31 Mayıs 2012 Perşembe

Büyüklere dersler, küçüklere öğütler. Yıldırım Demirören

Çok uzun olmadı, iki sene önce. Şimdi isim vermeyeyim ama Etiler'in güzide spor solanlarından (club denir) birinde Quaresma transferinin görüntülerini izlemiştik büyük bir kalabalıkla. Orada genç yaşlı kimi eski Beşiktaş sporcusu kimi eski yeni yönetici yakınları " Robinho'yu da al gel " diye bağırıyorlardı Demirören'e. 2 gün bile olmadı Avrupa'nın göbeğinde Avusturya'da maça gelmiş topu topu 3-5bin kişi "Yeter Demirören Yeter " diye bağırıyorlardı maçın skoruna aldırış etmeksizin.
Muhakkak ve su götürmez bir gerçek olarak Yıldırım Demirören'in Beşiktaş Spor Kulübünde yaşananlardan doğrudan sorumlu ama Demirören çizgisine yaz aylarında Yıldız transferlerde tapan, hava soğuyunca ve sahadaki oyun da içini ısıtamayınca " Yeter " diye bağırmaya başlayan taraftar kitlesinin de suçunu yok saymamalıyız.
Taraftar kitlesinin davranışlarını sorgulamak istemiyorum, hepimiz kendimizi sorgulayacak kadar zihnen diriyiz. Ben futbolumuzun son yıllardaki en büyük sendromu olan Yıldırım Demirören'i yazmak istiyorum, hemde sırasıyla.

1) Birkaç hafta önce yazmıştım ben, Sayın Demirören yalan söyleme konusunda Master yaptı diye. Düzenlediği basın toplantısında " Allah'a şükür futbolumuz tertemiz, Etik Kurulu raporu da bu yönde " demişti. Ondan bir hafta sonra Pfdk kararları hem şikenin hem de teşviğin olduğunu kabul etti. 

2) Futbol Federasyonu başkanlığına aday olduğu zaman yaşanan Beşiktaş Kongresinde tüm alacaklarımı ( takribi €100m ) hibe edeceğini açıklamıştı. Sonradan öğreniyoruz ki daha açıklamayı yapmadan borç senetlerini almış bile.

3) Beşiktaş Avrupa Kupalarından men cezası aldı. Sebep ise tam yüz kızartıcı suç : BELGEDE SAHTECİLİK. UEFA Beşiktaş'ın geçtiğimiz yıllarda Avrupa Lisansı alabilmek için bazı borç belgelerinde sahte rakamlar, vergi borçlarında yanlış veriler sunmaktan men edildi. Fakat Sn. Demirören en sevdiği şeyi yapıp basın toplantısı yapmadı. 

Uzatmak istemiyorum daha vukuatları var. Bunlar en güncel ve en maddi olanları,
Beşiktaş taraftarından rica ediyorum, artık bağırmayın, meşhur etmeyin daha fazla. Babasının bile güvenip işleri teslim edemediği bir adama hem en güzide takımlarımızdan birini hem de Türkiye Futbol Federasyonunu emanet ettik. Yazıklar olsun bizlere, yazıklar olsun takımları da TFF'yi de seçme işini bir avuç 5 para etmez zümreye seçtirenlere...
Bağırmayın adını, tarihin derinliklerine gömülsün, bir daha da çıkmasın, en büyük ibretimiz olsun Türk Futbolunda...

Saygılarımla

29 Mayıs 2012 Salı

Euro 2012'ye ramak kala - FRANSA

Herhalde ülke futbolumuzda son 20 yılın en çok kullanılan terimidir " 10 numara ". Dillerimizde Oğuz Çetin ile yavaş yavaş yer edinen, Sergen Yalçın ile daha da bir anlam kazanan, Georghe Hagi sayesinde Nirvana'ya ulaşan terim, yıllar yılı nice oyuncuları sırtına geçirdiği numaraya bakmaksızın tabi caizse " yedi ". Galatasaray Hagi'nin sahalara veda ettiği 2001 senesinden 2011'e kadar malum " 10 numara " aradı durdu. Bu arayışın taraftar bünyesinde karşılığı lise sıralarında bıraktıkları " platonik aşk " kıvamında ortaya çıktı. Felipe, İlic, Lincoln, Elano, Misimovic hep aslında sadece bir sırt numarası olan ama bizlerin ona tüm futbol günahlarını yüklediğimiz " 10 numara " uğruna hem sırtlarda taşında hem de kovularak gönderildi.

Galatasaray'da romatizma ağrısı kıvamına gelen 10 numara sendromu Avrupa'nın başka bir ülkesinin Milli Takımında kalp spazmı noktasında. 2 senede bir yokluyor. Zinedine Zidane futbol kariyeri sonrası adını Fransa ve Dünya tarihine altın harfler ile yazdırdı. 1 Dünya Kupası, 1 Avrupa Şampiyonası Şampiyonluğu ve 1 de Dünya Kupası Finali miras bıraktı Fransızlara.Fakat Zizou tıpkı torunlarına hem para hem borç bırakan dedeler gibi  başarılarının ve kupaların yanında bir " kalp ağrısı " bıraktı. 2006 Almanya'da final maçında kırmızı kart görüp emekli olduğu günden bu yana hep bir Zidane aradı Fransızlar. Önceleri Gourcuff'un sırtına verildi o lanetli rakam, ardından Valbuena okkanın altına gitti, bir dönem Nasri'ye penisilin muamelesi yapıldı ama hiçbir tedavi kalp ağrısını dindirmeye yetmedi. Aksine her arayış, her deneme hastalığı daha da derinleştirdi. 2006 yılından 2010 yılına kadar geçen süre Fransa futbolunun kayıp yılları olarak hatırlanacak.


1998'de başlayan 10 numara arayışı Blanc'ın resmi kadroyu açıklaması ile sona erdi. Gourcuff 2012 Polonya kadrosunda yok. Zaten 19 maçlık yenilmezlik serisini elde ederken vazgeçmişlerdi ama resmen bugün bitti Zizou'ya varis bulma çabası.

Fransa'nın 2012 kadrosu şampiyonluklar yaşadığı milenyum başlarına göre ihtişamını kaybetmiş olsa da Ribery, Benzema, Samir Nasri, Malouda gibi yıldızlara sahip. Her ne kadar düşüldüğü noktalara gelemese de Hugo Lloris kalede rakipsiz. Savunma'nın solunda Evra, şampiyonluğu Clichy'e kaptırmasına rağmen önde. Blanc'ın en çok eleştirildiği konu Polonya'ya sadece 3 stoper götürmesi. Mexes, Adil Rami ve Koscielny arasında muhtemel 2li Valencia'da gösterdiği performans ile Adil Rami ve Milan'da sezonun ikinci bölümünde düzenli forma şansı bulan kadronun en tecrübelilerinden Mexes. Savunmanın sağ kanadı için iki Fransa Ligi oyuncusu Reveillere ve Debuchy eşit şsnstalar. Lyonlu tecrübesi ile biraz ağır bassa da Blanc karar vermekte zorlanacaktır.

Orta Sahada Fransız futbolunun yeni Makalele'si M'Vila , futbolunu gün be gün büyüten Samir Nasri, artık finallerin loser'ı (kaybeden) haline gelen Franck Ribery yeri garanti isimler. Laurent Blanc'ın muhtemel dizilişi geriye kalan oyuncuların belirlenmesinde hayati rol oynayacak. Soru şu ? Karim Benzema Mourinho tarafından değerlendirildiği gibi 4'lü hücum parçasının içerisinde sürekli alan değiştirerek mi oynayacak yoksa rakip ceza sahası etrafında yalnız bırakıldığı ve takımın tüm gol yükünü üstlenmesi istenen bir düzende mi kullanılacak. Real Madrid tecrübesi gösterdi ki Benzema yanında gol yeteneklisi biri ile oynayınca performansı artıyor çünkü komple diye tabir edilebilecek bir adam. Rooney izlenimi var Fransızda.
Bu açıdan bence şampiyon ve gol kralı Giroud en önde arkasında Ribery,Nasri ve Benzema üçlüsünün kurulması. Böylelikle Newcastle'da çok iyi bir sezon geçiren Cabaye'de M'Vila'nın yanında topu yönlendirme görevini üstlenebilir. Bu görüşümün muhalifi ise Benzema ve Giroud dışında kadroda başka forvet olmaması; Blanc'ın kenarda oyunun gidişatına göre Giroud'u yanında tutma ihtimali de hayli güçlü. Jeremy Menez ise Giroud yerine en güçlü aday olarak karşımıza çıkıyor.

Önce Platini ardından Zidane ile başarıyı yakalamış Fransa bu sefer bir 10 numarası ya da 10 numara adayı olmadan sahaya çıkacak. Orta saha ve hücum hattı kabul edilebilir ölçüde olan Fransa için en büyük savunma işareti. Blanc'ın takımı benzer güçteki rakiplere karşı kalesini gole kapatmakta zorlanacaktır.
Tahmin ; Rooney'siz İngiltere önünde grubu lider bitireceklerini düşünüyorum. Çeyrek Finalde muhtemel rakipleri olan İtalya karşısında tur ortada. 

18 Mayıs 2012 Cuma

Euro 2012'ye Ramak Kala - İngiltere

Euro 2012'ye sayılı günler kala katılımcı takımların değerlendirmelerine nihayet başlıyorum. Kulaklarımda İtalya Bisiklet Turu var iken klavyem ilk İngiltere Milli Takımını tuşlayacak.
40 yıllık kupa hasretini Fabio Capello da dindiremedi İngilizlerin. Dünya Kupasında yaşanan hayal kırıklığının ardından başarılı bir eleme turu geçirse bile geçtiğimiz kış aylarında iç çekişmelerde can verdi İtalyan teknik adam. Son yıllarda o kadar çalkantılı geçiyor ki Britanya adasında ne teknik adamlar ne oyuncular ne de taraftarlar tam olarak turnuva motivasyonlarını sağlayamıyorlar. Dünya üzerinde kaptanlık şiltesinin hala en değerli olduğu ülke İngiltere. Öyle ki son 10 yılın en başarılı 4-5 savunma oyuncusundan ikisi olan Rio Ferdinand ile John Terry'nin arasına bile bu konu girdi.
Capello sonrası Euro 2012 öncesi İngiliz Futbol Federasyonu uzun süren kararsızlığın ardından kendi deyimi ile " şaşırtıcı olmayan ve beklenen " bir karar ile Roy Hodgson'ı takımın başına getirdi.
Uzun yıllardır kadroda yazılan isimler ile hiç mi hiç bağdaşmayan saha sonuçları ile tanınan İngilizler için kadroda süprizlerin olması kaçınılmazdı keza takımın büyük çoğunluğu Euro 2004'den beri hiç değişmedi. Portekizde oynadıkları Hırvatistan maçı kadrosunu şöyleydi :
 David James - Neville - Terry - Campell - Cole - Beckham - Scholes - Lampard - Gerrard - Rooney -Owen.
Görüldüğü üzere sadece 3 yeni oyuncu var hücum hattında. Neville - Johnson, Campell - Cahill, James - Hart değişiklikleri taktir edersiniz İngilizlerin yaşadığı ofansif sıkıntılarına tuz basabilir ne de merhem olabilir. Beckham sonrası sağ kanat bölgesinde oyunu daha çok açık alanlarda oynamayı seven, hızlı ve adam eksiltme yeteneği olan Aaron Lennon ve Theo Walcott gibi oyuncular kullanılmaya başlandı. Fakat hücum hattında Rooney'in yanına - arkasına - önüne bir türlü bulunamayan partner belki de en güçlü oldukları yer olan orta saha verimliliklerini sıfıra indirgiyor. Capello orta sahada yaşanılan problemleri Lampard - Gerrard ikilisinin arkasına Gareth Barry'i monte ederek çözmeye çalışmıştı ( Buradaki amaç, her iki oyuncununda kulüp takımlarında benzer yardımcılar ile oynuyor olmaları nedeniyle savunma açısından rahatlatmak olabilir ) Ne yazık ki Barry takviyesi saha içinde oyun merkezinin daha da geri taşınmasına neden olmuş ve Dünya Kupası hayal kırıklığının başlıca sebebi olarak görülmüştü.


