30 Eylül 2010 Perşembe

Futbol TV


1 Ekim Cuma
20:00 Karabükspor-Galatasaray-Lig TV (HD)
20:00 Bucaspor-Eskişehirspor-Digitürk 1/205
21:30 Hannover-St Pauli-TRT 3
2 Ekim Cumartesi
14:00 Boluspor-Diyarbakırspor-TRT 1
14:45 Wigan-Wolves-Spormax (HD)
15:30 Manisaspor-Kayserispor-Digitürk 1/205
16:30 Hambourg-Kaiserlaustern-TRT 3
17:00 Sunderland-M.United-Spormax (HD)
19:00 Ankaragücü-Konyaspor-Digitürk 1/205
19:00 Fenerbahçe-Gençlerbirliği-Lig TV (HD)
22:00 St Etienne-Marseille-Kanal A
23:00 Valencia-A.Bilbao-NTV Spor
00:30 Botafogo-Flamengo-Spormax
3 Ekim Pazar
13:30 Lecce-Catania-FOX TV
14:00 Kartalspor-Karşıyaka-TRT 1
15:30 Manchester City-Newcastle-Spormax (HD)
15:30 İstanbul BB-Bursaspor-Lig TV (HD)
15:30 Sivasspor-Gaziantepspor-Digitürk 1/205
16:30 Stuttgart-E.Frankfurt-TRT 3
17:00 Liverpool-Blackpool-Spormax (HD)
18:00 Chelsea-Arsenal-Spormax (HD)
18:00 Lille-Montpellier veya PSG-Nice-Kanal A
18:00 Sevilla-A.Madrid-NTV Spor
18:30 Dortmund-Bayern Münih-TRT 3
19:00 Antalyaspor-Kasımpaşa-Digitürk 1/205
19:00 Trabzonspor-Beşiktaş-Lig TV (HD)
19:30 Adanaspor-Tavşanlı Linyit-TRT 1
20:00 Barcelona-Mallorca-NTV Spor
22:00 Real Madrid-Deportivo-NTV Spor
22:00 Rennes-Toulouse-Kanal A

Rıza Çalımbay-Federasyon-Kulüpler


Eskişehir’de Rıza Çalımbay’ın ayrılması beklenen bir olaydı. Ligimizin klasiklerinden birini yaşadık. İlk 6 hafta puan olarak çok geride kalan bir takımın teknik direktörü mutlaka gitmelidir, yoksa geç kalırız gibi ancak bu işten anlamayan birinin vereceği kararı bizim sayın yöneticilerimiz yıllardır maalesef alıyorlar. Türk futbolu her ne kadar ‘’marka değeri, çok pahalı bir ligimiz var, statlarımız düzeltilmeli’’ dese de daha önce halledilmesi gereken bir sorun tüm çıplaklığıyla önümüzde duruyor. Daha 6.hafta henüz geride kalmışken ligimizde 2 takım teknik adam değişikliği yapıldı. Bunlardan sonuncusu da Eskişehir’i son 2 yılda çok önemli bir noktaya getiren Rıza Çalımbay’dı. Rıza Hoca’nın başardıkları bir yana burada Türk Futbolunun kanayan ve nedense çok az gündeme getirilen bir yarasına parmak basmak lazım.

Teknik Direktörler ve ekibi kulüplerle 1, 2 yada 3 yıllık sözleşme imzaladıklarında belli bir ücret karşılığında anlaşıyorlar. Aldıkları ücretle ona göre planlarını yapıyorlar. Ona göre yaşıyorlar. Başka bir işte çalışan birisi alacağı maaşla yıl boyunca nasıl planlama yapıyorsa onlarda aynı şekilde yorganın boyunu hesaplıyor. Ama işler beklendiği gibi gitmeyince de kapının önüne konuyor ve sadece sözleşmesinde dikkatli olan Futbol Federasyonundan yıllık ücretinin %60’ını alabiliyor. Peki dikkatli olmayanlar ne yapıyor, kulüp yönetiminin vicdanıyla baş başa kalıyor. Yani ya parasının tamamını yada bir kısmını yada babayı alıyor. Son aldığım bilgiye göre de Rıza Hocanın yardımcıları için aynı durum varmış. Eskişehir yönetimi sözleşmedeki bir maddeden faydalanıp parayı isterse verecek, istemezse vermeyecek. İşte bunu duyunca marka değeriymiş, falanmış filanmış hadi oradan diyorsunuz. Şimdi şunu diyebilirsiniz; ‘’Eee kardeşim o da sözleşmesini dikkatli yapsaymış’’. İyi de niye?

Türkiye de kulüplerin yabancı teknik adamlarla farklı, yerli teknik adamlarla çok farklı sözleşme yaptığını herkes biliyor. Türk teknik adamın görevine son verildiğinde, öyle tazminatmış, gönderdiğin zaman parasını ödemekmiş, bunlar hikaye. Allahtan Hikmet Karaman, Ankaragücü’nden ayrılırken sözleşmesini ortaya koyup bu işe ön ayak oldu da işler biraz olsun normalleşmeye başladı. Ama yine de çok gerideyiz bu konuda. Türk Futbolu bir yerlere getirmek istiyorsak temel sorunlara acilen çözüm bulunmalı. Bunlardan öncelikli olanlardan biri de teknik direktör ve ekibiyle yapılan sözleşmeler. Burada iş tamamıyla federasyona düşüyor. Hiçbir şekilde kulüplere kulak asmadan tek tip bir sözleşme hazırlanmalı. Kulüpler teknik adamlarla anlaşırken bu sözleşme ortaya konulmalı. Başka maddeler değişebilir, başka şartlar eklenebilir ama tek bir madde asla değişmemeli: ‘’Teknik ekiple yollar ayrıldığında tazminat ödenecektir’’. Yoksa Türk Futbolunu ileriye taşıyacak asıl kişilere hiçbir zaman rahat çalışma ortamı sunamayız. Onlara futbolculara verilen kadar değer göstermezsek, istikrarı, huzur ortamını yakalayamayız. Çünkü Türk Futbolunu ileriye taşıyabilecek öncelikli kişiler teknik direktörlerdir.

Tribün olmayınca...

Şampiyonlar Ligi 2.Gün


Şampiyonlar Ligi’nde 2.günü geride bıraktık. Skor anlamında baktığımızda ‘’hadi canım’’ diyeceğimiz bir sonuçla karşılaşmadık. 2 geceye de baktığımızda herhalde en flaş skor için Inter’in Werder Bremen’i 4-0 yenmesi olarak gösterebiliriz. Bakıyorum da bu sene Etoo’nun yılı olacak gibi. Geçen sezon gerek Serie A’ya alışması, gerekse Mourinho’nun taktik anlayışı nedeniyle Barcelona’dan alıştığımız leblebi kimliğinde değildi Kamerunlu. Ancak bu sezon Milito, biraz daha arka plana geçerken Etoo manşetleri süslüyor. Bremen’in de ipini çeken o oldu. Almanlar her ne kadar, Avrupa tecrübesi en yüksek Claudio Pizarro, Clemens Fritz ve Torsten Frings’ten yoksun çıksa da sahaya böyle bir skor pek Intervari değildi.

2.günün diğer önemli noktalarından biri de İngilizlerin bu kez fire vermemesi oldu. İlk maçlar sonunda en büyük sürprize imza atıp Old Trafford’ta Rangersla berabere kalan Manchester United, 2.maçına çıkan "Chicharito-küçük bezelye’’ lakaplı Hernandezle, Mestalla cehenneminden 3 puanı çıkardı. Babadan oğla geçen aile mesleğinde şu an oynayabileceği en büyük kulüplerden birinde olan Genç Meksikalı, büyük ihtimalle bu golü hayat boyu unutmayacaktır. Bursa’nın da bırakın grubu Avrupa Ligi’ne kalma şansı da gün itibariyle sona ermiştir bence. Kalan maçlarda puan tablosuna baktığımızda hiçbir takımın puan kaybetmek istemeyeceği takım olacaktır Bursa. Bugün bir kez daha gördük ki maalesef bu lig için çok hafif kalıyor.

İspanyollarda ise Barcelona bir kez daha belalısına puan kaptırdı. Real Madrid’in 2 sezondur yenemediği Barça’ya 3 maçtır galibiyet şansı tanımıyor Rubin Kazan. Cüneyt Çakır da tam not almıştır herhalde. Son 20 dakikayı izleyemedim. Orada bir hata yapmışsa diyecek bir şeyim yok ama yönettiği bölümde gerçekten çok iyiydi. Salı oynayan Real Madrid ise ucuz kurtuldu Auxerre’in elinden. 90 dakikayı izleyemesem de özetteki pozisyonlara bakınca anlıyor insan. İtalya’da da Milan’a kök söktüren Fransız ekibi, Real’i de baya bir terletti. Şimdi gözler 3.gün oynanacak Real Madrid-Milan maçına çevrilecek. Geçen sene Pellegrini becerememişti, İtalyanları alt etmeyi. Mourinho’nun ise Inter’deyken derbi karnesi mükemmeldi. Bakalım geçmiş yıllara göre daha da güçlenen Milan’ı devirebilecek mi?

Gruplarda genel olarak favoriler zirveye konsa da beni en çok şaşırtan takım Kopenhag oldu. Kuralar öncesi benim en az şans verdiğim takımlardan biriydi Vikingler ama Panathinaikos’u deplasmanda devirerek 6 puan yaptı şimdiden. Kalan bölümde de bu performansını sürdürürse 2.turun sürpriz takımı olacak.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Messi de zorlanır


Topa hükmeden sihirbazın antrenman formasını giyerken yaşadığı zorluk böyle yansımış kameralara. La Liga'da 2 maç kaçırdıktan sonra Barcelona'nın geçen seneki belalısı Rubin Kazan deplasmanında Messi de çıkmış antrenmana. Oynayıp oynamayacağı kesin değil. Ancak Guardiola bu kareyi gördükten sonra daha hazır değilsin diyebilir.

28 Eylül 2010 Salı

Haftanın Panoraması


Avrupa’da lig heyecanı beklediğimden daha enteresan geçiyor bu sezon. Kimin kimi yeneceği, nerede puan kaybedeceği hiç belli olmuyor. Sezon başında bunların yaşanması her ne kadar çok normal olsa da bazı sonuçlara akıl sır erdiremiyor insan. Avrupa’daki turumuza en popüler lig olan İngiltere’yle başlayalım. Kolay fikstüründen sonra ilk zorlu maçında ne yapacağı merakla beklenen Chelsea’nin City deplasmanında kaybetmesi hiç şaşırtmadı beni. Ada’nın transfer şampiyonunun ligi zirvede bitirmesi kağıt üzerinde mümkün gözükse de Chelsea ve Manchester United’ı geride bırakıp zirveye kurulmak paradan daha çok şeyi gerektiriyor. Ama yine de bu hafta puan olarak olmasa da sezona bakış açıları adına çok önemli bir galibiyet aldılar. Manchester’in mavileri çelme takarken Chelsea’ye kentin kırmızıları ise iyi değerlendiremedi bu fırsatı. Owen Coyle’un gelişiyle “Big Sam” döneminin çetin ceviz görüntüsüne geri dönen Bolton, Manchester United’ı elinden kaçırırken 1 puana razı oldu. Defalarca söylediğim gibi havası çok kaçmış United’ın. 3 deplasman maçında da kazanamadılar. Rakiplerin çok güçlü olmadığını düşünürsek şu an için dış sahada kazanamama sıkıntısı olduğu söylenebilir. Haftanın belki de en büyük sürprizi ise Emirates’ten geldi. West Bromwich, 0-0’ken birde penaltı kaçırdığı maçta Arsenal’i 3-2 devirerek büyük sükse yaptı. Her sezon kendi sahasında mutlaka hiç beklenmedik puan kaybı yapardı Arsenal ama West Bromwich biraz fazla oldu. Puan kaybı şaşırtmayan büyük ise Liverpool’du. Roy Hodgson’la irtifa kaybı devam ediyor. Sezon başında doğru seçim demiştim ama takımda Mascherano hariç büyük bir kayıp olmamasına rağmen alınan sonuçlar ve ortaya konan futbol hiç iyi değil. Takım içinde bazı oyuncularında sistemi eleştirmeleri, ileriki günlerde Liverpool’da suların kolay kolay durulmayacağını gösteriyor.

La Liga’da haftanın sürpriz sonucuna Real Madrid imza attı. Maç sonu istatistiklerine baktığımızda Levante’nin kaleye şutu yokken 0-0 berabere kalmaları, kolay açıklanır bir şey değil. Takım çok rahat pozisyona giriyor ama Higuain çok formda olmadığından topu içeriye sokacak adam kalmıyor. Messi’nin yokluğunda iki maçını da kayıpsız atlatan Barcelona’yla aradaki puan farkını koruyamamak yakışmadı. İspanya’da şampiyonluk yarışı Real-Barça arasında geçecek olsa da Valencia’nın performansı damga vurdu şu ana kadar. Bu hafta yine kazandılar. Çok iyi bir kimya yakalamışlar ve böyle giderse 3.lük için başka bir rakipleri olmayacak gibi.

İtalya’da ilk galibiyetini alabileceği en anlamlı maçta aldı. Son yıllarda aralarında oynadıkları karşılaşmalar iyice derbi havası yakalayan Roma-Inter maçında gülen taraf son dakikada Vucinic’in golüyle başkent ekibi oldu. Papatya falı şeklindeki form durumlarıyla taraftarlarının yüzünü güldürmeyen Milanla Juve bu kez kazandı. Ancak şu bir gerçek ki kaşınmazsa eğer bu sene Serie A’nın favorisi açık ara Inter. Zaten şampiyonluğu kaybederse bu sezon Benitez’in bir tarafına teneke bağlayıp yollamak lazım ülkesine.

Almanya’da yine her şey çok karışıktı. Toparlanır mı acaba dediğimiz Schalke hiç oralı olmadığını göstererek evinde M’gladbachla berabere kaldı. Robben’den sonra Ribery’nin de sakatlığı Bayern’in tadını kaçırmış olacak ki lige fırtına gibi başlayan Mainz’e Allianz Arena’da 2-1 mağlup oldular. Borussia Dortmund kazanmaya devam ederken en çok sevindiğim olay Hannover’in toparlanması oldu. Enke’nin ölümünden sonra doğal olarak ağır bir travma yaşayan Hannover, 3.sırada iyi bir sezon başlangıcı yaptı. Fransa’da ise lider St. Etienne, 17 yıl sonra ezeli rakibi Lyon’u Stade de Gerland’ta yenerek üzerindeki laneti attı. Devran döndü, yeşiller kendine mi geldi acaba.

Son olarak sıra geldi ligimize. 3 büyüklerin kazandığı haftada forvetler ikişer üçer atarak taraftarın yüzünü güldürdü. Yürekleri hoplatan maç ise İnönü’deydi. Beşiktaş kontrolü altındaki maçı az kalsın Hakan’ın hatasından puan kaybıyla tamamlıyordu. Ancak sahneye üstün Alman teknolojisi çıktı. Bobo’ya iki süper asist yapan Fabian Ernst, siyah beyazlılar adına günü kurtaran adamdı. Galatasaray, 3 büyüklerin belalısı Belediye’yi Baros’un üçlemesiyle geçti. Ancak Çek oyuncu sakatlanıp oyundan çıktıktan sonraki bölüm gelecek hafta için kötü sinyaller verdi. Karabük garip bir takım. Baros ve Arda’sız Galatasaray’ın işi zor olur. Fenerbahçe ise çok rahat geçti Kasımpaşa’yı. Rakibinin açık futbol anlayışı ekmeğine yağ sürdü Aykut Kocaman’ın. Rakip rahat bırakınca Alex de çıktı sahneye, Dia da, Niang da. Yalnız maçın en komik anı Ersen Martin’in sebebiyet verdiği penaltıydı. Neyi düşündü o anda çok merak ettim açıkçası. Her şeye rağmen Fenerbahçe’nin gün geçtikçe daha iyi duruma geldiğini görüyoruz. Ancak son yıllarda takımın en sağlam bölgesi olarak görülen savunma göbeği S.O.S veriyor bu sezon. Yobo’nun bir an evvel toparlanıp Bilica’dan formayı alması şart. İşte böyleydi haftanın özeti. Daha ligin başları olduğu için çok sular akar köprünün ardından. Bizde arkamıza yaslanıp izleyeceğiz bu suların akışını. Başka ne işimiz var ki.

26 Eylül 2010 Pazar

Haftanın ilginç hikayeleri


Geride kalan haftada Avrupa basınında yer alan çok ilginç, eğlenceli hikayeler vardı. Bunlardan birkaçını sizlerle paylaşayım dedim.
Balotelli’nin üç büyük pişmanlığı
Sakatlığı süren Mario Balotelli, zamanının büyük bölümünü şu ana kadar yaşadığı pişmanlıkların muhakemesini yapmakla geçiriyormuş. 3 şeye çok pişmanmış ama bunlardan “aptal kızlar” ile takılma hatasından bir türlü vazgeçemiyormuş. Balotelli: “Eğer geçmişe gidebilseydim, üç şeyi yapmazdım” diyor. “Inter formasını yere atmazdım, ne taraftarlarla tartışmaya girerdim, ne de beni sadece reklam amaçlı kullanmak isteyen aptal kızlarla vakit geçirirdim. Öyle beyinsiz insanlarla beraber olmaktansa yalnız olmayı tercih ederim. Aslında hala öyle kızlarla takıldığım için aptal olmalıyım”.

Honduraslı kaleci gazeteciyi vurur
Bazı insanlar eleştiriyi pek hoş karşılamaz ve maalesef Diez gazetesinde muhabir olarak çalışan Saul Carranza’nın Honduras kalecisi Donaldo Morales hakkında yazdığı bir haber iyi karşılanmamış olmalı ki Morales, tepkisini muhabiri vurarak gösterdi. Kaynaklara göre olay Tegucigalpa’da Estadio Nacional’de Motagua takımının antrenmanı sırasında yaşandı. Carranza, Morales’in takım arkadaşı olan Jorge Claros ile bir röportaj yaparken aniden bir silahla ortaya çıkan Morales muhabiri iki yerinden vururken, serseri saçmalar bir başka muhabirin de yaralanmasına sebep oldu. Diego Maradona’nın 1994 yılında Buenos Aires’teki evinde gazetecilere pompalı tüfekle ateş açarak dört kişinin yaralanmasını hatırlatan olay sonrasında Morales sinirlerine hakim olamadığını söyleyerek, Carranza’dan af dilese de, muhabir bunu kabul etmedi.Motagua başkanı Pedro Atala takımın 156 kez formasını giyen oyuncuyu süresiz olarak kadro dışı bırakmaya hazırlanıyor. En azından Diez gazetesi öyle iddia ediyor.

Jordan ile randevu için 12 bin pound
Çoğu insan, erkek delisi, göz kamaştırıcı model Katie ‘Jordan’ Price ile bir randevu için sağ kolunu feda eder. Ama Manchester City’li ikili Micah Richards ve Adam Johnson bu ayrıcalık için 12 bin pound ödedi. İkiliyle eski futbolcu Ashley Ward’un düzenlediği bir hayır organizasyonunda sohbet eden Jordan, hızlı bir şekilde Richards ve Johnson’ı kendisiyle zaman geçirmeleri için binlerce pound ödemeye ikna etti. Bir ara açık arttırma 8 bin pound’da takılı kaldığında Jordan çok ucuza gideceğini düşünmüş olmalı ki, olduğu yerde sıçrayarak daha fazla bağış yapılmasını istedi. Hatta şöyle bir şey de söyledi: “Hadi ama! 12 bin pound’a çıkabilirsiniz. Siz nerede oynuyorsunuz, Manchester City değil mi?” Böylece VIP gecesinde toplanan 180 bin pound’a Richards ve Johnson’ın parası da eklendi. Bu miktar 4 önemli hayır kurumu arasında bölüştürülecek.

24 Eylül 2010 Cuma

Hafta sonu futbol


25 Eylül Cumartesi
14.45 Manchester City – Chelsea (SPORMAX-HD)
15.00 Giresunspor – Adanaspor (TRT 1)
15.30 Gençlerbirliği – Ankaragücü (DIGITURK-1/205)
19.00 Arsenal – West Bromwich (SPORMAX-HD)
19.00 Beşiktaş – Antalyaspor (LİG TV-HD)
19.00 Eskişehirspor – Gaziantepspor (DIGITURK-1/205)
19.00 Sporting Gijon – Valencia (NTVSPOR)
19.30 Werder Bremen – Hamburg (TRT 3)
20.45 PSV Eindhoven – Groningen (BEYAZ TV)
21.00 Levante – Real Madrid (NTVSPOR)
22.00 Lyon – Saint Etienne (KANAL A)
23.00 Athletic Bilbao – Barcelona (NTVSPOR)
00.30 Flamengo – Palmerias (SPORMAX-HD)
26 Eylül Pazar
13.00 Tom – CSKA Moskova (SPORMAX)
14.00 Bolton – Manchester United (SPORMAX-HD)
15.30 Kayserispor – Trabzonspor (LİG TV-HD)
15.30 Konyaspor – Kardemir Karabük (DIGITURK-1/205)
15.30 NEC – Feyenoord (BEYAZ TV)
16.00 Orduspor – Çaykur Riza (TRT 1)
16.05 Wolverhampton – Aston Villa (SPORMAX)
18.00 Toulouse – Lille (KANAL A)
18.10 Newcastle United – Stoke City (SPORMAX)
19.00 Galatasaray – İstanbul Belediye (LİG TV-HD)
19.00 Manisaspor – Sivasspor (DIGITURK-1/205)
19.00 Diyarbakırspor – Kartalspor (TRT 6)
19.30 Denizlispor – Altay (TRT 1)
22.00 Atletico Madrid – Real Zaragoza (NTVSPOR)
22.00 Internacional – Corinthians (SPORMAX)
22.00 Lens – Paris Saint Germain (KANAL A)
27 Eylül Pazartesi
20.00 Kasımpaşa – Fenerbahçe (LİG TV-HD)

23 Eylül 2010 Perşembe

Kasvet


Her şey tamamda bu olmadı. Ligde kötü gidebiliriz, ezeli rakibe yenilebiliriz, kasada para olmaz, sıkıntı çekebiliriz ama 4.lig takımlarından Northampton’a yenilemeyiz. Bu kadarda değil. Sezon öncesinde Roy Hodgson’a methiyeler düzmüştüm bu satırlarda. Benitez sonrası takımı toparlayabileceğine inanmıştım ama şimdi bir karamsarlık çöktü üzerime. Son yılların en kötü sezonunu yaşayacağız gibi gözüküyor. Sonumuz hayır ola.

