30 Kasım 2010 Salı

Alex de Souza 21'de


Melih Gümüşbıçak ve Tanem Sivar’ın sunduğu Lig Tv’nin en renkli programı 21’de bu haftanın konusu Fenerbahçe’nin kaptanı Alex De Souza’nun sarı lacivertli formayla attığı en iyi gollerdi. Acun Ilıcalı’nın da programın ilerleyen dakikalarında konuk olduğu 21’de yine birbirinden keyifli anlar vardı.

İşte Alex’in programda söylediklerinden bazıları;
*Kulüp başkanının kızıyla evlenmem herhalde attığım en güzel goldü.
*Uzun yıllardır Türkiye’de olmana rağmen niye fazla Türkçe konuşmuyorsun sorusuna espirili bir şekilde şöyle cevap verdi: “Türkçe’yi konuşmayı çok istemiyorum yoksa Samet işsiz kalır.”
*İstanbul’un trafiği hakkında şaka bile yapmaya başladım. Bu kenti çok seviyorum.
*Çekindiğim değil de en beğendiğim savunma oyuncusu Galatasaraylı Lucas Neill.
*Eşimden korkmuyorum ama ona müthiş saygı duyuyorum.
*Futbol sahada çokta kibar olunacak bir spor değil.
*Futbolcu olmasaydım büyük ihtimalle psikoloji okuyup, sonrasında da psikolog olurdum.

Alex hayatıyla ilgili daha birçok soruya içtenlikle cevap vererek hayranlarını mest etti. Acun Ilıcalı da yaptığı esprilerle stüdyoda kahkaha tufanının kopmasına neden olurken kendi penceresinden Alex’i anlattı.

Yıldız futbolcuya olan hayranlığını her fırsatta dile getiren Ilıcalı’nın, özellikle Alex’in tercümanı Samet ve programın sunucularından Tanem’le girdiği diyaloglar muhteşemdi. “21” Alex De Souza özel bölümüyle Çarşamba 20.30’da LİG TV’de.

Barcelona-Real Madrid: 5-0


''Nou Camp’ta kazanmak imkansız'' bu sözü söyleyen Schuster, Nou Camp’taki maç öncesi Real Madrid’ten gönderilmişti. Ama geride kalan 5 maç gösteriyor ki ''El Clasico'' da değişen hiçbir şey yok. Bu sene Real Madrid adına beklentileri yükselten yeni yıldızların transferi değildi. Mourinho’nun kulübede olmasıydı. Barcelona’nın hakkından defalarca gelen Portekizli’nin bu hegemonyaya son vermesi bekleniyordu. Şimdi gözüken Guardiolalı Barça’nın ilk raundu rakibinin ağzını burnunu kırarak kazanması. Peki bu iş bitti demek mi? Kesinlikle hayır. Bu tip ağır bir mağlubiyeti motivasyon aracı olarak kullanılabilecek dünyadaki yegane teknik direktör yine Real Madrid’in başında. Mourinho’nun sezonun geri kalanında takımını motive ederken devamlı olarak kullanacağı bir skor bu. Sonuçta Barcelona yine de ligi alabilir, şampiyonlar ligini de kazanabilir ama ben Mourinho ve futbolcuların bunu artık bir gurur meselesi haline getireceklerini düşünüyorum. Bugün 5-0’a rağmen sahada futbolcuların verdiği tepki de bunu gösteriyordu.


Maçta değerlendirecek çok fazla şeyde yok zaten. Barcelona bilindik makine tarzında oyunuyla Real Madrid’in hakkından geldi. Maçta Barça’nın şiir gibi oyununun dışında göze çarpanlar ise gerginliğin arttığı anlardı. İlk sahne Guardiola-Ronaldo arasındaydı. Mourinho şiddetle eleştiriliyor yaptığı çıkışlarla ve konuşmalarıyla ama Guardiola’nın yaptığı tatlı su kurnazlığı da güme gitmemeli. Centilmenliğiyle öne çıkan bir teknik adamın bu hareketi ona hiç yakışmadı. Sonrasında ise Victor Valdez’in sanki babasını dövüyorlarmış gibi kaleden fırlayıp orada olayları karıştırması ve tansiyonu yükseltmesi Barcelonalı futbolcuların nasıl bir ruh halinde olduğunu gösteriyor.

Mourinho, Chelsea’nin başındayken Londra’da Barcelona’yla karşılaşmış ve maçın henüz başında Messi, müthiş bir rol keserek Del Horno’yu arttırmıştı. Mourinho’da maçtan sonra ‘’Barcelona, tiyatrolarıyla ünlü bir şehir ve Messi de büyük bir aktör diyerek’’ Arjantinli yıldıza tepkisini dile getirmişti. Bugün de aynı sahne az kalsın tekrarlanıyordu ki maçın hakemi Eduardo Iturralde Gonzalez olayı iyi çözdü. Carvalho’nun arkasına geçip Portekizlinin ufak bir hareketiyle yüzüne kezzap fırlatılmış gibi yerde kıvranan Messi’ye hemen sarı kartını gösterdi Gonzalez.

Son olay ise Ramos’un cinnet anıydı. 5-0’lık mağlubiyeti kaldıramayan Madrid’in çocuğu önce Messi’ye tekten daldı. Ardından üzerine gelen Puyol’a da Osmanlı tokadını yapıştırdı, Bu aslında isyanın son göstergesiydi. Maçın hakemi de doğal olarak kırmızı kartı yapıştırdı. Ramos şimdi minimum 5 maç ceza alacaktır. Eduardo Iturralde Gonzalez’in herhalde kariyerindeki en zor maçlardan biriydi bu. Çünkü sahada iyi niyetten hemen hemen hiç eser yoktu. İki takım futbolcuları da özellikle önde olmasına rağmen Barcelonalılar ortamı germek için elinden geleni yaptı. Hemen her pozisyonda hakemi etki altına almak için çok uğraştılar.

Barcelona’nın futboluna hiç kimse hiçbir şey diyemez. Çünkü adama deli derler. Ama futbolcuların sahadaki hareketleri oynadıkları güzel futbola hiç ama hiç yakışmıyor. 4 yıl üst üste şampiyon olan Galatasaray’ın kadrosu da böyleydi. İyi oynayıp kazanmalarına rağmen saha içinde hakeme, rakibe yapmadıklarını bırakmıyorlardı. Hadi o zamanların Türkiye şartları böyleydi diyelim ama Barcelonalı futbolcuların günümüzde yaptıkları hiç sevimli durmuyor. Herkes onlara sahada sergiledikleri resitalle saygı duyuyor ama demek ki bu onları kesmiyor. Barcelona’nın özellikle Nou Camp’taki maçlarını inceleyin maçın önemi arttıkça yada işler zora girince hemen çirkinleşiyorlar. Bunu iyi süzmek lazım.

Sonuçta bugün tek kelimeyle bir zafer var Barcelona adına. Ama lig yarışı henüz bitmedi. Mourinho kariyerindeki en ağır mağlubiyetinin faturasını geri ödetmek için tüm enerjisini saha içinde ve dışında kullanacaktır. Portekizli belki bu hafta susar ama sonraki haftalarda Barça’nın rakiplerini motive etmek için elinden geleni yapacaktır. Çünkü bugün Barcelonalılar Mourinho’ya olan nefretlerini 5-0’la kustular ama sezon sonunda son gülene bakmak lazım. İşte her şey o zaman anlam kazanıyor.

Mourinho’da maçtan sonra bunun üzerine gitmiş. Mağlubiyeti ''Bir takım maksimumda oynarken diğeri çok kötüydü. Bu sadece bir yenilgi, aşağılama değil. Geçen hafta 1 puan öndeydik, bu hafta 2 puan gerideyiz'' diyerek özetlemiş. Bu saatten sonra yapacağı tek bir şey var Real Madrid’in. Kazanmaya devam etmek ve Bernabeu’daki rövanşa puan farklı çıkmak. Hiç kolay bir iş değil ama başka çareleri yok. 5 yada 6-0 yenmedikten sonra ikili averaj ortadan kalktı. Ancak lig şampiyonluğu temizler bu lekeyi yada Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak. Real Madrid’te ise bu potansiyel fazlasıyla mevcut. Çünkü bugün ki farklı galibiyet, aşırı Mourinho düşmanlığının meyvesiydi. Skor güzel ama bir yandan tehlikeli. Rakibinizi kamçılıyorsunuz böyle bir skorla. Son 2 yıldaki Real Madrid de yok karşınızda. Sahada agresifleşen oyuncular bunun en güzel göstergesi. Gözüken o ki dünyanın en iyi iki takımının yarışı bu saatten sonra daha da zevkli geçecek. Hele birde Şampiyonlar Ligi’nde eşleşirlerse değmeyin keyfimize.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Galatasaray-Beşiktaş: 1-2


60’ların futbolu mu galibiyeti getirdi, yoksa Galatasaray forvetlerinin beceriksizliği mi? Maçın son anlarında bunu düşünüyordum. Çünkü kağıt üzerinde iki takımda galibiyeti hak edecek bir futbol koymadı ortaya. Zaten iş derbiden çıkmış, daha 14.haftada kaybedenin lige havlu atacağı bir maça dönmüştü.

Schuster’in elindeki malzeme bu. Geniş kadrosu başına dert açacak dediğim Beşiktaş, sezon başından bu yana ilk defa kenarda ofansif anlamda bir alternatifi olmadan sahadaydı. Bu oynar mı, şu niye oynamıyor denmeden kafası rahat, elindeki en iyi kadrosunu sürdü sahaya Schuster. Bir tek İbrahim Üzülmez-İsmail değişikliği garip geldi. Haftalardır oynamayan İsmail’in bu maçta sahaya atılması garip geldi bana. İsmail de ilk yarı da bu dediğimi haklı çıkartan bir performans ortaya koydu. Maç eksikliği fazlasıyla göze çarpıyordu. Ancak ikinci yarı gelebildi kendine. Bunun dışında sahadaki Beşiktaş 11’i elinden geleni yaparak sezon başından bu yana ilk defa kontrollü oynayarak mutlaka alması gereken 3 puanı attı cebine. Peki bu kontrollü oyunu becerebildi mi? Bana göre hayır. Beşiktaş, hiç beklemediği bir anda Ali Turan’ın gereksiz hareketiyle penaltı kazanınca daha maçın başında ibre bir anda siyah beyazlılara döndü. Ancak sonrasında tam bir komedi vardı. Beşiktaş, savunmada öyle acemice hareketler yaptı ki Galatasaray birçok kez gole çok yaklaştı ama topu filelerle buluşturacak adam kenarda oturunca ilk yarıyı önde kapattı.

İkinci yarıda ise daha iyi bir Beşiktaş vardı sahada. Bu kez kontrollü oyunu daha iyi yapıp hücuma da iyi çıktılar. Beşiktaş adına sahanın en iyilerinden Guti’nin Nobre’nin kafasına kondurduğu top maçın bitiş düdüğüydü aslında. Cenk’in fazla rahatlıktan yaptığı hata ise kulağına küpe olmalı. Bu hata beraberliği getirse bir daha kendine gelmesi zor olurdu. Hagi sezon ortasında geldiği için sahaya sürdüğü 11’i ve oyun sistemini çok eleştiremeyeceğim. Sadece Baros oynayabilecek durumda olduğu için sahadaydı. Acaba ilk 11’de onla başlasa daha mı doğru olurdu. Çünkü taraftar zaten haftalardır sahada kısır ve gol atamayan bir takım görüyor. Acaba Baros’un sahada olması hem taraftar için hem de sahadaki futbolcular açısından moral olur muydu? Hele ki 1-0’dan sonra Galatasaray’ın yakaladığı pozisyonları görünce orada işi bilen bir golcü kesinlikle cezayı keserdi.

Genel olarak baktığımızda ise Galatasaray’ın işi çok zor. İş artık puan kaybetmenin, ligde çok kötü durumda olmanın ötesine geçti. Artık galibiyette bile tepkiler sürecektir. En azından Beşiktaş da böyle olmuştu. Gidişat aynı gözüküyor. Taraftarın sağduyulu olup, yönetime göstermediği saygıyı sahadaki futbolcusuna ve teknik ekibine göstermeli. Bu kaos durumu devam ettikçe Hagi’nin kendi sistemini oturtması, Galatasaray’ı bir takım haline getirmesi çok zor olacaktır. Beşiktaş ise altın değerinde 3 puan almasına rağmen yine sadece mücadele etti. Önceki haftalardan tek fark bu kez şansın yanlarında olmasıydı. Haftaya İnönü’de olmasına rağmen çok daha zorlu bir Bursa maçı oynanacak. Bu maçta puan kaybetmekle derbide kaybetmek arasında bir fark olmayacak. Sadece Galatasaray’ın da yarıştan kopmasına neden olmuş olacaklar. O yüzden Beşiktaş ilk yarı bitimine kadar mutlaka kazanması gereken 3 maç oynayacak. Peki bunları kazanabilir mi? Bence hala soru işareti.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Doğuştan Fanatikler

El Clasico'ya kısa bir süre kaldı. Derbi haftası nedeniyle Marca'da hafta boyunca taraftar fotoları yer aldı. Bende en genç fanatiklerden birkaçını paylaşayım istedim.





Totti-Blasi Elf olursa...


Yılbaşı yaklaşırken Francesco Totti-Ilary Blasi çifti de birlikte gelecek pazar günü ekranlarda olacak bir reklamda rol alıyor. Vodafone'un yeni kampanyasında kamera karşısına geçen çift, senaryo gereği Noel Baba'ya yardım eden Elfler rolündeler. Yüzüklerin Efendisi'nde oynasalar da çok sırıtmazlardı bana göre. İkisinde de Elf havası var.

Dövmenin güzelliği


Dövmenin sahibi Christian Benitez. Geçen sene Santos Laguna'dan Birmingham City'e kiralanmış ve premier lige renk katmıştı. Bu sene tekrar takımına döndü ve attığı gol sonrası formasını çıkarınca foto muhabirlerine malzemeyi verdi. Şimdi başka bir takıma transfer olsa değişik bir numarayı nasıl vereceksin. Adamın ruhuna işlemiş 11 numara.

26 Kasım 2010 Cuma

Spider Man

FUTBOL TV


26 Kasım Cuma
20:00 Eskişehirspor-Manisaspor / Lig TV-HD
21:30 Mainz-Nuremberg / TRT 3 & TRT HD
27 Kasım Cumartesi
14:00 Mersin İY-Giresunspor / TRT 1
14:30 Konyaspor-Kasımpaşa / Digitürk 1/205
14:45 Aston Villa-Arsenal / PL TV
16:00 Gaziantepspor-Trabzonspor / Lig TV-HD
16:30 Bayern Munih-E.Frankfurt / TRT 3 & TRT HD
17:00 Stoke-Man City & Man United-Blackburn / Spormax-HD & PL TV
17:00 Gençlerbirliği-Sivasspor / Digitürk 1/205
19:00 Zaragoza-Villareal / NTV Spor
19:00 Sampdoria-Milan / Spormax-HD & TV8
19:00 İBB-Fenerbahçe / Lig TV-HD
19:30 B.Dortmund-B.M'Gladbach / TRT 3 & TRT HD
21:45 Juventus-Fiorentina / Spormax-HD & TV8
22:00 Bordeaux-Lille / Kanal A
28 Kasım Pazar
13:30 Inter-Parma / TV8 & Spormax-HD
14:00 Diyarbakırspor-K.Erciyesspor / TRT 1 & TRT 6
14:30 Bucaspor-Antalyaspor / Digitürk 1/205
15:30 Newcastle-Chelsea / Spormax-HD & PL TV
16:00 Lazio-Catania / TV8
16:30 W.Bremen-St Pauli / TRT 3 & TRT HD
17:00 Karabükspor-Ankaragücü / Digitürk 1/205
18:00 Tottenham-Liverpool / Spormax-HD & PL TV
18:00 Auxerre-Toulouse / Kanal A
18!30 Koln-Wolfsburg / TRT 3 & TRT HD
19:00 Galatasaray-Beşiktaş / Lig TV-HD
19:30 Samsunspor-Orduspor / TRT 1
21:45 Palermo-Roma / Spormax-HD
22:00 Lyon-PSG / Kanal A
22:00 Valencia-Almeria / NTV Spor
29 Kasım Pazartesi
19:30 Karşıyaka-Denizlispor / TRT 1
20:00 Bursaspor-Kayserispor / Lig TV-HD
22:00 Barcelona-Real Madrid / NTV Spor

25 Kasım 2010 Perşembe

2022 Katar


2022 Dünya Kupası adaylarından Katar, her türlü sesini duyurmaya çalışacak. Bu karede de güzel bir örnek var. Doha'da dev bir forma üzerinde 22 rakamıyla yer alıyor. Avrupa ve Güney Amerika dışındaki kupalar şu ana kadar hayal kırıklığı oldu. Kazanırsa umarım aynı şeyi Katar'da yaşamayız.

GEORGE BEST (1946-2005)


Maradona İYİ, Pele DAHA İYİ, George BEST…
Memleketi Kuzey İrlanda’da böyle söyleniyordu onun için. Hakikaten de bir insan, soyadıyla bu kadar mı güzel özdeşleşebilir. Büyük ustanın ölümünün üzerinden 5 yıl geçti ama onu hiç unutmadık ve unutmayacağız. Bende ölüm yıldönümünde bu büyük ustayı bir kez daha anmak istedim.
Futbolunda zirve yaptığı dönemlerde ben dünyada yoktum. Doğduğumda ise yıldızı sönmeye başlamıştı. Yıllardır Avrupa Futboluyla içli dışlı olmasam yada daha doğrusu bu işi yapmasam belki de George Best ismi benim için sadece bir kulak aşinalığı olacaktı. İlk kez hayatını okumaya başladığımda ve görüntülerini gördüğümde oldukça etkilenmiştim. Zaman geçtikçe Best’le ilgili daha fazla doküman elime geçince ona olan hayranlığım kat be kat arttı.

Ben Maradona kuşağındanım. O yüzden yine zamanında izlemesem de sonradan okuduklarımdan mıdır bilmem Pele’ye hiç ısınamadım. Ama Best deyince bende akan sular durur. Saha içinde attığı çalımlar ve muhteşem gollerini burada defalarca söylemeye gerek yok. Manchester United’la Şampiyon Kulüpleri kazandığında Avrupa’nın en iyisiydi. Dünya Kupası’nda oynayamaması ise çok büyük bir şanssızlıktı. Belki İngiliz olsa hem kupada oynayabilir hem de daha birçok başarıya imza atabilirdi ama belki de bu kadar renkli bir kişilik olmazdı. Çünkü insanların ona olan sevgisi sadece yeşil sahalarda yaptıkları için değil. Saha dışındaki renkli yaşamı her ne kadar örnek gösterilmemesi gerekiyorsa da Best’i en çok sevilen futbol ikonlarından biri haline getiriyor. Aykırı olmak, başkaldırmak, ulen param olsa şunları yaparım diyen birçoklarının aynasıydı Best.

Oyundan koptuktan sonra da yaptığı yorumlar ve söylediği sözler halen tüm futbol sitelerinde bir şekilde yer buluyor. İşte onlardan bazıları;
*Ben çirkin doğsaydım hayatta Pele’nin adını duymazdınız.
*1969’da kadınlara ve içkiye son verdim. Hayatımın en kötü 20 dakikasıydı.
*Bir keresinde Gazza’nın IQ’sü forma numarasından daha düşük dedim bana IQ ne demek diye sordu.
*Cantona’yla büyük bir Avrupa maçında yan yana oynamak için içtiğim bütün şampanyalardan vazgeçerdim.
*Geçmişimde en çok özlediklerim Miss Canada,Miss England,Miss World.
*Sol ayağını kullanamıyor,topa kafa vuramıyor çok fazla da gol atamıyor.Onun dışında Beckham iyi çocuk.
*İçkiye,kızlara ve hızlı arabalar çok para harcadım.Gerisini saçtım.


Bu renkli kariyerinden sonra durması gerektiği yerde durmadı büyük usta ve aynı şekilde içmeye, kendine bakmamaya devam etti. Nitekim futbol hayatına mal olan unsurlardan içki, yaşamını da aldı elinden. Best, son günlerinde kanser nedeniyle yattığı hastaneden hayranlarına hiç tarzı olmayan şu mesajı yolluyordu:
''Benim gibi ölmeyin.''

23 Kasım 2010 Salı

Rakamlarla El Clasico


Heyecanla beklenen derbiye sayılı günler kala İspanyol medyasında kılıçlar çekilmeye başladı. Marca son yıllarda yenilen tokatlardan sonra sessiz kalırken Katalanlar sürekli son 4 maçı gündeme getirip rakibini yıldırmaya çalışıyor. Son güne kadar bu tip haberler sürekli yer alacağından ben rekabetin tarihteki yerine bir göz atayım istedim;

*Rekabetteki ilk maç 1902’de oynandı ve Katalanlar bu maçı 3-1 kazandı.
*İki takım Pazartesi günü ligde 161.maça çıkacaklar. Geriye dönüp baktığımızda Real Madrid’in 68, Barcelona’nın 62 galibiyeti var.
*İki takım arasındaki en farklı galibiyet, General Franco’nun üstün marifetiyle 1943 yılında İspanya Kral Kupası’nda alınmış. Real Madrid bu maçı 11-1 kazanmış. 1935’te 8-2’lik bir galibiyeti daha var Real’in.
*Barcelona’nın en farklı galibiyeti ise 4 kez aldığı 5-0’lık sonuçlar. Bir de 2 sezon önce Berbabeu’da alınmış 6-2’lik sonuç var.
*İki takım arasındaki son 10 maç ise şöyle;
Real Madrid 0-3 Barcelona
Barcelona 1-1 Real Madrid
Real Madrid 2-0 Barcelona
Barcelona 3-3 Real Madrid
Barcelona 0-1 Real Madrid
Real Madrid 4-1 Barcelona
Barcelona 2-0 Real Madrid
Real Madrid 2-6 Barcelona
Barcelona 1-0 Real Madrid
Real Madrid 0-2 Barcelona

22 Kasım 2010 Pazartesi

Ne yaptın Eto'o


Zaragoza deplasmanında taraftarlar maymun sesleri çıkarıp Eto’o sahadan çıkmayı istediğinde herkes onun yanındaydı. Irkçılığa karşı mükemmel bir hareketti onun yaptığı. Tabi numara yapıyor diyen de oldu ama önemsemedik. Bu sevimli adam her zaman futbolun güler yüzü olurken oynadığı her takımda %100’ünü verdiği için de çok saygı duyuldu. Ama bugüne kadar. Chievo’lu Cesar’a attığı Zidanevari kafa hakemin gözünden kaçıyor belki ama bizimde içimizi burkuyor. Başkaları neyse ama sende mi be diyesi geliyor insanın. Demek ki ya İtalya bozuyor adamı yada Rafael Benitez.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Maradona Real Madrid'te




Bu son resme bir şeyler yazma gereği duydum. Mourinho aklından şunları geçiriyormudur acaba: ''Ya baba ne diyorsun Allahını seversen. Tamam büyük futbolcuydun, efsaneydin falan da ne anlatıyorsun. Bu genç yaşımda dünyanın kupasını kazandım. Sen ne yaptın? Dünya Kupası'nda rezil ettin Arjantin'i. Offf şuna bak ya hala konuşuyor...''
Ne bileyim resmi görünce aklıma ilk bunlar geldi benim:))

Lisanslı menajer!


Milano derbisinin üzerinden bir hafta geçti ama yeni okuduğum bu olay adeta tüylerimin çekilmesine sebep oldu. Derbideki maç kazandıran performansından sonra gözler doğal olarak Zlatan İbrahimoviç’teydi. Maçtan sonra övgüler İsveçli yıldıza giderken Johan Cruyff da gayet iyi niyetli bir şekilde Barcelona’da başarısız bir sezon geçiren ve sezon başında Milan’a kiralanan İbrahimoviç’in İtalyan futboluna daha çok uyduğunu söyledi. Bunu ilk duyduğumda bende çok normal karşıladım. Alınacak bir şey yoktu. Futbol tarihinin en büyük futbol adamlarından birisi söylemişti bunu. Ama o da ne. İbra’nın menajeri Mino Raiola lafı neresinden anlamışsa İsveç basınına biraz da şirin gözükmek için herhalde, şunları söylemiş: ''Cruyff’un cehenneme kadar yolu var. O hiç kimse. Gün geçtikçe yaşlanıyor ve teknik adamlık kariyerine devam etmeye cesareti bile yoktu. Günümüz antrenman metotlarını hiçbir şekilde bilmiyor. Zlatan İspanya’ya gelirken niye söylemedi bunları vs. vs.’’ Siz ne düşünüyorsunuz bilemem ama bunu ancak psikolojik problemleri olan biri söyleyebilir bence. Hollandalı efsane tamamen iyi niyetli bir açıklama yapıyor. İki tarafı da hatalı görmüyor. Aşı tutmadı diyor sadece. Ülkemizde son günlerin en çok konuşulan konularından birisi menajerlerin lisanslı olması gerektiği. Doğrusu da bu. Ama lisanslı olanların sözlerine de görünce insanın al o kağıt parçasını….diyesi geliyor.

19 Kasım 2010 Cuma

Futbol TV


20 Kasım Cumartesi
14:00 Altay-Mersin İY / TRT 1
14:30 Kasımpaşa-Gençlerbirliği / Digitürk 1/205
14:45 Arsenal-Tottenham / PL TV
16:00 Manisaspor-Bursaspor / Lig TV-HD
16:30 Schalke 04-W.Bremen / TRT 3
17:00 Birmingham-Chelsea & M.United-Wigan / PL TV
17:00 Sivasspor-K.Karabükspor / Digitürk 1/205
19:00 Beşiktaş-Konyaspor / Lig TV-HD
19:30 Liverpool-West Ham / PL TV
19:30 Leverkusen-Bayern / TRT 3
21:00 Almeria-Barcelona / NTV Spor
21:45 Milan-Fiorentina / TV8 & Spormax-HD
21:45 Ajax-PSV / Beyaz TV
22:00 Nice-Montpellier / Kanal A
23:00 Real Madrid-A.Bilbao / NTV Spor
21 Kasım Pazar
13:30 Orduspor-Tavşanlı Linyit / TRT 3
13:30 Genoa-Juventus / TV8
14:00 Denizlispor-Diyarbakırspor / TRT 1
14:30 Antalyaspor-Gaziantepspor / Digitürk 1/205
15:30 Groningen-Feyenoord / Beyaz TV
15:30 Blackburn-Aston Villa / PL TV
16:00 Chievo-Inter / TV8
16:00 Trabzonspor-Eskişehirspor / Lig TV-HD
16:30 Stuttgart-Koln / TRT 3
17:00 Ankaragücü-İBB / Digitürk 1/205
18:00 Fulham-M.City / PL TV
18:00 Lille-Monaco / Kanal A
18:30 St Pauli-Wolfsburg / TRT 3
19:00 Kayserispor-Galatasaray / Lig TV-HD
19:30 Ç.Rizespor-Boluspor / TRT 1
21:45 Napoli-Bologna / Spormax-HD
22:00 Lens-Lyon / Kanal A
22:00 Real Sociedad-A.Madrid / NTV Spor
22 Kasım Pazartesi
20:00 Fenerbahçe-Bucaspor / Lig TV-HD
22:00 Sunderland-Everton / PL TV
copy-pasted from Aceto

17 Kasım 2010 Çarşamba

Brezilya:0 Arjantin:1


İhtiyacınız varsa Messi gerekeni yapar. Ole, maçtan sonra İnternet sitesinde başlığı böyle atmış. Hakikaten de mükemmel söylemişler.Maçı televizyondan izleyemedim ama demokraside çareler tükenmez. İnternette İtalyan televizyonundan online izleme fırsatı buldum ve iyi ki de izlemişim. Yoksa 90 artıdaki Messi’nin anormal golünü kaçıracaktım. Çok zevkli bir karşılaşma olduğunu söylemek lazım. Zaten bu 2 takım gazozuna oynasa kan çıkar. Yine çok sert ve futbola doyduğumuz bir karşılaşma oynadılar. Brezilya’nın daha iyi gözüktüğü maçta ikinci yarıda forvetsiz oynayan Arjantin nasıl gol atar derken Messi sahneye çıktı ve sihrini gösterdi. Hazırlık maçı ölçü olmaz ama Dünya Kupası’ndan sonra Arjantin’i daha dengeli ve iyiye giden yolda olduğunu söyleyebiliriz. Brezilya ise bildiğiniz gibi. Çok kaçırdılar ve bunun bedelini son dakikada ödediler. Dün kıtanın kulüpler bazındaki en büyük derbisi vardı, bugün ülkeler. Güney Amerika'da izlediğiniz maçın karşılığını bir şekilde alıyorsunuz. Ya sahadaki futbolla, ya kora kor mücadeleyle yada muhteşem tribünleriyle. El Superclasico'da daha çok tribün şov vardı, bugün ise futbol. Ama her türlü karşılığını aldık yine.

River & Boca'nın ardından


Tablo gibi fotoğraf. Dün gece oynanan El Superclasico’nun galibi ev sahibi River Plate olunca El Monumental adeta kırmızıya boyandı. ‘’Milyonerler’’ takma adlı River, futbol olarak kaliteden yoksun ancak heyecanın her zaman ki gibi üst düzey olduğu derbide ezeli rakibini 5 maç sonra mağlup etmeyi başardı. Bu galibiyet, Boca teknik direktörü Claudio Borghi’nin de sonu oldu. Son dönemde peynir ekmek gibi teknik adam değiştiren iki takım, sorunu hala yanlış yerde arıyor.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Futbolumuz nereye gidiyor?


Ligimiz bu sezon kontrolü iyice kaybetti. Kimin kimi yendiği belli olmuyor. Bir maça favori belirlemek gerçekten çok zor. Öyle garip sonuçlar çıkıyor, tahminler o kadar şaşıyor ki bu yüzden heyecanın üst düzeyde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Belki de yıllardır arzulanan bir şey bu ama futbol kalitesi olarak neredeyiz dersiniz, işte bu büyük bir soru işareti. Şu an ligin zirvesinde yıllardır böyle bir tabloya hasret Trabzonspor var. Hemen arkasında 3 büyüklerden biri yada hepsi olsa yine çok göz önünde olmazlardı ama en yakın büyük Fenerbahçe 8 puan geride 5.sırada. Trabzon’un altında Kayseri, Bursa ve Belediye var. Beşiktaş’ın liderle arasındaki puan farkı 9, Galatasaray’ın 13. Peki aradaki bu fark futbolumuza ne kadar yansıyor? Bence hiç.

İlk 4 takım bulunduğu yere çok iyi futbol oynayarak mı geldi, hayır. Mücadele tamam ama iyi futbol yok. 3 büyükleri hiç saymıyorum zaten. Harcanan paraları, yapılan yatırımları düşündüğümüzde şu an ki lig tablosunda bir tuhaflık olduğunu söylemek lazım. Avrupa’nın diğer liglerine baktığımızda da tuhaflığın boyutunu görebiliriz. İçinde bulunduğumuz haftada bu kadar fark normal değil. Sakın yanlış anlaşılmasın. Trabzon’un ve altındaki takımların başarısını küçültmek değil niyetim. Onlar kendi imkanlarıyla şu an inanılmaz bir performans gösteriyorlar. Ama ya 3 büyükler dediklerimiz.

Fenerbahçe ve Beşiktaş zaman zaman saman alevi gibi performanslar sergilese de genelde istenilen seviyeye çıkabilmiş değil. Galatasaray’ı ise saymıyorum bile. Hagi’nin maç sonu bazı kelleler gidecek açıklaması her şeyi açıklıyor. Peki 3 büyükler dediğimiz takımlarımızın bu kadar paralar harcayıp bu kadar kötü olmaya hakları var mı? Yani şu anki tabloya bakıp ligimiz çok iyi bir noktaya gidiyor, 3 büyüklerin hegemonyası yıkıldı, futbolumuz çağ atlıyor diyenler hayal görmesin. Çünkü sahada futbol adına çok az şey var. Trabzon kazanıyor ama şiir gibi oynayarak değil. Son maçlarda hep rakiplerinin anlık hatalarını değerlendirdi. Kayseri ise 90 dakikanın genelini seyrettiğinizde bu takım nasıl bu kadar puan topluyor dersiniz. Belediye yine içlerinde en iyisi. Müthiş mütevazi kadrosuyla yine futbol adına bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.

Fenerbahçe’ye baktığımızda Emre sakatlandı orta saha çöktü, kayıplar başladı. Önce kupada Ankaragücü, ardından Gaziantep mağlubiyeti. İşin ilginç yanı iki maçı da öne geçmesine rağmen kaybetmesi. Peki, Teknik direktörünün maça katkısı ne? Sıfır. Orta sahada bir çok varyasyon denenebilecekken o sadece seyrediyor. Sistemi oturtma gibi bir derdi yok. Alex oynadığı sürece Fenerbahçe’nin oyun sistemi zaten belli. Ona kalan tek şey yeni oyuncuları adapte etmek ve maç içerisinde oyunun seyrini değiştirebilecek hamleleri zamanında yapmak. Beşiktaş ise tam bir bulmaca. Ligin en iyi kadrosuna sahip ama her maç değişik bir 11 ve bir türlü oturtulamayan bir sistem. Ne oynadığı belli olmayan bir takım. Yeni teknik adamın bir alışma süreci vardır ama Schuster’in şu ana kadar doğruyu çoktan bulması lazımdı. Ülkemizde son yıllarda alışık olmadığımız sürece sadece hücumu düşünen bir sistemi oturtmaya çalışıyor. Bu çok güzel bir düşünce. Beşiktaş’ta çoğu maçta sonucu elde edemese bile futboluyla zevk veriyor ama bu geçiş bu kadar keskin mi olmalıydı diye düşünüyor insan. Çünkü kadro yapısı bu hızlı geçiş sürecini kaldıramıyor. Bu olumsuzluklara rağmen Schuster'le yola devam edilecek mi? Daha ligimize böyle bir şeyle karşılaşmadık. Çünkü Schuster'in mantalitesi oturduğu anda ülkenin en keyif veren takımı olacağı ve Avrupa Kupalarında ses getireceği çok yüksek bir ihtimal. Galatasaray ise tam bir kaos içinde. Hagi’nin yapacağı hiçbir şey yok çünkü yönetim sezon başında hiçbir şey yapmamış zaten. Rijkaard’ın günahı neydi diye sorası geliyor insanın. Çünkü Galatasaray’ın öncelikli derdi teknik adamdan çok yönetimin iş bilmezliğinde. Yıllar sonra Galatasaray taraftarının bu kadar tepkili olduğunu gördüm. Haksız da değiller.

Özetle ligimiz çok tuhaf bir yere doğru gidiyor. Heyecan açısında Anadolu takımlarının yukarıya oynaması güzel. Ama diğer yönden futbolumuz nereye gidiyor. İyiye doğru olmadığı kesin. Lig TV sayesinde artık her maçı 90 dakika izleyebiliyoruz. Peki bu maçlardan zevk alabiliyor muyuz, yine hayır. Peki çözüm ne diye sorsanız cevabım belli. Özellikle büyüklerin yönetimlerinde yada sportif direktör tanımında futbolun içinden gelen birilerinin işin başında olması, teşhislerin doğru konması gerekiyor. Yoksa bu gidişle kulüp bazında Avrupa Kupalarında, milli takım bazında da büyük kupalarda eski, başarısız yıllara dönüş yaparız gibi gözüküyor.

Hepimiz Drenthe'yiz


Gerçekten muazzam bir fotoğraf. Real Madrid'te herkesin burun kıvırdığı-Real Madrid'le oynanan maçta anlaşma gereği oynatılmaması rezillikti-Drenthe, Hercules'te muhteşem bir hayran kitlesi edinmiş. Bu karede, Hercules'in Real Sociedad'ı 2-1 yendiği maçtan. Takımının galibiyet golüne imza atan Hollandalı, sevincini hayranlarıyla paylaşıyor.

13 Kasım 2010 Cumartesi

Tevez ne yapıyor?


Seçenekleri sıralardım ama bir yerden sonra ayıp olur:) Muhteşem bir kare gerçekten. Rio Ferdinand'ın çektiği acı artık nasıl bir şeyse bilemiyorum:)

Sneijder-Mourinho-Benitez


Sezon başından bu yana izlediğimiz Inter’de hep bir sıkıntı olduğunu söyledik. Hatta başkan Moratti’nin de Benitez konusunda kafasının karışık olduğunu La Gazzetta’daki haberden görmüştük. Bugün de Sneijder’in Twitter’ına yazdıkları dikkatimi çekti. Real Madrid’te unutulmaya yüz tutmuşken Mourinho onu Inter’e getirmiş ve dünya futbolunun zirvelerine taşımıştı. Kariyerinin en parlak sezonunu yaşamış, Altın Top’a aday gösterilmişti. Şimdi Sneijder, son günlerde artan tepkiler üzerine çok enteresan bir mesaj yayınlamış. Şöyle demiş Hollandalı: ''Mourinho geçmişte kaldı. Biz şimdiyi düşünmeliyiz, geçmişi değil.'' Sonrasında devam ediyor. Zor günleri geride bırakacağız, Benitez iyi hoca falan filan. Açıklamasının ilk cümleleri bana ilginç geldi. Bunu iki şekilde de anlamak mümkün. Birincisi Benitez’e fazla yüklenilmemesi yönünde, diğeri ise Benitez böyle, Mourinho’yu çok özledik ama yapacak bir şey yok anlamında. İkincisi benim mantığında daha rahat yer buluyor. Her ne kadar müthiş bir doygunluk olsa da takımda bu kadar büyük bir düşüşü kimse beklemiyordu. O yüzden bu kadar erken bir zamanda hocaya destek mesajları geliyorsa Benitez’in suyu hafiften ısınmaya başlamış demektir. Bu sezon bir şeyler göstermezse seneye İtalya’da kalması zor olur. İngiltere değil orası, 2-3 sene bir şey kazanma arkanda dursunlar. Adamı hemen koyarlar kapının önüne.

Serie A Spormax'de


Serie A, bu haftadan itibaren Digitürk Platformunda yayınlanmaya başlayacak. Premier ligin yayıncı kuruluşu İtalya Serie A maçlarını da verecek. Böylece dünyanın en önemli ve keyifli 2 ligi tek platformda toplanacak. Maçların tamamı HD olmak üzere haftada minimum 2, maksimum 6 karşılaşma SPORMAX ve SPORMAX HD kanallarından yayınlanacak.
Spormax de şölen bununla da bitmiyor. Dünyanın en büyük derbilerinden El Superclasico olarak bilinen River Plate-Boca Juniors derbisi de salıyı çarşambaya bağlayan gece 00.00’da Spormax ekranlarında olacak. İtalya’nın Spormax de yayınlanmasına çok sevindim. Çünkü HD maç izlemenin keyfi hakikaten bir başka. Inter-Milan maçı da süper denk geldi açılış haftasında. Arkamıza yaslanıp keyfine varalım futbol şöleninin.

12 Kasım 2010 Cuma

Futbol TV


12 Kasım Cuma
20:00 Konyaspor-Kayserispor / Lig TV-HD
21:30 Dortmund-Hamburg / TRT 3 & TRT HD
13 Kasım Cumartesi
14:00 Adanaspor-Orduspor / TRT 1 & TRT 6
14:30 Bucaspor-Ankaragücü / Digitürk 1/205
14:45 Aston Villa-Manchester United / Spormax-HD
16:00 Bursaspor-Trabzonspor / Lig TV-HD
16:30 Wolfsburg-Schalke 04 / TRT HD
17:00 Tottenham-Blackburn & M.City-Birmingham / Spormax & PL TV
19:00 Eskişehirspor-Antalyaspor / Digitürk 1/205
19:00 Gaziantepspor-Fenerbahçe / Lig TV-HD
19:00 A.Bilbao-Almeria / NTV Spor
19:30 Mainz-Hannover / TRT 3 & TRT HD
19:30 Stoke City-Liverpool / Spormax-HD
19:45 PSV-Excelsior / Beyaz TV
21:45 NAC Breda-Twente / Beyaz TV
21:45 Juventus-Roma / Spormax HD-TV8
22:00 Caen-Lille / Kanal A
23:00 Barcelona-Villareal / NTV Spor
23:30 Corinthians-Cruzeiro / Spormax
14 Kasım Pazar
13:30 Lazio-Napoli / TV8
14:00 Boluspor-Gaziantep BB / TRT 1
14:30 Kasımpaşa-Sivasspor / Digitürk 1/205
15:30 AZ Alkmaar-Ajax / Beyaz TV
16:00 Palermo-Catania / TV8
16:00 Genclerbirliği-Beşiktaş / Lig TV-HD
16:00 Everton-Arsenal / Spormax-HD
16:30 Hoffenheim-Freiburg / TRT HD
17:00 İBB-Karabükspor / Digitürk 1/205
18:00 Lorient-PSG / Kanal A
18:10 Chelsea-Sunderland / Spormax-HD
18:30 Bayern Munih-Nurnberg / TRT 3 & TRT HD
19:00 Samsunspor-Denizlispor / TRT 1
19:00 Galatasaray-Manisaspor / Lig TV-HD
20:00 Sporting Gijon-Real Madrid / NTV Spor
21:00 Vasco de Gama-Sao Paulo / Spormax
21:45 Inter-Milan / Spormax HD-TV8
22:00 Lyon-Nice / Kanal A
22:00 Valencia-Getafe / NTV Spor
23:30 Fluminense-Goias / Spormax

11 Kasım 2010 Perşembe

El Clasico Pazartesi


El Clasico'nun tarihi yine değişti ve 29 Kasım Pazartesi'ye alındı. Daha önce Barcelona'daki seçimlere rağmen 28 Kasım'da 22.00'da oynanmasına karar verilen dev derbi, güvenlik önlemlerinde sorun yaşanmaması için 1 gün sonra aynı saate alındı.
Derbi daha önce 2 kez Pazartesi oynanmış. İlkini Real Madrid 30 Mart 1964'te Gento ve Puskas'ın golleriyle 2-1 kazanmış. İkincisi ise 3 Nisan 1972'de oynanırken bu kez gülen taraf Asensi'nin golüyle Barcelona olmuş.

9 Kasım 2010 Salı

Reçete


Beşiktaş bugün neden kazanamadı?
Beşiktaş bu sezon istediği oyunu neden bir türlü sahaya yansıtamıyor?
Guti, Quaresma, Bobo, Ernst ve daha birçok yıldıza rağmen Beşiktaş neden düzelmiyor?

Soruları çoğaltabiliriz, birçok nedeni de alt alta sıralayabiliriz. Ama bugün fark ettiğim bir şey haftalardır bu soruları soran beynimde ampulün yanmasına neden oldu. Beşiktaş, Yıldırım Demirören yönetiminde yıllardır her sene hatırı sayılır transferlere imza attı. Başkanın ilk göreve geldiği sezondan bugüne kadar özellikle yabancı transferinde çok ciddi paralar harcandı. Bunların içinde çok kalitelileri de vardı, Beşiktaş’a nasıl geldiğine inanamayanı da. Bunlardan çoğu çok ciddi paralara gelirken bazıları da çok ucuza mal oldu. Böyle geniş bir yelpaze vardı Beşiktaş’ın alışveriş listesinde.

Başkan bu transferleri yaparken tabi ki kulübün başarısını düşündü. İyi ve kaliteli yabancıları alırsa şampiyonlukların geleceğine, başarılı olacağına inandı. Çünkü Galatasaray’ın Fatih Terim döneminde kazandığı başarıların ardında, Fenerbahçe’nin Daum ve Zico’lu dönemde kazandığı şampiyonlukların ardında yatan tek nedenin bu olduğunu sandı. Bu bakış açısı Galatasaray’ın şimdiki başkanı Adnan Polat’ta da var. İkisinin de iyi niyetlerinden kesinlikle şüphe duyulmaması gerekiyor. Ama ikisi de çok büyük bir hata yapıyor.

Türkiye liginde geçmiş yıllara bakıldığında uzun süre başarılı olan takımlarda belki iyi yabancılar (Galatasaray’da Hagi, Taffarel, Popescu, Fenerbahçe’de Alex, Van Hooijdonk, Appiah gibi) yer aldı. Ama bu başarıların gelmesinde kilit rolü genelde bizim çocuklarımız oynadı. Hadi Fenerbahçe kültürü gereği son yıllarda hep yabancılarıyla ön planda oldu. Ama Beşiktaş ve Galatasaray’da olay tamamen farklıydı. Galatasaray’ın efsane kadrosunda Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, Okan, Emre, Suat gibi kemik bir yerli iskeleti saymazsak çok ayıp etmiş oluruz. Beşiktaş’ın ligi tozunu attığı 1989-1995 arası kadroda öne çıkan bir tane yabancı oyuncu yoktu. Düşünün Metin, Ali, Feyyaz, Şifo Mehmet, Rıza, Sergen, Kadir, Gökhan, Recep, Ulvi ve daha niceleri. Aklınıza bir tane yabancı geliyor mu, hayır.

Bugün Beşiktaş’ın kadrosuna baktığımda da bu eksiklik gözüme çarptı. Sahadaki donuk, ruhsuz futbolu görünce bunu düşündüm. İşler kötü gittiğinde yada coşkuyu kaybettiğinde takımı kim ateşleyecek? Bir tek İbrahim Üzülmez’le olmaz bu işler. Beşiktaş’ın eski kadrosunda nerdeyse 8-9 oyuncu böyleydi. Galatasaray’ın o kemik kadrosu son yılına kadar hep bir şekilde zirvedeydi. Hakan Şükür belki eskisi kadar oynamıyordu ama işler kötü gittiğinde hemen devreye giriyor, hadi oğlum hadi aslanımla işi bitiriyordu. Fenerbahçe’de yakın dönemde Ümit Özat, Tuncay şimdiyse Volkan, Gökhan Gönül ve Semih bu işi çok iyi yapıyor. Ama Beşiktaş’ta maalesef böyle tek bir isim var. O da İbrahim Üzülmez. O yüzden Beşiktaş’ın işi çok zor. Ezeli rakibi Galatasaray’ın da. İkisinde de son dönemde müthiş bir yabancı hayranlığı başladı. İkisi de tarihte kazandıkları başarıları nasıl elde ettiklerini unutmuşlar.

Guti, Quaresma, Bobo yine olsun ama kadrosunda gün itibariyle 10 yabancısı var Beşiktaş’ın. Bunlardan ikisi tribünde oturuyor. İkisi yedek kulübesinde. Peki bunların yerine kaliteli genç ve tecrübeli yerli oyuncular alınamaz mıydı? Galatasaray sorunu hala yabancı oyuncuların kalitesinde görüyor. Fenerbahçe ise bu işe uyandı ve son 2 sezondur iyi, gelecek vaat eden yada tecrübeli yerli isimleri katmaya başladı kadrosuna. Gökhan Gönül, Emre, Özer, Mehmet Topuz, Caner gibi. Kemik bir yerli kadro oluşturmaya çalışıyorlar ve doğrusunu yapıyorlar. Çünkü sadece yabancılara bağlı kalarak sahada ısıran, coşkulu ve devamlı kazanmayı arzulayan bir takım yaratmanız Türkiye’de çok zor. Başka ülkelerde bunu başarabiliyorlar ama ülkemiz böyle bir yer değil. Dünyada kadro iskeletini yerlilerden kuran ve ısrarla bunun üzerinde duran benim gözümde iki kulüp var. Manchester United ve Barcelona. Manchester United’ta yıllardır hemen hemen aynı isimleri görüyoruz ve bunların %70’i Adalı oyunculardan kurulu. Giggs, Scholes ve Gary Neville’i bir tarafa koyun. Ferdinand, Rooney, Fletcher, Carrick yıllardır Sir Alex’in güvendiği isimler. O yüzden Chelsea yıldızlarla kurulu olmasına rağmen Manchester’den deli gibi çekiniyor. Çünkü karşısında hala pes etmeyen bir takım var. Barcelona’da ise kilit isim Messi gibi gözükse de Puyol, Xavi ve son dönemde Iniesta takımın olmazsa olmazları. Real Madrid istediği kadar yıldız alsın. Ülkenin en iyi yerlileri Barcelona’da ve bu onları favori yapıyor.

Daha nasıl örnek vereyim bilmiyorum. Şampiyonluklar, kupalar yani tarih her şeyi özetliyor. Bu noktada yöneticilere büyük iş düşüyor. Çünkü ülkemize gelen yabancı teknik adamlar yerli oyuncu transferini yapmazlar. Onlar yabancıları getirir. Bu yüzden yöneticilerimiz uyanık davranacak ve yapılacak iyi araştırmalarla iyi yerlileri kadrolarına katacaklar. Yoksa uzun vadeli başarıların gelmesi çok zor. Paraları saçmaya devam edip, günlük başarılarla kendimizi avuturuz.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Derbilerin ardından


''Sonsuz Tarih''... Bu başlık Marca’nın internet sitesinde. Çok güldüm gerçekten. Ama haksızda değiller. Tam 11 yıldır içeride dışarıda kaybetmiyor Real, Atletico’ya. Bu akşam yine bir klasik yaşandı. İlk 20 dakikada hemen bitirdiler işi. Mesut yine harika oynadı ve akıl dolu bir frikik golüne imza attı. Atletico’nun da kaçırdıkları var ama maçın hakkı hepsi girse en kötü 5-2 olurdu. Barcelona kazandı ama lider hala Real Madrid. 28 Kasım’daki derbiye kadar da bu sıralama kolay kolay değişeceğe benzemiyor.

İtalya’da başkent derbisinde de gülen taraf Roma oldu. Totti iyi ters bağlamış. Birkaç gün önce Lazio yener golü de penaltıdan atarlar diyordu. Roma kazandı hem de 2 penaltı golüyle. Lazio hala lider ama derbinin etkileri olabilir. Hafta içi Cesena deplasmanını kayıpsız atlatmalılar. Yoksa sıkıntı başlar.

Fransa’da ise günlerdir konuşulan derbide gülen taraf PSG’di. Evlerinde 2004’ten bu yana ezeli rakiplerini yenemiyorlardı. Bu galibiyet şampiyonluk yolunda da müthiş moral kazandırır Saint Germain’e. Uzun yıllardır başarıya hasretler. Şimdi bu galibiyet müthiş bir öz güveni de yanında getirecek. Mevlüt de atmış golünü. Ona da tebrikler buradan.

Derbi olmasa da tadında maçlarda oynandı bu hafta. Bunlardan en önemlisi de İngiltere’deydi. Kimsenin şans tanımadığı Liverpool son 2 haftada adeta yeniden doğdu. Kulübün yeni sahipleri bekleniyormuş meğer. Hafta içi Gerrard başroldeydi, bu kez Fernando Torres. Özellikle 2.gol harikaydı. 4.sıradaki Manchester City’yle aralarındaki farkı 5’e indirdiler. Roy Hodgson’da kendine gelmiştir biraz.

Trabzonspor-Galatasaray maçında fazla söze gerek yok. Hak ederek kazandılar. Galatasaray’ın anti-futbol taktiği sonunda patladı. Fenerbahçe’ye karşı forvet Pino tamam da Mehmet Batdal diye bir golcüsü yok mu Galatasaray’ın. O nerede? Niye alındı? Tamamen 0-0’a oynayan bir takım. Sakatlar mazeret olabilir ama bir yere kadar. Sonuçta elinde bölgesinin oyuncuları var. Onları kullan bu kadar korkmaya gerek yok. Şimdi liderin 10 puan gerisindeler. Bu görüntüdeki Galatasaray’ın ise bu farkı kapatıp tekrar yarışın içinde olması çok ama çok zor. Trabzon’u ve Şenol Güneş’i de ayrı tebrik etmek lazım. 3 büyüklerin hepsini devirdiler. Dolu dizgin yollarına devam ediyorlar. Haftaya çok kritik bir Bursa-Trabzon maçı var. Trabzon alacağı bir galibiyetle iyice coşar ve özlenene şampiyonluğun ışığı yanar.