Capello'nun aksine Hodgson hücum opsiyonları konusunda biraz daha eli güçlü. Artık Alexleşme yolunda attığı adımlar ile Ferguson'u bile zor durumda bırakan Rooney ( ki Ferguson O'nu zaman zaman orta saha 2lisinde değerlendirdi ) bu yıl kendine ilk kez bir İngiliz partner buldu United'ta. Danny Welbeck her ne kadar uluslararası arenada tecrübesiz olmakla eleştirilse de Rooney ile oynama alışkanlığına sahip olması nedeniyle Milli Takım 11ine hemen göz kırpıyor. Çünkü kulüp United'tan da gördüğümüz üzere hem Rooney onunla oynadığı dakikalarda hem daha rahat pozisyon seçiyor hem de Welbeck  kafa toplarında ve araya atılan paslar ile etkili olabildiği için takıma büyük bir çeşitlilik kazandırıyor. Bence Hodgson'un forvet tercihleri Rooney - Welbeck olacaktır. Bunun yanında Rooney ilk iki maçta cezalı olduğu için forma giyemeyecek.
Orta sahada ise Lampard ya da Gerrard'dan ikisi de saha olacak gibi, Hogdson Walcott'u da sağ kanatta kullanacağına göre tek bir boş kontenjan var. Ben Capello'nun aksine Hogdson'un Barry yada Parker değil Ashley Young tercihini yapacaktır. Bu sayede hücum hattında birbirini tanıyan oyuncu sayısını da arttırmak büyük bir ortak akıl yaratabilir İngilizler için.
Yıllardır başarısızlığın hayal kırıklığı olacağı bir sistemde mücadele etti İngilizler. Bu kez başlarında hayatının fırsatını yakalamış bir hocaları olacak. Roy Hodgson önceki meslektaşlarına oranla işler kötü gittiğinde daha radikal kararlar alabilir. Bu muhtemel esneklik belki de İngilizlerin ihtiyacı olan en büyük değişim çünkü orta sahada enlemesine top çevirip en önemli gol şansları korner, uzaktan şut ve karambol denemeleri olan bir takımdan fazlası olmalılar Ukrayna - Polonya'da başarılı olmaları için.
Turnuva tahminim : Rooney olmadan Fransa'nın ardından 2. olmaları ve Çeyrek finalde İspanya ile eşleşmeleri halinde orada eleneceklerini düşünüyorum.

 İngiltere Milli Takımının Euro 2012 kadrosu :
Goalkeepers: Joe Hart (Manchester City FC), Robert Green (West Ham United FC), John Ruddy (Norwich City FC).
Defenders: Leighton Baines (Everton FC), Gary Cahill (Chelsea FC), Ashley Cole (Chelsea FC), Glen Johnson (Liverpool FC), Phil Jones (Manchester United FC), Joleon Lescott (Manchester City FC), John Terry (Chelsea FC).
Midfielders: Gareth Barry (Manchester City FC), Stewart Downing (Liverpool FC), Steven Gerrard (Liverpool FC), Frank Lampard (Chelsea FC), James Milner (Manchester City FC), Alex Oxlade-Chamberlain (Arsenal FC), Scott Parker (Tottenham Hotspur FC), Theo Walcott (Arsenal FC), Ashley Young (Manchester United FC). 
Forwards: Andy Carroll (Liverpool FC), Jermain Defoe (Tottenham Hotspur FC), Wayne Rooney (Manchester United FC)*, Daniel Welbeck (Manchester United FC).

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Final 4 Üzerine - Tek maç kabusu

Euroleague Final Four 2012'de yarı final maçları oynandı. Finalde iki kırmızı ekip Cska Moskova ile Olympiakos karşılaşacak pazar günü Sinan Erdem Spor Salonunda. NBA ve Ulusal Liglerin aksine Euroleague uzun yıllardır Final Four organizasyonları ile belirliyor şampiyonları. Bütün sezon son 4'e kalmak için minimum 19 maç oynayan takımlar, yarı finalde tek bir maç ile Final bileti alıyorlar. Benim bu tür Final Four organizasyonları hakkında negatif düşüncelerim var :

Hakemler Pana - Cska maçında X faktör oldular.
Birincisi sporun istikrar kısmı ile ilgili : Final Four'a ulaşmak için minimum 19 maç oynanırken eleme piramidinde en önemli basamak olan Yarı Final - Final arasının tek bir maç ile geçilmesi adaletsizliğe yol açıyor. Çalınan yada çalınmayan bir düdük, maç içinde yada maç öncesi yaşanan şansız bir sakatlık, elden kayan bir rebound tüm sezonun emeklerinin heba olması anlamına geliyor. Yarı Finallerinde tıpkı çeyrek finaller gibi 5 hatta 7 maçlık seriler şeklinde oynanması hem rekabeti arttırıcı hemde takım halinde ayırt edici hale gelebilir. Takımların artıları eksileri, stilleri, iç ve dış saha performansları belirleyici bir hal alır.

Atmosfer ise ikinci büyük problem. Uluslararası organizasyonların hemen hepsinde yaşanan taraftar problemi Final Fourların da kaderinde var. Biletlerin çoğu aylar öncesinden sponsorlara, ülke federasyonlarına ve Euroleague merkezine dağıtılır, elde kalan neredeyse stadın 1 / 4'lük kısmı için bilet satışı yapılır. Bu kısmın bir miktarı Final Four takımları seyircileri için ayrılırken geri kalan kısmı önceden satışa sunuluyor. Bu durumda katılımcı takımların seyircileri sahanın neredeyse yarısına bile sahip olamıyorlar. Final 4 seyircileri her sene belli bir basketbol camiası oluyor ve bu da maçların atmosferini doğrudan etkiliyor. Özelikle Sinan Erdem Spor Salonu gibi seyircinin etkisinin az hissedildiği salonlarda maçlar seyircisizmiş gibi oynanıyor çünkü Kenarda izleyenlerin çoğu taraf olmayan yada olmak istemeyen kişilerden oluşmakta.

Üçüncü ve bence en büyük problem ise parke üzerinde. Katılımcı takımlar yıl boyunca ne tür basketbol oynamış olursa olsunlar Final Four maçlarının hemen hepsi benzer konseptte oynanıyor : Savunmak ve mücadele etmek. Tabidir ki mücadele her takım sporunun özünde var ama sahada sergilenen tüm anlayışın savunma üzerine olması maçların oyun kalitelerini neredeyse sıfıra indiriyor. Mutlaka bunda takımların birbirlerini ezberlemelerinin payı yadsınamasa da oyun kalitelerinin bu denli düşmesi seyir zevkini ciddi biçimde baltalamakta. Sahada gördüğümüz yegane şey mücadele olmaya başlıyor son kertede. Benim ve çoğu insanın tezi olan yarı final serileri ise savunma uğruna oyun anlayışından feda etmeyi azaltacak bir etki yaratabilir. Çünkü o zaman amaç rakibe kendi oyununu kabul ettirmek olacaktır.

Bizler Final 4 yerine Yarı Final serilerini bu denli güçlü tezler ile savunurken, elbette organizatörlerin de kendilerince haklı sebepleri var F4 için. Lafı çok fazla uzatmadan bence en belirgin olanına vurgu yapmak istiyorum. Avrupa basketbolunda süperstar performansları ve göz zevkini okşayıcı hareketler NBA maçlarına göre daha az olduğu için Euroleague Yönetimi F4'u büyük bir şölen ve mücadele haline getirmeye çalışıyor. Böylelikle seyirciler en değerli 20 oyuncunun 14-15'ini bir hafta sonunda izleme şansı elde ediyorlar. Ayrıca F4 organizasyonları farklı ülkelerde düzenlenerek tüm Avrupa Kıtasının katılımı sağlanmaya çalışıyor. Seri düzeninin belkide tek handikabı bu : Futbol organizasyonları gibi belli başlı ülkelere özel kalması korkusu. Keza son yıllarda İsrail, Yunanistan, Rusya, İspanya dışında nadir F4 katılımcısı oldu.

Adilce, centilmence kazananlar uğruna,
Saygılarımla

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Minareyi Çalan Kılıfını Hazırlamış

PFDK kararları nihayet açıklandı : Şike de var Teşebbüs de ama " Kişiler ve Kulüpler ayrı tutulmuş." Yani Minareyi çalan kılıfını hazırlamış ..
Yazıma başlamadan önce basında çıkan tüm haberleri okuyordum ki NtvSpor.net'te gözüme haber çarpmadı girdi ;
http://www.ntvspor.net/haber/futbol/64357/niyet-baska-olsa-yildirima-ceza-verilirdi .. Radyoya bağlanan PFDK üyesinin söylediği her şey normal tek biri hariç ; İbrahim Akın'ın " şike yapmaktan dolayı " ceza almasına neden olan Fenerbahçe - İBBspor maçında Akın'a parayı getiren gayri resmi menajer Yusuf Turanlı'ya parayı aktaran son kişi Sivasspor Yöneticisi Ahmet Çelebi ki O da ceza aldı. Fakat Çelebi'den öncesi meçhul..
Hemen burada bir manşet atmak istyorum ; PFDK Fenerbahçe'yi kurtardı ama Aziz Yıldırım'ı ateşe attı. Neden mi ? PFDK kararı sonrası kiminle konuşsam " Aziz Yıldırım suçsuz, neden hala hapishanede yatıyor " vb cümleleri duyuyorum. Kanımca PFDK kararlarında Çelebi'den öncesi bulunamayan para bir şekilde Mecnun Odyakmaz'a oradan Olgun Peker'e, en sonda Aziz Yıldırım'a bağlanır mahkeme de; oldu mu size organize suç örgütü.

Kararın diğer boyutu ise Sn. Federasyon Başkanımız Yıldırım Demirören'in yalancılığı konusunda Doktora Tezidir. Demirören şike yok ama Rıdvan Dilmen'in tabiri ile " Teşebbüsün teşebbüsü var " demiş ve içimiz rahat, gönlümüz huzurlu sözleri ile bitirmişti konuşmasını. Bir hafta sonra açıklanan karar ise tam tersi çıktı. Hem şike var hem de teşvik.. Umarım Demirören ve futbolu yönetemeyenler UEFA'ya da yalan söylememişlerdir..

Benim bu noktada en çok merak ettiğim şey ise Şekib Mosturoğlu, İlhan Ekişoğlu ve Cemil Turan'ın karara göstereceği reaksiyonlar. Üç isim kararlar için Tahkim'e gidecekler mi  ve gidecekler ise savunmaları ne şekilde olacak ? Hala şike yapmadıklarını mı iddia edecekler yoksa bakınız Fenerbahçe'nin şikeye bulaşmadığını söylediniz ama bizler neden ceza aldık mı diyecekler ? Bu gelişmeleri dikkatle takip edeceğim..

Gelelim işin UEFA tarafına ; Infantino açıkça teşvik ile şike benzer şekilde cezalandırılır, Platini ise Kişiler ve kurumları ayırmak mümkün değil dediler. Bu UEFA'nın en üstünde bulunan iki ismin açıklamalarını, dün gece alınan kararlar ile alt alta yazdığımızda ortaya net bir sonuç çıkıyor ; UEFA bu işi bu halde kabul etmez.. TFF bizleri sulu dereye götürür susuz getirir, kanarız, balık hafızalıyız biz. Öyle kamplaşmışız ki 3 gün kavga eder 4. gün " aaa derbi " der gene unuturuz gider. Ama , daha önce de yazdığım gibi, Avrupa Kupalarını ellerinde tutan Eliler bu " sahaya yansımamış teranesini " kabul etmezler. Diyeceksiniz ki " Kurullarımızı işlettik, madde değiştirdik, tarafsız organlar bu kararı verdi ", onlar da siz Sivas'ta da Kahramanmaraş'ta da Taksim'de de Susurluk'ta da kurullarınızı işletmiş idiniz derler ise ne cevap vereceğiz.. Kusura bakmayın ben utancımdan kafamı yerden kaldıramam..

Gelin mantıklı olalım, artık karar da çıktı nasıl olsa; Hem şike var hem de teşvik. Sizler avukatsınız, doktorsunuz, mühendissiniz, işletmecisiniz, öğretmensiniz, ne iseniz osunuz. Şu kişiler ile kurumlar garabetinden hepimiz kurtulalım. İlhan Ekşioğlu, Şekib Mosturoğlu, Cemil Turan şikeye ne için teşebbüs etmişlerdir ? Ya da İbrahim Akın ile Ahmet Çelebi şikeyi kimin için yapmışlardır ? Bir suçtan kim,hangi kurum haksız kazanç sağlıyor ise O cezasını çeker. Ve yine kim yada hangi kurumun emeği,parası vs haksız olarak gasp edilmiş ise ona hakkı iade edilir. Yoksa banka işlemlerinizde hata olduğu zaman bankanız sise " kişiler ile kurumları ayırdık git paranı hata yapandan al " dese ne cevap verirsiniz ?

Bugün Uğur Meleke'nin de dediği gibi.. Ben o hepimizin olduğu gemide değilim çünkü ben çocuklarıma Hak ve Adalet'ten bahsetmek istiyorum, onların para ve güç uğruna nasıl çiğnendiğinden değil..

Saygılarımla..