Al-Hilal tribünü (Suudi Arabistan)

Bir başkadır Bundesliga


Değer olarak diğer Avrupa liglerinin gerisinde kalsa da enteresan sonuçların çıktığı, Bayern Münih olmazsa her takımın şampiyonluk şansının bulunduğu çok renkli bir ligdir Bundesliga. İddaa açısından bakıldığında da bahis severlerin yaka silktiği,''Alman ligi sakat abi'' dedikleri bir lig. Biracıların, Hansların memleketinde bu sezonda yine çok zevkli bir yarış olacağa benziyor. Ligin en büyük şampiyonluk adayları 5 maç geride kalırken çok gerilerde. Geçen sezonun 3 kupalı devi Bayern Münih’in 8, Ballacklı Leverkusen’in 8, Van Nistelrooylu Hamburg’un 8, Mesut’u kaptırmasına rağmen yine de kaliteli bir kadrosu olan Bremen’in 4 ve bugün ilk maçını kazanan Bayern’den sonra ligin en iddialı kadrosuna sahip Schalke’nin 3 puanı var. İlerleyen haftalarda bu görüntü çok büyük ihtimalle değişecek ama yarışın heyecanı mükemmel. Tribünlerin doluluğu desen İngiltere’yle eş değerde, dolu dolu bir lig.

Bu sezon en çok konuşulan ise Schalke’nin bu kötü başlangıcı oldu. 6 ay öncesine kadar dünyanın sayılı teknik adamlarından biri olarak gösterilen ’’İşkence’’ takma adlı Felix Magath, şimdi en çok eleştirilen isim oldu. Bayern Münih ve Wolfsburg’ta kazandığı başarılardan sonra Schalke’de ilk yılında iyi işlere imza atan Alman teknik adam için işler bu sezon çok iyi gitmiyor. Derbide Dortmund’a evinde kaybetmesi Magath’ın suyunu iyice ısıtmıştı ama bugün Freiburg deplasmanında kazanmaları nefes aldırdı. Yine de genel tablo Gelsenkirchen ekibi için çok iyi değil. Hannover’e kaybettikleri maçtan sonra ''hayatımın en kötü günü'' diyen Magath’ın bu duruma düşmesi sezon öncesinde ligin karmaşıklığına rağmen kimsenin kestiremeyeceği bir olaydı. Bu yaz gelen giden tablosuna baktığımızda 19 milyon Euro içerde olan Schalke’nin Huntelaar için Milan’a 14, Jurado için de Atletico Madrid’e 13 milyon Euro ödedikten sonra böyle bir başlangıç yapması tabi ki beklenmiyordu. Ancak burada kaşınan biraz da Magath oldu.

Geçen sene Bundesliga’nın en az gol yiyen (31) takımının bu sezon 5 maçta 10 gol yemesi onun hatası. Geçen senenin etkileyici geri dörtlüsünden Rafinha, Marcelo Bordon ve Heiko Westermann satıldı. Gelecek vaat eden Carlos Zambrano ise kiralandı. Bu oyuncuların yerine yaşadığı sakatlıklarla eski formundan çok uzak Christoph Metzelder, sadece Japon ligi tecrübesi olan Atsuto Uchida ile satmaya kalksan büyük ihtimalle kimsenin almayacağı Hans Sarpei ve Nicolas Plestan’ı kadroya dahil etti. Bu nasıl bir transfer politikası anlamak mümkün değil. Geçen sezon kaçan şampiyonluktan sonra ''Daha iyi futbol oynamalıyız. Yeni sezonda yeni oyuncularla bunu yapacağız'' diyen Magath, iyi futbolu oturmuş defans bloğunu bozarak mı yapacak, bekleyip göreceğiz. Ama işinin çok zor olduğunu söylemek lazım. Hücum hattındaki yeni oyuncuların uyum sorunu çok uzun sürmez ama savunma oyuncularının öyle değil. Alman milli takımının muhteşem kalecisi Neuer’de sizi her maç kurtaramaz, adam ''Superman'' değil çünkü. Belki bu tip şeyleri konuşmak için ligin çok başı ama görünen köy kılavuz istemez. Schalke’nin bu sezon ilk 3’e girmesi bile çok zor gözüküyor.

22 Eylül 2010 Çarşamba

21 Eylül 2010 Salı

Haftanın Panoraması


Derbilerle ve derbi tadında dev maçlarla baş döndürücü bir haftayı geride bıraktık. Fenerbahçe-Beşiktaş, Manchester United-Liverpool, Atletico Madrid-Barcelona. Hepsinde ayrı bir hikaye, ayrı bir heyecan vardı. Biz ülkemizden başlayalım.
Gözler hiç şüphesiz derbideydi. Dünde yazdığım gibi aman aman bir futbol yoktu sahada ama maçın heyecanı derbiye yakıştı. 2 büyük birbirini yerken 3.sü Galatasaray 3 puanı cebe atarak ilk 2 haftanın travmasını atlattı. Bursa ise Valencia faciasından sonra zor geçmesi beklenen bir haftada-karar daha açıklanmasa da-3 puanı kolayca cebine attı. Maçtan sonra Tolunay Kafkas ve İbrahim Kızıl hakeme yükleniyor ama boşuna. Ne yapacaktı adam. Sen kendi taraftarına kızacaksın baba. 3 dikiş atılmış hakemin kafasına. Ne bekliyordun ki maçın devam etmesini mi? Seminerlerde hakemlere çok net bir şekilde deklare edilmiş bu karar. İbrahim Kızıl’ın röportajını da dinledim. ‘’Atanlar bizim taraftarımız mı emin değilim’’ diyor. Bu da ayrı bir komedi. Bakarsın polis kameralarına anlarsın bu kadar basit.

İngiltere’de haftanın maçı ve hatta tek izlenebilir maçı Manchester United-Liverpool’du. O maçta da kelimenin tam anlamıyla Berbatov şov vardı. Bulgar oyuncu kendine geldi bu sezon. Geçen yıl uyum süreci uzun sürünce, acaba tutmadı mı bu transfer yorumları yapılıyordu ama bu seneye çok iyi başladı yıldız oyuncu. Özellikle attığı 2.gol kötürümü ayağa kaldırır ‘’Glory Glory Man. United’’ dedirtir. Arkadaş o neydi öyle. Liverpoolluyum ama kazansak ayıp olurdu Berbatov’a.

İspanya’da ise gözler Atletico Madrid-Barcelona maçındaydı doğal olarak. Barcelona, La Liga’da en çekindiği maçı kayıpsız atlattı. Ancak Barcelona’nın galibiyetinden çok Ujfalusi’nin ‘’yeter lan bizi maymun ettiğin’’siniriyle Messi’yi sakatlaması konuşuldu. AS’ın ana sayfasındaki fotoğrafı görünce insanın verilmiş sadakası varmış diyesi geliyor. Sadece 2 maç oynamayacak Arjantinli. Mourinho üzülmüştür, şöyle 1-2 ay oynamasa büyük avantajdı Real için.

İtalya’da ise Milan puan dağıtmaya bu haftada devam etti. Maç 1-1 bitince sanmayın ki Milan ezdi olmadı. Catania galibiyeti kaçıran taraftı. Sakatlar şimdiden dert açtı Milan’ın başına. Inter ise lige şaşırtıcı şekilde çok kötü başlayan Palermo deplasmanında 1-0’dan 2-1’lik galibiyeti aldı. Etoo’nun senesi olacak gibi bu sezon. Palermoyla böyle bir zamanda oynamak büyük avantaj. Juventus ise belalısı Udinese’yi deplasmanda gole boğarak moral buldu.

Almanya’da ise Schalke irtifa kaybetmeye devam ediyor. Bu haftada Ruhr derbisinde Dortmund’a evinde kaybetti. 2 hafta daha mağlubiyet olursa, inanılması güç ama Magath’la yollar ayrılabilir. Bu sene şampiyonluk adaylarından biri olarak gösterilen Schalke’nin şu anki durumu içler acısı. Bayern Münih ise aralarındaki tarihsel rekabetin meşhur olduğu Köln’le evinde berabere kaldı. Alman ligi yine bol sürprizli devam ediyor. İddaa’nın en sakat ligi. Kimin kime çelme takacağı hiç belli değil. Fransa’da ise haftanın maçı Bordeaux-Lyon ama asıl görülmesi gereken Sochaux maçında atılan gollerdi. Spormax’ten mi izlersiniz, internetten mi bulursunuz bilmem ama bir yerden açın izleyin, olmaz böyle goller.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Derbinin Hikayesi


Son bir haftadır uçan, kaçan, atan, tutan herkes kendine geldi. Bu Beşiktaş paramparça eder. Yok abi Fenerbahçe yaralı aslan kesin kazanır, kesin bol gollü geçer. Neler dendi neler. Etrafımda mantıklı gördüğüm insanlar bile kanat takmış uçuyordu. Hatta birisi “3-1 Fener alır ama Beşiktaş 5-0 kazanırsa da şaşırmam” diyerek beni dumurlar aleminde oradan oraya vuruyordu. Ancak her derbi kendi hikayesini yazar diye boşuna dememişler. Başlangıç düdüğüyle bitiş arasında garip bir heyecan, stres vardı ama futbol olarak ortada hemen hiçbir şey yoktu. Maça Beşiktaş iyi başladı, Fenerbahçe 50 dakika kadar sahanın hakimiydi, son 25 dakika ise borusunu öttüren Beşiktaş oldu. Sahanın yıldızı milimetrik paslarıyla Beşiktaş’ın ataklarını yönlendiren Guti’ydi. Öte yandan Nihat’ı böyle görmek beni çok üzüyor. Yaşadığı sakatlıklar onu Nihat yapan bütün özellikleri almış götürmüş. Müthiş iyi niyetine rağmen bu takımda oynaması hatta ilk 18’e girmesi bile imkansız. Yapacağı tek şey sonradan girdiği maçlarda kendini göstermesi ve yavaş yavaş form düzeyini yükseltmesi. Yoksa ilk 11 başlaması kenarda oturanlara büyük ayıp olur. Beşiktaş konusunda son sözüm Schuster’e. Bobo bu takımın ne olursa olsun ilerideki tek ismidir. Nobre istersen havalarda uçsun, 90 dakika at gibi koşsun Bobo’nun yerini alamaz. Bobo ileride en uçta bu takımın uzak ara en iyi golcüsü. Bezgin görünebilir, takım arkadaşları kadar hırsını suratına yansıtmayabilir ama ondan iyisi yok. Bu takımın 11’i yazılırken tahtaya Guti ve Quaresma’dan sonra hiç düşünülmeden forma verilecek tek golcü Bobo.

Fenerbahçe cephesinde ise Aykut Kocaman için kritik dönem resmen başladı. Bu derbiyi kazansa müthiş bir kredi alacaktı ama sezon başından bu yana yaptığı hatalar derbiyle tavan yaptı. Takımı öndeyken yaptığı korkakça hamleler Beşiktaş’ın ekmeğine yağ sürdü. Alex oyundan çıkıyor, yerine Baroni giriyor. Sezon başından bu yana oynadığı her maçta vasatın üzerine çıkan tek isim Stoch kenarda. Aslında Schuster gibi onun da başı geniş kadroyla belada. Hadi Beşiktaş’ın Avrupa Kupasında oynama şansı var. Ama Fenerbahçe’de bu şansta olmadığından Aykut Hoca, rotasyonda çok daha zorlanacak. Yani bugün Stoch’un kenarda unutulması gibi daha bir çok sorunu olacak. Çok dile getirilmemesine rağmen Fenerbahçe stadının zemininin de rezillik olduğunu söylemek lazım. İlerleyen dakikalarda kalkan çimler bunun göstergesiydi. Sonuçta ezeli rekabette kazananı olmazken haftanın karlısı üst üste 3.maçını da kayıpsız atlatan Galatasaray’dı.

19 Eylül 2010 Pazar

Derbi Günü


Ne gün ama. Avrupa’nın dört bir yanında birbirinden ateşli derbiler var. İnsan hangisini izleyeceğini şaşırır. Televizyonda günün derbi programı;
13.30 Feyenoord – Ajax (Beyaz TV)
15.30 Man. United – Liverpool (SPORMAX-HD)
20.00 Fenerbahçe – Beşiktaş (LİG TV-HD)
18.30’daki Schalke 04 – B.Dortmund maçını ise TRTSPOR saat 21.40 ta lütfedip banttan yayınlıyor. Canlı olmadıktan sonra ne işe yarar.
********
Bunun yanında derbi tadında dev maçlarda var;
20.00 Atletico Madrid – Barcelona (NTVSPOR)
22.00 Bordeaux – Lyon (KANAL A)

18 Eylül 2010 Cumartesi

Gökhan Yavuz ve Raşit Ek'in isimleri Aslantepe'de yaşatılsın!


''...bu iki emekçinin, bu ülkenin yaşayacağı büyük sevinçler için bir bayram sabahı can veren iki işçinin, Aslantepe'de yaşatılmasını talep ediyoruz. Bizler, isimleri sonsuza dek bizlerle yaşasın, kazanılan büyük başarılarla anılsın ve hiç unutulmasın diye bu iki emekçi Gökhan Yavuz ve Raşit Ek için isimlerinin bir kapıya yada bir tribüne verilmesini, yada kendilerini ve tüm emekçileri temsil edecek bir anıt hazırlanmasını talep ediyoruz. Aynı talebi bizlerle paylaşan herkesin, bu metnin altına imza atarak, bunu göstermesini arzuluyoruz. Bu iki işçinin hayatına saygı gösteren herkesi, bu metnin altına imza atmaya çağırıyoruz.''
http://www.isimleriyasatilsin.com/index.php

17 Eylül 2010 Cuma

Hafta Sonu Futbol


18 Eylül Cumartesi
14.45 Stoke City – West Ham (SPORMAX-HD)
16.00 Akhisar Belediye – Denizlispor (TRT 1)
17.00 Everton – Newcastle (SPORMAX-HD)
18.00 Ankaragücü – Kasımpaşa (Digitürk-1/205)
18.00 Sivasspor – Eskişehirspor (LİG TV-HD)
19.30 Sunderland – Arsenal (SPORMAX-HD)
20.30 Antalyaspor – Kayserispor (Digitürk-1)
20.30 Bucaspor – Galatasaray (LİG TV-HD)
21.00 Sporting Gijon – A. Bilbao (NTVSPOR)
22.00 Arles – Marsilya (KANAL A)
23.00 Real Sociedad – Real Madrid (NTVSPOR)
00.30 Botafogo – Cruzeiro (SPORMAX)
19 Eylül Pazar
13.30 Bari – Cagliari (FOX TV)
13.30 Feyenoord – Ajax (Beyaz TV)
15.30 Roda – PSV (Beyaz TV)
15.30 Man. United – Liverpool (SPORMAX-HD)
16.00 Kartalspor – Samsunspor (TRT 1)
18.00 Chelsea – Blackpool (SPORMAX-HD)
18.00 Kardemir Karabük – Gençlerbirliği (Digitürk-1/205)
18.00 Hercules – Valencia (NTVSPOR)
19.30 Altay – Karşıyaka (TRT 1)
20.00 Atletico Madrid – Barcelona (NTVSPOR)
20.00 Fenerbahçe – Beşiktaş (LİG TV-HD)
20.30 İstanbul Belediye – Konyaspor (Digitürk-1/205)
22.00 Palmeiras – Sao Paulo (SPORMAX)
22.00 Bordeaux – Lyon (KANAL A)
20 Eylül Pazartesi
20.00 Gaziantepspor – Bursaspor (LİG TV-HD)

SON 20 YILIN UNUTULMAZ BJK-FB MAÇLARI


Geçen yıl Lig Tv’de Mustafa Güney’le birlikte yaptığımız ‘’21’’ programında ekranlara getirmiştik ezeli rekabetin unutulmaz maçlarını. Derbi haftasında bende bu satırlarda yer verip bir hatırlayalım istedim. Listeye itirazınız olabilir, şu maçın yeri bu olmamalıydı denebilir. Herkesin fikrine saygımız sonsuz. Biz kendi penceremizden bu listeyi yapmıştık. Sizde kendi listenizi paylaşabilirsiniz bizlerle. İşte yüzyıla yaklaşan ezeli rekabetin son 20 yılda oynanan en unutulmaz maçları.
21-“Kadıköy siyah-beyaza boyandı” FB 0-2 BJK (11 Mayıs 1991)
Yıl 1991. Beşiktaş’ın üst üste ikinci şampiyonluğunu ilan etmesi için Fenerbahçe’yi yenmesi kafi. O sezon lige erken havlu atan Fenerbahçe’nin stadını siyah-beyazlı taraftarlar tıklım tıklım dolduruyor. Maçı 2-0 kazanan Beşiktaş turu Kadıköy’de atıyor.
20-“Fener şampiyonluğa, Beşiktaş kongreye” BJK 1-3 FB
(25 Nisan 2004)

2003-2004 sezonunda ligin ilk yarısını 11 puan önde kapatan Beşiktaş Ocak ayından sonra önlemez bir düşüş yaşayıp liderliği Fenerbahçe’ye kaptırıyor. İnönü’deki final niteliğindeki buluşmada Sarı-Kanaryalar rakibine son darbeyi indirip maçı 3-1 kazanınca Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili ertesi gün kongre kararı alıyor.
19-“Şampiyonluk maçı Kartal’ın” BJK 3-1 FB (12 Mayıs 1990)
İngiliz teknik adam Gordon Milne ilk 2 sezonunda ikincilikle yetinse de görevine devam ediyor. Kendisine güvenenleri mahcup etmeyen inatçı İngiliz’in takımı İnönü stadında Fenerbahçe’yi 3-1 yenerek ilk şampiyonluğunu kazanıyor.
18-“Derbi tarihinin en erken golü Boliç’ten” BJK 1-2 FB (10 Mart 1996)
İnönü stadında buz gibi bir hava. Daha dakika dolmadan 15.saniyede Fenerbahçe Boliç’le öne geçiyor. Maçı da 2-1 kazanan Sarı-Kanaryalar şampiyon bitirdikleri sezonda en önemli 3 puanlardan birini İnönü’den çıkartıyor.

17-“Ferdinand’ın unutulmaz slalomu” FB 0-1 BJK (21 Haziran 1989)
Les Ferdinand sadece 1 yıl oynadığı Beşiktaş’ta taraftarın sevgilisi olmayı başarırken, Fenerbahçe ağlarına da müthiş bir slalom gol bıraktı. 1989 yılının Türkiye Kupası ilk maçında Fenerbahçe ile Beşiktaş Fenerbahçe stadında karşı karşıya. Kara-Kartalın sahadan 1-0 galip ayrıldığı maçın en unutulmaz anı hiç şüphesiz Ferdinand’ın golüydü.
16-“İzmir’de Tümer’in gecesi” BJK 3-2 FB (3 Mayıs 2006)
Fenerbahçe’nin 23 yıllık kupa özlemini daha da alevlendiren maç. 2006 yılının Türkiye Kupası finalinde Siyah-Beyazlılar rakibini 3-2 yenerek kupayı müzesine götürürken, maçın tartışmasız yıldızı 2 gol 1 asistle oynayan ve bir ay sonra Fenerbahçe’ye transfer olacak olan Tümer’di.
15-“Son dakika golü Zeki’den” BJK 1-0 FB (11 Nisan 1992)
Üst üste üçüncü şampiyonluğa koşan Beşiktaş için önündeki en büyük engel Fenerbahçe maçıydı. Zeki Önatlı’nın 89. dakikada gelen golü hem galibiyeti getiriyor hem de şampiyonluğun kapısını sonuna kadar açıyordu.

14-“103 gollü şampiyonluğun final maçı” FB 2-1 BJK (18 Mart 1989)
Fenerbahçe’nin 103 golle şampiyon olduğu sezonun kilometre taşı maçlarından biri. 1988-89 sezonunda fırtına gibi esen ve şampiyonluk ipini 103 gol atarak göğüsleyen sarı-kanaryalar ligin final maçında, 3 yıldır mağlup edemediği Beşiktaş’ı 2-1 yeniyordu.
13-“4 kırmızı kart ve Serhat Akın” BJK 0-2 FB (14 Nisan 2002)
2001-2002 sezonunda iki ezeli rakip İnönü’de karşı karşıya. Her iki takımdan ikişer oyuncunun atıldığı maçı Fenerbahçe Serhat’ın 2 golüyle kazanıyordu.
12-“Kupa yine Kartal’ın” 2008-09 BJK 4-2 FB
Yine İzmir Atatürk stadı, yine bir kupa finali yine Beşiktaş’ın zaferi.
Türkiye Kupası’na 26 yıldır hasret kalan Fenerbahçe’nin önündeki engel yine Beşiktaş. Siyah-beyazlılar ezeli rakibine kupa yolunda bir kez daha taş koyuyor ve sahadan 4-2’lik galibiyetle ayrılıp, kupayı Avrupa yakasına götürüyordu.

