29 Kasım 2010 Pazartesi

Galatasaray-Beşiktaş: 1-2


60’ların futbolu mu galibiyeti getirdi, yoksa Galatasaray forvetlerinin beceriksizliği mi? Maçın son anlarında bunu düşünüyordum. Çünkü kağıt üzerinde iki takımda galibiyeti hak edecek bir futbol koymadı ortaya. Zaten iş derbiden çıkmış, daha 14.haftada kaybedenin lige havlu atacağı bir maça dönmüştü.

Schuster’in elindeki malzeme bu. Geniş kadrosu başına dert açacak dediğim Beşiktaş, sezon başından bu yana ilk defa kenarda ofansif anlamda bir alternatifi olmadan sahadaydı. Bu oynar mı, şu niye oynamıyor denmeden kafası rahat, elindeki en iyi kadrosunu sürdü sahaya Schuster. Bir tek İbrahim Üzülmez-İsmail değişikliği garip geldi. Haftalardır oynamayan İsmail’in bu maçta sahaya atılması garip geldi bana. İsmail de ilk yarı da bu dediğimi haklı çıkartan bir performans ortaya koydu. Maç eksikliği fazlasıyla göze çarpıyordu. Ancak ikinci yarı gelebildi kendine. Bunun dışında sahadaki Beşiktaş 11’i elinden geleni yaparak sezon başından bu yana ilk defa kontrollü oynayarak mutlaka alması gereken 3 puanı attı cebine. Peki bu kontrollü oyunu becerebildi mi? Bana göre hayır. Beşiktaş, hiç beklemediği bir anda Ali Turan’ın gereksiz hareketiyle penaltı kazanınca daha maçın başında ibre bir anda siyah beyazlılara döndü. Ancak sonrasında tam bir komedi vardı. Beşiktaş, savunmada öyle acemice hareketler yaptı ki Galatasaray birçok kez gole çok yaklaştı ama topu filelerle buluşturacak adam kenarda oturunca ilk yarıyı önde kapattı.

İkinci yarıda ise daha iyi bir Beşiktaş vardı sahada. Bu kez kontrollü oyunu daha iyi yapıp hücuma da iyi çıktılar. Beşiktaş adına sahanın en iyilerinden Guti’nin Nobre’nin kafasına kondurduğu top maçın bitiş düdüğüydü aslında. Cenk’in fazla rahatlıktan yaptığı hata ise kulağına küpe olmalı. Bu hata beraberliği getirse bir daha kendine gelmesi zor olurdu. Hagi sezon ortasında geldiği için sahaya sürdüğü 11’i ve oyun sistemini çok eleştiremeyeceğim. Sadece Baros oynayabilecek durumda olduğu için sahadaydı. Acaba ilk 11’de onla başlasa daha mı doğru olurdu. Çünkü taraftar zaten haftalardır sahada kısır ve gol atamayan bir takım görüyor. Acaba Baros’un sahada olması hem taraftar için hem de sahadaki futbolcular açısından moral olur muydu? Hele ki 1-0’dan sonra Galatasaray’ın yakaladığı pozisyonları görünce orada işi bilen bir golcü kesinlikle cezayı keserdi.

Genel olarak baktığımızda ise Galatasaray’ın işi çok zor. İş artık puan kaybetmenin, ligde çok kötü durumda olmanın ötesine geçti. Artık galibiyette bile tepkiler sürecektir. En azından Beşiktaş da böyle olmuştu. Gidişat aynı gözüküyor. Taraftarın sağduyulu olup, yönetime göstermediği saygıyı sahadaki futbolcusuna ve teknik ekibine göstermeli. Bu kaos durumu devam ettikçe Hagi’nin kendi sistemini oturtması, Galatasaray’ı bir takım haline getirmesi çok zor olacaktır. Beşiktaş ise altın değerinde 3 puan almasına rağmen yine sadece mücadele etti. Önceki haftalardan tek fark bu kez şansın yanlarında olmasıydı. Haftaya İnönü’de olmasına rağmen çok daha zorlu bir Bursa maçı oynanacak. Bu maçta puan kaybetmekle derbide kaybetmek arasında bir fark olmayacak. Sadece Galatasaray’ın da yarıştan kopmasına neden olmuş olacaklar. O yüzden Beşiktaş ilk yarı bitimine kadar mutlaka kazanması gereken 3 maç oynayacak. Peki bunları kazanabilir mi? Bence hala soru işareti.

Hiç yorum yok: