29 Ağustos 2010 Pazar

Top 10-Şehir Efsaneleri


Top 10’daki ilk konumuzda ağızdan ağza dolaşarak insanlarına beynine kazınan ve şehir efsanesi haline gelen hikayelerden bahsedeceğiz.
Carlo Ancelotti İngilizce konuşamıyor
Daha İngiltere’ye adım atmadan dedikodusu ulaşmıştı Ancelotti’nin. İtalyan teknik adam söylentilere göre İngilizce bilmiyordu. Antrenmanlarda isteklerini oyuncularına aktarırken yapılacak tercüme çok sağlıklı olmayabilirdi. Ancak Carlo Ancelotti, İngiltere’ye ayak bastıktan sonra Chelsea TV’ye verdiği röportajda mükemmele yakın bir İngilizceyle konuşunca bu söylentileri çıkaranların yüzleri kızardı.

Ryan Giggs İngiliz milli takımının formasını giyebilir
Defalarca yazılıp çizilen bir başka hikaye daha. Manchester United’ın rekorları alt üst eden kaptanının adı genç takımdan itibaren üç aslanlı formayla anıldı. O Galler formasını giyeceğini açıklamasına rağmen sürekli yazıldı, çizildi bu hikaye. İşin doğrusu ortada tercih edilecek bir karar bile yoktu. En azından Giggs için böyleydi.

Denis Law’un topuğu United’ı küme düşürdü
Manchester United’da yeni patron Tommy Docherty’nin göreve gelmesiyle takımda bir temizliğe gidildi ve “Old Trafford’un Kralı” Denis Law 1973 yazında bedavaya takımla ilişkisi kesildi. Law, bunun ardından ezeli rakip olan Manchester City ile sözleşme imzaladı ve sezonun son haftasında Old Trafford’da alacakları bir galibiyetin United’ı 2. Lige düşürecek olduğunu bilerek, eski takımına karşı forma giydi. Law nihayetinde ilahi bir topuk golüyle galibiyeti getiren gole imza attı, ama bu golün eski takımını 2. lige göndereceğini bildiğinden sevinmedi. Gerçek şuydu ki o hafta diğer maçlarda ortaya çıkan sonuç ne olursa olsun United küme düşecekti.

Serie A sıkıcı bir lig
En önemli klişe de budur herhalde. İtalyanlar yıllarca defansif oyun tarzlarıyla anıldılar. Bunda 60’lı yıllarda 'Catanccio' yla ünlenen Inter’in katkısı çok büyüktü. Ancak sonraki yıllara baktığımızda 80’lerin sonu ve 90’larda dünyanın en önemli hücum oyuncularının-Maradona, Van Basten, Gullit, Weah ve Baggio gibi-İtalya’da boy göstermesi gerçekten manidar. Şimdilerde dünyanın en göze hoş gelen ligleri olarak Premier Lig ve La Liga olarak gösteriliyor. Peki Serie A gerçekten bu kadar sıkıcı mı? İstatistiklere göre hayır. En güzel örneği de Serie A’nın Premier Ligi son yıllarda toplam gol sayısında hep geride bırakması.

Cristiano Ronaldo büyük maçlarda oynayamıyor
Fifa yılın futbolcusu ödüllü Ronaldo’nun yeteneklerinden hiçbir zaman şüphe duyulmadı ama sürekli olarak büyük maçlarda istenilen seviyeye ulaşamıyor denilerek eleştiriliyordu. Portekizli, Manchester United’da ki son 2 sezonunda Şampiyonlar Ligi zaferi ve lig şampiyonluklarıyla tüm bu söylentileri boşa çıkardı. Ancak milli takımda bu eleştiriler devam ediyor.

