27 Mayıs 2011 Cuma

Unutulmaz Şampiyonlar Ligi Finalleri


Cumartesi sezonun en büyük futbol olayı oynanacak. Daha önce 2 takım arasındaki unutulmaz maçları vermiştim. Şimdi de Spormax'ten Serdar Kamaç kardeşimin de yardımlarıyla unutulmaz Kupa 1 finallerini bir sıralayalım istedim. Başlığı kupanın son ismi olduğu için öyle yazdım yanlış anlaşılmasın.
10-Real Madrid:7 Eintracht Frankfurt:3 (1960)
Turnuvanın ilk yıllarına adeta ambargo koyan Real Madrid, ilk kupasını Reims karşısında 4-3’lük sonuçla kaldırmıştı. Bu skor yeterince dikkat çekiciydi ancak en unutulmaz maçlarını 1960’da oynadılar. Almanya şampiyonu Eintracht Frankfurt karşısında üst üste 5. şampiyonluklarına ulaşarak benzeri görülmemiş bir başarıya imza attılar. Hampden Park’daki 135.000 seyirci, iki efsanenin bitiriciliğine hayran kalmıştı. Alfredo di Stefano hat-trick yaparken, Ferenc Puskas bir Avrupa finalinde 4 gol atan ilk ve tek oyuncu oldu. Daily record köşe yazarı Jim McLean, o günü şöyle anlatmıştı: ''Hampden’da öyle büyük bir kalabalık vardı ki, maçı görmek bile zordu. Ancak futbol dehaları kendilerini her halukarda gösterebilir. Hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki, tanık olduğum en büyük maçtı. Futbolun tam olarak eğlence ile birleştiği bir andı, real Madrid ferenc puskas ile mükemmelliğe ulaşmıştı''.
9-Benfica:5 Real Madrid:3 (1962)
Bir yıl önce Benfica finalde Barcelona’yı devirerek, Real madridin 5 yıllık ambargosuna son vermişti. Real ise 1962’de ünvanını geri almaya kararlıydı. Ancak herkes Puskas ve Di Stefano’nun yıldızlaşacağını düşünürken, maça damgasını vuran Portekizin siyah incisi olmuştu. 20 yaşındaki Eusebio’nun harika oyunuyla Portekiz şampiyonu 2-0 geriden gelip 3-2'lik üstünlüğü yakalamış ve maçı 5-3lük skorla sonuçlanmıştı. Genç golcü ilki penaltıdan ikincisi ise yaklaşık 22 metre uzaktan iki gol atarak, o gece dünya futboluna ismini duyurmuştu.

8-Celtic:2 Inter:1 (1967)
Dönemin en korkulan ekiplerinin başında Inter geliyordu o zamanlar. Helenio Herrera’nın devrim yaratan Catenaccio’su takımına 1964 ve 65’te üst üste 2 Avrupa şampiyonluğu getirmişti. 1967’de oynanacak final öncesinde de mutlak favori onlardılar. La grande Inter’in 3. kupasına Lizbonda ulaşacağına kimsenin şüphesi yoktu. Ancak Jock Stein’in sürekli hücum düşünen Celtic’i, Avrupa'nın en büyük sürprizlerinden birine imza atacaktı. Skor 1-1’ken, Stevie Chalmers’ın 85. dakikada bulduğu gol, onlara ''Lizbon aslanları'' lakabını getirecekti. Oynadıkları ofansif futbolla taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan İskoç ekibi, adadan çıkan ilk şampiyon olmayı da başarmıştı. 2-1lik galibiyetinden ardından Stein: ''şu an yeryüzünde benden daha gururlu bir insan olamaz. Kazanmak önemliydi, ancak beni asıl mutlu eden kazanma şeklimiz oldu. Bu kupayı futbol oynayarak kazandık; saf, güzel ve yaratıcı futbol. Kafamızda en ufak bir olumsuz düşünce bile yoktu.'' açıklamasını yapmıştı.

7-Feyenoord:2 Celtic:1 (1970)
1970'lerde güzel futbol diyince akıllara Ajax ve total futbol anlayışı gelir. Ancak Hollanda’ya ilk Avrupa kupasını getiren takım, Celtic’i San Siro’da deviren ezeli rakipleri Feyenoord olmuştu. Daha sonra bu kupaya Hamburgla da ulaşacak olan Ernst Happel, Feyenoord’un arkasındaki taktiksel beyindi. Happel’in hem kurnaz hem de inatçı yapısı takımına da yansımıştı. 1967’de Inter karşısında beraberlik golünü atan Tommy Gemmell, Celtic’i 1-0 öne geçirmişti. Ancak pes etmeyen feyenoord, kaptan Rinus Israel ile maça denge getirmişti. Maçın büyük bölümünde oyunun tek hakimi olan Rotterdam ekibi, aradığı golü uzatmalarda buldu. Billy McNeill’in ters kafa vuruşunu affetmeyen Ove Kindvall, topu kalecinin üzerinden ağlara yollayarak 116. dakikada Feyenoord’u sevince boğmuştu. Belki ilerleyen yıllarda Amsterdamlı rakiplerinin gölgesinde kalacaklardı ancak kutsal emanete ilk ulaşan Feyenoord olmuştu.
6-Bayern Munich:4 Atletico Madrid:0 (1974)
Bayern münihin ilk Avrupa şampiyonluğu aynı zamanda tekrarı oynanan ilk ve tek final olarak da kayıtlara geçecekti. Çok uzun yıllar sonrasında İspanya teknik direktörü olarak Avrupa şampiyonluğu yaşayacak olan Luis Aragones’in golüne bavyera ekibinin yanıtı, Hans-Georg Schwarzenbeck’in 25 metrelik füzesiyle gelecekti. O dönemin statüsü gereği yalnızca 2 gün sonra oynanacak tekrar karşılaşmasında ise Bayern Münih rakibini ezip geçecekti. Goller ise Uli Hoeness ve bombacı lakaplı Gerd Muller'den gelmişti. Yalnızca iki ay sonra, bu maçtaki bayern Münih 11’inden 6 ismin yer alacağı Batı Almanya’nın Hollandayı 2-1 yenip dünya kupasını kaldırması ise kimseyi şaşırtmamıştı.

5-Liverpool:3 Borussia Monchengladbach:1 (1977)
Bill Shankly’nin attığı temellerin üzerine kurulan Liverpool, bir üst seviyeye ise, kulübe 1977’de ilk Avrupa kupasını getirecek olan Bob Paisley ile çıkacaktı. Üst üste 2 lig şampiyonluğu elde eden ve bir önceki sene Uefa Kupası'nı kaldıran kırmızılar, rahat bir maç sonrasında 3-1 ile Avrupa kupasına da ulaşacaktı.
Monchengladbach kadrosunda, dünya kupası kaldırmış bir çok oyuncu bulunuyordu. Berti Vogts, Herbert Wimmer, Jupp Heynckes ve Rainer Bonhof 1974’te Batı Almanya formasıyla dünya kupasına ulaşmışlardı. Ancak Kevin Keagan ve Steve Heighwayli Liverpool, 4 yıl önce Uefa Kupası finalinde devirdikleri rakipleri karşısında bir kez daha üstünlük sağlayacaktı. İlk yarıda Terry McDermott kırmızıları 1-0 öne geçirmiş ancak Alman ekibinde Alman olmayan tek isim Allan Simonsen, Monchengladbach’ın eşitlik golünü kaydetmişti. Ancak Paisley’nin istediklerini sahaya yansıtmayı başaran Liverpool, Tommy Smith ile bir kez daha öne geçecek, Phil Neal’ın penaltı golüyle ise rahat bir nefes alacaktı. The guardian gazetesinde bu maçla ilgili: ''Maçın son düdüğünden itibaren, 24.000 liverpool taraftarı Olimpiyat stadını şarkı ve tezahüratlara boğacaktı. Taraftarlar da maçın büyük bölümünde üstün olan Liverpool’un kupayı kaldıracağından zaten emindi.''

4-Porto:2 B.Münih:1 (1987)
Porto pek çoklarına göre son 8 yılda Şampiyonlar Ligini, Uefa Kupası ve Avrupa Ligini kazanmasıyla tanınabilir ama Portekiz’in son yıllardaki devinin ortaya çıkışı 1987’de Şampiyon Kulüpler finalinde Bayern Münih’i devirmesiyle olmuştu. Almanlar 11 yıldır kupa kazanamıyorlardı ve finalde rakiplerinin Porto olmasından son derece memnunlardı. Kögl’in golüyle ilk yarıda öne de geçince bu iş bitti bile demişlerdir. Ancak 2.yarıda dönemin en büyük sürprizine imza atan Porto, Madjer ve oyuna sonradan giren Juary’nin golleriyle kupayı Portekiz’e götürdüler. Bayern, hasretini dindirmek için 14 yıl daha beklemek zorunda kalacaktı.
3-Milan:4 Barcelona:0 (1994)
Milan ve Barcelona 1994 Mayıs’ında Atina’da karşıya karşıya geldiklerinde çoğu kişinin favorisi belliydi. Nasıl olmasın ki? Bir tarafta İspanya’da son yıllara damga vurmuş, 1992’de Wembley’de bu kupayı kazanmış, Johan Cruyff’un rüya takımı Barcelona var. Diğer tarafta ise ligde 3.kez üst üste şampiyonluğunu ilan etmesine rağmen o sene Serie A’da 34 maçta sadece 36 gol atabilmiş, bir maçta 3 kez bile rakip fileleri havalandıramamış Milan. İtalyanlara saygı duyulmasına rağmen Cruyff’un Barçası favori. Ancak Capello’nun öğrencileri o gece inanılmaz bir performans ortaya koyarak Katalanları adeta sahadan sildiler. Massaro’nun 2, Savicevic ve Desailly’nin golleri zaferi getirirken dönemin dünya yıldızları Koeman, Stoichkov ve Romario rakiplerini izlemekle yetindiler. Kupa 1’in en unutulmaz maçlarından biri olarak gösterilen o geceyi sonrasında en güzel Marcel Desailly anlatmış: ''O gün her şey bizim yanımızdaydı, Barcelona’nın hiç şansı yoktu.''

2-Manchester Utd:2 B.Münih:1 (1999)
Milenyumun son finali futbol tarihinin en dramatik karşılaşmalarından birine sahne oldu. Herkesin bildiği üzere Bayern Münih’in 90 artılara 1-0 önce girip 2 dakika içersinde kupayı Manchester’a verdiği final. Bayern, Mario Basler’in 6.dakikada attığı frikik golüyle 1-0 öne geçtikten sonra son dakikaya kadar oyunun kontrolünü elinde tuttu. Effenberg’in, Jancker’in, Mehmet Scholl’un net pozisyonlarını kurtaran Schmeichel kalesinde devleşiyordu. Sezonu dubleyle kapatan Manchester United’ta orta sahanın dinamoları Scholes ve Roy Keane’in yokluğu bariz belli oluyordu. Bayern’de Lothar Mattheus, oyundan alınarak alkışlatılmış, herkes bitiş düdüğünü bekliyordu ama 90+1’de Manchester United korner kazandı. Dev Danimarkalı Schmeichel da ileriye çıkarak rakip kalede gol arıyordu.
Korner kazanıldığında maçı ITV için yorumlayan Clive Tyldesley; ''Manchester golü bulabilir, bunu her zaman yapıyorlar'' diyerek adeta golü çağırıyordu. Beckham’ın ortası ve Teddy Sheringham’ın vuruşu. Skor 1-1. United taraftarları kendinden geçerken Almanlar şoka girdi. Maç içerisinde önce Bayern işi bitirdi diyenler, maç uzatmaya kaldı diye düşünmeye başlamışlardı ancak şişman kadın daha sahneye çıkmamıştı. Manchester United maçın bitmesine saniyeler kala bir korner daha kazandı. Beckham bir kez daha ceza sahasına bombayı bıraktı, Sheringham dokundu, arka direkte Ole Gunnar Solskjaer topu Kahn’ın koruduğu kaleye bıraktığında kimse gözlerine inanamıyordu. İngilizler çılgınlar gibi sevinirken Almanlar birbirlerine ''bu bir şaka mı?'' der gibi bakıyorlardı. O dönem için Şampiyonlar Ligi tarihinin en unutulmaz maçı Manchester United’ın efsane menajeri Matt Busby’ye 90.yaş gününde en güzel hediyeydi. Ama yine son sözü maçın yorumcusu Tyldesley muhteşem bir şekilde söyledi: ''Manchester United vaat edilmiş topraklara ulaştı.''

1-Liverpool:3 Milan:3 (2005)
O gün Olimpiyat stadına gidenler böyle muhteşem bir finale tanık olacaklarından bir haberdiler aslında. Bende o insanlardan biriydim. Liverpool formamı giymiş, şirketten birkaç arkadaş Olimpiyat’ın yolunu tutmuştuk. Diğerleri Milan sempatizanı olduğundan tek başıma Liverpoolluların arasındayım. Favori açık bir şekilde Milan. O sezon Şampiyonlar Ligi’nde kim final oynar diye sorsalar, Liverpool taraftarı bile kendilerini söylemezdi herhalde. Grupta Olimpiyakos karşısında Gerrard’ın son dakikada anormal golü bile final kelimesini telaffuz ettirmemiştir Liverpool taraftarına. Ama Benitez’in anti futbolu işe yaramış ve Kırmızılar İstanbul biletini mucizevi bir şekilde almıştı. İlk yarının başlamasıyla da teori gerçeğe dönmüştü. 45 dakikanın sonunda Milan, Maldini ve Crespo’nun golleriyle devreye 3-0 önde girmişti. Bende Liverpoollu dostlarla birlikte sigaramı yakmış kara kara düşünüyordum ikinci yarı nasıl biter diye. Ama mutluyum bir yandan da. Sonuçta Şampiyonlar Ligi finali izliyoruz ulen.
İkinci yarı başladı. Maç dengede giderken Gerrard’ın golü geldi. İyi ya maça heyecan gelir biraz diye düşünürken 2 dakika sonra Smicer, ondan 4 dakika sonra da Xabi Alonso. Maç 3-3. Benim ses gitti. Etrafıma bir baktım herkes kendinden geçmiş. Ama daha 60.dakikadayız. Nasıl geçecek bu dakikalar diye düşünüyordum ama boşunaymış. Tanrı o gün Liverpool demiş. Milan’ın şansı yok. Uzatmalarda Shevchenko’nun vuruşunda gözlerimi kapatmıştım ama Dudek kurtarmış. Haberim yok. Ama penaltılarda açtım gözümü ve içine Grobbelar’ın ruhu girmiş Dudek’in çizgi üzerindeki dansı ve Şampiyon Liverpool. Gerçekten inanılmaz bir geceydi. Hem bizim hem de şampiyonlar ligi tarihi için.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

barcelona nın samptoria yı 120.dk attığı golle 1-0 yendip ilk kez kazandığı finalin ilk on da olması gerekirdi kanatimce .

Beyzade dedi ki...

Saygı duyarım...Liste işi zor...Atladığın yada başkalarına göre çok olabiliyor