11-“Kezman’dan altın gol” BJK 0-1 FB (5 Mayıs 2007)
Kazananın şampiyon olacağı maçta Kezman’dan altın vuruş.
2006-2007 sezonunun en önemli maçında Beşiktaş İnönü’de Fenerbahçe’yi konuk ediyor. Kezman’ın golüyle sahadan galip ayrılan son yılların derbi fatihi sarı-kanaryalar 100. yılında şampiyonluğa uzanıyor.
10-“Kadıköy’ün tılsımına Ronaldo son verdi” FB 1-2 BJK 2001
Fenerbahçe’nin 24 maç süren iç saha galibiyet serisine son veren maç.
Şükrü Saracoğlu stadında üst üste 24 lig maçını kazanmayı başaran Fenerbahçe’nin serisine Beşiktaş son verirken, siyah-beyazlıları galibiyete taşıyan savunmadan gelip attığı 2 golle Ronaldo oluyor.
9-“Alpay formayı sahaya bıraktı” BJK 1-3 FB 2000
Fenerbahçe kazandı Beşiktaş kaybetti Galatasaray şampiyon oldu.
2000 yılının son derbisinde Fenerbahçe Beşiktaş’ı 3-1 yenince Galatasaray maça çıkmadan şampiyonluğunu ilan ediyor. Maçın en unutulmaz olayı ise sansasyonel bir şekilde Fenerbahçe’ye transfer olan Alpay’ın kendisine yapılan küfürlü tezarühata karşılık olarak sarı-lacivert formayı İnönü’nün ortasına bırakması oluyor.
8-“Kalpler durdu, Tuncay durmadı” 2005-06 BJK-FB 1-2
Nefeslerin tutulduğu, 90 artılarda gelen iki golle heyecanın tavan yaptığı bir maç. Ezeli rakiplerin İnönü stadındaki kapışmasında Beşiktaş Anelka’dan yediği golle maçı uzun süre 1-0 yenik götürüyor. Duraklama dakikalarında Fener kalesine müthiş bir füze göndererek durumu eşitleyen Kleberson’a cevabı yine uzatma dakikalarında pes etmeyi hiç sevmeyen bir yıldız Tuncay Şanlı veriyordu.
7-“Sergen’den 90’ıncı dakikada tam 90’a” 1996-97 FB-BJK 0-1
Uzun yıllar hafızalardan silinmeyen, dillerden düşmeyen tezahüratlara konu olan bir maç. 1 hafta önce Ali Sami Yen’de Galatasaray’ı 4-0 yenen Fenerbahçe kendi seyircisi önünde Beşiktaş karşısında mutlak favori. Ancak maç boyu iyi direnen siyah-beyazlılar rakibine gol şansı tanımıyor.Herkes mücadele 0-0 bitecek derken Beşiktaş’ın kazandığı frikikte Sergen Yalçın öyle bir dakikada öyle bir vuruş yapıyor ki günümüzde bile hala futbol muhabbetinin yapıldığı her ortamda konu olmayı başarıyordu.
6-“Tombalacı Pascal” BJK 2-0 FB
Belki bu maç değil ama Pascal Nouma’nın sansasyonal gol sevinci unutulmazlar arasındaki yerini aldı. 100. yılında Beşiktaş şampiyonluk yolunda emin adımlarla ilerlerken Fenerbahçe’yi İnönü’de Nouma ve Sergen’in golleriyle 2-0 mağlup ediyor. Karşılaşmanın en unutulmaz anı ise Nouma’nın attığı golden sonra sevincini görülmemiş bir hareketle kutlaması oluyordu.
5-“Uche’den unutulmaz son dakika golü” BJK 1-2 FB (11 Aralık 1993)
5 yıllık özleme son veren, çoğu Fenerliyi sokaklara döken son saniye golüyle kazanılan bir maç… Tıklım tıklım dolu İnönü stadında Sarı-Kanarya 5 sezondur yenemediği Kara Kartal karşısında. 1-1 devam eden maçta son saniyeler oynanırken sahneye çıkan Uche Beşiktaş ağlarını sarsıyor ve teknik direktörü Osieck onu kutlamak için orta sahaya kadar geliyordu.

4-“Fener’de 6 yabancı skandalı” BJK 3-0 FB
Mustafa Denizli’nin tarihi bir skandala imza attığı, Fenerbahçe’nin hükmen yenik sayıldığı o unutulmaz maç. 2000 yılında Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin İnönü stadındaki lig kaçında maç siyah-beyazlılar 2-0 üstünlüğüyle devam ederken Fenerbahçe’de inanılmaz bir skandal yaşanıyor. Oyuncu değişikliğine giden sarı-kanaryalar sahaya 6 yabancı sürünce herkesin ağzı açık kalıyor. Maçı 3-0 kaybeden Fenerbahçe daha sonra federasyon tarafından yeniden 3-0 hükmen mağlup kabul ediliyor.
3-“Kadıköy’de tarihi fark” FB 1-5 BJK
Wilson perdeyi açtı, Oğuz kapattı, Metin-Ali-Feyyaz yırttı. 1990 yılında Kadıköy’de ezeli rakiplerin buluşmasında Beşiktaş Fenerbahçe’yi süpürüp maçı 5-1 kazanırken, derbi tarihinin en farklı galibiyetlerinden birine imza atıyordu.

2-“Top çizgiyi geçti mi?” FB-BJK 2-2
Top çizgiyi geçti mi geçmedi mi? Gol mü değil mi? Şifo Mehmet’in son dakika attığı tartışmalı golle kıyametin koptuğu maç listemizde 2. sırada. 1991 yılının Kasım ayı. Önüne geleni deviren ezeli rakipler kozlarını Kadıköy’de paylaşıyor. Son dakikaya 2-1 önde giren Fenerbahçe kalesine sol kanattan dalan Mehmet’in yaptığı vuruşta top kale çizgisine paralel şekilde ilerliyor. Semih topu uzaklaştırıyor ama herkesin gözü maçın hakemi Ahmet Çakar’da. Yardımcısının gol kararına itibar eden Çakar uzun yıllar unutulmayan derbinin sonucunu belirliyor: 2-2
1-“Kadıköy panteri Pancu” FB-BJK 3-4 (17 Nisan 2005)
Geldik zirveye listenin en tepesine… Son 20 yılın en unutulmaz Beşiktaş-Fenerbahçe maçlarında, Kara-Kartal’ın 10 kişi kalıp kalesine Pancu’nun geçmesine rağmen 4-3 kazandığı maç 1. sırada.
Tarih 17 Nisan 2005… Fenerbahçe ile Beşiktaş Kadıköy’de karşı karşıya… Siyah-beyazlıların 3-2 önde götürdüğü maçın ikinci yarısında kaleci Cordoba kırmızı kart görüyor. Oyuncu değişiklik hakkı dolan Beşiktaş’ta kaleye Pancu geçiyor.Herkes, Alex’in penaltı golüyle durumu 3-3 yapan Fenerbahçe’den dördüncü golü beklerken sahneye çıkan Koray Avcı gelecek nesillere kadar uzanacak bir zaferi getiren o tarihi golü atıyordu.

Alman bırakmaz


Normalde Alman milli takımı ve Bayern Münih için söylenir bu söz ama Ernst havalandırınca CSKA Sofia filelerini hemen aklıma geldi. Schuster’in ofansif sisteminde tüm maçlarda yük ondaydı. Şu ana kadar da tam bir alman gibi üstün teknolojisini sahaya yansıttı. Bugün çıktı attığı golle cilayı da yaptı. Ancak genel görüntüsüyle Schuster’in riskli sisteminin daha çok işi var. Golü erken bulduğunda rakibe eziyet eden bu sistem, golü bulamadığınızda kontra ataklara davetiye çıkarır. Tabi birde İnönü stadının zemini var. CSKA Sofia kendi evinde gibi oynamıştır bugün. Balkan ülkelerinin sahaları genelde böyle çünkü. Zemin bir an evvel düzeltilmezse Beşiktaş, evinde deplasman ortamını daha çok yaşar. Şimdi derbi var hafta sonu. Favori Beşiktaş gibi gözükse de klasik söz devreye girer; Derbinin favorisi olmaz. Fenerbahçe’nin de yaralı aslan misali olması da bu sözü doğrular nitelikte bence. Ancak özellikle Beşiktaş’ın oyun tarzı nedeniyle çok zevkli bir maç izleyeceğimiz kesin. Biz izleyiciler için de önemli olan bu.

16 Eylül 2010 Perşembe

Yalnız adam

Real Madrid şov


Şampiyonlar Ligi'nde ilk maçlar bugün tamamlandı. Marsilya'nın evinde Spartak Moskova'ya mağlup olduğu maç hariç sürpriz sonuç yok. Ancak gecenin en ürkütücü istatistiği Real Madrid'ten geldi. 1 gün önce Barcelona'nın %86'yı geçen topla oynama yüzdesine cevap Bernabeu'daydı bu gece. Real Madrid maçı 2-0 kazandı ama kaleye çekilen şut 34, çerçeveyi bulan 19. Ajax'ın ise 9'a 3. Topla oynama %62-%38...
Real daha az topla oynamış ama kaleyi bombalamış adeta. Karşısındaki takımda geçen sene liginde 103 gol atmış Ajax yanlış anlamayın. Yalnız yine hayran kaldım Mesut'a. 4-3-1-2 oynadı Real ve Mesut forvet arkasında, Zidane'dan sonra gözlerimizin pasını sildi. Bu oyunun sürdürebilirse eğer bir kaç yıl içinde dünya futbolunda çok farklı bir pozisyonda görebiliriz Mesut'u.

Sahte milli takım


Okuyunca gözlerime inanamadım. Hayatımda ilk defa böyle bir şeye şahit oluyorum. Sizde bakın bakalım benle aynı şoku yaşayacak mısınız; Togo Futbol Federasyonu, geçen hafta Bahreyn'in Togo'yu 3-0 yendiği hazırlık maçının ardından o maçta sahada olan Togo milli takımının sahte olduğunu iddia etmiş. Togo futbol federasyonu başkanı Seiyi Memene, Associated Press'e yaptığı açıklamada: "Kurallara göre oyuncularımızı hazırlık maçı oynamaları için yurtdışına Fifa'nın onayı olmadan gönderemeyiz. Biz de zaten bunu yapmadık. Bahreyn'e karşı oynanan hazırlık maçında yer alan futbolcular tamamen sahtedir. Biz Bahreyn'e herhangi bir takımın futbolcularını yollamadık. Bu oyuncuları tanımıyoruz. " demiş.
Bahreyn futbol federasyonu başkanı Al Khalifa ise maçın yasal olduğunu ve bu karışıklığın Togo Spor Bakanlığı ve futbol federasyonu arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklandığını söyledi. Ancak Al Khalifa yine de Avrupa'da birçok yıldız oyuncusu bulunan Togo takımının şüphe uyandıracak kadar zayıf olduğunu da kabul etti. Hadi 20-30 yıl önce olsa anlarımda 2010’da böyle bir şeyi duyunca oha dedim. Teknoloji çağı, insanlık gelişiyor falan hikaye. Her gün yeni bir şey duyup şaşırıyorsun. İnsanlık ne kadar ileriye giderse gitsin bir yerde özünü koruyor işte.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Yıldızlar turda


Eski süper yıldızlar Giovane Elber, Luis Figo ve Cafú Şampiyonlar Ligi kupasıyla turdular. Karedeki durak Münih. Sırada Prag, Varşova, Bratislava ve Viyana var.

Şampiyonlar Ligi 1.Gün


Bursa’ya yazık oldu demek isterdim ama o kadar bile direnç gösteremedi yeşil beyazlılar. Ellerinden geleni yaptılar ama çok farklı bir platform Şampiyonlar Ligi. Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ne rezillikler yaşadı burada, Bursa’nın ne ki. Kafalarını hiç düşürmeyecekler ve devamlı ileriye bakacaklar. Her maç ayrı bir tecrübe onlar için. Ben Bursa’nın kadro yapısı gereği deplasmanda daha başarılı olmasını bekliyorum. Bugün biraz da ilk maçın sahasında olması nedeniyle gaza geldiler. 3 büyüklerle oynadıkları gibi daha kontrollü ve defansif oynasalar çok daha iyi olabilirdi. Sağlık olsun. Bu farklı mağlubiyet yetmiyormuş gibi bir kötü haberde Old Trafford’tan geldi. Manchester kazansaydı Bursa’nın Avrupa Ligi şansı çok olurdu ama şimdi havaya girmiş Rangers ve darbe yemiş Manchester United’la deplasmanda oynayacaklar. İşleri çok zor.
*****************
Diğer maçlara baktığımızda ise Manchester United’ın yaşadığı gibi büyük bir sürpriz yok. Inter’in Twente deplasmanında aldığı beraberlik biraz şaşırtabilir ama Hollanda Şampiyonu halen McClaren’ın izlerini taşıyor. O yüzden çok şaşırmamak lazım. Schalke’nin mağlubiyet serisi burada da devam etti. Felix Magath’a bu kadar kötü bir seri hiç yakışmıyor. Raul yanlış takıma gitti bence:)
Alman-İngiliz düellosunda ise gülen taraf olmadı. Werder kaybetseydi çok büyük yara alırdı, o yüzden 2-0 geriden gelip puanı kurtarmak önemli iş.

14 Eylül 2010 Salı

O şimdi nerede? (Claudio Lopez)


2000’de Şampiyonlar Ligi finalinde forma giydiğinde 26 yaşında ve formunun zirvesindeydi Claudio Lopez. Milli takımda Gabriel Batistuta’nın gölgesinde kalsa da Avrupa’da döneminin hayranlık uyandıran forvetlerinden biriydi. 30’unda bir anda Avrupa sahnesini terk eden "El Piojo"-bit- lakaplı Lopez, şimdilerde gözlerden uzak ABD’nin MLS takımlarından Colorado Rapids’in formasını giyiyor.

17 Temmuz 1974 doğumlu olan ve tam ismiyle Claduio Javier Lopez futbola ülkesi Arjantin’de Estudiantes takımında başladı. Daha sonra 4 yıl Racing Club forması giyen Lopez, 1996’da Valencia’ya transfer olarak Avrupa’ya ilk adımını attı. İspanyol ekibinde 4 sene top koşturan Arjantinli oyuncu her iki kanatta oynama özelliği ve süper sol ayağı sayesinde çok başarılı maçlar çıkarırken 126 lig maçında 47 gol kaydetti.1999’da İspanya Kupası’nı kazanan Lopezli Valencia, 2000 yılında Şampiyonlar Ligi Kupası’nı finalde Real Madrid’e kaybetti.

Çok başarılı bir dönem geçirdiği İspanya’dan 2000 yılında ayrılan Lopez, İtalya’nın Lazio takımına transfer oldu.4 yıl başkent ekibinin formasını giyen Arjantinli yıldız bu takımla 1 İtalya Kupası zaferi yaşadı. 59 kez giydiği ve 10 gol attığı milli takımla birlikte 1998 ve 2002 Dünya Kupaları’na katılan Claudio Lopez çok fazla sivrilemezken, Arjantin milli takımı da her iki turnuvaya da erken veda etti. Ani bir kararla henüz 30 yaşında olmasına rağmen Avrupa arenasından çekilen Lopez, Meksika’nın America takımına transfer oldu. 3 sene burada forma giydikten sonra ülkesi takımlarından Racing Club’a transfer olan "El Piojo" 2008’de ABD’ye ayak bastı. 2008-2009 sezonunu Kansas City Wizards’ta geçiren Lopez Nisan 2010’dan bu yana Colorado Rapids’te oynuyor.