Hollanda’nın 1974 Dünya Kupası finalindeki ‘seks skandalı’
Hollanda total futboluyla Brezilya’yı eledikten sonra Batı Almanya’da Dünya Kupasının favorisiydi. Önlerindeki tek engel finalde karşılaşacakları ev sahibiydi. Bir Alman gazetesi Hollandalı yıldızların kaldığı otele parayla tuttukları eskortları göndererek ortamı biraz bulandırmaya karar verdi. Fotoğrafçıları, olacakları ölümsüzleştirmek ve son dakika haberini geçmek için hazır durumdaydı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Plan bozulsa da Hollandalılar beklenilen intikamı alamadılar. Almanlar 2-1’lik galibiyetle kupayı kazanmayı başardılar.

Wembley enerji tüketen bir sahadır
FA Cup finallerinde birçok kez oyuncuların ayaklarına giren kramp yüzünden yerde acı içinde kıvrandıklarını görüyoruz. Bunu Wembley’in çok büyük olduğuna bağlar ve futbolcular ve her zaman eleştirirler. Ancak ünlü stat, televizyon ekranlarından her zaman çok büyük gözükmesine durum bunun tersidir. Yeni Wembley, 105 metre uzunluğunda ve 68 metre genişliğindedir. Yani 20 Premier Lig stadının 15’inden daha küçük. Ama siz hiç her hafta sonu kramp geçiren oyuncular gördünüz mü? Biz de görmedik.

İngiliz oyuncular yurt dışında oynayamıyor
Premier lig, dünyanın en zor liglerinden biri olarak kabul edilmesine rağmen Britanyalı oyuncuların yurt dışında çok başarılı olmadıkları söylenir. Jimmy Greaves ve Dennis Law, Milan ve Torino maceralarıyla bu tecrübeyi ilk yaşayan Britanyalılardı ancak ikisi de birkaç ay sonra eve geri döndüler. 80’lerde Ian Rush da kısa bir Juventus macerası yaşadıktan sonra-“yabancı bir ülkede yaşamak gibi” meşhur sözünü de hatırlayalım-Liverpool’a geri dönmüştü. Yakın zamanda Michael Owen ve Jonathan Woodgate’i de bu listeye ekleyebiliriz. Ancak bu saydığımız başarısız olanlar kadar gittikleri yerlerde iz bırakanlarda var. Efsane John Charles’ın Juventus’ta yaptıklarını kim unutabilir ki. Beckham’ın Real Madrid formasıyla kazandığı şampiyonluk. Paul Lambert’in Borussia Dortmund’la en büyük kupayı kaldırması gibi çok başarılı olanlarda tabiî ki var.

Fikstür sıkışıklığı zirve takımlarını etkiliyor
Son dönemde Premier lig menajerleri hafta içi ve Christmas dönemi maç trafiğinden daha çok şikayet eder oldular. Özellikle zirveye oynayan takımların patronlarından daha duyuyoruz bu sözleri. Ama istatistikler böyle demiyor. Yakın dönemde yapılan bir araştırmada Manchester United’ın hafta içi maçlarında, 19 karşılaşmada 15 galibiyeti var. Chelsea 19’da 14, Liverpool 19’da 12 ve Arsenal en kötü performansla 21 maçta 11 galibiyet almış. Son dönemde şampiyonluklara bu 4’lünün ambargo koyduğunu hatırlarsak, boşuna ağlıyorlar.

Premier Lig oyuncuları sadık değil
Bu hikaye, Premier ligin zirveye oynayan takımlarının taraftarı arasında çok yaygındır. Onlara göre bu oyuncular para için her şeyi yapar. Gareth Barry bu isimlere en güzel örneklerden biridir. Aston Villa’ya 10 yılını veren oyuncu, şampiyonluk hesabı yapan Manchester City’e iyi de para alarak gittiği için haindir onların gözünde. Frank Lampard da yıllar geçmesine rağmen West Ham taraftarının gözünde Barry’nin kaderini paylaşır. Shay Given da hiçbir başarı kazanamayan Newcastle United’ta 12 yıl geçirdikten sonra City’e giderek büyük bir günah işlemiştir. Tüm bu örneklerden sonra “sadık” kelimesinin futboldaki anlamı bir kez daha incelenmelidir herhalde.

Hiç yorum yok: