Jerome.
SUNDERLAND: Bardsley, Bramble, Brown, F Campbell, Carson, Cattermole, Colback, Bendtner, C Gardner, Larsson, Richardson, Turner, O'Shea, Vaughan, Westwood, Elmohamady, Gyan, Mignolet, Sessegnon, McClean, Meyler, Angeleri, Gordon, Kilgallon, Nosworthy, Nyron.
SWANSEA: Vorm, Williams, N Taylor, Tate, Bodde, Britton, Stabilin, C Beattie, Graham, Sinclair, N Dyer, Dobbie, Routledge, Monk, Cotterill, Lita, L Moore, Moreira, Rangel, Agustien, Gower, Butler, Tremmel.
TOTTENHAM: Friedel, Gomes, Cudicini, Assou-Ekotto, Dawson, Gallas, King, Kaboul, Bassong, Corluka, Lennon, Livermore, Huddlestone, Modric, Kranjcar, Bale, Pavlyuchenko, Defoe, Van Der Vaart, Sandro, Adebayor, Pienaar, Dos Santos, Alnwick, Parker.
WEST BROM: Bednar, Brunt, Cox, Dorrans, Fortune, Foster, Fulop, Gera, Jara, B Jones, Long, McAuley, Morrison, Mulumbu, Odemwingie, J Olsson, Reid, Scharner, Shorey, Tamas, Thomas, Tchoyi, Daniels.
WIGAN: Kirkland, Pollitt, Watson, Boyce, Caldwell, D Jones, Thomas, McArthur, Gomez, Rodallega, Diame, Figueroa, Gohouri, Alcaraz, Di Santo, Al-Habsi, Stam, Lopez, Sammon, Maloney, Crusat.
WOLVES: Hennessey, Elokobi, Edwards, Stearman, Craddock, Kightly, Henry, Ebanks-Blake, Fletcher, Ward, Hunt, Ikeme, R Johnson, Berra, Jarvis, Vokes, Hammill, Milijas, Zubar, O'Hara, Doyle, Foley, Guedioura.

1 Eylül 2011 Perşembe

Ronaldinho'nun kornerden attığı gol


Messi Hindistan'da


1 milyar 200 nüfuslu Hindistan deyince akla kriket ve çim hokeyi gelir. Bu sporlar Asya ülkesinde çok popülerdir ama söz konusu futbol olunca ülkenin Fifa sıralamasında 158.sırada söylemek yeterli sanırım. Futbol her ne kadar çok sallanmasa da Hindistan'da Messi'nin gelmesi ilgiyi yine de çekmiş. Yarın Arjantin ile Venezuela 120 bin kapasiteli Yuba Bharati Krirangan stadında bir hazırlık maçı oynayacaklar. O yüzden de futbolun evrensel dili hemen devreye girmiş. Yukarıda ki karede bunun kanıtı.

EPL'de Transferin Son Günü


Formula 1'deki sıralama turları gibi oldu, Premier ligde yaz transfer döneminin bitimi. Kulüpler sürenin bitmesine dakikalar kala attırdılar imzaları. Bazı kulüpler ise düşündükleri oyuncuları alamadılar. Son dakika alışverişlerinde en dikkat çekenlere şöyle bir bakarsak benim ilk sıramda Liverpool'dan Chelsea'ye geçen Raul Meireles olur. Geçen sezon yine böyle bir dönemin son günlerinde dahil olmuştu Liverpool'a ve özellikle Steven Gerrard'ın uzun süreli sakatlığında Kırmızıların orta sahasını tek başına ayakta tutmuştu. Kenny Dalglish'in gelişinden sonra da takımın sürpriz golcüsü olmuştu. Attığı birbirinden güzel gollerle Liverpool'un üst sıralara hızlı tırmanmasında başrolü oynamıştı. Dalglish, nedendir bilmem bu sene düşünmedi onu. Yada oyuncu Chelsea'yi seçti, vatandaşı takımın başında olduğu için. Villas-Boas'ın orta sahasına çok iyi bir alternatif olacağı kesin. Hatta belki de sürpriz bir kesik atabilir kemikleşmiş orta sahaya.

2.sıraya çok isim koyulabilir ama hafta sonu Manchester United'tan 8 yedikten sonra Arsene Wenger kesenin ağzını açmak zorunda kaldı bir anda. Açmasa keseyi devredip ayrılmak zorunda kalabilirdi. Fabregas'ın yerine Premier ligin en iyi pasörlerinden, uzun süreli sakatlıklarıyla can sıksa da çok kaliteli bir oyuncu olan bir başka Barcelona ürünü Mikel Arteta'yı aldılar Everton'dan. Eğer uzun süreli ayrılıklar yaşamazsa Arteta, Barcelona'ya gidiceğim diye 2 senedir doğru dürüst futbol oynamayan eski kaptanı özlemeyebilir Arsenal taraftarı. Wenger'in bir başka son dakika bombası ise Chelsea'de fazla forma şansı bulamayan Yossi Benayoun oldu. Ne Liverpool'da ne de Chelsea'de 11 oyuncusu olamamıştı İsrailli. Arsenal'in bebelerinin durumunu düşünürsek alacağı süre artabilir. Fransız menajerin diğer son gün transferleri ise Monaco'dan Güney Koreli Park Chu-Young ve Werder Bremen'in milli oyuncusu Per Mertesacker. 1-2 gün önce hemen hemen kesinleşen Fenerbahçeli Andre Santos'u da aldılar. Bu isimler Arsenal'i öyle bir anda diriltmez ama hiç değilse geçen haftaki gibi büyük rezillikler yaşamazlar diye düşünüyorum.

Liverpool, Meireles'i kaybetti diye üzülürken Craig Bellamy'i tekrar aldığını duyunca yıkıldım. Tamam Dalglish kadronun büyük çoğunluğunu Britanyalı oyunculardan kuruyor ama Bellamy bende hayal kırıklığı oldu. N'Gog'u Bolton'a gönderdi diye yaptı diyeceğim ama Fowler'ı geri döndür daha iyi sanki. Bu arada yaptığı King Kenny'nin en iyi şey kasap Poulsen'i Fransız Evian'a göndermek oldu. Bir türlü beklentileri karşılayamayan Joe Cole ise ülke dışına çıkarak Trabzon'un Şampiyonlar Ligindeki rakibi Lille'e transfer oldu. Chelsea, son gün büyük bir bomba patlatmak istedi ama Harry Redkanpp izin vermedi. Tottenham, Luka Modric için yapılan 40 milyon poundluk teklifi reddetti. Modric gibi bir futbolcu için böyle muazzam bir rakamı neden kabul etmediler anlamak güç ama Hırvat yıldız bir şekilde kaldı Tottenham'da.

Beşiktaş'ın Avrupa Ligindeki rakibi Stoke City ise Tottenham'dan Peter Crouch ve Wilson Palacios ile Birmingham'dan Cameron Jerome'u aldı. Özellikle Londra marketinden aldıkları Beşiktaş'ın işini zorlaştıracak isimler. Bu sene çok zor bir dönem yaşaması muhtemel Everton ise Drenthe'yi Real Madrid'ten kiraladı. Ligin yeni ekibi QPR ise Manchester City'den oynayamadığı için üzüldüğüm Shaun Wright-Phillips ve Sunderland'ten Anton Ferdinand'ı aldı. İskoç bek Alan Hutton, Tottenham'dan Aston Villa'ya geçti. Fulham'da son gün Twente'den Bryan Ruiz'i alarak bence iyi iş yaptı. Bellamy gibi bir türlü anlayamadığım bir transferde yıllardır sakat olan Owen Hargreaves'in ezeli rakip Manchester City'e geçmesi. Her ne kadar bedava gelse de City'e insan ''ne alaka'' diyor. Daha çok isim var aslında. Son günde oradan oraya geçen. Hepsini de yazamayacağım kusura bakmayın. En çok dikkatimi çeken bunlardı, idare edin artık:)